Harry ve Meghan’ın medya savaşı

Dünyanın en popüler monarşisi İngiliz Kraliyet Ailesi desek kimsenin itirazı olmaz. Yetmiş yıl boyunca tahtta kalarak İngiltere tarihinin “En uzun süre tahtta kalan monarkı” ünvanını alan Kraliçe II. Elizabeth, popüler kültürden bağımsız, tüm dünyada bilinen bir simgeydi. II. Elizabeth’in ölümüyle manşetlere taşınan İngiliz Kraliyet ailesi, bugünlerde Harry & Meghan belgeselinin yarattığı çalkantı nedeniyle basının gündeminde.

Netflix kısa süre önce İngiltere Prensi Harry ve Sussex Düşesi Meghan Markle’ın Kraliyet unvanlarından neden vazgeçtiklerine dair detaylı bir belgesel yayınladı. Altı bölümlük belgeselde ana temayı oluşturan konulardan biri şüphesiz İngiltere’nin tabloid gazetelerinin, diğer bir deyişle magazin gazetelerinin, Kraliyet Ailesi’nin üzerindeki etkisi.

Harry & Megan adını taşıyan belgeselin ilk üç bölümünde çiftin tanışma hikâyesi ve Harry’nin Meghan’a yönelik magazin basını tavrını annesine yönelik tavırla kıyasladığı görülüyor. Son üç bölümde ise Kraliyet Ailesi’nin işleyişi ve magazin basını ile aralarındaki gizli sözleşmeden bahsediliyor. 

Peki, Harry’nin annesinin ölümü ve Meghan ile bebeklerini kaybetmelerinin sorumlusu olarak gördüğü magazin basınının Kraliyet Ailesi ile ilişkisi neden bu kadar önemli?

Günümüzde demokrasilerin aksak da olsa işlediği ülkelerde bu yüzyıla ait olmayan monarşi sisteminin devam edebilmesi için halk desteği tıpkı oksijen maskesi görevi görüyor. Bu sebeple Kraliyet Ailesi tüm samimiyetiyle halkın karşısında olmalı ve halkın sempatisini toplamalı. İşte bu noktada basın devreye giriyor. Aslında magazin basını demek daha doğru olacak, çünkü birazdan bahsedeceğim basın kurumları sık sık temel basın ilkelerinden yoksun bir şekilde hareket etmeyi teamül hâline getirmiş durumda.

Tabloidin ortaya çıkışı

İngiltere’deki tabloid gazete geleneğinin ortaya çıkışı 1900 yılına dayanıyor. New York World’ün yayıncısı Joseph Pulitzer, Londra’daki Daily Mail’in kurucusu Alfred Harmsworth’u gazeteyi bir günlüğüne hazırlaması için New York’a davet ediyor. Harmsworth, burada geleneksel gazete boyutunun yarısı kadar bir örnek tasarlıyor. Ancak Harmsworth’un gazeteye getirdiği yenilik, gazetenin küçülen boyutunda değil içeriğinde yatıyor. Basit cümleler, kısa paragraflar ve sansasyonel haberler…

1903’te Harmsworth, Londra’da ilk modern tabloid gazete olan The Daily Mirror’ı kuruyor. 20. yüzyılın sonları ve 21’inci yüzyılın başlarında Daily Express, The Daily Mirror, Daily Star, Daily Mail ve The Sun İngiliz basınına hakim oluyor. Genel okuyucu kitlesine hitap eden bu gazeteler sayfalarında trajik insan hikâyeleri, eğlence, spor ve ünlü dedikoduları gibi haberler yayınlıyordu. Sayfalarında bolca fotoğrafa yer veren The Daily Mirror’ın 1900’lerin başındaki günlük tirajı bir milyonu geçmişti. Günümüzde ise İngiltere’nin en yüksek tiraja sahip ilk 10 gazetesinin 6’sı tabloid gazete.

Kraliyet rotası

Harry, belgeselde kraliyet rotası adında bir oluşumdan bahsediyor. Bu oluşum İngiltere gazetelerinin Kraliyet Ailesi tarafından yürütülen işlere dair özel erişime sahip olmaları için kurulmuş bir sistem. Yaklaşık 40 yıllık bir geçmiş olan bu sistemin üyeleri; The Telegraph, The Daily Express, The Daily Mail, The Sun, The Daily Mirror, The Evening Standard, The Times. Harry, The Telegraph hariç diğer tüm gazeteler için tabloid yani magazin gazetesi diyor.

