Rusya’da ortaya çıkmasıyla tanıdığımız, geçtiğimiz aylarda Gürcistan’da büyük protestolara yol açan, isim değişikliği gösterse de temelinde fon alan medya kuruluşlarını hedef alan etki ajanlığı yasası, 9. Yargı Paketi taslağıyla birlikte Türkiye’nin de gündemine geldi.
Kamuoyunda “etki ajanlığı” olarak bilinen düzenleme “diğer faaliyetler” başlığı altında yer alırken, yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339’uncu maddesinden sonra gelmesi planlanıyor. 9. Yargı Paketi taslağına ulaşan Esra Tokat’ın aktardığına göre; devletin güvenliği veya iç-dış siyasal yararları aleyhine, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları doğrultusunda Türk vatandaşları, kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezası ile cezalandırılacak.
Gürcistan’da yaşanan olaylar güncelliğini korurken benzer bir yasanın yakın bir zaman dilimi içinde meclise sunulması oldukça dikkat çekici. Ayrıca medya özgürlüğünü ve bağımsız medyayı doğrudan etkileyecek bir yasanın “diğer faaliyetler” başlığı altında toplanması, medyaya gösterilen önemi gözler önüne seriyor.
Yasa nasıl değerlendiriliyor?
Köşe yazısında yasadan bahseden gazeteci Gökçer Tahincioğlu, yasayı şöyle nitelendiriyor: “Kendine güvensiz, eleştiriden kaçınan ülkelerdeki iktidarlara, toplumu sürekli yapay düşmanlar üreterek korkutan ülkelere mahsus bir düzenleme.” Rusya’da ortaya çıktıktan sonra 819 kişi, 45 STK, 178 yabancı medya ve çalışanın çeşitli cezalara çarptırıldığını düşünürsek Gökçer Tahincioğlu’nun haksız olduğunu söylemek pek de mümkün görünmüyor.
Yasa incelendiğinde; yasanın kapsamının muğlaklığı, iyice düşünülmeden çıkarılmaya çalışıldığını belli ediyor. Etki ajanları neye göre belirlenecek? Kim belirleyecek? Cezayı kim verecek ve neye göre ceza verilecek? Tam bu noktada Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok’un yasayı tanımlama biçimi oldukça önem kazanıyor: “Yasa ifade özgürlüğünü hedef alıyor!”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 2021 yılında Anadolu Ajansı’na Türkiye’de faaliyet gösteren medya kuruluşlarının yabancı ülkelerden fon almasıyla ilgili “yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz” açıklamasında bulunmuştu. Bu tür açıklamalar, ana akımın dışında kalan ve finansal kaynaklara erişimi kısıtlı medya kuruluşlarının kendilerini sürdürmek için başvurdukları fonlar sebebiyle hedef gösterilebileceği bir atmosferi oluşturuyor.
Bugün konuşulan “etki ajanlığı” yasası da Fahrettin Altun’un “müsaade etmeyiz” açıklamasıyla örtüşüyor. Peki bunun sınırı ne? Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve NewsLabTurkey yazarı Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Sözü edilen yasa kapsamında gazeteciler kolaylıkla ‘etki ajanı’ olarak suçlanabilecekler ve hatta ceza alabilecekler. Bu yasayla birlikte muhalif görüşe sahip kişiler ve akademisyenler kendilerini baskı altında hissedebilir, otosansür uygulamaya başlayabilirler. Kısacası yasa antidemokratiktir ve bir baskıya dönüşme riski çok yüksektir,” diyor.
Gürcistan örneği
Günün sonunda yasa, taşıdığı belirsizlik sebebiyle bir baskı aracına dönüşebileceği için gazeteciler ve kurumlar kendilerini baskı altında hissedecektir. Konunun bir diğer boyutuysa bağımsız medyanın yetiştirdiği nitelikli gazetecilerin akıbetiyle ilgili. Yakın zamanda eğitimini tamamlamış genç bir gazeteci olarak Bianet, Yeşil Gazete, Teyit, Gazeteciler Cemiyeti gibi fon alan kurumlardan önemli destekler aldım. Onların aldıkları fonlar ile açtığı eğitimlerle meslekte tecrübe kazandım, profesyonelleştim ve aldığım telifler ile öğrencilik hayatımda var olabildim. Bugün bu yasa çıkarsa bu kurumları neler bekliyor? Eğitim programlarına devam edebilecekler mi? Yeni öğrenciler nasıl yetişecek? Ana akım da olsa alternatif de olsa medya, bu yasanın yaratacağı tedirginlik düşünüldüğünde demokrasiye nasıl katkı sunacak?
Bu endişeleri Gürcü gazetecilik öğrencisi Dito Belkania da dile getiriyor: “STK temsilcileri gazetecilik alanında sayısız eğitimler veriyor. Bizler de okula ek olarak faydalanıyoruz. STK’lar kapanmak zorunda kalırlarsa bizler büyük bir eğitim potansiyelinden mahrum kalacağız.” Bu açıklama, yukarıda dile getirilen endişelerin boşa olmadığını ortaya koyuyor.
Belkania ile endişelerimiz benzer olsa da Gürcistan’da daha kötü olaylar da yaşanıyor. Bilindiği üzere Türkiye’de de uygulanmak istenen düzenleme, geçtiğimiz aylarda Gürcistan’da yasalaştı. Tasarı daha yasalaşmadan Gürcü gazetecilere çeşitli saldırılar düzenlendi.
Bu isimlerden biri de Medya Geliştirme Kuruluşu Başkanı Tamar Kintsurashvili oldu. Tamar’ın görsellerini posterleştiren yasa destekçileri, “hibe yiyiciler” yazılı posterleri sokaklara astı, Medya Geliştirme Kuruluşu ofisine saldırdı.
Bunlarla da yetinmeyen destekçiler, Gürcistan’da faaliyet gösteren teyitçileri de hedef aldı. Gürcü teyitçiler çeşitli saldırılara ve tehditlere maruz kaldıklarını açıklayarak AB liderlerine açık bir mektup gönderdi.
Medyada özgür bir ortam sağlanmalı
Yasanın aktif olarak kullanıldığı Rusya’da birçok medya kuruluşu kapatıldı, birçok gazeteci işsiz kalarak hapis veya para cezasına çarptırıldı, birçoğu da ülkeyi terk etti. Gürcistan’da ise yasa destekçileri gazetecilere ve kurumlarına yönelik saldırılar düzenliyor. Günün sonunda demokrasinin olmazsa olmazı “özgür medya” bu durumdan olumsuz etkileniyor.
Basın özgürlüğünü geliştirmemiz gereken bir ortamda böylesi bir yasanın Türkiye’de medyayı ileriye götüreceğini düşünmek pek gerçekçi değil. Yasa eğer Türkiye’de de yürürlüğe girerse Basın Özgürlüğü Endeksi’nde zaten oldukça kötü olan yerimizin daha da kötüleşeceğini görmemek veya tahmin etmemek mümkün değil. Basın özgürlüğü raporlarında Türkiye’nin bulunduğu konum iktidar veya muhalefet fark etmeksizin hepimizi rahatsız etmeli. Bu sıralamada Türkiye’nin yerinin değişmesi için birlikte çabalamalı ve yasaklarla, sınırlamalarla medyanın gelişemeyeceğini hatırlamalıyız.