İspanyolların en ünlü spor gazetesi Marca’nın kapağını gördünüz mü? Fotoğrafta bir Afgan kız futbol oynuyor. Aynısı acaba Türkiye’de olabilir miydi? Lig başlamış, transfer sezonu sürerken futbolseverler takımlarına gelecek yeni yüzlerin peşine düşmüşken, bir spor gazetesinin bunu yapması mümkün olur muydu?
Afganistan’da tüm dünyanın gözleri önünde olanlar insanı kahrederken, Marca’nın tarihe not düşen kapağı, aklıma o topraklarda doğmuş en ünlü futbolcunun öyküsünü de getirdi.
Nadia Nadim’in adını belki spor sayfalarında, spor kanallarında “Babası Taliban tarafından öldürüldükten sonra mülteci olarak gittiği Danimarka’da futbolla tanışan, Paris Saint-Germain oyuncusu” olarak duymuşsunuzdur. Başka bir dünyada yaşasak, bu öykü yalnızca spor sayfalarında yer almazdı, ama neyse…
Anadolu Ajansı’nın yaptığı haberle, belki biraz daha ismi bu diyarda duyulan Danimarka Milli Takımı’nın yıldızı, aslen Taliban’ın hayatını etkilediği milyonlardan sadece biri. General olan babası bir gün rejim tarafından çağırılmış, asla eve dönememişti. Çölde ertesi gün idam edildiyse de haberi evine aylar sonra ulaşabilmişti. Ailenin tek bir şansı vardı; o da kaçmak!
Çocukları için bir gelecek isteyen Hamida, kadınları yok sayan Taliban rejiminden bir an evvel kurtulmayı amaçlamıştı. Beş kızıyla birlikte önce sınırı geçip Pakistan’a gitmişti. Orada hazırlanan sahte pasaportlarla İtalya’nın yolunu tutan Nadim Ailesi, İngiltere’deki akrabalarının yanına gitmeyi hedefliyordu.
Bir kamyonun arkasındaydılar. Yanlarında hiç tanımadıkları başka insanlar da vardı. Gece karanlığında araçtan indirilmişlerdi. Gördükleri binalar hiç Londra’ya benzemiyordu. Gün ağarırken rastladıkları bir adama Hamida kötü bir İngilizce ile nerede olduklarını sorduğunda, “Randers” cevabı gelmişti. İnsan kaçakçıları onları Danimarka’ya bırakmıştı. Siz belki de orayı ilk kez Galatasaray’ın Avrupa Ligi play-off’unda eşleştiği takım olarak duydunuz.
Bir mülteci kampına götürülen Nadim Ailesi, çok da şikâyetçi değildi. Kızlar için erkek çocuklarla beraber oynamak, sabahları okula gitmek yepyeni bir hadiseydi. Boş geçen öğleden sonraları, 12 yaşındaki Nadia için bir anda futbolla dolmuştu. Başta küçük bir sorun vardı, nasıl oynaması gerektiğini bilmiyordu. O yüzden topla tek başına gidip kaleyi gördüğünde tüm gücüyle vuruyordu. Yıllar sonra yıldızlaştığında da o günleri tebessümle anlatacaktı.
Kampın hemen yanında bir futbol sahası vardı. Mülteci çocuklar için idman yapan yaşıtlarını izlemek bir eğlenceydi. Bir gün cesaretini toplayan Nadia antrenöre gidip oynamak istediğini söylemişti. Ayağında krampon bile yoktu. Fakat hoca kızı kırmak istememişti. Beğenilmiş, bir sonraki gün yine gelmesi söylenmişti. Bunun üstüne bir ikinci el dükkânına giden annesi, ona eski bir ayakkabı almıştı. İlk maçında savunmadaydı, o gün üç gol atmıştı.
Danimarka’da kadınların erkeklerin yapabildiği her şeyi yapmasına, aynı haklara sahip olmasına aklı bir türlü ermiyordu. FIFA’ya verdiği bir röportajda, “Futbol oynarken, sanki yasaları çiğniyordum” diyen forvet, annesi sayesinde yeni yaşamına tutunmuştu. Derken iltica için gereken üç yıllık süre geçmiş, Afgan ailenin hayatı giderek normale dönmeye başlamıştı.
O kadar yetenekliydi ki kimi zaman onu durdurabilmek için kulağına ırkçı şeyler fısıldanıyordu. Kimi kendini bilmez ailelerin söylediklerine kulağını tıkayan oyuncu, bildiği yoldan şaşmıyordu.
Kanunlar gereği Danimarka vatandaşlığına 18 yaşını bitirdiği gün başvurabilen Nadia, 20’sinde muradına ermişti. FIFA kurallarına göre milli takım için uzun süre daha beklemesi gerekiyordu. Yeteneğine bir an önce kavuşmak isteyen Danimarka Futbol Federasyonu, dünya futbolunun patronuna bir istisna yapılması için başvurmuştu. FIFA’dan beklenen izin çıkmış, Nadia 2009’da milli formayla tanışmıştı.
Kulüp düzeyinde çabuk yükselen forvet, 2014’te Amerika’ya gitmişti. “Yüzde 100 Müslümanım. İnanıyorum. Dua ediyorum” diyen Nadia her fırsatta Taliban’a veryansın ederken, bir yandan da top eğitimini sürdürüyordu. Yeşil sahalara veda ettikten sonra cerrah olmak isteyen oyuncu, Danimarka’yla 2017 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda final oynamıştı. Hatta, Hollanda karşısında perdeyi de o açmıştı. Mücadelenin sonunda Portakallar gülerken, Danimarka’nın yıldızı dünyanın birçok yerinde haberdi.
Önce Manchester City, ardından PSG’ye transfer olan Nadia, 2018’de Forbes tarafından uluslararası spor dünyasındaki en güçlü 20. kadın seçilmişti. Ertesi yıl da UNESCO tarafından taçlandırılan Afgan yıldızın Danimarka’da bir arkadaşıyla birlikte kurduğu kulüp, yıllardır spor yapacak imkânı olmayan çocukları futbolla buluşturuyor.
Her şey başta oyundu, ardından yaşam biçimi! Sizin de aklınıza o malum klişe mi geliyor? Evet, futbol asla sadece futbol değildir. Bazen umuttur, hattâ yaşamın ta kendisidir. Bizim anaakım spor basını da bir gün sürekli haberlerine yer verdikleri Marca gibi olabilir mi; dünyanın bir ucundaki insanlık ayıbını sayfalarına taşıyabilir mi?