Her ne kadar çoğu kişinin dikkatini çekmemiş olsa da bulut tabanlı oyun hizmeti (cloud gaming services) hem teknolojinin geldiği son noktalardan hem de video oyun dünyasının sıcak gündem maddelerinden biri. Konuya girmeden önce konsol, bilgisayar ve mobil oyunları endüstrisinin küresel sinema ve Kuzey Amerika spor endüstrilerinin toplamından ve tek başına müzik endüstrisinden daha büyük olduğunu vurgulamak gerekir zira oyun endüstrisi, bu ekonomik hacmine rağmen, ana akım medyada göz ardı edilen bir sektör. Zaten biraz bu sebeple Twitch, Discord ve YouTube gibi mecralarda kendi alanlarını yarattı. 2020 yılında, pandeminin de etkisiyle, hacmi yaklaşık 180 milyar dolara ulaşan oyun endüstrisinde bulut teknolojisi büyük bir yaratıcı yıkım ve ekonomik kırılma başlatmak üzere.
Nedir?
Öncelikle, konuya yabancı olanlar için, bulut tabanlı oyun hizmetini özetleyelim. Servis sağlayıcı bir şirket, kurduğu devasa veri merkezleri ve sunucu çiftlikleri üzerinden çok sayıda ve çok güçlü oyun makineleri çalıştırıyor. Siz ise kendi cihazınıza indirdiğiniz küçük bir uygulama (client) aracılığıyla bu sunuculara bağlanarak Steam ve Epic kütüphanelerinizde olan oyunları oynayabiliyorsunuz. Oyun, sizin bilgisayarınızda değil, uzaktaki bulut sunucularda çalıştırılıyor ve ekranınıza “stream” ediliyor. Oyunun sabit diskinizde kurulu olmasına bile gerek yok. İşleyiş açısından biraz IPTV’nin çalışma prensibine benziyor yani. Böylece eski model bilgisayarlarda bile yüksek sistem gereksinimi gerektiren oyunları oynayabiliyorsunuz.
Kritik öncül, oyunların önceden (Steam veya Epic üzerinden) satın alınmış olması. Oyunları pürüzsüz bir şekilde oynamanız için ise iki şeye ihtiyacınız var: yeteri kadar hızlı bir internet bağlantısı ve sunuculara yakınlık. Çünkü oyun deneyiminizin kalitesini büyük ölçüde gecikme süresi (latency) belirliyor. Sonuçta tuşlara bastığınız zaman bu veri kendi bilgisayarınıza değil uzaktaki sunuculara gidip tekrar sizin bilgisayarınıza geliyor. Sunucuya fiziksel olarak ne kadar yakın olursanız “ping“ süreniz o kadar düşük oluyor.
Bir GeForce Now kurucu üyesi olarak ben Antalya’dan Avrupa sunucularına bağlanarak Deus Ex: Human Revoution ve Disco Elysium oyunlarını 15-20 mbps bandındaki kablosuz bağlantı ve 2013 baz model bir MacBook Pro ile sorunsuza yakın oynayabildim. Ama daha yüksek performans ve daha düşük tepki hızı gerektiren çok oyunculu aksiyon/FPS oyunları için yerli bir sunucu ve daha stabil bir internet bağlantısı gerekecekti. Neyse ki birkaç ay evvel yerli pazara giren NVIDIA, altyapı hizmeti için Turkcell ile anlaşarak Türkiye’deki ilk GeForce Now sunucularını açtı. Türkiye sunucularını henüz test etmedim ama okuduğum ilk yorumlar kullanıcıların veri merkezlerine daha yakın olmalarına rağmen performansın Avrupa sunucuları kadar iyi olmadığı yönünde, en azından şimdilik.
Yaratıcı yıkım
Tahmin edebileceğiniz gibi, bulut oyun teknolojisindeki yaratıcı yıkım ekran kartı endüstrisinde cereyan ediyor. Oyun bilgisayarı toplayanlar bilir, en pahalı donanım ekran kartıdır. Ekran kartlarının Türkiye’deki fiyatları 40 bin liraya kadar çıkıyor. Bu yüzden çoğu insan yüksek sistem gereksinimi olan oyunları oynayacak bilgisayarlara sahip olamıyor. Fakat artık, bulut tabanlı oyun hizmetleri sayesinde, ekran kartından belleğine, sabit diskinden işlemcisine çok pahalı donanımlara sahip olmadan herkes sınırdaki oyunları aylık 5-10 dolar gibi düşük fiyatlarla oynayabilecek. Yani bu, özellikle Türkiye ve benzeri düşük-orta gelirli ülkelerde yaşayanlar için, müthiş ötesi bir teknolojik yenilik… Fakat bu gelişmenin, başta ekran kartı üretimi olmak üzere, donanım sektöründe bir yavaşlama ve dönüşüme sebep olacağı da kesin.