Kraliyet rotasında yer alan basın için çalışan gazeteciler Kraliyet Ailesi üyelerinin katıldığı etkinliklerde onlarla bolca vakit geçiriyor. Belgeselde konuşan Prens Harry’den öğrendiğimize göre, Kraliyet Ailesi zaman zaman bu sistemde yer alan gazeteleri memnun etmek için bazı rollere bürünmek, onlara istedikleri manşetleri vermek zorunda.

İngiliz tabloid gazeteleri kamu hayatını yönetiyor. Üstelik bunu yaparken de kamu yararını öne sürüyorlar. Çünkü İngiliz monarşisi resmi olarak halkın vergilerinden yapılan ödemelerle geçiniyor. Bu ödemelere Hükümdar Ödemesi (The Sovereign Grant) adı veriliyor.

Tabloid gazeteler haksız sayılmaz. Basın, halkın vergisiyle ayrıcalıklı hayat sürenleri, kamu yararını öne sürerek elbette denetleyebilir. Ancak asıl denetimin ayrıcalıklı ve lüks bir yaşam süren, serveti 28 milyar dolar olan ve monarkının bu servet üzerinden vergi ödemediği Kraliyet Ailesi’nin varlığına yönelik olması gerektiğini düşünüyorum, onların özel hayatlarına yönelik değil.

Kraliyet ailesi ve basın arasındaki davalar

Çiftin ilişkilerinin basına yansımasıyla birlikte Markle’a yönelik ırkçı ve saldırgan tavır başlıyor, özel hayata dair ihlaller yaşanıyor. The Mail on Sunday, Markle’ın düğün öncesi babasına yazdığı özel mektuba ulaşıyor ve Ekim 2018’de bu mektubun bazı kısımlarını yayınlıyor. Bu durum sonrası harekete geçen Harry ve Meghan çifti Mail on Sunday’in yayıncısı Associated Newspapers’a özel hayatı ihlal etmekten dava açıyor.

Özel hayatının ihlal edildiğini düşünenen ve hukuki dayanaklara sahip herkesin atabileceği bu adım İngiltere’de şok etkisi yaratıyor. Çünkü Kraliyet Ailesi ve kraliyet rotasında yer alan gazeteler arasındaki diğer bir gizli anlaşma ise gazetelere karşı dava açmamak. Bu anlaşma sadece özel hayatı kapsıyor demek yanlış olmaz. Çünkü BBC’nin aktardığına göre, Kraliyet Ailesi son 40 yılda birçok kez gazeteye karşı yasal işlem başlattı veya kişisel bilgilerin yayınlanmasını engellemek için dava açtı. Sadece bir kez bir dava gerçekten mahkemeye geldi. Mahkemeye gelen dava, Prenses Margaret’in oğlu Viscount Linley ile ilgiliydi. Ayrıca, II. Elisabeth de telif hakkı ihlali nedeniyle The Sun’a iki kez dava açtı.

Markle’ın dava açacağını açıklamasından birkaç gün sonra Prens Harry, The Sun ve Daily Mirror‘ın yayıncılarına karşı yasadışı telefon dinlemesi gerekçesiyle dava açtığını duyurdu. Prens Harry’in açtığı diğer bir dava ise, kraliyet ünvanlarından vazgeçtikten sonra kaybettiği polis korumasını geri almak için İngiltere İçişleri Bakanlığı ile konuşmalarını yayınlayan Mail on Sunday yayıncısına yönelik.

Belgeselde bir kez de açılan davalar nedeniyle çiftin hedef tahtasına oturulduğunu öğreniyoruz. London School of Economics’te medya profesörü olan Charlie Beckett tabloid basının agresif tutumunu 2011 yılında “Hem ünlülerin hem de güçlülerin peşine düşen ve sıradan vatandaşı ayaklar altına alan canavar” olarak tanımlıyor.

İngiliz basınına yönelik ırkçılık iddiaları

Belgeselde öne çıkan diğer bir konu ise İngiliz tabloid basınının Meghan Markle’a yönelik ırkçı tutumu. Belgeselde çiftin yanı sıra arkadaşları ve medya uzmanları İngiltere’deki ırkçılığa değiniyor. 

