Popülizm, günümüzde siyasetle medya arasındaki ilişkide giderek daha baskın bir rol oynuyor. Popülist hareketler medyayı kullanarak mesajlarını geniş kitlelere ulaştırırken, bu süreçte etik açıdan ciddi sorunlar ortaya çıkıyor; yanlış bilgilendirme, nefret söylemi ve toplumsal kutuplaşma özellikle dijital medya platformlarının yaygınlaşmasıyla daha da güçleniyor.
Popülist lider söylemleri ve sosyal medya
Popülist liderlerin ve hareketlerin son yıllarda küresel ölçekte yükselişi, medyanın popülist söylemleri benimseme ve yayma biçimini derinden etkiledi. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, Donald Trump’ın ABD başkanlık seçim sürecinde “dijital popülizm” olarak tanımlanan medya kullanımıdır. Trump, 2020 seçimlerinde olduğu gibi, 2024 seçimlerinde de geleneksel medyayı büyük ölçüde devre dışı bıraktı ve sosyal medya platformlarını, özellikle de X’i (Twitter) kullanarak seçmenleri doğrudan hedef almayı sürdürdü. Özellikle TikTok ve Truth Social gibi platformlar üzerinden yayılan içerikler, çoğunlukla liberal elitlere karşı halkı mobilize etmeyi amaçlayan mesajlar içeriyordu. 2024 seçim kampanyası sürecinde, Trump’ın sosyal medya üzerinden dezenformasyonu yaymasının bir sonucu olarak “seçim hilesi” iddiaları tekrar gündeme geldi, içeriklerin doğruluğu ciddi bir şekilde sorgulandı ve bazı sosyal medya platformları bu tür içerikleri kaldırma veya etiketleme kararı aldı.
Sosyal medya platformları; popülist söylemlerin, genellikle sansasyonel, kışkırtıcı, dikkat çekici ve zaman zaman gerçek dışı içeriklerin hızla yayılması için uygun bir zemin sağlar. Bu bağlamda, Hindistan’da Narendra Modi’nin seçim kampanyaları da dikkat çekici. Modi’nin kampanya sürecinde, özellikle WhatsApp ve Telegram gibi platformlarda Pakistan karşıtı duyguları körükleyen, Hindu milliyetçiliğini ön plana çıkararak seçmenleri mobilize etmeyi amaçlayan birçok içerik paylaşıldı. Bu durum, kaçınılmaz olarak, ülkede dini gruplar arasında tansiyonu artırdı ve toplumsal çatışmalara zemin hazırladı.
Benzer bir durum, Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun seçim kampanyasında da görüldü. Geleneksel medya da popülist söylemlerin yayılmasında oynadığı rol nedeniyle eleştirildi. Brezilya’daki Bolsonaro örneğinde olduğu gibi, popülist liderlerin sosyal medyada etkileşim yaratan içerikleri geleneksel medyaya taşımaları, geleneksel medyanın popülist söylemleri eleştirel bir süzgeçten geçirmeden yeniden üretmesine yol açtı.
Türkiye’de de 2018 ve 2023 seçim kampanyalarında, ana akım medyanın belirli siyasi söylemleri eleştirmeden veya doğrulamadan aktarması, popülist liderlerin mesajlarının daha geniş kitlelere ulaşmasına olanak tanıdı.
Türkiye’de 2024 yerel seçimlerinde, sosyal medyada mülteci karşıtı söylemler yeniden yükseldi ve göçmenleri hedef alan yanlış bilgi akışları yaygınlaştı. Bu tür içerikler, toplumsal önyargıları ve kutuplaşmayı artırarak etik ihlallerin ne kadar ciddi sonuçlara yol açabileceğini gösterdi.
Geleneksel medyanın bağımsızlık sorunları, özellikle otoriterleşen yönetimlerde daha da belirgin hâle geliyor. Macaristan’da Viktor Orbán yönetiminde medyanın hükümet yanlısı bir yapıya bürünmesi ve muhalefet seslerine neredeyse hiç yer vermemesi, medya üzerindeki kontrolü artırırken doğru ve nesnel bilgiye erişimi zorlaştırdı.
Ukrayna-Rusya Savaşı da dezenformasyon stratejileri açısından bir başka önemli örnek. Rusya, sosyal medya ve haber kanalları üzerinden Ukrayna’yı hedef alan içerikler üretmeye devam ederken, diğer ülkelerde Rus yanlısı içeriklerin yayılması için kullanılan bot hesaplar, dezenformasyonun dijital ortamlarda nasıl hızla yayıldığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Algoritmalar ve mikro hedefleme
Popülizmin medya üzerine etkisinin bir diğer boyutu ise, algoritmaların ve mikro hedeflemenin kullanımıdır. Sosyal medya platformları, kullanıcı etkileşimlerini artırmak amacıyla yankı odaları oluşturan algoritmalara sahip. Sosyal medya platformlarının algoritmalarının popülist mesajların yayılmasındaki etkisi -özellikle YouTube, Facebook ve X gibi platformlarda yankı odaları oluşturan algoritmaların etkisi- toplumun belirli kesimlerinin popülist söylemlerle hedef alınmasını kolaylaştırdı. Bu platformlar, kullanıcıların daha önce beğendiği veya etkileşimde bulunduğu içeriklere benzer içerikleri öne çıkararak, popülist mesajların etkisini artırdı.
Popülist söylemlerin daha etkili bir şekilde yayılmasına ve seçmen davranışlarının manipüle edilmesine olanak sağlayan mikro hedefleme tekniği, İtalya’da aşırı sağ partiler tarafından kullanıldı. Partiler, göçmen karşıtı ve milliyetçi mesajları, özellikle kırsal kesimlerde yaşayan ve bu konularda hassasiyeti olan seçmenleri hedef alarak yayınladı.
Dijital platformların popülist söylemleri yayma süreçlerindeki rolü, medya etiği açısından ciddi bir sorumluluk doğuruyor. Avrupa Birliği dezenformasyonu çeşitli düzenlemelerle kontrol etmeye çalışsa da popülist mesajların yayılmasını tam anlamıyla engellemek güç.
Popülizm ve medya etiği arasındaki ilişki, dijital dönüşümle birlikte daha da karmaşıklaştı. 2024’te yaşanan örnekler, popülist liderlerin medya üzerindeki etkisinin hâlâ güçlü olduğunu gösterdi ve sosyal medya platformlarının bu etkileri nasıl yönetmesi gerektiğine dair önemli soruları gündeme getirdi.
Bu noktada, medya kuruluşlarının ve sosyal medya platformlarının etik sorumluluklarını yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. İfade özgürlüğü ile dezenformasyon ve nefret söylemi arasındaki sınırın netleştirilmesi, bunlarla mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi ve algoritmaların daha şeffaf hâle getirilmesi, bu sorunların çözümüne yönelik önemli adımlar olacaktır. Ayrıca, bağımsız gazeteciliğin desteklenmesi, çok sesliliğin ve farklı fikirlerin medyada daha fazla yer bulmasına olanak tanıyacaktır.
Popülist liderlerin medya üzerindeki etkisi azalmadıkça ve medya etiği konusunda kapsamlı önlemler alınmadıkça, toplumsal kutuplaşma ve yanlış bilgilendirme gibi sorunlar devam edecektir. Bu nedenle, popülizm ve medya etiği üzerine yapılan tartışmalar, demokrasinin geleceği açısından hayati öneme sahiptir.