n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
⏱ Bu hafta bültenimiz 1179 kelime, okuma süresi yaklaşık 5 dakika.
Bu haftanın odağında pandemi ile birlikte hızlanan ve metaverse trendi ile farklı boyutlara evrilen uzaktan çalışma konusunu ve geçtiğimiz 2020’den bu yana neler öğrendiğimizi yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise ABD’de medya tekellerinin öyküsü, internetin geleceği birliği, Nobel Barış Ödülü ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
ABD’de Medya Tekeli Nasıl Başladı?
ABD her ne kadar kapitalizmin en özgür hâlini kurmakla övünüyor olsa da 1980’lerden bu yana hemen her sektörde ciddi bir tekelleşme sorunuyla da karşı karşıya. Bunun başlangıcı da Reagan dönemine ve medya sektörüne gidiyor.
Cory Doctorow’un blogunda ele aldığı bu sorun, günümüzde ABD medyasının içerisinde bulunduğu birçok sıkıntının da kaynağını görmek açısından önemli. Postun merkezindeki “Broken Promises: Media Mega Mergers and the Case for Antitrust Reform” isimli rapor da bu sorunun başlangıcındaki beş tekelleşme örneğini ve bunun etkilerini anlatıyor.
Raporda ve Doctorow’un yazısında verilen en önemli mesaj tekelleşmenin medya açısından her zaman kaçınılması gereken bir tehdit olduğu. Buna izin verildiği zaman etkilerini medyanın kalitesinden çalışma koşullarına, gelişimin durmasından haber verme gücüne kadar birçok noktada görüyoruz.
İnternetin Geleceği için İlginç Bir Birlik
Çin ve Rusya gibi ülkelerin giderek “internet bağımsızlığı” argümanını daha sık kullanması ve bunu özellikle Batı merkezli internete karşı milliyetçi bir yaklaşım olarak diğer ülkelere pazarlaması bir süredir splinternet gibi kavramların konuşulmasına neden oluyordu. Fakat ABD’nin yeni hamlesi bu koşulların ilginç bir şekilde evrilmesine neden olabilir.
Geçtiğimiz haftalarda Politico’ya sızan (PDF linki) ve Protocol tarafından da detaylıca ele alınan “Alliance for the Future of the Internet” girişimi, ABD ve diğer Batı ülkeleri başta olmak üzere daha özgürlükçü bir internet yaklaşımı benimseyenlerin bir araya gelerek belirli standartlar ve kurallar belirledikleri bir yapı olmayı amaçlıyor. İlk planları bunu Summit for Democracy etkinliğinde duyurmaktı ama şimdilik ertelendi.
Ertelenmesinin arkasında çok mantıklı eleştiriler var. Bunların başında da bu girişimin internetin gerçek anlamda ikiye bölünmesine ve bir “Batı interneti” ve bir “otoriter internet” ile baş başa kalmamıza neden olabilecek olması. Ayrıca bu birliğin parçası olma kurallarından birisi olarak ülkenin internet altyapısında “sadece güvenilir şirketlerin ürünlerini kullanmak” önerilmiş. Bunun asıl anlamının Çin üretimi olmayan teknolojiler demek olduğunu herkes biliyor. Fakat böyle bir kural Türkiye dahil birçok ülkeyi otomatik olarak diskalifiye edeceği için birliğin aşırı kapalı bir ekibe dönüşmesine neden olacaktır.
Ressa ve Muratov Nobel Barış Ödülü’nü Aldı
Dünyada gazeteciler üzerindeki baskının her geçen gün daha da kötüleştiği maalesef hepimizin tanık olduğu bir durum. CPJ’nin hafta içerisinde yayınladığı rapor, şu anda dünya genelinde 293 gazetecinin hapiste olduğunu söylüyor. 2020’de bu sayı 280’di.
Bütün bu gelişmeler bu yılın Nobel Barış Ödülü’nün Maria Ressa ve Dmitry Muratov’a verilmesinin önemini daha da artırdı. Gazeteciliğin ve medyanın dünyada barış ve demokrasi için ne kadar önemli olduğunun anlaşılıyor olması çok değerli. Ressa ve Muratov’un ödül kabul konuşmaları da bunu tekrar vurguladı.
Bununla birlikte Ressa, ödül ile birlikte gelen görünürlüğünü dünyadaki gazeteciler için kullanmaya karar verdi. Büyük aktörleri ve kurumları bir araya getirdiği International Fund for Public Interest Media isimli kurum ile dünyada demokrasi ve kamu yararı için çalışan gazetecileri ve kurumları desteklemeyi amaçlıyor.
Condé Nast Küresel Yayınlarını Birleştiriyor
Condé Nast, dünya genelinde dergi yayıncılığının en büyük aktörlerinden birisi. Vogue, GQ, Wired, The New Yorker ve daha birçok dergiyi çatısı altında barındıran kurum aynı zamanda bu yayınların farklı ülkelerdeki yerel versiyonları ile de büyük bir etki gücüne sahip.
