Editör ve muhabir ilişkisi üzerine söylenmiş onlarca söz, kalıplaşmış yargı var. Tabii başlıktaki sorunun da birden fazla yanıtı…
İster serbest çalışın ister bir haber merkezinin düzenli muhabiri olun, tüm editör ve muhabirlerin ortak bir hedefte buluştuğunu bilirsiniz: En iyi haberi/yazıyı ortaya çıkarmak. Ancak özellikle serbest çalışan bir gazeteciyseniz editörünüzle kurduğunuz sağlam bir ilişkinin kariyer yolculuğunuzda “hayatta kalmak” için ne kadar hayati bir yeri olduğunun da farkındasınızdır.
Ve evet, çalıştığınız yayının dolayısıyla editörünüzün sizden bazı beklentileri vardır. Doğru, güvenilir ve teyitlenmiş bilgiler, ilginç hikâyeler, temel imla kurallarına uygun, açık ve net teslim edilmiş yazılar diyerek sıralayabiliriz bu istekleri. Buna karşılık bir muhabirin de editöründen isteklerinin olduğunu da hatırlatalım. Çoğu zaman editör-muhabir arasındaki ilişkideki hiyerarşi gereği gazetecinin beklentilerini dile getirmesi çok kolay olmasa da bu beklentilerimizin karşılanmayacağı anlamına gelmiyor.
Gazeteci-muhabir ilişkisine dair en anlamlı yorumlardan biri Carl Sessions Stepp’in 1997 yılında American Journalism Review’da yayınlanan “Bu ilişki kurtarılabilir mi?” yazısından geliyor. Bir gazetecinin editörüyle ilişkisini diş doktoru üzerinden açıklıyor:
“Diş hekimliğine çok saygım var. Kendi dişçimi de çok seviyorum ama dişlerime delik açmalarından hoşlanmıyorum.”
Gazeteciler olarak en iyi haline getirdiğine inanarak gönderdiğimiz yazıya/habere “delikler” açılmasından hoşlanmıyoruz elbette ama editör-muhabir ilişkisi bundan çok daha fazlası. Ve kabul edelim ki, sağlıklı bir çalışma ortamının da olmazsa olmazı.
Editör ve gazeteci ilişkisi üzerinden kurguladığım bu yazıda, serbest çalışan bir gazeteci olarak editörümden beklentilerimi sıralarken, “editörüm benden ne bekliyor?” sorusunun yanıtlarını öğrenmek için bianet.org editörü Ayşegül Özbek’in kapısını çaldım.
Çöldeki vaha: Editörden geri bildirim alabilmek
Özellikle serbest çalışan bir gazeteciyseniz üzerine saatlerinizi harcadığınız, en iyi haline getirdiğinize inandığınız yazıyı/haberi editöre gönderdikten sonra sizin için gergin bir süreç başlıyor.
En önemli beklenti yazınızla ilgili geri bildirim almak. Zira bu geri bildirimler bir sonraki iş için hem size rehber olacak hem de eğer doğru bir iletişim kurulabiliyorsa editörünüzün sizden ne beklediğini daha iyi anlamanıza yardımcı olacak. Böylece bir sonraki iş için nelere dikkat etmeniz gerektiğini genel hatlarıyla bileceksiniz.
Gazeteci olarak en büyük beklentim, editörümle sağlıklı bir iletişim kurabilmek. Bu sağlıklı olma halinin en önemli aşaması da sorulara cevap alma, beklentileri açık ve net bir şekilde anlatabilmekle oluyor. Kaynaklara ulaşma, anlam kaymasından kaçınma ya da teknik detaylara dair herhangi bir sorunla karşılaşırsam editörüme bunları sormak ve bir nevi rehberlik yapmasını beklerim.
Her iki tarafın da daha az iş yüküyle uğraşması amacıyla haber üzerine çalışmaya başladığımızda ne yapacağımızı netleştirmiş olmamız gerekiyor. Editör, muhabirin haberi “nasıl” yapacağını anlarsa ve bu konuda hemfikir olurlarsa sonuç her iki tarafı da mutlu ediyor genelde.
