Dijital sanat: Başka bir sanat anlayışı mümkün

Sanatsal estetik anlayışın dijital teknolojiler yoluyla yeniden biçimlendiği bugünlerde, sanatın sunumu ve tüketimi de artık farklı şekillerde karşımıza çıkabiliyor. Pandemi süreci de bu durumu hızlandıran bir etkiye sahip elbette. Fiziksel mesafenin korunmak zorunda olduğu, kapanmaların yaşandığı sıkıntılı günlerde insanlar, etkileşim ihtiyacını karşılayacak çözüm arayışlarına girmeyi ihmal etmediler. En nihayetinde insanın sosyal bir varlık olması ve kuşkusuz sosyalleşmeye pandemi sürecinde dahi olsa gereksinim duyması, sanatsal üretim ve tüketim pratiklerinde de kendini gösteriyor.

Yeni iletişim teknolojileri, pek çok sektörü etkilediği gibi geleneksel sanat anlayışını da etkiliyor ve sanatın dijitalleşme sürecinde rol oynuyor. Öyle ki, müze gezinizde Salvador Dali sizi karşılayabiliyor ve hatta sizinle selfie bile çekebiliyor. Ayrıca fiziki anlamda gidilmesi güç olan müzelere, galerilere ve sergilere yapılan sanal geziler de ziyaretçilere yeni deneyimler sunabiliyor. Bu dijitalleşme sürecini iyi okuyan kimi sanat üreticileri ise çalışmalarını bu yöne kaydırmaya başlıyor.

Dijital sanat meselesini, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nden Doç. Dr. Burak Boyraz ile konuştuk.

“Çocuksu bir hissiyat ile yaklaştığımız oyunlar bir anda dev bir sektöre dönüştü. Bu sektör konsollar üzerinden her geçen yıl başka bir yenilik önerdi. Bizler de sanatsal yeteneklerimizi bu sahalara kaydırmaya başladık. En azından genç kuşak ilgisini bu yöne çevirdi. Bugün dijital dünya, boya ve fırçalar ile üretmesi vakit alan imgesel imajlarımız için oldukça pratiklik arz ediyor.”

Sanatta dijitalleşme sürecini çok önemsiyorsunuz. Sizce dijitalleşme, alana ne gibi yenilikler katıyor ve nasıl bir fırsat sunuyor?

Aslında bundan evvel dijitalleşmeye bakmak gerekir. 1 ve 0’lar oldukça uzun bir müddettir hayatımızda. Aklıma ilk gelen isim Nam June Paik. Video-art ile bu duruma dikkat çekti. Süreci donanım ve içerik olarak iki katmanlı biçimde ele aldı. O vakit şunu fark ettik ki teknoloji sanata entegre olabilecek nitelikler barındırıyor. Devamında video oyunlar bizleri farklı mecralara yönlendirdi. Çocuksu bir hissiyat ile yaklaştığımız oyunlar bir anda dev bir sektöre dönüştü. Bu sektör konsollar üzerinden her geçen yıl başka bir yenilik önerdi. Bizler de sanatsal yeteneklerimizi bu sahalara kaydırmaya başladık. En azından genç kuşak ilgisini bu yöne çevirdi. Bugün dijital dünya, boya ve fırçalar ile üretmesi vakit alan imgesel imajlarımız için oldukça pratiklik arz ediyor. En başta ekonomiden ve zamandan tasarruf ediyoruz. Misal malzeme giderimiz diye bir kalem söz konusu değil. Zira biçimlendirme ve renklendirme uygulamalarının tamamını dijital ortamda yapabiliyoruz. Hata anında yapmamız gereken tek şey Ctrl+Z tuşlarına basmak. Bu şekilde ivedilikle önceki adıma dönebiliyoruz. Yine güncel tabletler ve dijital kalemler bizlere kâğıt/tuval üzerinde çalışıyormuşuz hissiyatı verecek biçimde tasarlanmış vaziyette. Bu kendimizi dijitalde de rahat hissetmemizi sağlıyor. Öte yandan dijital yapıtlar nakliye ve depolama gibi konularda da kolaylıklara sahip. Bazı yapıtları galerilere iletmek için yapmamız gereken tek şey elektronik posta atmak. Yine galeriler topladıkları yüzlerce yapıtı tek bir harici disk içinde (veya bulut üzerinde) saklayabilmekte. Erişilebilirlik de önemli. Zira akıllı telefonlarımız veya sosyal medya hesaplarımız sayesinde dijital yapıtlarımızı dilediğimiz anda dilediğimiz kişiye gösterebiliyoruz. Ve pek tabii olarak blockchain teknolojisi. Bu, orijinallik kaygısını ortadan kaldırdı. Başlarda ne olduğunu tam olarak anlamasak da vakit ilerledikçe doğrulanabilir yapıtların ne tür ayrıcalıklara sahip olduğunu keşfettik.

Sanatsal çalışmalarınızda dijital teknolojilerden de faydalanıyorsunuz. Bunun estetik anlayışa ve yaratıcılığa olan etkilerinden biraz bahseder misiniz?

Bunun için önceki cevabıma yakın bir yanıt verebilirim. Zaman, işgücü ve ekonomi. Dijital yapıtlar hızlı çalışmamıza izin vermekte. Tuval üzeri çalışmalarda olduğu gibi tereddüt yansıtan izler söz konusu değil. Her şey doğrusal. Dolayısıyla hızlı çalışabiliyoruz. Bu estetik anlayışımıza da yansıyor. Belirli bir ritim yakalayınca birden fazla eseri kısa sürede tatbik edebiliyoruz. Bunu yaparken de masabaşında olmanın kolaylıklarından yararlanıyoruz. Ve son olarak ekonomi. En basit şekli ile malzeme harcama lüksü size daha fazla pratik yapma olanağı tanır. Dijital ortam bizlere sonsuz bir malzeme skalası sunmuş vaziyette. “Elimizde boya var mı?” diye düşünmeden bütün bir çizim alanını kırmızı yapabiliyoruz. Beğenmediğimiz ya da doğru kırmızıyı yakalayamadığımız vakit işlemi geri alıp yerine farklı bir renk veya desen uygulayabiliyoruz. Sözün özü dijital ortam fiziksel ortama göre pratik ve kaygılardan arınmış bir mecra. Buradan hareketle cesur ve kararlı adımlar atmak daha kolay.

“Bugün kemikleşmiş galerilerin geleneksel bir sanat yaklaşımı olabiliyor. Ancak ortalama bir sanat galerisi dijital yapıtlara yarın sabahtan itibaren kucak açmaya karar verse bile bu galeri ortamında topyekûn bir değişim gerektiriyor. Dijital ekranlar, bunlara yönelik kaideler, bilgisayarlar vb. ekipmanlar, karşılarına kaçınılmaz ama aynı zamanda masraflı bir gereklilik olarak çıkıyor. Yine kullanımlarını öğrenmek de vakit almakta. Zira bazen TV kumandasının yanlış tuşuna basınca bile servisi arayabiliyoruz.”

Dijital sanata mesafeli yaklaşan bir kitle de var. Günceli yakalayamamak mı, önyargı mı yoksa başka bir şey mi? Nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?

Aslında bu benim kendi içimde çok tartıştığım bir konu. Gözlemlemeye devam ediyorum diyebilirim. Şurası bir gerçek. Teknik bir üniversite ortamında olmam nedeniyle dijital dünya ile iç içeyim. Yine sanatsal konularda da dijitale izin verilen bir topluluğun içindeyim. Ancak dışarı çıkıp galerileri gezdiğim zaman dilimlerinde şöyle bir izlenime kapılıyorum: Ülkemiz açısından dijital sanata olan mesafe veya yakın duruş biraz ekonomi ile ilgili. Bugün kemikleşmiş galerilerin geleneksel bir sanat yaklaşımı olabiliyor. Ancak ortalama bir sanat galerisi dijital yapıtlara yarın sabahtan itibaren kucak açmaya karar verse bile bu galeri ortamında topyekün bir değişim gerektiriyor. Dijital ekranlar, bunlara yönelik kaideler, bilgisayarlar vb. ekipmanlar, karşılarına kaçınılmaz ama aynı zamanda masraflı bir gereklilik olarak çıkıyor. Yine kullanımlarını öğrenmek de vakit almakta. Zira bazen TV kumandasının yanlış tuşuna basınca bile servisi arayabiliyoruz. Bu açıdan günümüz koşullarında sanat mecralarındaki mesafenin ekonomik durumlar ve kullanım alışkanlıkları ile ilgili olduğu kanısındayım.

metin, oda, galeri içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

“NFT piyasası kendine orijinalliği esas alan, yenilikçi ve görsel açıdan zengin bir yön tayin edecektir. Öğrencilerimizi buna hazırlamamız gerektiği düşüncesindeyim.”

Üniversitelerde NFT, Metaverse dersleri de verilmeye başlandı. Siz de derslerinizde sık sık bu konulara değiniyorsunuz. Geleceğin sanat üreticileri olarak, öğrencilerinize ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?

Bu çok yerinde bir soru. Biz öğrencilerimize en başta bir vizyon edinmeyi öneriyoruz. Entelektüel bir birikime işaret ediyoruz. Günümüz sanat eğitimi mecraları uzaktan eğitimi deneyimlemiş vaziyette. Dolayısıyla teknik bilginin edinimi kolaylaştı. Ancak konu orijinallik olunca karşımıza çıkan ilk engel vizyon. Öğrencilerimize bu vizyonu edindirmek için onları araştırmaya, sorgulamaya ve tartışmaya teşvik ediyoruz. Bu şekilde olgular ve olgular arasındaki bağlantıları çözümleme becerisi kazandırmaya çalışıyoruz. NFT ve Metaverse’e gelince, hepimiz biliyoruz ki birbirine benzeyen yapıtlar çoğaldı. Orijinallik yerine ekonomik kaygılar ile açılan çok sayıda hesap türedi. Bazı yapıtlar neredeyse birbirinin aynı. Bu durumun ileride değişeceği kanısındayım. NFT piyasası kendine orijinalliği esas alan, yenilikçi ve görsel açıdan zengin bir yön tayin edecektir. Öğrencilerimizi buna hazırlamamız gerektiği düşüncesindeyim.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir