NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Haftanın odağında Pegasus Project’in yayınlanmaya başlaması üzerinden geçen bir ayda ne gibi gelişmeler olduğunu ve bunların gazeteciler için ne anlama geldiğini yazdım.
“Ne Okuyoruz” bölümünde ise Facebook’un içerik raporunu, Nikaragua’daki son gazetenin basılı yayınını bitirmek zorunda kalmasını, Daily Wire’ın Facebook reklamlarıyla büyüme çabasını ve daha fazlasını bulabilirsiniz.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Facebook’un İlginç İçerik Raporu
Facebook’un araştırmacılarla arasının ne kadar kötü olduğunu ve onların yoluna taş koymak için ne kadar çaba gösterdiğini artık herkes biliyor. Şirketin sevmediği projelerden birisi de platformda her gün en çok etkileşim alan sitelerin listesini yayınlayan Facebook’s Top 10.
Bu listenin “eksik ve sıkıntılı” olduğunu söyleyen Facebook, daha iyi bir veri olduğunu düşündüğü Widely Viewed Content isimli bir raporu paylaşmaya başladı. Bu rapor şimdilik ABD merkezli kullanıcıların akışlarında en sık gördükleri linkleri ve bunlarla ilgili verileri paylaşıyor. İlginç bir fikir gibi görünse de verinin kendisi fazlasıyla sorunlu.
Ethan Zuckerman’ın rapora dair incelemesi bu sorunları açık bir şekilde gösteriyor. Linklerin büyük bir kısmının diğer büyük platformlar olması paylaşılan asıl içeriğe dair bilgiyi gizliyor, çünkü sadece alan adı veriliyor. Platformda en çok görülen linkin youtube.com olduğunu bilmemizin hiçbir anlamı yok. Bununla birlikte sadece ilk 20 paylaşıldığı için bir veri kıyası yapmak da mümkün değil. Genel olarak raporun Facebook’a dair gösterdiği en önemli veri ise ciddi bir spam sorunu olduğu. Bazı linklerin ve paylaşımların neden orada olduğunu başka türlü açıklamak mümkün değil.
Gazetesiz Kalan Bir Ülke
Basın özgürlüğü ve bu konuda karnesi kötü olan ülkeler dendiğinde aklımıza belli başlı isimler geliyor. Ancak kimi zaman çok sık adını duymadığımız ülkelerden de bu konuda dikkat çekici gelişmeler duyabiliyoruz.
Nikaragua da geçtiğimiz hafta içerisinde bu sebeple gündem oldu. Uzun zamandır basına ve gazetelere devlet tarafından yapılan saldırılar ülkedeki koşulları zorlaştırmıştı. Üstelik devlet, bilindik yolların yanı sıra gazetelerin üretim için ithal ettiği kağıdın gümrükten geçmesini engellemek gibi yollara da başvuruyor.
Ülkedeki tek ulusal günlük gazete La Prensa, Ortega yönetimiyle birlikte bu tarz saldırıların hedefiydi. Daha önce de kağıt engeli yüzünden 500 gün gazete basamayan La Prensa, aynı sebepten 12 Ağustos’ta gazete basmayı durdurup sadece internet yayınına geçtiklerini duyurdu. 13 Ağustos’ta ise gazeteye yapılan polis baskını ile yayıncısı Juan Lorenzo Holmann gözaltına alındı. Bütün bu gelişmelerle birlikte Nikaragua’da basılı bir ulusal gazete kalmadı.
Alakalı: Taliban’ın kontrolü ele geçirmesiyle birlikte Afganistan basını için de daha karanlık günler yaklaşıyor. Bir DW gazetecisinin akrabasının öldürülmesi bunun örneklerinden sadece birisi. Bu dönemde her türlü destek ve dayanışmaya ihtiyaçları var.
