Sokakta oyun oynayan çocukların sayısı giderek azalıyor. En fazla, anne veya baba nezaretinde hafta sonu bir parka gidip steril bir ortamda birkaç saatlik koşturmaca yapıyorlar, o kadar. Arkadaşlarla vakit geçirmenin, bağ kurmanın, paylaşmanın, kavga etmenin, küsüşmenin, barışmanın ve birlikte büyümenin yerini artık internete bağlı bir “tablet” almış durumda. Saatlerce izlenen bu tablet ekranlarında da “Sevimli Dostlar 2,5 saat Çizgi Film Bebek Şarkıları” gibi videolar var.
Mesela YouTube’da en çok izlenen video, Despacito değil, çocuklar için yazılmış Baby Shark Dance şarkısı. Çocuk kanalları ve çocuklara yönelik influencer’lar da, aynı şekilde, reklam & pazarlama sektöründen en büyük pay alanlar arasında. YouTube Kids ve Netflix Kids diye çocuklara özel platformlar geliştiriliyor. Tıpkı McDonalds’ın, geleceğin obezlerini yaratmak için, Amerika’daki ilkokullara girip promosyon etkinlikleri yapması gibi Big Tech de geleceğin internet tiryakilerini yaratmak için çocukları hedef alıyor.
Bubble vs. Apple
Geçtiğimiz ay vizyona giren Robot Ron (Ron’s Gone Wrong), arkadaşlık, sosyal medya bağımlılığı, veri gözetim kapitalizmi gibi konular üzerinden teknolojinin karanlık tarafını anlatan mizahi bir Big Tech alegorisi aslında. Filmde dev bir teknoloji şirketi ve aslında bir Apple karikatürü olan Bubble (siz Apple diye okuyabilirsiniz), telefon ve tablet ekranlarına hapsolmuş çocukların sosyalleşmelerine katkı sağlamak gibi “ulvi” bir amaçla Bubble Bot diye küçük bir robot geliştiriyor [yaratıcı yıkım]. İnternete ve dijital sosyal ağlara bağlı olarak çalışan B-Bot’ların (sözde) amacı sahiplerine gerçek arkadaşlar edinmek. Sürekli sahiplerinin yanında geziyorlar, onların videolarını/fotoğraflarını çekiyorlar, onlar adına sosyal medyada etkin paylaşımlar yapıyorlar, ödevlerine yardım ediyorlar vs.
Network etkisinden ötürü, bir noktada, B-Bot yeni arkadaşlar edinmenin ve sosyalleşmenin zorunlu bir koşulu haline geliyor. Herkes aldığı için siz de almak zorunda kalıyorsunuz. Fakat B-Bot’lar bazı aileler için bir servet değerinde. Eski komünist bir ülkeden ayrılıp Amerikan rüyasının peşine düşmüş, internetten ıvır zıvır satarak geçinmeye çalışan Graham da oğlu Barney’e doğum gününde bir B-Bot alamayanlardan. Zaten almak da istemiyor çünkü Graham, Barney’in gerçek manada sosyalleşmesi, yaratıcı hobiler edinmesi gerektiğini düşünüyor.
Ama nihayetinde Barney’in arkadaş çevresinden dışlanmaması için ona defolu ve ucuz bir B-Bot alıyorlar. Bu B-Bot kargo aracından düştüğü için internete ve diğer ağlara otomatik bağlantı yapamıyor, güncellemeleri indiremiyor ve şarjı çabuk bitiyor. Barney başta hayal kırıklığına uğrasa da zamanla bu “offline” robota alışıyor. Zira bu defolu B-Bot internete bağlı olmadığı için standart işletim sisteminin dışında şeyleri yapabiliyor. Güvenlik ve takip kontrolleri yüklü değil. Bir nevi “jailbreak” edilmiş, kafasına göre takılan korsan bir robot. Barney ve Ron bu durumun avantajlarını fark etmeye başlıyorlar. Robotların şirket tarafından yüklenen kısıtlarını kaldırınca gerçek potansiyelleri ortaya çıkıyor ve esas eğlence başlıyor. Samsung, Huawei ve Xiaomi cihazlarının Apple’ınkilerden daha açık ve daha eğlenceli olması gibi…
Big Tech’in karanlık tarafı
Öte yandan robotlarıyla birlikte sürekli internete bağlı olan diğer bütün çocuklar etkileşim bağımlısı haline geliyorlar. Bazı çocuklar sosyal B-Bot platformlarında fenomen olarak ilgi odağı oluyor. Bu da çocuklarda, aşağı doğru, bir etkileşim yarışı başlatıyor. Çocukların tek amacı sürekli online olup paylaşım yapıp daha popüler olmak oluyor. Tabii popüler olma rekabetinde yeteri kadar etkileşim alamayan bir sürü kişi eleniyor. Çocukların çoğu giderek yalnızlaşıyor. Fakat medyada sadece fenomen olan yıldız çocukları görüyoruz.
Tüm bunlar olurken, şirket aslında B-Bot’lar üzerinden çocuklara dair her türlü veriyi toplayıp reklam vermek için özel şirketlere satıyor [kimin aklına gelirdi ki?]. Sürekli çocuklara bir şey satıyorlar. Şehirdeki bütün B-Bot’ların kameraları casusluk ve gözetleme için kullanılıyor.
B-Bot’larla ilgili sorunlar arttıkça Bubble’ın aç gözlü CEO’su ve tam bir Steve Jobs karikatürü olan Andrew, problemin robotlarda değil çocuklarda olduğunu öne sürüyor; kapitalizmin “işsizseniz, tembelsiniz, sorun sizsiniz” tespiti gibi. Andrew’in ortağı daha sempatik Marc ise problemin yapay zekâ algoritmasıyla ilgili olduğunu, eğer algoritmayı iyileştirirlerse B-Bot’ların mükemmel arkadaş olabileceğini düşünüyor. Yani dijitalleşmenin yarattığı sorunları daha çok dijitalleşmeyle çözmeye çalışıyorlar. Tıpkı serbest piyasa kapitalizminin sebep olduğu sorunların daha çok serbest piyasa kapitalizmiyle çözülmeye çalışılması gibi…
Halbuki arkadaşlık iki taraflıdır ve özveri ister. Fakat robotik arkadaşlıkta hem tek taraflı bir ilişki var hem de özveride bulunmak gerekmiyor çünkü karşınızdaki sizin para verip satın aldığınız bir robot. Dolayısıyla çocukların sosyal becerilerini ve toplumla olan ilişkilerini zayıflatan bir şey aslında.
Buraya kadar okuduysanız, bu sorunların sadece çocukları değil yetişkinleri de bağladığını düşünmüşsünüzdür zaten. Önümüzde, neredeyse hiçbir denetime tabi olmadan, tek amacı insanları ekran karşısında tutup onlara reklam izlettirmek olan tekelci bir internet sektörü var. Bisiklet icat edildiğinde kimse buna itiraz etmemişti ama bugün birçok insan internetin karanlık tarafından endişe ediyor.
İnternetin sağladığı kolaylıklar, dijitalleşmenin getirdiği işe yarar yenilikler vs. hepsi kabulümüz. Fakat bu yeniliklerin sebep olduğu dejenerasyonu da görmezden gelmemeliydik. Sistem bütün bu yenilikleri bize, bedellerini ödemek isteyip istemediğimizi demokratik bir şekilde tartışmadan, sorgusuz sualsiz, empoze ediyor. Teknolojinin karanlık tarafını mizahi bir şekilde işleyerek hem çocuklara hem ailelere hitap eden Robot Ron ve bu sene başında çıkan The Mitchells vs. The Machines filmlerini ben epey tuttum. Adeta çocuklar için birer Black Mirror bölümü gibi olmuşlar. İzlememiş olanlara tavsiye ederim, zira üzerine düşünecek çok konu var.