Ayşegül Özbek de “Yazım kurallarının ötesinde, haberde önemli unsur ne, manşete çekilmesi gereken bilgi ne ilk elden anlamak. Başlık illa ki değişir ama muhabirin habere yaklaşımını anlayabilmeli editör” diyerek haber diline dikkat edilmesi gerekildiğini vurguluyor.
Zamanla yarışılan, baskıya yetişme çabası olan yayınlarda bu durum daha da zor olabiliyor. Daha önce görüştüğüm genç bir meslektaşım, “Yazdığım haberi gazetede yayımlanınca görüyorum. O kadar çok değişmiş veya isteğe göre bazı bölümleri alınmış oluyor ki son hali bambaşka bir şey oluyor. Öyle ki bazen imzamla yayımlansın bile istemiyorum. Basılı bir yayın olduğumuz için vuruş sayısı önemli, elbette olabilecek en anlamlı şekilde kısaltmak gerekiyor,” demişti.
Sahada olmak vs. “hamallık”
Editörün tek görevi yazım ve imla hatalarını düzeltmek ve haberi kısaltma değil elbette. Bilgilerin doğruluğu, görsel seçimi gibi birçok “hayati” görevi var editörlerin. Türkiye medyasında işler biraz daha “farklı” ilerliyor. Basılı bir mecra ise günü kurtarma -yani baskıya yetişme- en büyük rakibiniz. İnternet medyasında ise yazıyı dikkat çekici ve tıklanabilir kılmak için atılan başlıklar sorunu var.
Özbek günde ortalama yedi sekiz haber okuyup editleyip fotoğraf ve video düzenliyor. Bu sayı kurumdan kuruma ya da gündeme göre değişebiliyor. Özbek Türkiye medyasındaki çalışma koşullarını ise şöyle anlatıyor:
“Muhabirken editör olmak istediğimi yazı işleri müdürüme ilk söylediğimde, ‘Deli misin, sahada olmak en güzeli. İmzanın çıkması çok güzel bir şey’ demişti. Biraz daha hamallık olarak görülüyor editörlük. Yazı işleri müdürünün demeye çalıştığı buydu aslında. Muhabir haberini verir ve biter. Ancak editör sayfasını bitirse bile gece dahi sayfasını kafasında döndürebilir.
Bunun dışında Türkiye medyasında editoryal bağımsızlık tabii ki en büyük sorun ne yazık ki. Atmak istediğiniz başlıklar, kullanmak istediğiniz tabirlerde -özellikle anaakımdaysanız – çok rahat olamıyorsunuz. Öte yandan bazı kurumlarda editör ve sayfa sekreteri ayrımı çok nettir. Bu daha çok anaakım medyada böyledir. Çoğu kurumda ise sayfayı teknik olarak çizen, yapan kişiyle haberi okuyup editleyen kişi aynı olabiliyor. Bu çok yorucu bir şey tabii ki.”
Tabii kurulan iletişim de önemli. Gündem toplantılarında tartışılan konu önerileri, mail yazışmaları ve çok da istemesek de her iki tarafın da rızasıyla hızlı olmak adına WhatsApp’a kayabiliyor bu iletişim. Özellikle hızlı olunması gereken durumlarda doğru bir iletişim kurmak daha da elzem bir hale geliyor.
Gerilimin yüksek, zamanın kısıtlı olduğu durumlarda maalesef işimizin bir parçası. Böylesi durumlarda elbette her iki tarafın da saygı sınırını aşmaması gerekiyor. Görüş ayrılıkları yaşamak ve hatta tartışmak da işimizin bir parçası. Özbek de haber merkezlerinde “alınganlığa yer olmadığını” vurguluyor:
“Alınganlık haber merkezinde en son olacak şey olmalı bence. Haber için, başlık için, fotoğraf için tartışabilir hatta kavga edebilirsiniz ancak gazete bittiğinde o haber kavgası içeride kalmalı.”
Aslına bakarsak her iki tarafın da “mutlu” olduğu bir editör- muhabir ilişkisinin sırrı çok da gizemli değil. Özbek’e göre “gizli” formül şöyle:
“Birbirini anlayabilme diyebilirim. Ve eleştiriye açık olma. İki taraf için de geçerli bu. Sonuç olarak ekip işi yapıyoruz ve iletişimciyiz. Tabii hız önemli. Muhabirin haberi toparlayıp yazması ve en erken zamanda editöre ulaştırması lazım. Basılı gazete için örneğin, sayfalar baskıya gitmeden editörün de sayfaları tamamlaması lazım. Bu süreç aslında birbirini yanlış anlamaya çok açık.”
İyi bir editörden ekibine güvenmesini ve onların becerilerini, güçlü ve zayıf yönlerini öğrenmesini bekleriz. Özbek, muhabirin kendini geri çekmemesi ve fikirlerini rahatlıkla söylemesi için de bu güven ilişkisine dikkat çekiyor:
“Muhabir, haberle ilgili editörün kafasındaki soru işaretlerini giderebilmeli ve editörüne güvenmeli. Editör de ast-üst ilişkisine girmemeli bence. Böylesi bir durumda muhabir kendini geri çekebilir ya da iyi olsa dahi haberini savunamayabilir.”
Ayşegül Özbek’ten önerilerle editörüm benden ne bekliyor sorusunun cevabını şöyle özetleyebiliriz:
- Haberin güvenilirliği: “Haberin güvenilirliği ve farklı kaynaklardan teyidi en önemli husus. Muhabir bir iddiayı haberleştiriyorsa eğer taraflara ulaşmak ve buna haberde yer vermek mühim. Bunun dışında görüşlü bir haberse, en az üç kişinin/kurumun görüşü olmalı.”
- Gündem takibi ve bakış açısı: “Gündemi doğru yerinden yakalamak önemli. Muhabir, gündeme nasıl takla attırabilir, habere farklı nasıl yaklaşabilir bunu düşünmeli.”
- Netlik: “Tabii ki bir haber veya yazıyı kaç defa okursanız okuyun her defasında bir hata ya da değiştirilecek bir nokta bulmanız mümkün. Ancak bunun dışında editör, muhabire haberiyle ilgili az soru sormayı bekler. “
- Kurallar: “Muhabir ayrımcı bir dil kullanmamalı. İddia tarzı bir haberse ya da devam eden bir mahkeme süreci varsa, bu tarz haberlerde isimlerin yazımına, kodlanmasına dikkat etmeli.”
- Farklılaşma: “Kaynağından gelen, sosyal medyada gördüğü habere –kaba tabirle- hemen ‘atlamamasını’ öneririm herhalde. Haber heyecanını da koruyarak, sakin bir şekilde yaklaşmalı. Teyit etmeli.”
- Güvenlik: “Toplumsal bir olaya gidiyorsa öncelikle kendini koruması gerektiğini söylerim. Öncelik kendi sağlığı olmalı. Bu noktada tabii ki kurum veya basın kartı olmayan bir muhabiri bu tarz haberler için görevlendirmek yanlış olur.”
- Tedbirli olma: “Fotoğraf ve video çekimini bol bol yapmalı. Şayet foto-muhabir ile birlikte bir habere gitmiyorsa, yani iki işi bir arada yapması gerekiyorsa o sıkışıklık içinde bazen kalitesiz fotoğraflar gelebiliyor. Bu noktada bol çekim yapması alternatif fotoğraf olması açısından iyi olacaktır.”
- Araştırma: “Olaya ilişkin ne kadar fazla bilgi toplarsa, kişiyle konuşursa o kadar iyi. Sözün özü, bol malzeme toplamasını öneririm.”