Dijital medya okuryazarlığı, bireylerin dijital içerikleri anlama, eleştirel değerlendirme ve bilinçli bir şekilde kullanma becerisi olarak tanımlanabilir. Günümüzde medya; haber alma, eğlenme, sosyalleşme ve eğitim süreçlerinin vazgeçilmez bir parçası hâline geldi. Ancak bu süreç, dezenformasyon, bilgi kirliliği ve manipülasyon gibi çeşitli riskleri de beraberinde getirdi. Dijital medya okuryazarlığı yalnızca bir bireysel beceri değil, aynı zamanda demokratik katılımın da temel taşlarından birini oluşturuyor.
Eleştirel düşünme ve medyanın gücü
Dijital medya okuryazarlığının merkezinde eleştirel düşünme yer alır. Medya, bireylerin düşüncelerini, inançlarını ve davranışlarını şekillendiren, belirli algıları oluşturmak ve gündem yaratmak amacıyla kullanılan güçlü bir araç. Eleştirel düşünme, bireylerin karşılaştıkları bilgileri analiz etmesine, kaynakları sorgulamasına ve doğruluğunu değerlendirmesine (sahte haberler, dezenformasyon ve manipülatif tekniklerin fark edilmesine) olanak tanır. Medyada sunulan içeriklerin etik ve sosyal etkileri değerlendirilerek, bireylerin yalnızca pasif tüketiciler değil, bilinçli ve sorumlu medya katılımcıları olmaları sağlanır.
Medya temsilleri ve algoritmaların etkisi
Medya içerikleri, toplumsal gruplara dair algılarımızı şekillendirme gücüne sahiptir. Örneğin, göçmenlerle ilgili sürekli negatif haberlerle karşılaşan bir birey, bu grubu bir tehdit unsuru olarak algılayabilir.
Bunun yanında sosyal medya algoritmaları, bireylerin ilgilendiği içerikleri öne çıkararak filtre balonları yaratır. Eli Pariser tarafından 2011 yılında ortaya atılan filtre balonları kavramı, kullanıcıların dijital ayak izleri doğrultusunda yalnızca ilgi alanlarına giren içeriklerle karşılaşmasını ifade eder. Bu durum, bireylerin rahatsız edici ya da karşıt görüşleri barındıran içeriklerden izole edilmesine neden olabilir.
Buna benzer bir kavram olan yankı fanusları, bireylerin belirli görüşlerin hakim olduğu çevrimiçi topluluklarda bulunmayı aktif olarak tercih ettiği yapıları ifade eder. Bu yapılar, bireylerin farklı düşüncelere maruz kalmasını sınırlandırarak, radikalleşmeyi teşvik edebilir.
Medya okuryazarlığında üç temel eğilim
Medya okuryazarlığı eğitiminde üç temel yaklaşım öne çıkmaktadır. Bunlardan biri, medyanın olumsuz etkilerine karşı savunmasız grupları (örneğin çocukları) koruma amacını taşıyan Korumacı Yaklaşım; ikincisi, medya farkındalığını artırarak bireyleri bilinçlendirmeyi hedefleyen Teşvik Edici Yaklaşım; sonuncusu ise bireylerin medya ortamında eleştirel düşünme ve etkili iletişim becerileri geliştirmesini sağlayan Katılımcı Yaklaşımdır.
Dijital Medya Okuryazarlığında Uyarıcı-Tepki Modeli, Kullanımlar ve Doyumlar Teorisi, Yetiştirme Teorisi ve Eleştirel Teorinin Kullanımı
Dijital medya okuryazarlığı, bireylerin dijital ortamda karşılaştıkları içerikleri bilinçli bir şekilde tüketmelerini, eleştirel düşünmelerini ve manipülasyona karşı direnç geliştirmelerini sağlamayı amaçlayan bir eğitim sürecidir. Bu bağlamda çeşitli iletişim teorileri, kullanıcıların medya karşısındaki tutumlarını anlamak ve geliştirmek için çerçeveler sunar. Uyarıcı-Tepki Modeli, Kullanımlar ve Doyumlar Teorisi, Yetiştirme Teorisi ve Eleştirel Teori ve Post-modern teori, dijital medya okuryazarlığının temel bileşenlerini anlamada bize rehberlik eder.
