İçerik tüketim alışkanlıkları birbirinin kopyasına dönüşürken boş bir sayfada çalışmak, sınırları belirsiz bir alanda oynamak da içerik üreticisi için kaçınılması gereken “kaygan” bir zemine dönüştü. Ilgaz Gökırmaklı’nın geçen yıl kaleme aldığı Editörüm benden ne bekliyor, ben editörümden ne bekliyorum? yazısı tartışmanın haberci boyutunu dürüstçe ele almıştı. Benzeri podcast alanında da var. Ne zaman podcast bahsi açılsa içerikten ziyade sorular hep podcastin yapısı etrafında kümeleniyor. Podcastin ismi ya da uzunluğu, ne anlatılacağının yanında o kadar parlıyor ki, bu sorulardan gözümüzü ayırıp anlatacağımız şeye odaklanamıyoruz. Belki yola çıkışım farklı bir ifadeyi beraberinde getirecek gibi duyuluyor ancak, podcastin uzunluğu çok önemli.
Talepten önce, arz klasöründe ne var?
Podcast uzunluğunda dinleyicinin beklentisinden önce üreticinin içeriğiyle kurduğu ilişkiye odaklanmayı öneriyorum. Bu ilişkinin dinamikleri öyle karmaşık değil. İlk safhada, içeriğin sizi götürmek istediği bir yer olmalı. Gündemde olan biteni vermeyi amaçlayan, yani hap bilginin peşindeki kullanıcıyı hedefleyen içeriğin süresiyle bir konuyu etraflıca ele alarak dinleyiciyi bilgiyle donatmayı hedefleyen içeriğin süresi birbirinden farklı olacaktır.
Bunun yanında, bu konu her bölümde aynı sürelerde incelenebilecek bir konu olmalı, bundan 100 bölüm sonra da bu ritmi tutturabilecek zenginliği yaratabilmeli. 45 dakikalık bir podcast hayal ediyorsunuz ancak bu sizi ilk sezonu sonlandırmadan tüm içerik birikiminizi tüketmeye itecekse ya içeriğinizi seyreltmek ya da sürenizi kısaltmak gerekecek.
İkincisi, çok azımız karşısına aldığı kitleyi saatlerce büyüleyecek bir anlatım gücüne sahip. Herhangi bir konuyu doğru açılardan yakalayıp dinleyenin odağını diri tutabilecek bir anlatım gücüne sahipseniz, süreyi uzun tutmakta zarar yok. Kendinize güveniyor ancak şüpheleriniz varsa güvenli limanı tercih edip kısa bir içerikle başlamakta fayda var.
İçerik üretim süresince podcast uzunluğunda güncelleme yapmakta bir sakınca yok, hele ki 15 dakikalık bir içeriği 30 yahut 40 dakikalık sürelere, akışkanlığı bozmadan taşıyabiliyorsanız bu iyiye işaret. Editoryal açıdan çizgiyi sağlam tutabilmek her koşulda kolay olmayabiliyor, bir destek mekanizması olarak yapay zekâdan nasıl faydalanabileceğinizi Sarphan Uzunoğlu, “Haber odasında yapay zekâ: Temkinli bir iyimserlik şart” yazısında anlattı.
Dinleyici bizden kaç dakikalık içerik bekliyor?
Verilerle başlayalım. Podcast konusunda çok fazla araştırma olsa da, Türkiye’de yapılanlar kısıtlı. Bu açıdan, güvenilir yabancı araştırmalardan bazılarını incelediğim zaman, Riverside’ın yaptığı araştırmadaki veriler iyi bir başlangıç noktası sunuyor.
Podcastlerin %13.6’sı 15 dakikadan kısa, %31.3’ü 15-30 dakika arası, %32.1’i 30-45 dakika arasında, %18.4’ü 45-60 dakika ve %4.6’sı da 60 dakikadan daha uzun. Aynı verinin peşinden, dünyanın en çok dinlenen podcastlerinden dört tanesini ve uzunluklarını da paylaşmak isterim. Böylece yüzde hesabını anlamlı bir yere taşıyabiliriz.
- The Joe Rogan Experience (Ortalama 2.30-3 saat)
- Shawn Ryan Show (Ortalama 1.30-2 saat)
- This Past Weekend (Ortalama 2 saat)
- The Daily (Ortalama 20 dakika)
Joe Rogan’ın podcasti bölüm başı 10 milyondan fazla dinleniyor, gündeme eleştirel bir bakış atan meşhur podcast The Daily de yaklaşık 5 milyon. O halde “kısa podcast her zaman daha ilgi çekicidir” varsayımı büsbütün doğru değil ancak birçok içerik için halen geçerli. Podcastte dinleyiciyi yakalamanın içerik ve sunum buluşmasında yattığını düşünenlerdenim. İyi yapılandırılmış, dinleyicinin dağılmaya teşne dikkatini sürekli diri tutan bir podcastin etkisi süresinden bağımsız biçimde yüksek olacaktır.
Neden kısa, neden uzun?
15 dakika ve daha kısa bir podcast üretmenin kendine has faydaları var.
- Tempoyu korumak daha kolay. Hayatın akışında zamanınızı bloke edecek şeyler doğsa bile üretim süresi kısa olan bir içerik yaşamaya devam edebilir.
- Kısa içerikler, dinleyici gözünde “kolay tüketilebilir” olarak konumlandığı için daha fazla takipçiye sahip oluyor.
- Üretimin zaman ve ekonomik maliyeti açısından kısa vadede maddi bir destek bulunamasa bile üretme şevkini diri tutmaya yarıyor.
1 saatlik ya da daha uzun bir podcast üretmek için de sebepler var.
- İçerik ürettiğiniz alanda derinlere daldıkça o alanın otoritesi hâline gelmeniz kolaylaşıyor. Hem araştırmalarınız sizi besliyor hem de dinleyenlerin bağlılığı bu hissi körüklüyor.
- Uzun uzun anlatmayı, detaylara girmeyi seven biriyseniz karşınızdaki kişi de bu sohbete ortak oluyor, anlattıklarınız dinleyicide gerçek anlamda “etki” yaratabiliyor.
- Metropolde yaşayanlar için hayat kurtarıcı oluyorsunuz. İstanbul’da yaşayan bir kişinin işe ya da okula gidiş süresinin en az 1 saat olduğunu ve bunu neredeyse her gün gerçekleştirdiğini düşünürsek podcastiniz için özel bir zaman yaratılmış oluyor.
Ancak kural değişmiyor, dinleyenin beklentisi içerik üreticisinin kabiliyetine göre değişime açık. Bu yüzden ideal podcast süresi, yayıncının kendine yakışan süreyi belirlemesi ve bu süreyi verimli kullanabilmesinden ibaret.