The Guardian’da bir hafta: Haber odası nasıl yönetiliyor?

Londra sokaklarının serinliğini kıran sabahın ilk ışıklarının yansıdığı, tamamı camlarla kaplı binanın girişinde, büyük siyah harflerle “The Guardian” yazıyor.

Bilgisayar ekranından alışık olduğum puntolar devasa harflerle karşımdaydı. SIDA tarafından desteklenen, NewsLabTurkey ve The Guardian Foundation ortaklığıyla organize edilen “Bilgi Değişim Programı” için oradaydım.

Bu bir haftalık programa, Türkiye tarihindeki ilk ve tek Kürtçe medya eğitim kurumu olan Botan International ve Türkiye merkezli en çok okunan Kürtçe haber sitesi Botan Times’ın temsilcisi olarak katıldım.

Seçtiğim dokuz kategoride eğitim aldım. Dikkatlice seçtiğim eğitim kategorilerinden yarısı gazeteci yanımı, yarısı da yönetici yanımı besleyen konulardı. Gazetecilik ile doğrudan ilgili olarak İnsan Hakları Gazeteciliği, Kültür Gazeteciliği, Yavaş Gazetecilik, Söyleşi Teknikleri başlıklı tartışmalara katıldım. Medya yönetimiyle ilgili olarak ise Atölye Planlama ve Yönetimi, Haber Odası Yönetimi, Bağımsız Medya İçin İş Modelleri ve Okur Gelirleri Stratejileri oturumlarında bulundum.

Tabii ki her kategori için uzun uzadıya yazmayacağım. Bu yazıda The Guardian’da haber odasının nasıl yönetildiğini gözlemlerimle aktarmaya çalışacağım. Eğer hazırsanız The Guardian’ın bir gününe birlikte bir bakış atalım.

Visiting Journalists from Turkey, seen in the Guardian offices after their week long visit. The Guardian Foundation invites a group of journalists to the Guardian’s London office each year and participate in workshops with Guardian staff. 7 June 2024

The Guardian’da işler nasıl yürüyor?

İlk dikkatimi çeken şey, onlarca kişinin çalıştığı haber merkezinde, teknik destek katı dahil olmak üzere tüm bölümlerde bir kütüphane sessizliği vardı. Bir konuda konuşulacaksa tüm katlarda bulunan yalıtılmış cam odalara girilip planlanmış konuşmalar planlanmış zamanlarda yapılıyor, sonra da herkes masasına dönüyordu. 

Daha önce kullanıldığına şahit olmadığım küçük cam kabinlere girilip telefon veya video söyleşi yapıldığını gözlemledim. Zaman kullanımının değerini ve ötekine çalışma alanı sağlama nezaketini kimse birbirine anlatmaya çalışmıyor, bu durum olması gereken bir rutin olarak devam ediyordu.

Yazımın bu kısmında The Guardian’a bir okur olarak hayran olduğumdan, daha önce gazeteye yazdığım ve fixer’lık yaptığım için tarafsız olmadığımı açıkça ifade etmeliyim. Bu nedenle duygusal yakınlığımı ifade eden kesimleri kendime saklamaya çalışıp sizlere gözlemlediklerimi aktarmaya çalışacağım.

Saat 08:00: Liste oluşturma

Büyük bir haber merkezinin yönetimini anlatan haber masası editörlerinden Aaron Sharp’ın sabır ve nezaketle anlattıklarını aynı zamanda görme şansı yakaladığımdan, siz okurların gözü olmaya biraz daha devam edeceğim. 

Her bölümün editörü (Kültür, Sağlık, Politika, Gündem vb.) sabah saat sekizde haber listesi oluşturuyor. Bölüm editörleri bu listeyi oluşturmak için bölümdeki diğer editörler ve muhabirlerle toplanıyor, dışarıda olanlar ile telefonlaşıyor. Potansiyel haber olacak konuları listeliyorlar. Ofis dışındaki muhabirlerin yazdıkları haber önerilerini derliyorlar. 

Haber listesine girecek konular için iki hassasiyet devreye giriyor. Birincisi kendi kategorilerindeki başka medya organlarında yer almayan bir konu olmalı ya da aynı konu farklı bir açıdan ele alınmış olmalı. Mesela politika editörü, diğer yayınların politika bölümlerini inceliyor ve özgünlüğe dikkat ediyor. 

İkincisi, The Guardian gazetesinin diğer bölümleri içinde öne çıkmak için çok özgün ve sayfa için değer atfedilen konulara yöneliyorlar.

Saat 09:00: Yayın yönetmeni ile toplantı

Aaron’un anlatımına göre bu toplantıya “iyi bir liste ile gitmek herkesin en çok istediği şey!” Yayın yönetmeni tüm bölümlerin tüm yayınlarını okumuş olarak geliyor. Her bölüm tüm gücü ile kendi bölümünün yayınları ile meşgul olduğundan sitenin genel gidişatını yayın yönetmeni anlatıyor. “O, basit editoryal hatalar, başlıklar veya tapajlar hakkında konuşmaz. İşi bu olan editörler var. Yayın yönetmeni genel fotoğrafı anlatır.” 