Belgeselde konuşmacı olan yazar David Olusoga, çalışanların neredeyse tamamı beyaz olan tabloid basının neyin ırkçılık olup olmadığına karar verdiğini söyleyerek, tabloid basındaki ırkçı tutumun nedenleri irdeliyor.

Çift 2020 başında kraliyet ünvanlarından vazgeçtiklerini duyurduktan sonra basında “Megxit” manşetleri yer alıyor. Bretix’ten esinlenerek oluşturulan bu kelimeyle ile Prens Harry’in Meghan Markle yüzünden kraliyet ailesinden koptuğu dile getiriliyor. Özetle Megxit terimi Markle’ı hedef alan cinsiyetçi bir tutumun sonucu olarak ortaya çıkıyor. 

Yazar Olusoga, Megxit manşetlerini tabloid basının ciddiyetsiz tutumunun bir sonucu olarak değerlendiriyor, “Megxit teriminin basının ciddiyetsizliğinin, laubaliliğinin ve küstahlığının bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Gazetecilikten yoksun, öfkeyle yaşayan ve öfkeden para kazanan medya mensupları basın olursa durum budur.”

Trol hesaplar

Belgeselde medyayı ilgilendiren diğer bir konu ise sosyal medya trolleri. Ekim 2021’de Twitter analiz hizmeti Bot Sentinel, Twitter’ın Sussex’lerle ilgili faaliyetlerini inceleyen bir rapor yayınladı. Raporda çift hakkındaki nefret ve yanlış bilgilerin çoğunun, küçük bir grup hesaptan kaynaklandığı tespit edildi. 

Bot Sentinel Kurucusu ve CEO’su Christopher Bouzy Meghan Markle’a yönelik nefret içeriklerine dair belgeselde şunları söylüyor:

“Bot Sentinel Qanon, MAGA hareketleri, iklim değişikliği ve Covid’e dair yalanlamaların hepsine baktı. Ancak böyle bir şey hiç görmemiştik. 114 bin tweet inceledik ve nefret dolu içeriğin yüzde 70’inin sadece 83 hesaptan geldiğini ve bu hesapların 17 milyon kişiye ulaştığını tespit ettik. Yani bu sıradan bir trolleme değil. O gün ya da o hafta neyi tartışacaklarını, nasıl birden fazla hesap oluşturacaklarını, IP gizlemek için VPN’i ve sanal özel ağları nasıl kullanacaklarını anlatıyorlardı. Böylece hesaplar askıya alınmıyordu. İkincil hesaplar ırk nefretiyle ilgiliydi. Odak noktası ağırlıklı olarak Meghan’dı. Örneğin onu bir maymunla kıyaslıyorlardı. Ayrıca tweetlerde aşağılayıcı terimler, siyahlara söylenen o ırkçı kelime kullanılıyordu.”

Belgesele gelen tepkiler

Belgesel yayınlandıktan sonra Daily Mail başyazısında kraliyet çiftini “monarşiyi yıkmakla” suçladı ve belgeseli “Kraliçe’nin mirasına saldırı” olarak nitelendirdi. Muhafazakâr Daily Telegraph, çifti İngiliz kültürüne ve geleneklerine çocukça bir saygısızlık göstermekle suçladı. Daily Mirror, “Bu kraliyet sirkini durdurun” manşetiyle çıktı.

Kraliyet Ailesi’nin diğer üyelerinden belgesele yönelik herhangi bir yorum gelmedi ancak tabloid gazetelerin agresif tutumu devam edeceğe benziyor.

Yazar hakkında

Seda Karatabanoğlu

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde lisans, l'Université Paul-Valéry’de Avrupa Çalışmaları ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans eğitimi aldı. Gazeteciliğe Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başladı. Ardından çeşitli internet sitelerinde muhabirlik ve editörlük yaptı. 2016 yılından beri serbest gazeteci olarak çalışıyor. Ulusal ve uluslararası basın kurumları için yazı ve video haberler hazırladı. Çeşitli dergilerde aktüel ve politika yazıları yayınlandı. Dış haber odaklı Dünya Podcast’in kurucusu.