n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında New Yorker‘ın eski arşiv editörü Erin Overbey’in yaşadıklarını ve medyadaki gruplaşmanın ve elit kesimlerin sektörün gelişimine nasıl zarar verdiğini anlattım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise CrowdTangle’ın kapanma ihtimali, Substack’in ifade özgürlüğü yorumu, Subway Surfer ile okunma sayısını artıran yayınlar ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Meta CrowdTangle’dan Kurtulmak İstiyor
Facebook veya oradaki paylaşımlar hakkında araştırma yapıyorsanız ya da bir teyitçiyseniz, CrowdTangle isimli uygulamayı mutlaka duymuş ve kullanmışsınızdır. Facebook hakkında en kaliteli ve güncel verilere ulaşmanızı sağlayan bu araç, uzun zamandır gazeteciler, araştırmacılar ve teyitçiler için hemen her gün kullanılan araçlardan birisiydi.
Fakat 2021’de Gizmodo’nun yaptığı haberden bu yana herkes Meta’nın her an CrowdTangle’ı kapatmasından korkuyor. CrowdTangle Meta tarafından satın alındığından bu yana geliştirme süreci neredeyse durduruldu, ekip sayısı küçültüldü ve uzun bir süredir yeni kullanıcıların kayıt olmasına izin verilmiyor.
Poynter’ın geçtiğimiz hafta yayınladığı haber de bir yandan bu aracın gazeteciler ve teyitçiler için ne kadar doğru olduğunu, diğer yandan CrowdTangle’ın kapanma ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Meta’nın araçla ilgili hiçbir şey söylememesi ve kapanma ihtimaline dair haberlerin sürekli artması, yakında çok önemli bir veri kaynağını kaybedeceğimizin işareti gibi.
Bunun arkasında ne gibi gerekçeler olduğunu bilmiyoruz ama bunlardan birisi CrowdTangle’ın Facebook’u daha şeffaf kılması ve PR iddialarının arkasındaki gerçeği görmemize yardımcı olması olabilir.
Subway Surfers ile Okunma Sayınızı Artırmak
Wordle gibi oyunlar ve daha klasik bulmacalar son dönemde dijital gazeteciliğin en popüler ilgi alanlarından birisi. Okura bir alışkanlık kazandırmak ve onları sitede ya da uygulamada daha uzun süre tutmak için giderek daha fazla yayının başvurduğu bir yöntem aslında.
Fakat bazı yayınlar okur sayısını artırmak için oyunları daha farklı bir şekilde kullanmaya karar vermiş. Eğer akıllı telefonlarınızda oyun oynuyorsanız, kısa bir reklam izlemeniz karşılığında size ekstra can, ödül veya ek özellik teklif eden menüyü hatırlarsınız. Genellikle bu reklamlar alışveriş sitelerinden, yeni uygulamalardan veya tuhaf oyunlardan gelir.
Ancak Los Angeles Times, Complex ve birçok başka dijital yayın bu reklamlar ile daha fazla okunmayı deniyor. Bu yayınlardan bir reklam denk geldiğinde ödülü kazanmak için önünüze çıkan sayfada belirli bir süre vakit geçirmeniz isteniyor. Bu da yayının istatistiklerine yeni okur olarak işleniyor. Bunun için tercih edildiği tespit edilen oyun ise Subway Surfers.
Tabii ki bunun ne kadar faydalı olduğunu anlamak güç. Evet, görünürde daha fazla okur var ama tıpkı diğer reklamlarda olduğu gibi o okurlar da sadece ödülü almak için gereken süre dolana kadar bekliyor ve o sırada başka şeyler yapıyor. Anlaşılan verilere, özellikle de okur sayısına, olan takıntımız işin bu kısmını düşünmeyi zorlaştırıyor.
Substack’in İfade Özgürlüğü Anlayışı
Silikon Vadisi’nden çıkan yeni nesil medya platformlarının geleneksel medyayı sansür ve baskıyla suçlamayı ve bunu reklam malzemesine dönüştürmeyi bir gelenek haline getirdiği hepimizin malumu. Ancak bu platformların özgürlük algısının ne kadar tanıdık olduğunu da genellikle kısa sürede görüyoruz.
Substack kendisini “sınırsız ifade özgürlüğü” ile pazarlamak konusunda hiçbir fırsatı kaçırmayan bir platform. Ama bu özgürlükten faydalanmak için Substack ile aranızı iyi tutmanız gerekiyor. Diyelim ki gayet makul bir şekilde sözleşmeniz bittikten sonra bülteninizi başka bir platforma taşıdınız ve her zamanki gibi üretmeye devam ettiniz. Normalde Substack gibi özgürlükçü(!) bir platformun bundan sonra sizi rahat bırakmasını beklersiniz değil mi?
Spencer Ackerman da böyle olacağını düşündü ve sadece yeni platformdaki ilk sayısında neden ayrıldığını anlattı. Fakat Substack bu normal durumu öyle kişiselleştirdi ki o bültenin editörlüğünü yapan Sam Thielman’ın Substack üzerinden serbest editör olarak çalıştığı tüm yazarlarla ilişkisini kesti ve platformda yaptığı tüm işleri tek taraflı sonlandırdı. Her zaman olduğu gibi konu internete taşınınca hızlı bir şekilde özür dilendi ama benzer olayları tekrar göreceğimizden şüphem yok.
Podcast Dinlerken Not Almak Mümkün Olabilir mi?
Podcast formatının yaygınlaşmasıyla birlikte bu format üzerinden üretilen kaliteli ve eğitici içeriklerin sayısı da giderek artıyor. Ancak birçok podcast dinleyicisi için en büyük sorun, öğrendiklerini ya da önemli buldukları noktaları kaydetmenin zorluğu.