Dünyada sadece üç ekran kartı üreticisi var: NVIDIA, AMD ve Intel. NVIDIA, yüzde 76 pazar payıyla neredeyse tekel konumunda. NVIDIA’yı, yüzde 14 ile AMD ve yüzde 9 ile Intel takip ediyor. Piyasada bu kadar az üretici olmasının sebebi ekran kartı üretiminin gerçekten çok ileri bir teknoloji gerektirmesi. O kadar ki bu üç üretici de 2020’deki hızlı talep artışına aynı hızda cevap verememişti, hâlâ da veremiyor. Yeni kartlar piyasaya düştükleri ilk haftada tükeniyor. Buna karşın oyuncular stok alarm botları kullanıp Discord gruplarında organize oluyorlar. Bu talep artışının bir kısmı pandemide evde kalıp oyun oynamak isteyenlerden gelirken bir kısmı da bitcoin madenciliği yapmak isteyenlerden geliyor. Üreticiler, muhtemelen marka sadakatini zedelememek adına, fiyatları aşırı arttırmıyor (EC 101 kitapları yine sınıfta kaldı). Bu da bazen eBay’de karaborsaya sebep oluyor. Çoğu zaman da kullanıcılar ön sipariş ile isimlerini listeye yazdırıyorlar.
Schumpeter’e (ve biraz da Vernon’a) göre yaratıcı yıkım genelde değersizleşmiş piyasalarda olur. Miadını doldurmakta olan bir teknoloji, misal matbaa, yavaş yavaş yerini daha ileri, daha pratik, daha ekonomik ve bazı açılardan daha demokratik yeni bir teknolojiye, misal internete, bırakır. Çoğu zaman da yeni teknolojiyi getiren sektörün dışından gelen bir girişimci olur. Çünkü sektörün içindekiler, birbirleriyle, sektörün statükosunu sürdürecek şekilde rekabet ederler. Dolayısıyla büyük değişimler dışardan gelir. Fakat bu sefer öyle olmadı. Ekran kartı henüz, çamaşır makinesi veya sabit disk kadar, jenerikleşmemiş ve eskimemiş bir teknoloji olmasına rağmen yaratıcı yıkıma uğruyor. Üstelik bu yaratıcı yıkımı başlatan şirket, aynı zamanda bir numaralı ekran kartı üreticisi olan NVIDIA’nın ta kendisi! Yani NVIDIA, kendi piyasasına kendi geliştirdiği bir teknolojiyle kurşun sıkıyor.
Neden? Çünkü, NVIDIA bunu kendine yapmasaydı, başkası yapardı. Kim mi? Mesela Google… Ya da Sony… Google ekran kartı üretmiyor ama Google Stadia ile platform/bulut oyun pazarına giriyordu. Sony, PS Now ile benzer bir işi deniyordu. NVIDIA’dan büyük şirketler olarak ikisinin de ekran kartı piyasasını düşürebilme kapasitesi var(dı). NVIDIA, Google’a bu fırsatı vermeden kendi işini kendi dönüştürmeyi (bitirmeyi) tercih etti. Tabii aslında ekran kartı ve diğer donanım piyasaları bitecek değil. Sonuçta bulut tabanlı oyun hizmetinin sunduğu deneyim hâlâ cam gibi GeForce RTX 3090 görüntüsü sunmuyor. Dolayısıyla zenginler yüksek donanımlı bilgisayarlar kullanmaya devam edecek ve ekran kartları niş bir ürün olarak üretilmeye devam edilecektir.
Kitlesel piyasa olarak henüz birinci yılını tamamlayan bu teknoloji daha epey su kaldıracak. Çünkü iş modeli henüz oturmadı. Çıkarları örtüşen ve/veya çatışan çok fazla kurum var. Önümüzdeki senelerde bu alanda büyük iş birlikleri ve büyük rekabet/ani-tröst davaları görme ihtimalimiz epey yüksek. Teknoloji Türkiye’de piştikçe ben de konunun korsan, telif ve benzeri ekonomik uzantılarını yazmaya devam edeceğim.