NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
“Bu Hafta Ne Okuduk” bölümümüzde odağımız gelir ve iş modelleri oldu. Kurumsal desteğin gazeteciliğe etkisi oluyor mu sorusu, ABD’de devam eden küçülme dalgası ve bir niş projenin başarısı bu haftanın listesine girenler. Bunun yanı sıra “Bir haberin ömrü ne kadar?” sorusuna cevap veren araştırma da haftanın ilgi çekici okumalarından.
“Haftanın Odağı”nda ise geçtiğimiz günlerde giderek artan gazeteciler ve Twitter arasındaki ilişki tartışması var. Sosyal medyanın gazeteciliğe fayda mı yoksa zarar mı verdiği sorusu tekrar gündeme geldi ve yoğun bir şekilde tartışılıyor. Henüz nasıl sonuçlanacağını kestirmek güç olsa da tartışmanın verimli bir şekilde ilerlediğini söylemek mümkün.
Son olarak kısa bir duyurumuz var. Doğrulama platformu Teyit, yanlış bilgiyle mücadele için Factory adı altında bir “design sprint” düzenliyor. Farklı uzmanlıklara sahip kişilerin bir araya gelerek mentorlar eşliğinde sahte haberler için yaratıcı çözümler üretmeye çalışacağı bu projenin İstanbul ve Ankara olmak üzere iki farklı ayağı olacak ve en iyi projeler, gerçekleşmesi için destek alacak. Eğer bu konuda bir katkı sunabileceğinizi düşünüyor veya birikiminizi bu konuda değerlendirmek istiyorsanız daha fazla bilgi ve başvuru için projenin web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu Hafta Ne Okuduk?
KURUMSAL DESTEK GAZETECİLİĞİ ETKİLER Mİ?: Gazeteciliğin son zamanlarda yaşadığı ekonomik sıkıntılar birçok eski ve yeni medya kurumunu alternatif modeller ve yöntemler aramaya sürüklüyor. Bu alternatiflerin başında gelenlerden birisi de kâr amacı gütmeyen bir organizasyona dönüşüp kurumsal bağışlar almak ve bu şekilde hayatta kalmak. Bunun örneklerini ülkemizde de görüyoruz.
Fakat bu bağışların yapılan gazetecilik üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olup olmadığı sık sık tartışılıyor. Kimi zaman yapılan gazeteciliğe bakış açısını dahi etkileyebilen bu durum üzerine kapsamlı bir yazıyı Matthew Ingram kaleme almış. Kurumsal bağış konusunun birçok farklı yönüne değinen ve potansiyel sonuçlarını ele alan yazıdaki ilginç noktalardan birisi, bağış yapan kurumların tarafsızlık çabasının da bazen ters tepebileceği. Yazıya göre, kurumların tarafsız olmak ve yapılan işi etkilememek adına gösterdikleri çabalar, destek verdikleri gazetecilere karşı daha kapalı olmalarına ve bu bağışla neyi hedefledikleri konusunda şeffaflıklarını yitirmelerine neden olabiliyor.
KÜÇÜLME DALGASI VE ETKİLERİ DEVAM EDİYOR: Geçtiğimiz hafta üzerine konuştuğumuz ABD dijital medyasındaki küçülme dalgası ve bu dalganın etkileri devam ediyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde BuzzFeed İngiltere ofisinden editörler başta olmak üzere işten çıkarmalara devam etti. Buna haftanın ilerleyen günlerinde yüzde 10 küçülmeye giden Vice eşlik etti. Tüm bunlar, kaçınılmaz olarak dijital medya ve onun ekonomik modelleri üzerine bir tartışmayı da beraberinde getiriyor.
Örneğin BuzzFeed’de işten çıkarılanlar arasında test editörü de var. Çıkarılma gerekçesi ise testleri zaten okurların yapıyor olması ve bunun için bir editöre gerek duyulmaması. Bu duruma tepki olarak okurlardan birisi hazırladığı BuzzFeed testi ile hem işten çıkarmaları protesto etti, hem de BuzzFeed ve dijital medya çalışanlarını sendikalaşmaya davet etti. BuzzFeed’in online sabah bülteninde de BuzzFeed’in birçok çalışanına kazanılmış haklarını vermemeye çabalıyor olması gündem oldu ve spikerler, diğer iş arkadaşlarıyla birlikte eski iş arkadaşlarına destek çıktı ve haklarını almalarını sağladı. Diğer yanda ise “yalancı medyadan” intikam alma şansını bulduğunu düşünen troller, Twitter’da işten çıkartılan gazetecilere “kodlama öğrenmelerini” tavsiye ederek onları taciz ediyor.
