Gazete manşetlerinde yerel seçim sonuçlarının yansımaları

NLTR Research Hub tarafından hazırlanan bu podcastte, Zindan Çakıcı ile Gazete Manşetlerinde Yerel Seçim Sonuçlarının Yansımaları başlıklı araştırma raporu üzerine konuştuk.

Zindan Çakıcı, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nden 2018 yılında mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Stratejik İletişim Yönetme Bilim Dalı’nda tamamlayan Çakıcı, 2024 yılında aynı üniversitede Türk Basınında Düzensiz Göçün Görsel Temsili: Taliban Yönetimi Sonrası Afgan Göçü başlıklı doktora tezini hazırlayarak doktor ünvanını aldı. Şu anda Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor; göç, temsil ve yeni medya konularında araştırmalarına devam ediyor.

Raporda işlenen konuyu seçerken sahip olduğunuz motivasyonları ve raporu hazırlarken dikkat ettiğiniz unsurları bizimle paylaşabilir misiniz?

31 Mart 2024’te gerçekleştirilen yerel seçimler, Türk siyasetinde önemli bir dönüm noktası oldu. Cumhuriyet Halk Partisi, 1977’den bu yana ilk defa birinci parti olarak öne çıkarken Adalet ve Kalkınma Partisi, tarihinde ilk kez ikinci sıraya geriledi. Bu seçimin medyada yansımaları bu açıdan önemliydi. Temel motivasyonlarımdan biri bu oldu. Çalışma, Türkiye’deki kutuplaşma ortamında medyanın seçimleri nasıl yansıttığına odaklandı. Ayrıca gazetelerin ideolojik eğilimlerinin seçimlerin temsili üzerindeki rolü ortaya konulmaya çalışıldı. Bulgular da zaten literatürü destekleyecek şekilde, ideolojik yapıların temsil üzerinde önemli bir rol oynadığını ortaya koydu.

“Gazeteciler tarafsız olmalıdır” önermesi ile sık sık karşılaşıyoruz. Günümüz gazetecilik pratiklerine bu önermeyle yaklaştığımızda raporunuza göre ne gibi sonuçlar ortaya çıkıyor?

Bir medya kuruluşuna bağlı gazeteciler, o kuruluşun sahiplik yapısı çerçevesinde haber üretmek durumunda kalabiliyor maalesef. Bu durum, iktidara yakın olarak görülen gazetelerde çalışan gazeteciler için geçerli olduğu gibi muhalif olarak nitelenen gazetelerde çalışan gazeteciler için de geçerli diyebiliriz. Benim yaptığım araştırmanın bulgularında da bu durumu çok açık bir şekilde görüyoruz. Gazetelerde genellikle taraflı bir dil kullanılıyor. İki taraf da belli grupları düşmanlaştırabiliyor ve bu aslında çok ciddi bir sorun.

Bu sorunun çözümü için neler yapılabileceğine dönük akademik araştırmalar da yapılıyor. Ulusal ve uluslararası alanda kabul edilen belirli gazetecilik etik ilkeleri bulunmakta. Bu ilkeler de tartışmaya açık olsa bile gazetecilerin bu etik ilkelere uyması gerekiyor. Bu uyumun nasıl sağlanabileceğine dair çözüm önerilerinin ortaya konulması gerekiyor. Her gazetecinin bir tarafı var. Klişe olsa da, “tarafsız olmak da bir taraf” ifadesini hatırlatmak isterim. Bu noktada önemli olan, belirli etik ilkelere uyum sağlanmasıdır.

Tartışmalar sonucu ortaya çıkan ideolojik farklılıklara sahip haberler zaten taraflı bir dile sahip oluyor. Bir okur olarak bir haberi okuduğumuzda ise medya kuruluşunun ya da yazarın tarafını anlayabiliyoruz. Rapor yazılırken böyle bir durum fark ettiniz mi? Raporunuzda, bunun kamuoyu tarafından nasıl görülebileceğine dair ne gibi bulgular var?

Belirttiğim gibi, hem iktidara yakın olarak görülen hem de muhalif olarak nitelenen gazetelerde çalışan gazeteciler haberleri belirli bir ideolojik yaklaşım çerçevesinde oluşturuyor. Araştırmada veriler üzerinden de görülen bu durum Evrensel için de geçerli, Sabah için de geçerli. Olayları tam anlamıyla tarafsız yansıtan gazete yok. Okurlar ise çok çeşitli olabiliyor. Tek bir okuyucu tipinden bahsedemediğimiz için bir haberin kamuoyu tarafından nasıl görüleceğini cevaplarken zorlanıyoruz. Bu daha ayrıntılı çalışmalarla cevaplanabilecek bir soru.

