Bu haftanın anahtar kelimeleri: World Press Freedom Index, Facebook, OpenAI, 1440.
Dünyada basın özgürlüğünün 2024 hâli
n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günümüz kutlu olsun demek isterdim ama dünyada bunun söylenebileceği ülke sayısı giderek azalırken bunu söylemek zor. Bu yüzden odak konusu olarak dünyadaki mevcut durumu ve bundan çıkmak için yapılabileceklerden birini yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde OpenAI ile yapılan anlaşmalar, NYT ve Beyaz Saray draması ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
OpenAI ile Anlaşmak mı Savaşmak mı?
YZ teknolojileri ve modelleri geliştiren şirketler için şu anda en önemli meselelerin başında yeni ve kaliteli veri kaynakları bulmak ve bütün bunlardan nasıl para kazanacaklarını çözmek geliyor. Bu konudaki en büyük kaynaklardan birisi olan gazeteciler ise verilerini bedavaya vermemek konusunda net.
Gazetecilik sektörü, mesleki faaliyet sonucu ortaya çıkan verilerin sınırsızca kullanılmasını istemediği konusunda net olsa da bu konuda nasıl bir yol izleyecekleri konusunda ortak bir tavır söz konusu değil. Bir yanda başta The New York Times olmak üzere irili ufaklı haber odaları, YZ şirketlerine dava açmayı çözüm olarak görüyor. En son ABD’de sekiz gazete bir araya gelerek açtıkları davayla bu ekibe katıldı.
Diğer yanda ise bu şirketlerle bir tür içerik lisanslama anlaşması yaparak verilerinin kullanımının karşılığında bir şey almayı tercih edenler var. OpenAI ile böyle bir anlaşmaya imza atarak öncülük yapan Axel Springer’ın CEO’su bunu “şeytanla anlaşma yapmak” olarak görüyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde şeytanla anlaşmayı tercih eden son büyük haber kurumu da yine OpenAI ile bir anlaşma imzalayan Financial Times. Bakalım yılın geri kalanında kaç tane yeni anlaşma ve dava göreceğiz.
NYT ile Beyaz Saray Kavgalı mı?
Geçtiğimiz günlerde Politico’nun yayınladığı kapsamlı bir haber, ABD medyasının bir süredir kendi arasında tartıştığı bir meseleyi gündeme taşıdı: The New York Times ile Joe Biden yönetimi arasında bir husumet mi var?
Politico’nun haberine göre Biden yönetimi gazetenin kendisine haksızlık yaptığını düşünüyor, Times da Biden’dan başkanlığı boyunca birebir röportaj alamadığı için kızgın. Ancak NYT tarafı bu iddiaları net bir şekilde yalanlıyor ve gazetenin böyle bir husumeti olmadığını ve haberlerini böyle bir motivasyonla yazmadığını söylüyor.
Ancak Biden yönetimi tarafında böyle bir alınganlık olmasına şaşırmam çünkü özellikle Biden destekçileri ve yönetimindeki isimler ne zaman NYT eleştirel bir haber yapsa gazeteyi hedef hâline getirmekten çekinmiyor. Çünkü onların gözünde rakibi Trump olduğu için Biden kutsanması gereken bir isim. O yüzden Kasım ayındaki seçimlere kadar NYT hakkında bu tür iddiaları daha çok göreceğimizi düşünüyorum.
Herkesi Takipten Çıkma Hakkı
Sosyal medya platformlarının en önemli gücü önümüze koydukları akışlar. Eğer bu akış olmasa birçok platform basit bir iletişim aracına dönüşür. O yüzden de bunu korumak ve kendileri için en kârlı şekilde kullanmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ethan Zuckerman (kendisini Mistrust kitabına dair yazdığım incelemeden hatırlayabilirsiniz) 2020 yılında Facebook’ta her şeyi takipten çıkmanızı sağlayan bir tarayıcı eklentisi yazmıştı. Eklenti popülerleşince de Facebook hem eklentiyi kaldırttı hem de Zuckerman’in hesabını tamamen kapattı. Zuckerman’in hem insanlara yardımcı olmak hem de akademik amaçla kullanmak istediği bu eklenti artık yok.
Ancak Zuckerman bu konunun peşini bırakmadı ve şimdi Facebook’a dava açıyor. Davanın amacı platformların insanların kendi akışlarını diledikleri gibi kontrol etmelerini engellemesine bir son vermek. Yani bizim kullandığımız platformlarda akışımızı dilediğimiz gibi şekillendirmemizi sağlayan özellikler getirilmesini sağlamak ve bunu sağlayabilecek araçların yasaklanmasını durdurmak. Kazanabilirler mi emin değilim ama takip edilesi bir dava olacağını düşünüyorum.
Basit Bir Bültenin Başarısı
Medya sektöründe düşülen hataların en büyüklerinden birisi ne yapacağını tam bilmeden veya kesin bir plana sahip olmadan yola çıkmak. Durum böyle olunca her şeyi deneyen, herkese benzeyen ve hiçbir özelliği olmayan bir yığın girişimle karşı karşıya kalıyoruz.
Bunun tam zıttı ise ne yapmak istediği konusunda çok net olan ve bu sayede şaşırtıcı seviyede başarılı olan girişimler. 1440 isimli günlük haber e-bülteni de tam olarak bu kategoride yer alıyor. Günde bir kez gündemi derleyen ve özetleyen bir bülten yayınlayan ekip 15 kişiden oluşuyor. Ama bu küçük ve sınırlı girişimin 3.5 milyon abonesi var ve ayda ortalama 250.000 yeni abone kazanıyorlar. Bu da onlara yıllık ortalama 15 milyon dolarlık bir gelir olarak geri dönüyor. Yani her şeyi yapıp herkese ulaşmaya çalışmadan da finansal anlamda gayet iyi bir yere gelinebildiğini bize gösteriyor.
