“Biz de insanız ve size söylemediğimiz, perde arkasında üzerine çalıştığımız duygularımız, hislerimiz ve başka şeyler var.”
Bu sözler, 2020 Tokyo Olimpiyatları’ndan mental sağlığını gerekçe göstererek ayrılan artistik jimnastikçi Simone Biles’a ait. Tüm zamanların en başarılı sporcularından biri kabul edilen Biles, ruh sağlığına odaklanmak istediğini söyleyerek yarışlardan çekilme kararını açıklamıştı. Biles’ın mental sağlığına öncelik vermesi hepimize, kimi zaman gözden kaçırdığımız önemli bir şeyi hatırlattı: Mental sağlığımız önemlidir.
Biles’ın hatırlattıklarından hareketle; savaşlar, doğal afetler, kazalar, çatışmalar ve insan hikâyeleri söz konusu olunca sahada en önde gördüğümüz gazetecilerin mental sağlık sorunlarını yeteri kadar konuşuyor muyuz sorusunun peşine düşüyoruz.
Gazetecilerin çalışma koşulları: Sevilen gülün dikeni mi?
Gazetecilik stresli bir meslektir. En azından, böyle olduğu fikri yaygındır ve bu fikir kabul edilir.
Gazetecilere yönelik taciz, saldırı ve şiddet vakaları, güvencesizlik, çalışma saatlerinin belirsizliği… Tüm bunlar gazeteciliğin ne kadar stresli ve zor olduğunu anlatırken birbiri ardına sıralanır, “doğası bu” denir. Bu durum mesleğin rutini hatta kimi zaman da “sevilen gülün dikeni” olarak görülse de aslında bu koşullar gazetecilerin ruh sağlığını tehdit ederek, sağlık sorunlarına yol açıyor.
Çatışmalar, mülteci hikâyeleri, iklim ve doğa felaketleri, şiddet, istismar ve taciz haberleri gibi konuların yanı sıra insan hikâyelerini haberleştiren gazeteciler; stres, kaygı, depresyon, uyku ve yeme bozuklukları veya tükenmişlik, travma ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi sorunlarla karşılaşıyor.
Her ne kadar araştırmalar, özellikle çatışma ve savaş bölgelerine giden gazetecilerde daha fazla TSSB, depresyon ve anksiyete belirtileri görüldüğünü söylese de; gazeteciler çalıştıkları bölgelerden bağımsız olarak pek çok nedenle strese maruz kalabiliyor.
Tulsa Üniversitesi’nde gazetecilik ve travma üzerine çalışan psikoloji profesörü Elana Newman, bu durumdan etkilenenlerin yalnızca doğal afet ya da savaş bölgelerinde çalışan gazetecilerle sınırlı olmadığına dikkat çekerek, neredeyse tüm gazetecilerin travmatik stres deneyimlerine maruz kaldığını söylüyor.
2013 tarihinde yapılan bir diğer araştırmada da gazeteciler arasında travma sonrası stres bozukluğu yaygınlığının, genel nüfusa göre daha yüksek olduğu görülüyor. Ayrıca araştırma, gazetecilerin bu konuda olumlu kişisel tutumları olduğunu, fakat iş yerinde akıl sağlığı sorunlarını ifşa etme konusunda caydırıcı algılar olduğunu da gösteriyor.
Pandeminin çalışma koşulları üzerindeki olumsuz etkisi
Pandemi pek çok meslek grubu gibi gazetecilerin de çalışma koşullarını ve gündelik rutinini değiştirdi, zor olan koşulları daha da zorlaştırdı.
Gündemi takip etmek için sosyal medya hesaplarını, mail ve mesajları yenileme; aşırı dijital yük; evden çalışma düzenine geçilmesiyle sınırları daha da muğlaklaşan çalışma saatleri; görüşmeler, toplantılar ve sahada çalışmanın riskleri gazeteciler için stresi de beraberinde getirdi.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) geçen yıl, 52 ülkede 500’den fazla kadın gazeteciyle gerçekleştirilen ankette, kadın gazetecilerin yarısından fazlasının COVID-19 nedeniyle artan cinsiyet eşitsizlikleri yaşadığı; bunun sonucu olarak sağlıklarının etkilendiği ve bunun yaklaşık ¾’ünün uyku sorunlarıyla sonuçlandığı belirtiliyor. Ankete katılanlar stres nedenlerini “izole çalışma, aile bakımı ve evde eğitim, ev içi gerilimler, artan iş yükü ve olağan sıkı teslim süreleri, uzun çalışma saatleri, pandeminin psikolojik etkisi, işini kaybetme korkusu” şeklinde açıklıyorlar.
