Komplo teorileri ile dezenformasyon arasındaki yakın ilişkiler

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile yeni bir dezenformasyon dalgasıyla karşı karşıya kaldık. Olağan aktörler dışında yeni bir kutuplaşma ortaya çıktı. İdeolojik konumlanma ve savaş dönemi propagandası ile olguların temsili birbirine karıştı ve çoğu kullanıcı bu yeni kutuplaşmanın getirdiği enformasyon düzensizliğinin tuzağına bir şekilde düştü. Daha önce bahsettiğim teyit kuruluşları bu dönemde ellerinden geleni yapıyor; hesaplarına arada bir göz atmanızı tavsiye ederim. Yani bu süreç dezenformasyonun sosyal hayatı ile kastetmeye çalıştığım durumu tasvir etmede faydalı bir örnek oluyor.

Yoğunlaşan ideolojik pozisyonlar, yanlışlığı kesinleşen bir enformasyona bile yeni bir çerçeve sunabiliyor. Ya da “evet o doğru olmayabilir ama buna ne dersin” (What aboutism) diye hemen yeni bir örnekle teyitlemenin etkisi azaltılmaya çalışılıyor. Tüm bunlar olurken artık efsanevi boyutlara erişmiş Rusya devleti kökenli dezenformasyon topyekün Rusya karşıtı seferberlik yüzünden çok da etkili değil. Ama bu da kendi komplo dünyalarında yaşayan Rusya dışı kitlelerin (örneğin, ABD’deki bazı Trumpçı çevreler, ya da Türkiye’deki bazı sol çevreler) kendi dezenformasyon süreçlerine girmelerine engel olmuyor. 

Kendi komplo dünyaları derken bunun pejoratif (yerici, küçültücü) bir şekilde kullanıldığının farkındayım. Ama komplo teorilerinin varlığının daha karmaşık bir bağlamda olduğunu ve tamamen yanlışlanamayacağını da belirteyim. Soğuk savaş ve sonrası dünyasının kültürel temsilleri komplo teorileriyle o kadar içiçe ki bir bakıma sistemik bir durumla karşı karşıyayız. “Makul düzeyde paranoya” bu dönemin olağan hâli (biraz kıyıda köşede kalmış ama tam da bu durumu anlatan şu kitaba referans vereyim: Paranoia within Reason). Soğuk savaş biteli çok oldu denebilir ama sonraki dönemlerde ve günümüzde soğuk savaş kalıpları ortadan kalkmaktan çok yeni kutuplaşmalarda yeniden üretiliyor gibi. Bu da komplo teorilerini her zaman besleyecek bir zemin oluşturuyor. 

Buradaki örnek daha büyük bağlamın farkında olmadıkça kendi içinde doğrular taşısa da çözüm sunamıyor: Syracuse Üniversitesi’nde sosyal medya platformları üzerine çalışan Prof. Jennifer Stromer-Galley, “Sosyal medyada komplo teorisyenci yaşlı insanlar klişesine sahibiz ama gençler de bir şekilde komplo teorilerine daha çabuk maruz kalabilirler ” diyor. “İnsan beyninin sansasyonel içeriği gerçekten sevdiğini biliyoruz ve hâlâ gelişimini sürdüren genç beyinler bu tip içeriği daha da çok seviyor” diye de ekliyor. Stromer-Galley bu sözlerini Astroworld felaketi sonrasında Tiktok’ta yayılan komplo teorileriyle ilgili bir yazı için söylemiş. Aynı yazıda bunun ilk olmadığını 2020’de çevrimiçi mobilya mağazası Wayfair’in bir çocuk seks kaçakçılığı çetesine karıştığına dair çürütülmüş bir teorinin yüz binlerce kez paylaşıldığına da işaret ediliyor.

O zaman yukarıda bahsedilen soğuk savaş düzeni siyasi-kültürel yapılarının yanında günümüz enformasyon düzeni ile ilgili danah boyd’un dile getirdiği üç boyutu da vurgulayalım: 

Teyitlemeye, medya okuryazarlığına ve iş modellerine odaklanırken, günümüz enformasyon ortamının üç özelliği gözden kaçabilir:

  1. Kutuplaşan toplumda dünya görüşündeki farklılıklar bir silah hâline getiriliyor.
  2. Toplumdan soyutlanmış kuruluşlara, kurumlara veya mesleklere güven vermiyor.
  3. Değer simsarlığı üzerine inşa edilen ekonomik yapılar sağlıklı bilgi ekosistemlerini sağlayamaz.

Yukarıdakileri göz önünde tutarak bir devam yolu hikâyesine bakalım: 

Harvard Üniversitesi’ndeki Franklin Delano Roosevelt Center for Global Engagement Merkezi’nin direktörü Jed Willard, Finlandiya devleti tarafından devlet görevlilerini sahte haberleri tespit etmek ve ardından karşılık vermek için eğitmek üzere davet edildi. 