Ancak geçtiğimiz yıllarda farklı ülkelerdeki yayınlar arasındaki kopukluklar ve merkezin fazlasıyla beyaz ve Amerikalı kalması yayınlarını negatif bir yönde etkilemeye başlamıştı. Bununla ilgili işe alma ve yayın politikası konusundaki dergi bazlı değişikliklerin yanında kurumsal yapı olarak da köklü bir dönüşüme gitmeye karar verdi. Bundan sonra Condé Nast çatısı altındaki uluslararası dergiler —Vogue, GQ, Architectural Digest gibi— merkez bir global editör tarafından yönetilecek ve her ülkede özel editörler ile birlikte çalışılacak.
Bunun anlamı bu dergilerin küresel olarak daha fazla ortak içerik üretebilmesi ve genel olarak bu markaların daha küresel bir yapıya kavuşması. Bu dönüşüme ciddi ve haklı eleştiriler geldi ancak Condé Nast’ın yapısını düşününce olumlu sonuçlar vermesi mümkün bir hamle. Çünkü çatısı altındaki her marka küresel olarak ortak bir kimliği temsil ediyor ve bunu dünyanın farklı yerlerinden besleyerek büyüttükleri ortak bir kimlik yaratmak bu dergiler için bir evrim anlamına gelebilir. Fakat bu stratejiyi dikkatli bir şekilde uygulamak gerekiyor. Aksi takdirde ters tepme ihtimali de çok yüksek.
Kısa Kısa
🏆 British Journalism Award’ı 2021 yılında kazananlar açıklandı.
🇺🇸 ABD’de 200’den fazla yerel gazete Google ve Facebook’a reklam üzerinden haksız kazanç elde ettikleri için dava açıyor.
🎧 Axios, New York Times’ın ses odaklı uygulamasına dair bir ön inceleme yayınladı. Uygulama gerçekten özenli bir tasarım işi gibi görünüyor.
✋ Bir haber teklifi gönderirken yayın içerisindeki ideal editörü bulmak daha iyi sonuçlar almanızı sağlayabilir.
📊 BuzzFeed’in borsada işlem görmeye başladığı ilk gün oldukça hareketli geçti.
📦 CNN, Chris Cuomo ile yollarını ayırmaya karar verdi.
🎙 Joe Rogan’ın podcast bölümlerini araştırmak için 350 saatlik bir dinleme yapan araştırmacı, HotPod röportajında önemli bilgiler paylaştı.
📚 Tow Center for Digital Journalism, ABD’deki muhafazakârların COVID-19 haberleriyle olan ilişkisini inceleyen bir rapor yayınladı.
💰 YouTube ekonomisi o kadar büyüdü ki bir video için 3.5 milyon dolar harcayabiliyorlar.
Haftanın odağı: Uzaktan çalışmanın geleceği
Her ne kadar uzaktan ve hibrit çalışma modelleri medya için çok da yeni bir tartışma konusu olmasa da kurumlar genellikle buna gerek kalmadıkça yaklaşmıyor ve denemekten çekiniyordu. COVID-19 ile birlikte bir anda tüm dünya uzaktan çalışmaya, ekiplerini uzaktan yönetmeye mecbur kaldı. Bu hazırlıksız yakalanma durumu da birçok kurum ve ekip için ilk bulabildikleri araçlar ile bir şeyler yapmaya çalışmalarına neden oldu.
Pandemiyle geçen ikinci yılımızı geride bırakırken artık uzaktan çalışma ve hibrit çalışma modelleri normalleşti. Ama bu normalleşme şu anda kullandığımız araçların ve metotların sorunlarının üstesinden gelebildiğimiz ve daha iyi bir durumda olduğumuz anlamına gelmiyor. Maalesef birçok kurum bu normalleşmeye rağmen yeterli yatırımı yapmadıkları veya tam olarak neye ihtiyaç duyduklarını anlayamadıkları için birçok sorunla mücadele ediyor.
Son dönemlerde bu konuda kimi dikkat çekici gelişmeler görmeye başladık. Uzaktan çalışmanın getirebildiği çalışanların görünmezliği, doğal iletişimin kopması gibi sorunları görüp bunlar üzerine düşünüyoruz (PDF linki). Aynı şekilde dijital çalışma ortamlarının getirdiği “sürekli erişilebilirlik” baskısına karşı alternatif araçlar ve kurallar geliştirenler de var.
Burada Facebook ve Microsoft’un sanal gerçekliği bize pazarlamaya çalışması konusunda ise gerçekten şüpheci olmak zorundayız. Şu ana kadar görünen örnekler açık bir şekilde birçok sorunu hesaba katmadan bu sistemleri geliştirdiklerini gösteriyor ve bunların peşine takılmak aynı sıkıntıları farklı bir teknoloji içerisinde tekrar yaşamamız demek olabilir.
Gazeteciler ve medya için bu uzaktan çalışabilmenin keşfi aynı zamanda yeni potansiyellerin de fark edilmesi anlamına geliyor. Pandora Papers gibi ortaklıklar, uzaktan ve hibrit modeller ile daha ileri seviyelere taşınabilir. Aynı şekilde yerel gazetecilik için bu imkânların kullanımı yeni ortaklıkların kapısını açabilir.
Geçtiğimiz iki yıldan öğrenmemiz gereken çok şey var. Uzaktan çalışma modellerinin tehlikelerini ve yan etkilerini dikkatli bir şekilde gözlemlememiz ve bunların önüne geçecek mekanizmalar kurmamız gerekiyor.