Pandeminin gazeteciler üzerindeki etkisini araştıran bir Reuters araştırması da salgınla ilgili haber yapan önemli sayıda gazetecinin kaygı ve depresyon belirtileri gösterdiğini söylüyor. Reuters araştırmasının dikkat çeken bir başka noktası da, öncül araştırmalarda da görüldüğü üzere, kadın gazetecilerde, erkek gazetecilere göre daha fazla kaygı, TSSB belirtileri ve depresyon görülmesi.
Reuters bu araştırma ve elde edilen bulgularla gazetecilerin mental sağlığı konusuna dikkat çekmeyi hedeflediğini ve böylece konunun daha çok gündeme getirilmesini umuyor. Zira söz konusu mental sağlık sorunları olunca, bu konuda konuşmak çoğu zaman yıkılamayan bir tabu olabiliyor.
Neden konuşamıyoruz?
Anthony Feinstein, yaklaşık 20 yıldır, çatışma bölgelerinde görev yapan gazetecilerle çalışan bir psikiyatri profesörü. Toronto Üniversitesi’nde çalışan Feinstein’ın konuya ilgisi, Doğu Afrika’da görev yaptıktan sonra çalıştığı kliniğe sevk edilen bir gazeteciyle tanışmasıyla başlamış. Gazetecinin neden daha önce yardım almaya başlamadığı sorusuna verdiği, “Müdürüme böyle hissettiğimi söyleseydim, beni tekrar sahaya göndermezlerdi ve cephe muhabirliği kariyerim sona ererdi,” cevabı etkili olmuş.
2017 tarihli “The Emotional Toll on Journalists Covering the Refugee Crisis” başlıklı araştırmanın da yazarlarından biri olan Feinstein, gazetecilerin mental sağlık sorunlarının yeterince tartışılmadığını, oysa çok yaygın görüldüğünü söylüyor ve kurumların da bu konuya gereken hassasiyeti göstermesinin önemini vurguluyor.
Mental sağlık sorunlarını öncelikli görmemenin yanı sıra iş kaybetme ve toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşulmadığı duruma örnek olabilecek bir başka gazeteci de Jan Wong. Quebec’te ırkçılık hakkında yazdığı bir yazı sonrasında sağlık sorunları yaşamaya başlayan Wong, normalde stres, teslim tarihi baskısı gibi konularda dayanıklı olsa da bu yazı sonrasında aldığı tepkiler, tehditler ve çalıştığı kurumun (The Globe and Mail) kendisini yalnız bırakmasının depresyonunu tetiklediğini söylüyor.
“Bunu halka arz edersem, bir daha asla çalışamam çünkü aslında aklımızla çalışıyoruz diye düşünüyordum. Ama bu doğru değil. (…) Bu konuda açık olmalı, gazete sahiplerinin ve yöneticilerinin elini zorlamalıyız. Çünkü biz de diğerleri gibi bir iş yerindeyiz. Bunu karanlık taraftan çıkarmalıyız ve insanlar hastalanma hakları için savaşmalı,” diyerek bir anlamda meslektaşlarını cesaretlendiren Wong daha sonra, Out of the Blue: A Memoir of Workplace Depression, Recovery, Redemption and, Yes, Happiness başlıklı bir kitap yazarak, yaşadığı depresyonu ve çalıştığı kurumla mücadelesini anlattı.
Açıklık ve empati kültürünün gelişmesi
Wong’un açıklık konusundaki sözlerine kulak verirken “açıklık ve empati kültürü”ne de değinmek gerekiyor. Sağlık durumu hakkında konuşmak tamamen kişinin kendi iradesi ve kararına bağlı olsa da empati kültürünün gelişmesinde ve mental sağlık sorunlarının “normalleştirilmesinde” önemli bir adım olabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Uzmanlar da “mental sağlık hakkında konuşmalıyız” diyor.