Bu tepkilerin yanı sıra tüm bu dalganın ne anlama geldiği üzerine de bir tartışma sürüyor. Kimileri bu küçülmelerin BuzzFeed tarzı reklam ve tık temelli gelir modelinin sonu olduğunu söylüyor. Bu yüzden de internet ve gazetecilik arasındaki ekonomik ilişki de tartışmanın bir parçası hâline geldi. Konuyla ilgili Farhad Manjoo’nun yazdığı yazı da bu durumun potansiyel etkileri üzerine önemli bir katkıda bulunuyor. Bu dalganın ne kadar süreceğini kestirmek şu anda güç olsa da, 2019’a böyle bir küçülmeyle başlıyor olmamız dijital medyanın iş modelleri açısından büyük sorgulamalarla dolu bir yıla girdiğinin işareti.
TEK KİŞİLİK BİR PROJE NE KADAR DESTEK ALABİLİR?: ABD’li gazeteci Tim Carmody uzun zamandır teknoloji üzerine çalışan ve uzunca bir süre Wired gibi büyük kurumlarda yazmış birisi. Kendisi bir süredir serbest olarak çalışıyor ve serbest işlerinin yanında destek için Patreon’u kullanıyordu. Kendisi daha önce bültenimize müşterekler ekonomisi üzerine yazdığı yazısıyla konuk olmuştu. Bu hafta ise bu fikri kişisel bir projeyle hayata geçirdi ve fikrinin başarılı olabileceğini gösterdi.
Tek kişilik bir proje olarak başlattığı Amazon Chronicles haftalık bülten formatında yalnızca Amazon şirketine odaklı bir araştırmacı gazetecilik projesi. İsteyen herkesin özgürce okuyabilmesini isteyen Carmody şöyle bir fikirle ortaya çıktı: Eğer 200 kişi benim bu işime ayda 5 dolar ile destek olursa, herkes bu projeye ücretsiz erişebilecek. Ve devamında destek verenlerin sayısı arttıkça proje de büyüyecek. Carmody’nin istediği rakama ulaşması 24 saat bile sürmedi. En son projeyi duyurduktan 36 saat kadar sonra gönderdiği tweette ise 300 destekçiyi bulduğunu yazmıştı.
Görünen o ki, gerçekten insanların desteklemeye değer bulacağı bir iş ortaya koyarsanız ihtiyacınız olan destek bir şekilde sizi buluyor. Elbette burada Tim Carmody’nin yıllardır bu alanda çalışıyor olmasının getirdiği ünün etkisi de var ama bu yine de insanların gazeteciliği ve iyi yapılan işleri desteklemeye hazır olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
BÜYÜK HABERLERİN ÖMRÜ YEDİ GÜN: Özellikle sosyal medyanın yükselişi ile birlikte insanların önemli haberleri çabuk unuttuğu ya da bunların gündemde çok az kaldığına dair yakınmalar daha da arttı. Bu konu üzerine yoğunlaşan Google Trends, Schema ve Axios2018’in önemli haberlerinin yaklaşık olarak ne kadar süre gündemde kaldığını hesaplamışlar. Araştırmanın sonucuna göre, büyük haberler yaklaşık olarak yedi gün boyunca gündemde kalıyor. Elbette daha uzun veya kısa kalanlar olsa da, bunu bir ortalamaya vurduğumuzda elde ettiğimiz rakam bu.
Peki bu sonucu nasıl yorumlamamız gerekiyor? Bir hafta önemli bir haber için yeterli bir süre mi? Yoksa daha uzun mu olması gerekiyor? Her ne kadar birçok kişi yukarıda bahsettiğimize benzer yakınmalarda bulunuyor olsa da, bu konuda kimsenin kesin bir rakam ya da formül sunabilmesi söz konusu değil. Yine de elimizde böyle bir araştırmanın olması bu tartışmanın farklı bir yöne evrilmesine yardımcı olabilir.