Üretimi Çok Sesli Tutmanın Yolları
Haber üretimi esnasında kaynakların ve görüş alınan kişilerin çok sesliliği ve farklı arka planları temsil etmesinin önemi büyük. Okura kapsamlı bir perspektif sunabilmek için geleneksel “uzman havuzu” dışına çıkabilmek ve toplumun farklı kesimlerini haberin kaynağına dönüştürmek gerekiyor.
Ancak reflekslerle hareket edildiğinde bunu başarmak zor. Bu yüzden destekleyici araçlara gerek duyulabiliyor. NPR da bunun farkına vardığı için kullandıkları içerik üretim sistemine entegre çalışan yeni bir araç geliştiriyor. Dex isimli bu araç, gazetecilerin haber üretimi esnasında kaynaklarının yaş, etnik köken, cinsel yönelim gibi bilgilerini, kaynaklarının izniyle girerek haberlerini üretirken çok sesli bir süreç gerçekleşip gerçekleşmediğini denetleyebiliyor. Aracın kendisi başlı başına bir çözüm olmasa da kurumun ve çalışanların farkındalığının artmasına ve kendilerini geliştirmek için hangi noktalara odaklanmaları gerektiğini anlamalarına yardımcı olacağı kesin.
Shapiro’nun Reklamlarla Büyüyen Markası
ABD’de doğan ve dünyaya yayılan aşırı sağ popülist medya dalgası yalnızca içerik odaklı olmakla kalmayıp büyüme ve yayılma konusunda da birbirine örnek oluyor. Breitbart ile ünlü olan Ben Shapiro’nun kurucusu olduğu The Daily Wire günümüzde bu dalganın en büyük isimlerinden.
The Daily Wire’ın nasıl büyüdüğüne baktığımızda, Shapiro’nun eski kurumundan öğrendiği taktikleri geliştirerek devam ettirdiğini görüyoruz. The Markup’ın araştırması, yayının kitlesini büyütmek için en sık başvurduğu araçlardan birisinin Facebook’un ilgi alanlarına göre hedeflenmiş reklamları olduğunu gösteriyor. Shapiro ve ekibi, mevcut ve potansiyel okurlarını takip etme ve hedefleme konusunda kendisini Facebook ile sınırlamıyor. Kendi sitelerinde de 41 reklam amaçlı takip kodu ve 117 üçüncü parti çerez bulunuyor. En popüler 100.000 sitede bunların ortalaması sırasıyla yedi ve üç.
Kısa Kısa
🌍 Substack dünyaya açılmak istiyor ama birçok kişi Substack’in karşılaşabileceği risklere hazır olduğundan şüpheli.
🇬🇧 Altı ay önce İngiliz medyasının ırkçılık sorunu olmadığını iddia eden Society of Editors, bu iddiasını geri çekti.
🙄 İngilizlerin bir kısmı BBC’nin yaşadıkları yerin hava durumu hakkında yalan söylediğini iddia ediyor.
💰 Farklı kurumların üyelik stratejilerinin ne kadar etkili olduğunu merak ediyorsanız bu yazı güzel bir inceleme sunuyor.
🔥 Medyanın iklim krizini nasıl ele alması gerektiğini ciddi bir şekilde düşünmesi lazım.
📺 HBO’nun yeni dizisi The White Lotus günümüz gazeteciliğinin en gerçekçi portrelerinden birisini sunuyor olabilir.
Haftanın odağı: Pegasus Project bir ayda neler öğretti?
Temmuz ayının sonlarına doğru tüm dünyayı sarsan bir sızıntı ile karşılaştık. İsrail merkezli casus yazılım şirketi NSO Group’un Pegasus yazılımı ile hedeflenen veya potansiyel hedef listesine alınan binlerce telefon numarası gazetecilere ve sivil toplum kurumlarına sızdırıldı. Bu sızıntı ile başlayan ve uluslararası bir ortaklıkla yürütülen araştırmanın sonuçlarını Pegasus Project adını verdikleri seri ile okumaya başladık.