IFJ yayınladığı “Pandemi sürecinde gazetecilerin ruh sağlığı: Konuşmamız lazım” başlıklı yazıda, iş verenler, sendika temsilcileri ve haber merkezi yöneticilerinin mental sağlık söz konusu olduğunda, atılacak ilk adımlardan birinin açıklık ve empati kültürü yaratmak olduğunu belirterek, “meslektaşlarınıza gerçekte nasıl olduklarını sorun” önerisinde bulunuyor.
Yalnız olmadığını bilmenin ve bu konuda konuşmanın tamamen normal olduğunu destekleyen adımlar gazeteciler arasında da atılıyor. “Tabular yıkılıyor” demek için çok mu erken bilinmez fakat, geçtiğimiz günlerde Twitter’da dünyanın farklı yerlerinde çalışan gazetecilerin başlattığı bir tweet zincirinin en azından umut yeşerttiğini söyleyebiliriz.
Bu zincir, yazının başında değindiğimiz Biles’ın yarışlardan çekilme kararını destekleyen televizyon sunucusu Tony Reali’nin attığı bir tweetle başladı. Ardından gazeteciler, attıkları tweetlerle, kendilerini tanıtıp yaşadıkları sorunları, konulan teşhisleri paylaştıktan sonra dayanışma ve yardım mesajları verdiler. Tweetleri alıntılayarak paylaşan gazeteciler, “Mental sağlık sorunları konusunda konuşmanın normal olduğunu ve aslında benzer deneyimleri olan pek çok gazeteci olduğunu” belirterek, meslektaşlarıyla dayanışma çağrısında bulundu.
Habere ara verme hakkı
Deneyimlerini paylaşan gazetecilerin bireysel adımlarının yanı sıra, empati ve açıklık kültürünü besleyen, gazetecilerin mental sağlığını gündeme alan oluşumlar da var.
BBC’de çalışan gazeteci Tom Hourigan, gazetecilerin ruh sağlıklarını tartışabilecekleri, kendi hikâyelerini anlatabilecekleri ve ipuçları ya da tavsiyeler veren “News Break” isimli bir internet sitesi kurdu. News Break, hem gazetecilerden hem de ruh sağlığı uzmanlarından görüşler alarak ürettikleri içeriklerin yanı sıra deneyimlerini paylaşmak isteyen gazetecilere seslerini duyurma fırsatı veriyor. Gazeteciler isterlerse anonim olarak katılabilecekleri çevrim içi toplantılarda deneyimlerini paylaşarak birbirlerine destek verebiliyorlar.
“Gazetecilerin refahını artırarak gazeteciliği sürdürmek” diyerek yola çıkan “The Self-Investigation” da temel stres yönetimi, dijital sağlık kursunun yanı sıra yöneticiler için de özel eğitimler hazırlayan bir girişim olarak gazeteciler ve kurumlarla bir araya geliyor.
Deneyim paylaşımı: Yalnız olmadığımızı hatırlamak
Gazetecilerin deneyimlerini paylaşmaları için güvenli alanlar yaratan ve “mental sağlık önemlidir” diyerek bu konuda somut adımlar atan kurumlardan bir diğeri de Reuters.
Reuters Mental Health & Resilience Resource ve Columbia Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nün bir projesi olan CiC, gazetecilerin akıl sağlıklarını korumalarına, dayanıklılık oluşturmalarına ve gerektiğinde nasıl destek alacaklarını bilmelerine yardımcı olabilecek ilgili bilgilere ve rehberliğe erişmelerini sağlıyor.
Stres ve tükenmişlik, travma, dolaylı travma, cinsel taciz, çevrim içi taviz, dijital yük, Covid-19, öz bakım ve dayanıklılık gibi başlıklarda rehberler hazırlayan Reuters, paylaşılan bilgilerin bir uzman tarafından düzenli olarak gözden geçirildiğini de belirtiyor.
Reuters Gazeteci Blogu başlıklı bölüm ise, hikâyelerini paylaşmak isteyen gazetecilere ayrılmış. Tükenmişlik sendromu yaşayan bir gazeteciden, travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bir editöre, deneyimlerin anlatıldığı bu bölümde, gazetecilere yalnız olmadıkları hatırlatılıyor.
ICFJ ijnet de gazetecilerin ruh sağlıkları temalı araç setleriyle, sorunun nedenlerine ve olası çözümleri araştırmayı hedefleyen bir dizi araç seti sunuyor. ICFJ’nin internet sitesinde gazetecilerin ruh sağlıkları hakkında konuştukları bir podcast serisinin yanı sıra “Haber ve ruh sağlığı: Gazetecilerin bilmesi gerekenler”, “Gazeteciler için ruh sağlığı ipuçları ve kaynakları” başlıklı yazılar yer alıyor.