Uyarıcı-Tepki Modeli, bireylerin belirli bir uyarana verdikleri otomatik tepkileri açıklayan davranışçı bir teoridir. Dijital medya ortamında, kullanıcılar sıklıkla duygusal tepkiler uyandıran içeriklerle karşılaşır. Örneğin, sansasyonel haber başlıkları, manipülatif videolar veya sosyal medyada hızla yayılan yanlış bilgiler, bireyleri sorgulamadan paylaşım yapmaya yönlendirebilir. Bu modelin dijital medya okuryazarlığında kullanımı, bireylerin bu tür içeriklere verdikleri tepkileri bilinçli hâle getirmelerine yardımcı olabilir. Otomatik tepkiler yerine eleştirel düşünmeyi teşvik eden eğitimler, bireylerin doğruluğu teyit edilmemiş bilgilere karşı daha temkinli olmalarını sağlar. Aynı zamanda, manipülatif içeriklerin nasıl tasarlandığını anlamak, kullanıcıların bu tür içeriklere karşı daha bilinçli hareket etmelerine olanak tanır.
Kullanımlar ve Doyumlar Teorisi, bireylerin medyayı hangi ihtiyaçlarını karşılamak için kullandıklarını analiz eder. Dijital medya, bilgi edinme, eğlence, sosyalleşme ve kişisel kimlik inşası gibi farklı amaçlarla tüketilmektedir. Ancak, bu süreçte bireylerin medya içeriklerini sorgulamadan tüketmeleri, yanlış bilgiye maruz kalma veya manipülasyona açık hâle gelme riskini doğurur. Dijital medya okuryazarlığı bağlamında bu teori, kullanıcıların medya tüketim alışkanlıklarını değerlendirmelerine ve bilinçli medya kullanımı konusunda farkındalık geliştirmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, kullanıcıların aşırı medya tüketiminin farkına varmaları, medya bağımlılığı konusunda bilinçlenmeleri ve dengeli medya kullanımı alışkanlıkları geliştirmeleri sağlanabilir. Aynı zamanda, bireylerin içeriklerin güvenilirliğini sorgulamaları teşvik edilerek, doğruluk kontrolü yapmaları ve etik içerik üreticileri olmaları yönünde eğitimler sunulabilir.
Yetiştirme Teorisi, medyanın bireylerin algılarını ve toplumsal görüşlerini nasıl şekillendirdiğini ele alır. Dijital medya platformlarında sürekli tekrar eden belirli içerikler, bireylerin dünyaya dair algılarında uzun vadeli etkiler yaratabilir. Örneğin, şiddet içerikli haberler, dünyayı olduğundan daha tehlikeli bir yer olarak algılamaya yol açabilir veya sosyal medyada idealize edilen yaşam tarzları, bireylerin kendi hayatlarını yetersiz görmelerine neden olabilir. Dijital medya okuryazarlığı, bireylerin bu tür içeriklerin kendileri üzerindeki etkilerini fark etmelerini sağlayarak, medya ile daha bilinçli bir ilişki kurmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, sosyal medya ve diğer dijital platformların belirli ideolojileri veya kültürel normları nasıl pekiştirdiği de bu çerçevede değerlendirilebilir.
