300. sayı özel soru & cevap

Bu hafta 300. bülteni kutlamak için sizden gelen soruları cevaplıyorum.

Mavi gradyan tonlardan bir arka planın üzerinde n okuyoruz bültenin logosu var, altında da 300 yazıyor.

n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!

Sonunda 300. bültene geldik. Ekim 2018’de tamamen farklı bir format ve içerik üretme isteğiyle ortaya çıkan bu fikrin 300 sayıyı ve 390.000 kelimeyi geride bıraktığını görmek güzel bir his. Bakalım bundan sonra neler olacak.

Bu hafta bültenimizde sizden gelen üç soru ve benim cevaplarım var. Konudan konuya atladığımız keyifli bir bülten oldu. Klasik formatımızın dışına çıkmak benim için de güzel bir farklılık oldu.

Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.

Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet Alphan Sabancı

Mavi gradyan tonlardan bir arka planın üzerinde n okuyoruz bültenin logosu var, altında da 300 yazıyor.

Sizden gelen sorular

“Bültende ekibinize okurları da dahil etmek ister miydiniz?”

Özgür

Eğer bültende yazar olarak okurları da dahil etmek şeklinde sorduysanız, maalesef elimizdeki imkânlarla bülteni üreten ekibi büyütmemiz şu aşamada mümkün değil. İleride belki olabilir.

Ama bültende okurların daha görünür olması, onların katkılarını ve desteklerini daha fazla görmek benim çok istememe rağmen yıllardır gerçekleşmeyen bir durum. Bülteni yazmaya başladığım zamandan bu yana okurların kendi görüşlerini ve yorumlarını göndermesini, bültende yazdıklarımın sektör içerisinde daha geniş bir diyalog başlatmasını veya onun parçası olmasını hedefledim. Ama 2018’den bu yana bültene cevap olarak aldığım email sayısı muhtemelen bir düzineyi geçmemiştir, aynı şekilde okurların bülteni internette paylaştığını veya yazdıklarımın üzerine yorum yaptığını da belki yılda birkaç kez görüyorum. (Burada okuduklarını kaynak göstermeden birkaç gün sonra kendi hesaplarında ve sitelerinde paylaşan bolca örneğe tanık oldum.)

Eğer okurlar bültenle daha aktif bir iletişim kursaydı, emin olun ben de okurların katkılarına daha fazla alan açmak için çaba gösterirdim. Ama bu soru-cevap davetine bile sadece dört kişiden yanıt gelince (bir tanesini özelden cevaplamayı uygun gördüğüm için bültene almadım) benim pek umudum kalmadı. Bültenle ve benimle daha aktif bir ilişki kurmak isteyen okurlar için gelen kutum her zaman açık ama bu bültenin okurlarının da pasif birer tüketici olmak konusundaki tercihlerine —her ne kadar medya sektöründen insanların böyle bir eğilimi olmasının nasıl kötü bir işaret olduğunun farkında olsam da— saygı duymaktan başka yapabileceğim bir şey yok.

“YouTube’a taşınan tecrübeli gazeteciler bir araya gelerek bir ana akım medya kurabilir mi?”

Kemal

YouTube’a ve kendi bağımsız dijital platformlarına taşınan isimleri düşününce akla bu sorunun gelmesi çok doğal. Üstelik yakaladıkları genel başarı ve izleyici sayısı da böyle bir girişimin başarı ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüren bir diğer faktör.

Ancak burada ana akım bir medya kurumu olmanın kimi gerekliliklerini ve böyle bir yayının ihtiyaçlarını da hesaba katmak lazım. İşin finansal kısmının çok sıkıntılı olacağını sanmam, böyle isimleri bir arada görünce yatırım yapmak isteyen çok olur. Ama şu anda YouTube’da gördüğümüz gazetecilerin büyük bir kısmı haber üretmekten çok yorumculuk yapıyor ve haber kovalayacak muhabirlere, kurumun yayınını belirli bir politikaya oturtup onu koruyacak editörlere ihtiyaç olacak. Aksi hâlde Türkiye’de bir salgına dönüşen dört arkadaşın köşe yazıları yazmak için açtığı ve ajans haberleriyle doldurduğu haber sitelerinin video versiyonundan farkı kalmaz.

Bir diğer önemli mesele de bu kurumun iş süreçlerini yönetecek insanlara olan ihtiyaç. Bu isimler yaptıkları işlerde başarılı ve tecrübeli insanlar olsalar da bir iş yönetmek ve konunun finansal ve hukuki boyutlarıyla uğraşmak ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Üstelik günümüz koşullarında sürdürülebilir ve sağlam bir medya kurumu kurup yönetmek kolay bir iş değil. Eğer bunun altından kalkabilecek isimler de bulunabilirse neden olmasın?