BİRLİKTEN DOĞRULAMA DOĞAR: Sahte haberlerin yayılmasında en büyük etkenlerden birisinin kişilerin tek başına doğru haberle sahte haber arasındaki ayrımı yapmakta zorlanması ve kimi zaman kişisel ön yargılarına yenik düşmesi olduğunu gösteren birçok çalışma yapıldı. Yeni yapılan bir çalışma ise bu konuya ilginç bir boyut getiriyor.
Psikologlar Gordon Pennycook ve David Rand’ın en son çalışması, kişilerin haber kaynaklarını bireysel olarak yargılamakta zorlandıklarını, fakat toplu bir şekilde değerlendirdikleri zaman profesyonel doğrulamacılar kadar başarılı olabildiklerini gösteriyor. Yaklaşık 2000 kişi ile yaptıkları çalışmadan elde ettikleri sonuçları 8 profesyonel doğrulamacının verileri ile karşılaştıran araştırmacılar, sonuçların neredeyse aynı olduğunu bulmuş. Sahte haberler ile mücadele konusunda çalışanların bu araştırmayı incelemesinde büyük fayda var.
Haftanın Odağı: Twitter, Bir Daha Asla?
Gazeteciler ve sosyal medya arasındaki ilişki bir süredir ciddi bir şekilde sorgulanıyor. Bir süredir bu tartışmanın merkezindeki platform ise Twitter. Gazetecilerin en sık kullandıkları platformlardan birisi olmasının yanı sıra birçok anlamda önemli bir haber kaynağı olarak da görülüyor. Ama son zamanlarda platformun faydadan çok zarar verdiğini düşünenlerin sayısı artmaya başladı.
Bu şekilde düşünülmesine sebep olacak birçok şey var elbette. Aşırı hızlı akan ve asla durmak bilmeyen bir akış olarak Twitter bir süre sonra sürekli peşinden koşulması ve daima takip edilmesi gereken yorucu bir kaynağa dönüşebilir. Bununla birlikte platformun algoritmik yapısı tamamen skandala ve tepkiye dayandığı için önünüze çıkan ya da trend olan her şey önemli olmayabilir. Hatta bu durum bir süre sonra özünde önemsiz şeylerin yalnızca Twitter’da çok ilgi çektiği için haberleşmesine ve “sahte olaylara” dönüşmesine neden olabilir. Bununla beraber Twitter’da herkesin ve her botun herkese erişim şansı olduğundan gazetecilerin yaptıkları haberler yüzünden tacize ve sözlü saldırılara maruz kalmaları da sıkça yaşanan bir durum hâline geldi. Üstüne bir de sosyal medyada insanlara ulaşmak dediğimiz şeyin giderek değersizleşmeye başladığı hissi de giderek yayılıyor.
Tüm bunların bir sonucu olarak gazetecilerin (ve birçok başka yaratıcı alanda çalışan kişinin) Twitter kullanımlarını sorgulamaya başlamaları, alternatifler aramaları ya da kendilerini sınırlamaları kaçınılmaz bir sonuç. NewsLabTurkey için hazırladığım 2019 öngörü yazısında, bu yılın en önemli meselelerinden birinin gazeteciler ve sosyal medya arasındaki ilişki olacağını yazmıştım. Bundan sonra nasıl bir yön alacağını kestirmek güç; kesin olan bir şey varsa o da gazetecilerin bu sorgulamayı ve tartışmayı sürdürmeye devam etmeleri gerektiği. İnternetin ve sosyal medya platformlarının uzun zamandır sorgulanmaması sorunun bu noktaya gelmesinin en büyük sebeplerinden birisi.
Bu yüzden bu haftanın odağında konuya dair farklı yaklaşımları topladık. Derlememizin bundan sonra tartışmanın nereye doğru ilerleyeceğine dair bir fikir edinmenize yardımcı olacağını umuyoruz.
- Never Tweet — Farhad Manjoo
- Bir gazetecinin Twitter’sız yaşamı: Mümkün mü? — Sarphan Uzunoğlu
- How to Escape Pseudo-Events in America: The Lessons of Covington — Joshua Rothman
- The yin and yang of Twitter and journalism — Mathew Ingram
- Is it time for journalists to sign off Twitter? — Brian Stelter
- Journalism is the conversation. The conversation is journalism. — Jeff Jarvis
- Fight The Urge To Run Away From Social Media — Mandy Jenkins