Eleştirel Teori, medyanın ideolojik bir araç olduğunu ve belirli güç odaklarının çıkarlarını desteklediğini öne sürer. Dijital medya, ideolojilerin şekillendirilmesi, yayılması ve yeniden üretilmesi açısından önemli bir alan olarak karşımıza çıkar. Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramı, dijital medyada açıkça gözlemlenebilir; popüler sosyal medya platformlarında sürekli tekrar eden söylemler, bireylerin belirli değerleri doğal ve evrensel olarak kabul etmesine neden olabilir. Algoritmaların kullanıcıları belirli içeriklere yönlendirmesi, bireylerin farklı bakış açılarına ulaşmasını zorlaştırarak ideolojik çerçevelerin pekişmesine yol açar. Aynı zamanda, dijital medyada kullanılan görseller ve videolar, ideolojik mesajların en etkili taşıyıcıları arasında yer alır. Örneğin, tüketim kültürünü destekleyen reklamlar veya belirli siyasi figürlerin kahramanlaştırılması, bireylerin algılarını yönlendirme amacı taşır.
Dijital medya okuryazarlığı, bireylerin bu ideolojik yönlendirmeleri fark etmelerini ve medya içeriklerini eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmelerini sağlayacak bir eğitim süreci sunmalıdır. Algoritmaların nasıl çalıştığını anlamak, farklı kaynaklardan bilgi edinmek ve medya tekellerinin ekonomik çıkarlarını göz önünde bulundurmak, bireylerin medya okuryazarlığını güçlendirebilir. Bu bağlamda, medya içeriklerinin nasıl çerçevelendiğini ve hangi aktörlerin çıkarlarına hizmet ettiğini analiz etmek, bireylerin dijital medyada daha bilinçli tüketiciler olmalarına katkı sağlayabilir.
Postmodern Teori, tek bir mutlak gerçekliği reddederek parçalı ve çoğulcu bir bakış açısını savunur. Dijital medya, bu anlayışın en güçlü yansımasıdır ve hiper-gerçeklik kavramı, bu ortamda belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Jean Baudrillard’ın simülasyon teorisine göre dijital medya, gerçeği temsil etmek yerine, gerçeğin yerine geçen kurgusal bir dünya yaratır.
Özellikle sosyal medya platformlarında, bireyler filtrelenmiş ve idealize edilmiş bir yaşam sunarak gerçekliği değiştirir. Dijital kimlikler, bireylerin fiziksel dünyadaki benlik algısını şekillendirirken, sahte haberler ve deepfake videolar, gerçek ile kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırır. Reklamcılık, sanal gerçeklik ve video oyunları gibi alanlar da hiper-gerçekliğin etkisiyle, tüketicilerin ve kullanıcıların algılarını yönlendiren bir simülasyon dünyası oluşturur.
Bu süreç, toplumsal algılar üzerinde derin etkiler yaratırken, bireylerin dijital medya okuryazarlığını geliştirmesi ve simülasyonun etkilerine karşı farkındalık kazanması gereklidir. Hiper-gerçeklik ve simülasyonun manipülatif etkilerine karşı bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı, etik ve yasal sınırlar netleştirilmelidir. Böylece bireyler, dijital dünyanın gerçeklik algısını nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlayabilir ve bu etkilerden korunabilir.
Sonuç olarak, Uyarıcı-Tepki Modeli, Kullanımlar ve Doyumlar Teorisi, Yetiştirme Teorisi, Eleştirel Teori ve Postmodern Teori dijital medya okuryazarlığını geliştirmek için önemli araçlar sunar. Bireylerin medya içeriklerine verdikleri tepkileri bilinçli hâle getirmeleri, medya tüketim alışkanlıklarını değerlendirmeleri, içeriklerin uzun vadeli etkilerini fark etmeleri ve ideolojik manipülasyonlara karşı direnç geliştirmeleri, dijital medya okuryazarlığının temel hedefleri arasında yer alır. Bu süreç, bireylerin sadece dijital ortamda değil, genel anlamda bilgiye erişim ve değerlendirme süreçlerinde de daha bilinçli ve eleştirel bir tutum geliştirmelerine olanak tanıyacaktır. Unutulmamalıdır ki dijital okur olmak bir vatandaşlık sorumluluğudur.