Her bölüm editörü elindeki listeyi masaya koyar. Yayın yönetmeni önerilerde bulunur veya sadece dinler. Bazen diğer editörler de öneri sunar. Yönetmen notlar alır ve bu toplantı çok hızlı biter. Herkes listesindekileri hazırlamaya başlar.

Saat 10:00: Sabah konferansı

Bu The Guardian’a has bir kültürmüş. Sadece bölüm editörlerinin değil herkesin katıldığı bir toplantı bu. Benim katıldığım gün toplantıyı yayın yönetmeni vekili yönetti. Burada da yönetici sitenin genel gidişatını, okunmaları ve öne çıkanları anlatıyor. Katılımcılar gündemde olan konulara nasıl yaklaşılması gerektiği hususunda tartışıyor. Tartışma, derin bir sesizlikte tek kişinin konuştuğu, diğerlerinin sırasını bekleyip fikir sunduğu bir beyin fırtınası aslında. Konferans detaylarını vermemem rica edildiğinden konuşulan hiçbir konuya değinmeyeceğim.

Saat 12:00: Gün ortası toplantısı

Bu toplantıya da bölüm editörleri katılıyor. Sabah karar verilen haberlerin durumu hakkında yayın yönetmenine rapor veriliyor, yani editörler haberlerin hangi aşamaya geldiğini anlatıyorlar. 

Eğer iki toplantı arasında olağanüstü bir gelişme olduysa, canlı yayın masası onu doğruladığı gibi (ortalama 20 dakika içinde) bu gelişmeyle ilgili haber yayınlanıyor. Eğer bahsi geçen konu çok önemli ise ilgili kategorinin editörü ile o konuda neler yapılacağına karar veriliyor. Gerekirse sabah karar verilen işler erteleniyor, hatta iptal ediliyor.

Saat 16:45: Akşam Toplantısı

Bölüm editörleri yayın yönetmeni ile tekrar toplanır. Editörlerin elindekilere son dokunuşları için konuşulur. Saat 18:00’de gelecek olan akşam editörlerine teslim edilecek konular belirlenir.

Peki İngiltere için uygulanabilir olan burası için de uygulanabilir mi?

Toplantıya girdiğim her editör konuşmasının bir kısmında şu cümleyi sarf ediyordu: 

“Ben sana bizim bu işi nasıl yaptığımızı anlatayım, sen nasıl uygulayacağına karar verirsin.” Bu yazının bu kısmı için benzer bir not bırakabilirim. Ben gördüğüm ve anladığımı aktarıyorum siz nasıl değerlendireceğinize karar verirsiniz.

Biz Botan Times için okurlardan gelir elde etme yöntemlerini uygulama çalıştık. Google Reader Revenue Manager aracılığıyla bir ayda 45 abonemiz oldu.

Aslında öğrenmem gereken yeni bilgiler az ama kırmam gereken bariyerler çoktu. Bir yılda 1300 makale telifi ödedik, bir milyon liradan fazla ödemeyi çok gururlanarak yaptık. Fakat içeriğin açık olduğu okurlarımızdan destek istemeye çekiniyorduk. Gazetecilik işinin gazetecilik kısmı Kürtçe için varlık mücadelesi anlamına da geldiği için hâlihazırda az olan Kürtçe okurun okuduğu yazıları ücretli yapmak da hiç doğru gelmiyordu. Bunun ise anlaşılır bir sebebi var. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 1866 gazete ve 2182 dergi basılıyor. Bunların arasında ne bir tane Kürtçe haber dergisi ne de Kürtçe bir günlük gazete var. Listede yalnızca haftalık yayın yapan Xwebûn var. RTÜK’e göre ülkede 477 TV kanalı yayın yapıyor. Bunların arasında haber programı olan tek ulusal kanal devletin TRT Kurdî’si.

The Guardian’ın tüm içerikleri okura açık tutma ve durumunu açıkça okurla paylaşma stratejisini Kürtçe okurlar için denedik ve onlar gibi destek istedik. Fonlarla ilerlemenin çok riskli olduğunu, şimdi destekleyen bir fon veren bulamadığımızı ve telif ücretleri için onların desteğine ihtiyaç duyduğumuzu açıkça yazdık. Kürtçe fikir emekçilerine, yazar ve gazetecilere emeğinin karşılığını vermenin neden önemli olduğunu ve neden destek istediğimizi Kürtçe, Türkçe ve İngilizce anlattık. Daha ilk aydan bir tespitte bulunmak güç ama olumlu bu hamlemizin olumlu bir geri dönüşü olduğu açık.


Bu yazı Haziran 2024’te The Guardian Foundation ve NewsLabTurkey’in davetlisi olarak gittiğimiz The Guardian eğitiminin bir çıktısı olarak hazırlanmıştır.

Yazar hakkında