Kapalı kapılar ardında, Willard’ın atölyeleri büyük ölçüde tek bir şeye odaklandı: Yanlış iddiaları çürütmeye çalışmak yerine güçlü bir ulusal anlatı geliştirmek. “Finliler, kim olduklarını bilmeleri bakımından çok benzersiz ve özel bir güce sahipler. Ve kim oldukları, doğrudan insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne, Rusya’nın şu anda olmadığı pek çok şeye dayanıyor. Fin olmanın ne anlama geldiğine dair güçlü bir his var… Bu bir süper güç.

Burada “ulusal anlatı” kısmı genel olarak işlemeyebilir. Belki buradaki anlatı demokratik bir vatandaşlığa dayanan medya okuryazarlığı olabilir. Anlatının ne olacağı tartışma konusu olsa da böyle bir üst anlatıya ihtiyaç var gibi gözüküyor. 

Bu geniş çerçeveden sonra daha mikro durumlara dönecek olursak, The Verge’de çıkan bir yazı moderatörlerin komplo teorilerine nasıl yenik düştüklerini sorguluyor. Yazıda altına çizdiğim nedenler: 

  • İletişim Profesörü ve Stanford Sosyal Medya Laboratuvarı’nın kurucu direktörü Jeff Hancock, “Bir şeyi ne kadar sık görürseniz, bir şey o kadar tanıdık gelir ve bir şey ne kadar tanıdıksa o kadar inanılır olur” diyor. Komplo içeriği ikna edici olacak şekilde tasarlanmıştır. İnsanlar bu teorileri kabul ederler çünkü bunlar rastgele gibi gözüken dünyayı anlamlandırmaya yardımcı olurlar; hepimize olmasa bile bazılarımıza bir miktar rahatlık veya güvenlik hissi verebilirler.
  • Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde yaşam bilimleri iletişimi bölümünde profesör olan Dominique Brossard, “Komplo teorilerine sürekli maruz kalan moderatörler bunlara inananların aslında olduklarından daha çok olduklarına inanmaya başlıyorlar ve bu nedenle yavaş yavaş bu teorilere inanmaya başlıyorlar” diyor.
  • Duyguların kişiden kişiye yayıldığı duygusal bulaşma olarak bilinen psikolojik fenomen de etken olabilir.

The Verge yazısı, komplo içeriğinden etkilenmeyen kişilerle etkilenen kişiler arasındaki nihai farkın çevrimdışı deneyimlere dayanabileceğini söyleyerek bitiyor. Burada da ilgili literatüre işaret ederek yazıyı tamamlayayım: 

Margolin ve arkadaşları (2018) yanlış bilginin düzeltilmesinde içinde bulunulan sosyal yapının etkisinin çok fazla olduğunu belirtiyor. Söylenti ve yanlış bilgilendirme üzerine yapılan ampirik çalışmalar da, sahte haberlerin yayılmasını engellemenin zor olduğunu gösteriyor. Deneysel araştırmalar, yanlış bilgilerin bir bireyin mevcut dünya görüşüyle tutarlı olması durumunda düzeltme çabalarının çok sınırlı kalacağını gösteriyor (Einwiller & Kamins, 2008; Garrett, Nisbet, & Lynch, 2013). Yine de kişinin sosyal ilişkileri ve içinde olduğu toplum önemli rol oynayabilir. Dışarıdan değil de bu ilişkiler üzerinden gelecek uyarılara olumlu cevap verme ihtimalleri daha yüksek. Margolin ve arkadaşları (2018) burada şu notu düşüyor: Yanlış siyasi bilgilerin sonuçlarını doğrudan tespit etmek zor olsa da, bireylerin bu bilgileri yaymanın olumsuz sosyal sonuçlarına maruz kalma ihtimalleri daha yüksek. 


Yararlanılan kaynaklar: 

  • Einwiller, S. A., & Kamins, M. A. (2008). Rumor has it: The moderating effect of identification on rumor impact and the effectiveness of rumor refutation. Journal of Applied Social Psychology, 38(9), 2248–2272. doi:10.1111/jasp.2008.38.issue-9
  • Garrett, R. K., Nisbet, E. C., & Lynch, E. K. (2013). Undermining the corrective effects of media-based political fact checking? The role of contextual cues and naïve theory. Journal of Communication, 63(4), 617–637. doi:10.1111/jcom.12038
  • Margolin, D. B., Hannak, A., & Weber, I. (2018). Political fact-checking on Twitter: When do corrections have an effect?. Political Communication, 35(2), 196-219.
  • Marcus, G. E. (Ed.). (1999). Paranoia within reason: A casebook on conspiracy as explanation (Vol. 6). University of Chicago Press.
Subscribe
Bildir
guest
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İçimde Kalacağına
2 yıl önce

Harika bir yazı olmuş, ellerinize sağlık.

Özellikle son paragraftaki bilgiler kafa yorduğum bir konuya değiniyor. Ve şu soru zihnimde dönüyor:

Deneysel çalışmalara göre yanlış bilgileri düzeltmenin yolu parçası olunan sosyal ağlardan geçiyorsa, kapalı gruplarda yaşayanlar söz konusu olduğunda, özellikle de yanlış bilginin dünya görüşlerine uygun olduğu durumlarda, bu bilgi nasıl düzeltilebilir?

İlginizi çekebilir