Radyo programcılığı yaptığım yıllardan podcast evrenine geçişime dek geçen 10 yılı aşkın süredir bir konukla ortaya çıkabilecek en iyi sonucu arıyorum. Bu yolda aldığım bazı notlar var.
Konuklu yayınları bir adım ileriye taşımanın incelikleri
Kimi yayıncılar kamera ya da mikrofon karşısında tek başına olmayı seviyor. Ben dahil bazı yayıncılar ise bir tartışma içerisinde olmayı tercih ediyor. İkinci tipteki yayıncılar, yayınlarında yeri geldiğinde konuğuna sorduğu soru ve yönlendirmelerle tabiri caizse “kazı çalışması” yapar gibi sohbetlerin peşinde oluyor. İlk aşamada tabii ki bir konuk, partner bulunması gerekiyor. Bu, genellikle biraz araştırma ve birkaç telefon görüşmesi yapıldığında üstesinden gelinmesi kolay bir aşama. Konuk tercihi önemli olsa da ortaya çıkan içeriğin kalitesini doğrudan etkileme olasılığı düşük, diyebiliriz.
Konukla konuşabilmek, doğru ortamı yaratabilmek, ortamın gergin havasını kırabilmek ve en önemlisi birini konuşturabilmek için doğru çabayı göstermek çok daha hayati. Radyo programcılığı yaptığım yıllardan podcast evrenine geçişime dek geçen 10 yılı aşkın süredir bir konukla ortaya çıkabilecek en iyi sonucu arıyorum. Bu yolda aldığım bazı notlar var. Bunun yanında, NewsLabTurkey ile 2022’de Londra’da yaptığımız The Guardian ziyaretinde dünyanın en çok dinlenen podcastlerini yapan ekibin usta işi tavsiyelerini de bu notlara ekledim ve bu yazıda derledim.
Evet-hayır: Kaçış yollarını kapatmak
Bir konukla yayın yaparken oluşturduğum kurguda ilk dikkat ettiğim şey, her ne konuşacak olursak olalım evet ya da hayır yanıtlarıyla sonlanmayacak bir akış yaratmak. Bu çıkmaz sokaktan kaçmak için konuğu “evet-hayır” yanıtları veremeyeceği, sohbeti çok daha geniş arazilere taşıyacak cümleler kurmayı hep faydalı buldum. Örneğin konuğunuza bir kitapla ilgili soru yöneltecekseniz, “Bu kitabı okumuş muydun?” demek yerine, “Bu kitabı okudun mu bilmiyorum, ana karakterinin hayat hikâyesini seninkiyle çok yakın bulmuştum. Sence bu abartılı bir tespit mi?” gibi birkaç yerinden tutulacak kulpları olan cümlelerle soruyu biçimlendirmek gerek.
Bunun yanında özellikle detay vermesini sağlayacak soru yapıları bilhassa faydalı. Örneğin “… tarif etmek ister misin?”, “… adımlarını bir de senden duymak isterim” ya da “… hikâyesi nasıldı, baştan itibaren anlatırsan hâkim olmayanlar da faydalanır” dendiğinde sohbet alanı doğal olarak genişliyor.
Bu anlatım esnasında tabii konuğun duygularına da duyarlı olmakta fayda var. Bir şeyi anlatırken hüzünlendiyse, “Hüzünlendin, anlattıkların sanıyorum ki büyük bir etki yarattı” gibi açıklamalar, sizi sadece dinleyen kişiler varsa görsel bir katman yaratmanızı da sağlayabilir.
Anlatılandan memnun kalmadıysak
Bazı konuklar kayıt esnasında yaşadıkları heyecanla mühim detayları atlayabiliyorlar. Yaptığım bir programda şayet tatmin olmadığım bir cevap aldıysam, sohbetin ilerleyen kısımlarında bir eksiklik varmış gibi değil de sanki farklı bir açıdan konuyu ele almak istermiş gibi soruyu farklı bir biçimde yeniden soruyorum.
Bunun bir de konuk boyutu var. Çoğu durumda konuk da ilk yanıtın yetersizliğinin farkında olduğundan, ilerleyen dakikalarda zihninde “keşke söyleseydim” dediği şeyler ortaya çıkıyor. Bu aşamada podcasti kurgularken ilk yanıtı sohbetin akışını bozmayacak biçimde kırpmak, dinleyiciye çok daha iyi yapılandırılmış bir iş sunmanın anahtarı. Dakikalar geçtikçe konuğun ve yayıncının birbirini tanımaya başlaması gelen cevapların samimiyetini de etkileyeceği için bu yöntem, aslında alınan yanıttan bağımsız olarak yayın akışınıza eklenmeli.
