Bir davranış bozukluğu olarak “dijital istifçilik”

2008 senesinde Apple App Store açıldığında içinde sadece 500 uygulama vardı. 2020’ye gelindiğinde App Store ve Google Play’deki toplam uygulama sayısı 8,9 milyonu geçti. 2021 sonunda muhtemelen 10 milyon sınırını aşacak. Piyasada milyonlarca uygulama olmasına karşın ortalama bir kullanıcı günde sadece “dokuz”, ayda ise 30 farklı uygulamaya giriyor

Muhtemelen telefonunuzda sayfalar dolusu uygulama vardır; ama aktif ve düzenli olarak kullandığınız uygulama sayısı gerçekten iki elin parmaklarını geçmez. Hayatınızda anlamlı bir fark yaratanlar ise bir elin parmakları kadar ya vardır ya yoktur. Kullanmadığımız veya pek bir işe yaramayan uygulamalar için ha bire güncelleme indiriyoruz, gigabaytlarca… Âdeta uygulamaları yaşatmak için mesai, para ve bant genişliği harcıyoruz. Bu uygulamalar mı bizim için var yoksa biz mi bu uygulamalar için varız belli değil!

Her yıl yaklaşık 74 katrilyon e-posta gönderiliyor. Bu da, spam e-postaları da hesaba katarak, saniyede iki buçuk milyar e-postaya tekabül ediyor. Gönderilen bu e-postaların önemli bir kısmı gelen kutularında birikiyor. Muhtemelen sizin de gelen kutunuzda binlerce, belki on binlerce e-posta vardır. Ya 2011’de size iletilmiş bir Komikaze karikatürü bir gün lazım olursa, değil mi?!

Sadece 2021 senesinde 1,4 trilyon fotoğrafın çekileceği, 2023’e gelindiğinde ise kümülatif toplamda 10 trilyondan fazla fotoğrafın depolanmış olacağı hesaplanıyor. Instagram’a bu zamana kadar 50 milyar fotoğraf yüklenmiş. Telefonunuzda, tabletinizde, bilgisayarınızda, USB belleklerinizde, yedek sabit disklerinizde ve kiraladığınız bulut sürücülerdeki muhtemelen ikinciye dönüp bakmadığınız fotoğraf ve videoların sayısını bir düşünün… Sonra bunları klasörlere falan ayırıp düzenlemek için harcadığınız zamanı…

“Bir ara bakarım” diye kaydedilen ama hiçbir zaman okunmayan makaleler, internet tarayıcısında açılan yüzlerce sekme, okuması sekiz ömür alacak PDF kitaplar, bir kez olsun tıklanmayan faydalı link koleksiyonları, dizi/film/belgesel arşivleri, artık kullanılmayan yazılımlar, her yeni bilgisayara geçtiğinizde oradan oraya kopyalanan klasörler, arşivlenen storyler, Facebook’ta “belki bir gün” diye biriktirilen arkadaşlar…

Dijital istifleme çağı

Buna “dijital istifleme” deniyor. TLC’deki Çöp Evler [Hoarding: Buried Alive] reality şovunun dijital versiyonunda yaşıyoruz hepimiz. Bunun patolojik bir sorun olduğu gün gibi ortada. Gerçek dünyadaki istifçilik ile dijital istifçilik arasında bir geçiş olduğu da… Nitekim Sweeten ve arkadaşlarının araştırması gerçek dünyada istifçilik yapanların dijital dünyada da istifçilik yaptıklarını gösteriyor. Sadece daha yükseltilmiş bir şekilde… Zira dijital istifçiler, çoğu zaman, biriktirdikleri verinin ve dokümanların ne olduğunu bile bilmeden biriktiriyorlar.

Dijital istifçilik giderek büyüyen bir fenomen. Bunun bir nedeni dijital çağda depolama maliyetinin, gerçek dünyadakinin aksine, çok düşük olması. Diğer bir nedeniyse yoksulluk. Yoksulların zenginlerden daha fazla istifleme eğiliminde olduğunu ortaya koyan çalışmalar var. Sonuçta sürekli bir şeylere ihtiyaç duyarak yaşamak “ya bir gün lazım olursa” diye takıntılı bir şekilde her şeyi istifleme arzusunu tetikleyebilir. Dolayısıyla, kapitalist toplumlara özgü gelir ve servet dağılımı bozukluğunun da istifleme eğilimini yükselten bir dinamik olduğunu iddia edebiliriz.

Bunların daha derininde kapitalizmin doğası var. Marx’a göre kapitalistler hastalıklı birer istifçidirler. Sermaye ve servet biriktirirler. Bazen ne biriktirdiklerini, ne için biriktirdiklerini onlar da bilmez, sadece biriktirmek adına biriktirirler. Edward Abbey “Büyümek için büyümek kanser hücresinin ideolojisidir” der. Kapitalist toplumlar da, bir noktada, sadece büyümek için büyürler.

Gelecek de bir gün gelecek

“Kullanmadığınız uygulamalardan kurtulun,” “Bakmadığınız fotoğrafları silin” veya “Dijital istifçiler için tavsiyeler” falan gibi bireysel ve saçma çözüm önerileri sıralayacak değilim. Bu kişisel gelişim şarlatanlarının işi… Bana kalırsa istifçilik bireysel olmaktan çok kapitalizme içkin yapısal bir sorun. Sonuçta her rejim kendi bireyini ve kendi sorunlarını yaratır. Bireyi değiştirmek için de rejimi değiştirmek gerekir.

Dijital istifçiliğin artıyor olmasından sabit disk/bellek üreticileri ve bulut depolama hizmeti satan şirketlerin çok memnun oldukları aşikâr. Aslında ilerleyen internet teknolojisi sayesinde (dijital) istifçiliğin önüne geçebiliriz. Mesela eskiden, fiziksel ortamda plak, kaset, CD, dijital ortamda ise terabaytlarca mp3 albüm koleksiyonları yapılırdı. Fakat dijital müzik platformlarının ortaya çıkışıyla müzik istifçiliği giderek azaldı. Bugün bütün müzikler tek bir alan üzerinden stream ediliyor artık.

Bunun bir sonraki aşaması Spotify, Netflix, Steam, Amazon, Google, Apple ve benzeri kâr amacı güden parazit internet tekellerini aşarak bütün dijital kaynakların bulut sunucularda ücretsiz ve koşulsuz bir şekilde halkların erişimine açılmasıdır. Zira dijital evrende veri depolama, transferi ve paylaşmanın marjinal maliyeti sıfıra yakın. İnsanlık ancak bu şekilde tam manasıyla özgürleşecektir.

Subscribe
Bildir
guest
3 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
barış
barış
2 yıl önce

hocam sağolasın

Murat Çorlu
Murat Çorlu
2 yıl önce

Peki bütün içeriklerin ücretsiz şekilde halkların kullanımına açıldığı dünyada içerik üreticileri geçimini neyden sağlıyor olacak?

trackback
2 yıl önce

[…] Turkey, Anıl Aba imzasıyla milyonlarca dijital istifçiden biri olduğunuzu yüzünüze vuran bir yazı yayınladı. “TLC’deki çöp evlerin dijital versiyonunda yaşıyoruz” şeklinde […]

İlginizi çekebilir