Türkiyeli gazeteciler ve kurumlar mental sağlık konusunda neler yapıyor?
Türkiye’deki gazeteciler açısından durum nasıl sorusuna geliyor sıra. Çalışma koşulları ve ekonomik güvencesizliğin yanı sıra gazeteciler özlük haklarını bile elde edemiyorken, sıra mental sağlığı konuşmaya gelmiyor diyebiliriz. TGS Akademi Direktörü Orhan Şener de Türkiye’de bu konuda genel bir bilinç olmadığını, bu nedenle de talepler arasında sıralanmadığını fakat atılması gereken öncelikli adımlardan biri olduğunu söylüyor.
Türkiye Gazeteciler Sendikası, Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü gazetecilerin ve demokrasinin güçlendirilmesini amaçlayan bir proje kapsamında gazetecilere psikolojik destek birimi hizmeti sunuyor. Yaklaşık dört yıl önce, Türkiye’nin tutuklu gazeteciler sayısıyla dünya sıralamasında listenin üst sıralarında yer almasından hareketle, tutuklu gazetecilerin yaşadıkları ve yaşamaları muhtemel travmalar için destek almalarını sağlamak amacıyla projenin planlandığını belirten Şener, zaman içinde mesleki problemler dışında da gazetecilerin yararlanabileceği bir birim hâline dönüştüğünü aktarıyor.
Şu ana kadar 35-40 gazeteciye bu konuda destek olduklarını belirten Şener, şu an tam olarak aktif olmayan birimi, sonraki süreçte tekrar bir kaynak bularak devam ettirmeyi düşündüklerini ekliyor.
Gazeteciler ne yapabilir?
Mental sağlık sorunları yaşayan herkesin önce bir uzman yardımı alması gerektiği hatırlatmasıyla, Columbia Üniversitesi Dart Gazetecilik ve Travma Merkezi’nin yönetici direktörü Bruce Shapiro ve ICFJ’nin Afet ve Kriz Kapsamı rehberi yazarlarından Sherry Riccihiardi’nin gazetecilerin sağlıklarını korumaları için paylaştıkları bazı ipuçları var:
- İşaretleri fark etmek
“Herhangi bir sorun olduğunda herkes olay yerinden kaçabilir ama gazeteciler oraya koşar” diyen Riccihiardi, kişinin kendini dinlemesi gerektiğini ve desteğe ihtiyacı olduğuna dair işaretleri görmezden gelmemesi gerektiğini söylüyor. Bu farkındalık, sorunların uygun şekilde yönetilmesi için de atılan en önemli adımlardan biri.
- Teknolojiyle araya mesafe koymak
Her an gündemi takip etme ve bir şeyi kaçırmama dürtüsü gazetecilerin belki de en çok zorlandığı konuların başında geliyor. Hatta bu öneriyi uygulamak da bir o kadar zor gelebilir, fakat her iki isim de gazetecilerin, Twitter, Facebook gibi uygulamalarla arasına sınır koymasını öneriyor. Shapiro’nun devam niteliğindeki bir önerisi ise şöyle: “Beyninizin sakinleşebilmesi için yatmadan bir saat önce uygulamalardan uzaklaşın veya gün içinde cihazlardan uzak zamanlar planlayın.”
- Öz bakım ve kendine zaman ayırmak
Shapiro, özellikle uzaktan çalışırken her gazetecinin bir öz bakım planına olan ihtiyacını vurguluyor. İşe ara vermek, iş sonrası stres azaltıcı bir plan yapmak, yürüyüş veya egzersiz yapmak da önerilerden bazıları. Bir diğer öneri ise yoğun iş temposunda yaptıklarından ziyade, yapacaklarını düşünerek panikleyen gazeteciler için iyi bir adım olabilir: Gün boyunca yaptıklarınızın listesini tutmak. Ek olarak, gazetecilerin uyku saatlerinin ve beslenme rutinlerinin de kontrol altına alınması öneriliyor.
Görüldüğü gibi bu konuda anlatılacak çok şey, başvurulabilecek çok uluslararası kaynak var. Biz de bu yazıyla bu kaynakları derlemeyi, konuya dair bir alan açmayı istedik.