“Günümüz gazetecilik alanının, sadece teknolojik gelişmeler bağlamında değil, aynı zamanda haber unsurunun hem meta hem de kültürel değerindeki değişimle birlikte, varoluşsal yeniliklere ihtiyacı olduğu görülüyor. Öyle ki, güncel yenilikçi örneklerde de görüldüğü üzere, günümüzdeki ‘haber’ mefhumunun salt bilgi verme, ters piramit ve 5N1K ile yazılma gibi tipolojik kategorilerden çok daha farklı bir şeye evrildiği bir gerçek. Bu noktadan hareketle, gazetecilik alanının hangi normatif yeniliklere ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuz? Sadece haber odası düzeyinde değil, haber değeri yaratma konusunda ne gibi yenilikler/değişimler gerekiyor? Bu noktada, haber değerini ve gazeteci kimliğini nasıl yeniden tanımlayabiliriz?”

Turancan

Eğer tek cümleyle cevap vermem gerekseydi, haberin ne olduğunu ve günümüzde ne işe yaradığını sıfırdan düşünmek gerekiyor derdim.

Çoğu zaman gazetecilik ve haberlerle ilgili unuttuğumuz en temel noktalardan birisi, günümüzde gazetecilik olarak tanımladığımız mesleğin ve haber dediğimiz formatın o kadar eski veya kutsal bir şey olmadığı. Sorunuzda da andığınız ters piramit 1850’li yıllarda, 5N1K ise eski bir yaklaşım olsa da gazetecilikte kullanımı 1900’lü yıllarda yaygınlaştı. Yirminci yüzyıl içerisinde ise gazeteciliğe yaklaşım konusunda birçok farklı akımı ve yeni tarzı gördük. Yani gazetecilik aslında sürekli yenilenen ve dönüşen, diğer mesleklere kıyasla da oldukça genç bir meslek.

Gazeteciliğin bu dönüşümlerinde genellikle iletişim araçlarının dönüşümü ve toplumun bilgiyle olan ilişkisi önemli bir rol oynuyor. Günümüzde ise insanlık olarak bilgiye erişim ve bilgi üretimi konusunda ciddi bir dönüşümü hâlâ tecrübe etmeye ve anlamaya çalışıyoruz. Eskisi gibi insanların bilgiye erişimi daha kısıtlı ve yavaş değil. Bu yüzden insanların haberlerden ve gazetecilikten beklentisi de değişiyor. Yapılan birçok çalışma da bunu bize gösteriyor. Gazeteciler bu dönüşümü anlamaya, şu anda insanların neye ihtiyaç duyduğuna bakıp yaptıkları işi bu ihtiyaca cevap vermek için nasıl geliştirebileceklerini bulmak zorundalar.

Peki bu cevaplar neye benziyor? Mesela internette herkesin bir şeyler üretebilmesiyle birlikte karşımıza çıkan bilgileri doğrulamaya ihtiyaç duyduk. Fakat gazetecilik bu ihtiyacı görüp cevap veremediği için teyitçilik odaklı yayınların ve kurumların gelip bu boşluğu doldurması gerekti. İnternetin yaygınlaşması ve dijital verilerin bolluğu araştırmacılık ve habercilik için yeni ve zengin bir kaynak doğurdu ama gazeteciler yerine OSINT araştırmacıları veya veri analistleri bu boşluğu doldurdu. Bunun gibi daha farklı örnekler de bulmak mümkün. Gazetecilik çok eski ve köklü bir yapıymış, o yüzden değişmesi imkânsızmış gibi düşünmek yerine kendisini daha iyi tanıyıp günümüzde haber hangi ihtiyaçlara cevap verebilir sorusunu sormadıkça da bu örneklere yenileri eklenecek.

Gazeteciliğe ve haberlere her zaman ihtiyacımız olacak, çünkü etrafımızda olan bitenleri bilmek ve anlamak istiyoruz. Ancak bu ihtiyacın anlamı ve biçimi de toplumlar dönüştükçe değişiyor. Mesela günümüzün temel gerçeklerinden birisi olarak yönetebileceğimizden daha fazla bilgiye erişebiliyor olmamız, çoğu insan için bunları anlamayı ve yorumlamayı aşırı zor hâle getiriyor. Bu da haber okurken sadece bilgiden daha fazlasının beklenmesine neden oluyor. Ama buna rağmen günümüz ihtiyaçlarını görmezden gelip “kendi zamanlarında” yaptıkları gazeteciliğe bir kutsiyet atfedenler hem ülkemizde hem de dünyanın birçok yerinde haberin çoktan yaşaması gereken dönüşümü yavaşlatmak için ellerinden geleni yapıyor.

En başa dönerek toparlayacak olursam, haberi ve onun günümüzdeki konumunu yeniden tanımlamak ve bunu yapabilecek insanların önünü açmak gerekiyor. Bunları yapabilirsek devamı çok kolay olacaktır.

Yazar hakkında

Ahmet A. Sabancı

Eleştirel fütürist. NewsLabTurkey Strateji Koordinatörü ve Bülten Editörü.