Kullanılan görseller ile haber dili arasındaki uyum, haberi anlamada ve değerlendirmede çok önemli bir role sahip. Okurun algısı, kullanılan görseller tarafından da şekillendirilebiliyor. Raporunuzu oluştururken siz bu konuda nasıl örneklerle karşılaştınız?

Görsel, haberin ana mesajını güçlendiriyor. Haber ile uyumlu bir görsel haberin inandırıcılığını artırabilir, karmaşık görünen bilgileri daha anlaşılır hâle getirebilir, duygusal etkiyi güçlendirebilir. Ancak şunu da söylemek gerekir, görseller propaganda amacıyla da kullanılabiliyor. Araştırma bulgularında gazetelerin, destekledikleri parti liderlerinin sempatik fotoğraflarını öne çıkarırken karşıt oldukları liderlerin daha gergin oldukları fotoğraflara daha fazla yer verdiği tespit edildi.

Gazetenin dili ve haber fotoğrafı arasında güçlü bir bağlantı var. Özellikle medyada temsil alanında ortaya konulan çalışmaların bulguları da bunu açık bir şekilde destekliyor. Dil haberin anlatımını ve vurgusunu belirlerken, fotoğrafla bu anlatım güçlendiriliyor. Gazetelere baktığımızda ise, objektif bir dil kullanmadıkları gibi fotoğraf seçimi de buna paralel. Amaç, belirli bir grubu öne çıkarırken bir diğerini yermek. Bu tarafsızlık ilkesine aykırı bir durum olduğu gibi kamuoyunu da manipüle etmeye yönelik bir strateji.

Gazete manşetlerinde sürekli olarak üç büyük şehirden bahsedilmiş, oy oranları da bu üç büyük şehir üzerinden değerlendirilmiş. Kamuoyunda ise seçimin kaderinin sadece üç büyük şehir tarafından belirlendiği algısı var. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

En öne çıkan bulgulardan biri buydu. Gazeteler, ağırlıklı olarak İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlere odaklanıyor. Yerel olaylara daha az yer verilmişti. Bu ise Türkiye’nin kaderinin aslında bu şehirlerle sınırlı tutulduğu izlenimi yaratıyor. Medyanın büyük şehirlere odaklanması, diğer bölgelerdeki yerel dinamiklerin ve sorunların göz ardı edilmesine yol açıyor. Bu durum, eşit temsil ilkesine de aykırı. Yine aynı şekilde, yerel yönetimlerin önemini küçümseyen bir yönelim de ortaya çıkıyor. Ek olarak, basının bu durumu merkeziyetçi bir bakış açısının pekişmesine de neden olabiliyor. Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısı aslında çok katmanlı. Bu çeşitliliğin de medya temsillerinde yeterince yer bulamaması demokratik katılım ve temsil açısından çok ciddi bir eksiklik.

Raporunuz gazetelere odaklanıyor. Raporunuzda yer almıyor olsa da günümüz sosyal medyasında, yeni medya olarak adlandırılan Instagram, TikTok gibi platformlarda gazete manşetlerinin ya da haberlerin çok hızlı yayılmasının dezenformasyon ile olan ilgisi hakkında düşünceleriniz neler?

Yanlış bilgi, gerçekliği ve doğruluğu kanıtlanmamış bilgidir. Sosyal medya, bu tür bilgilerin hızla ve geniş kitlelere ulaşmasına neden olabiliyor. Bilgi doğrulama süreçlerinin eksikliği ve özellikle kullanıcıların yanlış bilgileri paylaşma eğilimi, bu sorunu çok daha derin bir hâle getiriyor. Sosyal medya platformlarının içerik denetiminin artırılması, bireylerin medya okuryazarlığının geliştirilmesi, güvenilir bilgi kaynaklarının desteklenmesi gibi yöntemler, bu bahsedilen sorun için önemli çözümler. Buna ek olarak, teyit.org gibi doğrulama mekanizmaları daha fazla desteklenirse bu sorunla mücadele kapasitemiz de artacaktır.

Araştırma raporu hakkında daha fazla bilgi almak, öğrenmek ve Research Hub’ın diğer araştırmalarına erişmek isterseniz Research Hub sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Yazar hakkında