Kısa Kısa
🇧🇫 Burkina Faso yönetimi, ülkedeki katliamları haberleştirdikleri için BBC, The Guardian, Le Monde gibi birçok haber kurumunu ülkede yasakladı.
📬 Yükselişteki e-bülten platformlarından beehiiv, 33 milyon dolarlık yeni bir yatırım daha aldı.
👾 LinkedIn, platforma üç farklı mantık oyunu ekledi. Oyunlar eğlenceli olsa da “neden LinkedIn’de oyun var” diye sormamak elde değil.
📱 Instagram’ın son algoritma güncellemesinin hedefinde başkalarının paylaşımlarını çalarak popülerleşmeye çalışan hesaplar var.
🧑🎓 ABD’deki üniversite gazeteleri Gazze protestolarını haberleştirmelerinden dolayı Pulitzer yönetiminden de övgü aldı. Eğer protestoları öğrencilerden takip etmek isterseniz burada iyi bir liste var.
⛓️💥 İlginç bir şekilde bazı siteler onlara link vermek için kendilerinden izin almanız gerektiğini düşünüyor.
Haftanın odağı: Dünyada basın özgürlüğünün 2024 hâli
3 Mayıs Cuma Dünya Basın Özgürlüğü günüydü. Birçok yerde farklı etkinliklerle bu gün kutlandı diyebilmeyi çok isterdim ancak yukarıdaki haritadan da anlayabileceğiniz gibi dünyada basın özgürlüğünün varlığından bahsetmek giderek daha da zorlaşıyor. RSF’nin puanlamasına göre dünyada sadece 45 ülke basın özgürlüğü konusunda iyi veya kabul edilebilir durumda.
Şu anda bülteni yazmak için açtığım sekmelerden bazılarına bakmak bile durumu anlatmaya yetiyor: Rusya’da iki gazeteci daha tutuklandı, Çin’de hapisteki yazar ve gazeteci sayısı 100’ü aştı, Ukrayna’da gazeteciler baskı altındalar, Unesco raporu çevre hakkında haber yapan gazetecilerin düzenli olarak saldırılara maruz kaldığını gösteriyor, Avrupa’da siyasetçiler medyayı hedef alıyor.
Bütün bunları bir de hâlihazırda tanık olduğumuz ve bildiğimiz diğer olaylarla bir araya getirince —Gazze’de ve diğer çatışma bölgelerinde hedef alınan gazeteciler, dünyanın her yerinde basın üzerinde daha fazla baskı kurmak için çıkarılan yasalar, gazetecilerin hedef gösterilip onlara güvenin zayıflatılması— küresel olarak kötü bir durumda olduğumuzu görmemek mümkün değil. RSF’nin raporuna göre her yıl durumun daha da kötüleşiyor olması da yakın zamanda işlerin düzelmeyeceğinin işareti.
Bir yandan gazeteciliğin ve medya sektörünün teknoloji ve ekonomi tarafında yaşadığı zorlukları da hesaba katınca, ciddi bir kırılma döneminde olduğumuzu düşünmemek zor. Bütün bunların içerisinden gazeteciliğin nasıl çıkacağının net bir cevabını kimse veremez ama hepimiz çıkması gerektiğinin farkındayız. Tam da bu yüzden biraz perspektif değişimine ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Gazeteciliğin sorunlarının veya içerisinde bulunduğu durumun konuşulduğu her ortamda sıkça gördüğüm sıkıntılardan birisi eskide kalmış alışkanlıkların, kalıpların ve ideallerin gelecek için bir hedef olarak konması. Bu ister gazetecilerin haklarını korumak olsun ister habercilik yapma biçimleri olsun geçerli olan bir durum. Bu sorunlara dair çözümler genellikle eskiden kalma, günümüz şartlarında ya hayata geçirilmesi imkânsıza yakın ya da karşılığı olmayan hedefler üzerinden konuşuluyor. Öngörülen dönüşümler de mevcut sorunlar gibi bu kalıpların içerisine yerleştirilmeye çalışılıyor.
Durum böyle olunca da gazetecilerin kendilerini korumak için verdikleri mücadele sınırlı kalıyor. Çünkü gazeteciliğin bir sektör olarak temelleri zayıflamışsa, ona saldırmak ve baskı altına almak çok daha kolay. Gazeteciler günümüz koşullarına göre dönüşüp bağımsız ve güçlü yapılar kurabildiği anda bu baskı çabalarının etkisinin azaldığını veya hiç işe yaramadığını dünyadaki birçok örnekte görüyoruz. Çünkü çoğu zaman gazeteciler üzerindeki baskı sadece politik değil, ekonomik ve teknik taraftan da gelen ve birbirini besleyen bir sorun.
Bu yüzden önümüzdeki bu tabloya bakarken sadece gazeteciliğin içerisinde bulunduğu durumu düşünüp üzülmenin ötesine geçmek ve bundan sonrası için yapılması gerekenleri de düşünmek gerekiyor. Bu baskının gazeteciliğin hangi zayıflıklarını kullandığını ve bunların üstesinden nasıl gelinebileceğini düşünmek, buna göre stratejiler geliştirmek gerekiyor. Aksi takdirde bu haritadaki durumun değişmesi pek de mümkün değil.