Bir başka faydalı tavsiye de, ses kurgusuna ayırmanız gereken zamanı artırsa da, kaydın ilk 10 dakikasını tekrar almanız olacaktır. İki kişinin başta birbirini tanımaya çalışırken yaptığı konuşmada ıskalanan birçok detay program sonunda çok daha berrak bir biçimde anlatılacaktır. Dolayısıyla bu kısmı programın başına iliştirebilmek, çok daha akıcı bir sohbetle başlayan bir yayın sunmanızı sağlayabilir. Bu şekilde yaptığım kurgularda ortaya çıkan sonuç benim için her zaman tatmin edici oldu.
Konuğu gerçekten dinlemeyi öğrenmek
Yayıncılığı tam zamanlı bir meslek olarak icra etmek birçoğumuz için hayalden ibaret. Aklımızda sürekli bir diğer işin gidişatı, bir sonraki konuğu planlamanın gerginliği ya da bizi o andan koparacak herhangi bir bahane var. Bunu karşınızdaki kişinin fark etmemesi ise imkânsız. Hâl böyleyken gerçekten odaklanabilmeyi kendimize hatırlatmalıyız. Jest ve mimiklerle anlatılanları hazmetmeye çalıştığımızı, bazen meraklı bir bakışla zihninizde bir fikrin parladığını hissettirmek, konuğunuzun enerjisini de yükseltecektir. Bunu spontane sorular ve ifadelerle desteklemeye gayret etmek de faydalı olacaktır.
Aklınıza gelen her soru dinleyenin de aklına gelecek
Bir konukla konuşurken karşınızdaki kişinin anlattıkları aklınızda bir soru işareti doğurduysa ancak bunu geçiştirdiyseniz şunu hatırlayın: Aklınızda beliren soru, muhtemelen dinleyicinin aklında da beliriyor. Sormaktan, konuğunuzun anlattığı şeyleri detaylandırmasını istemekten çekinmeyin. Örneğin; duyduğunuz bir kavram sizin aşina olduğunuz ancak genel olarak kabul görmemiş bir kavramsa konuğunuzdan bu kavramı açıklamasını isteyebilirsiniz.
The Guardian neyi iyi yapıyor?
Londra’da “Today in Focus” başta olmak üzere The Guardian bünyesinde podcast yayınları yapan birçok ekibin çalışma masasına konuk olma fırsatım oldu. Bu benim için ilginç bir deneyimdi. Yayınlarını tek başına yürütmeye çalışan yayıncıların yanında sadece podcast yapmaya odaklı 8-10 kişilik bir ekibin varlığını görmek, podcastin geleceğine dair istemsizce umut veriyor. Bir yandan da böyle ekiplere sahip olmadan onların bulduğu yöntemleri ve kısayolları kullanmak yaptığımız işin niteliğiyle ilgili iyi hissettiriyor.
Konukları davet ederken nasıl bir yol haritaları olduğunu sorduğumda, iki yıldır kullandığım bir taktik keşfettim. Ekip, konuklarını onlara “tam kararında detay” vererek programa davet ediyor. Yani konuk, üzerine konuşulacak başlık hakkında tüm detaylara hâkim olmadan, onu yönlendirecek metinler hazırlamadan geliyor ancak mevzudan tümüyle de habersiz değil. Birkaç not çıkarabileceği kadar detay verildiğinde ortaya çıkan oyun alanı verimli bir program deneyimi sağlıyor.
Gazetecilerin yayın yaparken karşılaştığı en büyük sorunlardan biri olan yanlış bilgi riskini nasıl bertaraf ettiklerini de merak ettim. Kayıt esnasında konuşulanları dinleyen ve şüpheli bir bilgi olduğunda bunu anında araştıran bir kişi bulundurduklarını öğrendim. Şayet konuk yanlış bilgiyle temellendirdiği bir tez ortaya atıyorsa “reji” bunu kayıt yapan kişiye bir Google dokümanı üzerinden eşzamanlı olarak iletiyor ve bu bilginin üzerinde daha fazla tartışmaya teşvik ediyor ya da bilginin yanlış olabileceği şerhini düşüyor.
Burada ana başlıklar hâlinde toparlamaya çalıştığım mini rehber, aslında podcast ya da YouTube yayını fark etmeksizin bir konukla yaptığım her programda yayını bir üst seviyeye taşımama yardımcı oldu. Sizin de deneyimleriniz sonucunda elde ettiğiniz bu gibi tavsiyeleri yorumlarda paylaşırsanız bunları inceleyip yazının sonuna eklemekten memnun olurum.