Sızıntının ilk günlerinde sitemizde konuyu kapsamlı bir şekilde anlatan bir yazı yazmıştım. Ancak aradan geçen bir ayda yaşanan yeni gelişmeleri ve şu ana kadar ortaya çıkan sonuçlarını derlemenin hepimiz için faydalı olacağını düşünüyorum.
Geride bıraktığımız süre içerisinde yazılım ile hedef alındığı ortaya çıkan ilginç isimlerin arasına Telegram’ın kurucusu Durov, Bein Sports’un sahibi Al-Khelaifi gibi şirket patronları ve Prenses Latifa gibi önemli siyasi figürler de eklendi. Bu isimler elbette hedef alınan gazeteciler ve sivil toplum temsilcilerinden daha fazla dikkat çekti ve konuya olan ilgiyi artırdı.
NSO Group ile ilgili yasal soruşturmalar konusunda da kimi gelişmeler oldu. Bir grup gazeteci Fransa’da şirkete dava açarken, Fransız hükümeti de Cumhurbaşkanı Macron’un da listede olması sebebiyle ayrı bir soruşturma başlattı. ABD’de de Demokratlar şirketin ve yazılımın kullanımıyla ilgili bir soruşturma talep etti. İsrail devleti ise şirketin bu yazılımı sattığı kimi devletler sebebiyle bu tarz yazılımların ihracatını daha sıkı düzenlemeye gerek olup olmadığını soruşturacak. Elbette hiçbir devlet casus yazılımların kullanımını kapsamlı bir şekilde denetlemeye veya durdurmaya yanaşmıyor bile.
Dosyanın bize gösterdiği en önemli nokta bu türde casus yazılımların gazetecilere ve otokratik iktidarların rahatsız olduğu kesimlere karşı nasıl kolaylıkla kullanılabildiği oldu. Örneğin Pegasus ile hedef alınan en az dört gazeteci ülkelerindeki yolsuzluğu araştırıyor. Benzer şekilde hedef listesindeki hemen her gazeteci ya devletleri tarafından daha önce başka yollarla da susturulmaya çalışılmış ya da iktidarı rahatsız edecek haberlere imza atmış.
Her ne kadar yıllar içerisinde birçok gelişme gazeteciler için dijital güvenliğin bir mecburiyet olduğunu tekraren gösterse de Pegasus’un teknik kapasitesi, potansiyel güvenlik riskinin tahmin edilenden çok daha büyük olduğunu kanıtladı. Üstelik isteyen kurumların parasını verip kolayca kullanabiliyor olması da hedef alınma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu anlamına geliyor.
Önümüzdeki süreçte hem Pegasus hem de diğer casus yazılımlar ve güvenlik tehditleri konusunda yeni gelişmeler göreceğimiz kesin. Gazeteciler ve medya için bu noktadan sonra atılması gereken en önemli adım, bu konuda kendilerini nasıl daha iyi eğitebilecekleri ve daha kapsamlı koruma mekanizmaları geliştirebilecekleri üzerine düşünmek olmalı.
Dijital teknolojilerin haber üretiminin doğal bir parçası haline gelmesiyle birlikte bu teknolojilerin getirdiği güvenlik risklerini düşünmek de mesleğin bir parçası oldu. Bu da kaçınılmaz olarak dijital güvenlik konusuna hakim olmayı ve korunmak için gerekenleri yapabilmeyi; başarılı ve uzun ömürlü bir haber odası olmanın şartlarından birisi haline getirdi. Bu yüzden artık neredeyse bütün büyük haber odalarının kendi güvenlik ekipleri var ve çalışanları için her türlü senaryoyu düşünüp gerekenleri aktif olarak yapabiliyorlar.
Özetle dijital güvenlik artık gazetecilik için bir lüks değil, bir mecburiyet. Pegasus Project bize bunu gösteren en iyi örneklerden birisi.