İsveç merkezli podcast dinleme uygulaması Snipd, bu soruna yapay zekâ desteğiyle bir çözüm bulmaya çalışıyor. Uygulama içerisindeki yapay zekâ dinlediğiniz podcastin otomatik olarak transkriptini çıkartıyor ve kulaklığınızdaki tuşlar ile bu alıntıları hem ses hem de metin olarak kaydetmenizi sağlıyor. Hepimizin tahmin edebileceği gibi metin oluşturma kısmı Türkçe için henüz aktif değil fakat sesli kesitler oluşturmanıza izin veriyor.
Snipd gibi araçlar kolay olduğu gibi podcast formatını da daha erişilebilir kılıyor. Birçok podcast üreticisi transkript paylaşmıyor ya da ödeme duvarı arkasında paylaşıyor. Bu da duyma engeli olan insanların bu formatta üretilen her şeyden mahrum kalması demek. Eğer Snipd gibi araçlar yeterince yaygınlaşır ve gelişirse, podcast daha da erişilebilir olabilir.
Kısa Kısa
🕵️♂️ Geçtiğimiz hafta bahsettiğimiz Instagram’ın uygulama içi tarayıcısındaki güvenlik sorunu TikTok ve Facebook uygulamalarında da varmış. Eğer kullandığınız uygulamanın tarayıcısını test etmek isterseniz bu linki kullanabilirsiniz.
🛑 Reklam engelleyici kullanma oranları tekrar yükselişe geçti.
😱 Bir Wikipedia maddesi hakkındaki yanlış iddia, ABD’de medya krizine sebep oldu.
🎧 Apple, Podcasts uygulaması üzerinden aboneliklerle başarı yakalayan yayıncılarla röportajlar yapmaya başladı.
🇷🇺 Mailchimp, Rusya’ya karşı alınan yaptırım kararlarını hatasız uygulamaya çalışırken ülkedeki gazeteci ve aktivistlerin sansürlenmesine neden oluyor.
📺 YouTube’daki uzun video makale formatı kontrolden çıkıyor.
Haftanın odağı: Medya elitleri dönüşmek istemezse
2018’den bu yana bültende dünyanın farklı yerlerinde medyanın kendisini nasıl dönüştürdüğünü, nelere odaklandığını ve nasıl sorunları çözmeye çalıştığını ele alıyorum. Bu sorunlar arasında sıkça karşımıza çıkanlardan birisi de hemen her ülkede medya eliti diyebileceğimiz ve birbirine çok benzeyen insanların oluşturduğu grupların sektörde sahip oldukları kontrol ve yönlendirme gücü.
Bu sorun özellikle ABD’de ciddi bir mesele olmaya devam ediyor ve her ne kadar bu konuda adımlar atılıyor gibi görünse de bu adımlar “fazla ileri gittiğinde”, sektörün karanlık tarafıyla karşı karşıya kalabiliyoruz. Benzer örnekleri hemen her ülkede bulmak mümkün olsa da geçtiğimiz haftalarda New Yorker ve eski arşivcileri Erin Overbey ekseninde yaşananları burada da ele almak istedim.
Uzun yıllar boyunca New Yorker‘ın arşiv editörlüğünü yapan Overbey’in ismini birçok kişi Eylül 2021’de Twitter’da paylaştığı veriler ile duydu. Overbey, New Yorker arşivlerini tarayarak yayının aslında yazar seçimleri konusunda ne kadar ayrımcı olduğunu gösterdi. Bu tweetler büyük ilgi topladı ve Overbey’in bu verileri derlemesinin ne kadar önemli olduğu bolca konuşuldu.
Her ne kadar dışarıdan bakıldığında her şey yolunda gibi görünse de artık öğrendik ki New Yorker ve sahibi Condé Nast, Overbey’in hem bu paylaşımlarından hem de yayın içerisindeki çoğulculuk çabalarından memnun değilmiş. Bu tweetler ile birlikte çalışma ortamında giderek artan bir baskı hissetmeye başlayan Overbey, son olarak Temmuz 2022’de performans incelemesine alınmış. Burada da saygısızlık, uyumsuzluk gibi bahaneler uydurularak kendisini dergiden kovmuşlar.
Overbey’in bu yaşananları insanlarla paylaşması üzerine New Yorker görünürde hiçbir şey yapmadı. Ancak bundan kısa bir süre sonra, bir zamanlar medya elitlerinin korkulu rüyası olan Gawker, neredeyse herkesin New Yorker yönetiminin siparişi olduğuna emin olduğu bir haber yayınladı. Yazı boyunca konu sürekli Overbey’in karakterine geliyor ve “anonim New Yorker çalışanları” Overbey’i kötü gösterecek alıntılar veriyor.
Yazının yayınlanması ile birlikte Twitter karıştı, birçok gazeteci ve medya çalışanı büyük tepki gösterdi. Erin Overbey ise yazıdaki iddiaların hepsini belgelerle yalanladı. Ancak tepkinin sayısı yüksek olsa da ABD medyasının eliti diyebileceğimiz isimlerin yokluğu gözden kaçmadı. Bu da aslında yazının ne derece etkili olduğunun kanıtı.
Maalesef dünyanın her yerinde medya sektöründeki bu elitlik ve gruplaşma sorunu yüzünden ciddi sıkıntılar yaşanıyor. İnsanların kendi gruplarını koruma dürtüsü, bulundukları konumu kaybetme korkusu veya yükselme hırsı böyle haksızlıkların devam etmesine neden oluyor. Sektör içerisinde bu dinamikler sürdüğü sürece de medya sektörünün köklü sorunlarını çözmesi ne kadar mümkün olur bilemiyorum.