Yapay zekâ sektörleri standart argümanlara mı mahkum ediyor?

ChatGPT, Midjourney, Stable Diffusion, Interior AI, Grammarly vb. yapay zekâ uygulamaları, yeni çoğu diğer teknolojide olduğu gibi, faydaları ve zararlarıyla geldi. Ancak yapay zekânın bluetooth hoparlör ya da akıllı aydınlatma sistemlerinden daha fazla tartışma yarattığı ortada. Bir tarafta yeni teknolojilere karşı şüpheci olan alarmistler diğer tarafta her inovasyonu neredeyse sorgusuz sualsiz kabul edip destekleyen teknoloji hayranları… Peki yapay zekâ ne gibi iktisadi sonuçlar doğuracak ve bu sonuçlar karşısında nasıl bir tavır almalıyız?

Öncelikle, ben yapay zekâ uygulamalarının abartıldığını düşünenlerdenim. Kapitalist düzenin olmazsa olmazlarından biri fazla pazarlamadır. Bu düzende her şey kâr için üretildiği için çoğu yenilik haddinden fazla pazarlanır ve [en azından başlarda] yüksek fiyatlanır. Doksanların sonunda, bize “milenyumun icadı” ve geleceğin ulaşım aracı diye pazarlanan Ginger/Segway şimdilerde alışveriş merkezlerinde 10 dakikası 50 liradan kiralanıyor. Aynı durum yapay zekâ uygulamaları için de geçerli. Bir işlevi ve faydası mutlaka var ama şöhreti zatına galip geliyor sanki. En nihayetinde yapay zekâ size jenerik bir ajans haberini yazabilir belki ama nitelikli özel haber yapmak için hâlâ gerçek gazetecilere ihtiyaç var.

Yapay zekâ: “Literatürdeki standart argümanları özetler”

Bu bağlamda, Chomsky yapay zekâyı, New York Times’daki makalesinde, “[Yapay zeka] çok büyük miktarda veriyi alır, içindeki kalıpları arar ve istatistiksel olarak olası çıktılar üretme konusunda giderek daha yetkin hâle gelir – örneğin görünüşte insan benzeri dil ve düşünce gibi… Aslında [ChatGPT] sadece literatürdeki standart argümanları özetler.” diye yorumluyor.

Birkaç ay evvel aklı evvel bir Nick Cave fanı, ChatGPT’ye Nick Cave tarzında bir şarkı yazdırmıştı. Bu talebi alan yapay zekâ şunu yapıyor: İnternette bütün Nick Cave şarkı sözlerini tarayıp algoritmayla bir örüntü oluşturuyor, sonra da bu örüntüye uygun şarkı sözü şeklinde bir metin üretiyor. Sonuçta ortaya çıkan şarkı sözleri Nick Cave edebiyatına epey benziyor olabilir, tamam, ama bu yeterli değil. Çünkü sanat, büyük ölçüde, (gerçek) duygu ve düşüncelerin yansımasıdır. Nick Cave’in sanatı genellikle acı, dram, hüzün ve karanlık içerir. Bunların önemli bir kısmı yaşanmış acılardır. Mesela “Skeleton Tree” albümündeki şarkılar Nick Cave’in 13 yaşında oğlunun bir kaza sonucu ölümünden sonraki ruh hâlini yansıtır. Dolayısıyla ChatGPT istatistiksel şablonlar üzerinden benzer replikasyonlar yapabilir ama duyguları gerçekten yaşamadığı için gerçek (ya da orijinal) sanatsal üretim yapamaz.

Gerçek sanat üretemez belki ama jenerik sanat üretebilir. Yani ChatGPT Nick Cave’i işinden edemez ya da Nick Cave’in sanatını değersizleştiremez ama Taylor Swift’in, Miley Cyrus’ın, Serdar Ortaç’ın, Hande Yener’in şarkı sözlerini (yazan kişilerin emeğini) değersizleştirebilir. Çünkü bu seviyedeki pop müziğin kendisi de jenerik zaten. Pop müzik endüstrisi kulağı çabuk yakalayan, basit, sözleri tekrara dayalı, önceden başarılı olmuş şarkılara benzer şarkıların yeniden üretilmesinden ibaret. Bu jenerik müzik üretimini arka plandaki birileri yapıyor, ön planda da birileri oynuyor. Arka plandaki işi artık yapay zekâ yapabilir. Eğer bir gün şarkıları da insansı robotlar söylerse ön plandaki Miley Cyrus da işsiz kalabilir.

Aynı şekilde, Amazon’da tamamıyla yapay zekâ tarafından yazılan e-kitaplarda bir patlama yaşanıyor. Nick Cave örneğinde olduğu gibi (bence) Kazuo Ishiguro, Ian McEwan veya Melisa Kesmez gibi yazarlar endişelenmeyeceklerdir. Ama seri üretim roman yazan, hayalet yazar kullanan, formüllerle çalışan ticari yazarların yazdı(r)dığı romanları pekâlâ yapay zekâ uygulamaları da yazabilir. Hatta telif, tekel gücü ve satış stratejisi nedeniyle roman serisi yavaş ilerleyen Harry Potter gibi serilerin yeni (ve belki resmi olarak hiçbir zaman yayınlanmayacak) kitapları yapay zekâ tarafından yazılabilir. Hatta hatta, ölmüş (Agatha Christie veya Arthur Conan Doyle gibi) yazarların çok benzer yeni kitapları bile çıkabilir.

Grafikerler ile mum üreticilerinin ortak noktası

Yapay zekâya yönelik en çok itiraz getiren mesleklerden biri “grafik tasarımcılar.” Eskiden grafik tasarıma ihtiyacı olan bir şirket/kişi tasarımcıya kafasındaki temayı anlatıyor(du), tasarımcı da o temaya uygun (uyduğu kadar) bir şeyler üretiyor(du). Bu işin fiyatı, işine göre, birkaç bin liradan birkaç milyon dolara kadar değişebiliyor(du). Şimdi şirketler talimatları tasarımcıya vermek yerine yapay zekâ uygulamasına yazıyor ve hiç de fena olmayan hatta bazen daha da iyi olan tasarımlar alıyorlar. Üstelik yapay zekâ ile grafik tasarım yapmanın marjinal maliyeti “sıfır” lira.

Peki alın teriyle iş yapan grafik tasarımcılarına yazık değil mi, emekleri ucuzluyor? Hem yazık hem değil. Sonuçta Edison ampulü icat ettiğinde bütün mum üreticileri işsiz kaldı. Ama ampul sayesinde aydınlanma daha verimli ve ucuz hâle geldi. Mum üreticilerinin emeği kıymetini yitirdi. Bugün grafikerlere üzülüyorsanız her ışığı açtığınızda 140 sene önce işsiz kalan milyonlarca mum üreticisini düşünün bir de… 

Ya da ses kayıt cihazı icat edildiğinde canlı müzik yapan müzisyenlerin birçoğu işsiz kaldı. Çünkü kayıt cihazından önce müzik sadece canlı olarak dinlenebiliyordu. Bu da müziği çok pahalı hâle getiriyordu. Duş alırken müzik dinlemek sadece krallara ve kraliçelere mahsustu. Kayıt teknolojisi (ve o dönem emeği değersizleşen müzisyenler) sağ olsun bugün yemek yaparken Spotify’dan istediğiniz şarkıyı açmanın marjinal maliyeti “sıfır” lira.

Aynı şekilde jenerik ajans haberlerinin yapay zekâ tarafından yazılması bazı gazetecilerin emeğini, basit davaların yapay zekâ tarafından karara bağlanması bazı avukat ve hâkimlerin emeğini, sekreteryal işlerin yapay zekâ uygulamaları tarafından planlanması bazı sekreterlerin emeğini, mekân organizasyonunun Interior AI ile yapılması iç mimarların emeğini değersizleştirecektir. Ama bu belki de bu gazetecilere, avukatlara, sekreterlere ve iç mimarlara aslında ihtiyacımız olmadığı anlamına geliyordur. Tıpkı, 1800’lerde, her akşam sokaktaki direğe merdivenle çıkıp gaz lambasını yakan lambacıya artık ihtiyacımız olmadığı gibi…

Emeğin değersizleşme tarihi

Demem o ki emeğin değersizleşmesi, bazılarınız yadırgasa da, aslında iyi bir şeydir. Teknoloji tarihi emeğin değersizleşmesi tarihidir. Emeğin çok değerli olması, o emeğin çıkardığı ürün veya hizmeti sadece az sayıda ayrıcalıklı/zengin insanın kullanması anlamına gelir. İnsanlığın amacı faydayı geniş kitlelere yaymaktır. Gerçek ilerleme böyle ölçülür. Dolayısıyla yapay zekâ sayesinde eğer ucuz (hatta bedava), kolay ve pratik bir şekilde jenerik şarkı sözü, öykü, roman, akademik makale özeti yazıp basit görsel tasarımlar yapılabilecekse bu insanlık adına bir ilerlemedir.

Buradaki esas problem siyasidir ve kapitalizme içkindir. Edison ampulü icat ettiğinde işsiz kalan mum üreticileri için kapitalizmin anlamlı herhangi bir çözümü yoktu(r). Çünkü kapitalizmde her koyun kendi bacağından asılır. İşsizlik işsiz kalanın kendi sorunudur, kendisinin çözmesi gerekir. Kapitalizm, MS Word gibi kelime işlemciler çıktığında, 40 senedir daktilo kullanarak hayatını kazanmış bir arzuhalciye “git yazılım öğren” demekten fazlasını söyle(ye)mez. Şimdi freelance işleri azalan grafikerler tepkili olabilir ama bu tepki yapay zekânın kendisine değil (çünkü teknolojiyi engellemek zordur) teknolojik işsizliğe gerçek bir çözüm ve planlama sunmayan kapitalist sisteme yöneltilmelidir.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir