video-haber-edit-gazeteci

Video habercinin kâbusu: Telife takılmak

YouTube’da “telife takılmak”, basitçe anlatılacak olursa, bu platforma yüklenen bir videonun, içinde buraya daha önce yüklenmiş ve hakları koruma altına alınmış içerikler bulundurduğu gerekçesiyle hak ihlali uyarısıyla karşılaşması demek oluyor. Uyarıyı alanın, söz konusu içeriklerin “adil kullanım” çerçevesinde kullanıldığını söyleyerek itirazda bulunma hakkı var. Fakat pek çok kişi ve kurum, böyle bir uyarıyla karşılaştığında videoyu doğrudan kaldırmayı ve videoyu, uyarıya konu olan içeriklerden arındırdıktan sonra yeniden yüklemeyi tercih ediyor. Günlerce, haftalarca hatta bazen aylarca emek verdiği videoyu belli bir kitleye ulaştıktan sonra kaldırıp yeniden yüklemek hiçbir video habercinin başına gelmesini isteyeceği bir şey değil.

Telif uyarısı almanın yarattığı endişe ise, somut sınırlamalardan daha büyük. Pek çok video haberci, telife takılabileceği endişesiyle, adil kullanım çerçevesinde kullanım hakkı bulunan hatta telif hakkına konu olmayan içeriklere dahi videolarında yer vermekten kaçınıyor.

Biz de video habercilerin işlerini kolaylaştırmak adına konuyu içerik üreticisi Can Pürüzsüz’e ve Bilişim Hukuku Uzmanı Avukat Gökhan Ahi’ye danıştık.

Serinin ilk kısmında daha önce 140 Journos ekibinde yer almış, hâlihazırda +90 YouTube kanalına Fayn Studio aracılığıyla içerik hazırlayan Can Pürüzsüz’le olan söyleşiyi yayınlıyoruz.

Videolarda para kazanma seçeneğini kapatmak, telif uyarısı almamak için yeterli mi? 

Bir kurumun yayınladığı videodan para kazanma seçeneğini açmaması, yaptığı işten ticari bir kazancı olmadığını gösteriyor, bu açıdan tercih edilebilir. Zira telif sahipleri, üretilen işin ticari kullanım amacı olduğunu gördüğünde daha haklı bir noktada konumlanıyor. Bununla beraber, siz bir tekil videodan para kazanmayı aktif etmeseniz dahi, yayınladığınız o iş sonucu markanızın toplamına eklenen bir katma değer var, onun belki de markanız lehine getirdiği ticari avantajlar olabilir. Bu yüzden işi bütüncül bir şekilde düşünmek gerekir.

Diğer yandan, YouTube’un telif hakkı sahibine sunduğu 3 seçenekten birisi, “Reklam yayınlayarak videodan para kazanma ve bazen yükleyici ile geliri paylaşma” şeklinde. Yani içerikten kazanılacak paranın telif sahibi ile paylaşımı da bir çözüm alanı.

Telif hakkı sahipleri, YouTube’daki bir videoda yer alan içerikler, sahibi oldukları bir çalışmayla eşleştiğinde ne yapılacağına kendileri karar verebiliyor. Eşleşme bulunduğunda videoyu yükleyen öncelikle bir Content ID hak talebi alıyor, bu otomatik eşleşme YouTube tarafından, gerek studio arayüzünde gerek mail ile içeriği yükleyene bildiriliyor. Telif sahibinin tercihine kalan bir süreç; üç farklı seçenekten birisini uygulayabilir. Burada telif sahibi “haber maksatlı ya da kamuyu aydınlatma maksatlı kullanım”ı gördüğünde bu durumu sorun etmeyen bir karar alabilir, ilgili kurumla arasında bir problem ya da çıkar çatışması varsa kurum aleyhine bir yönde de karar verebilir.

İçinde yer aldığınız YouTube’daki bazı haber odaklı kanalların işlerinde geçmişten görüntülerin bolca kullanıldığını görüyoruz. Bu arşiv görüntüleri nedeniyle telif uyarısı alabileceğinizden yana endişeniz oldu mu hiç?

Söz konusu kurumların temsilcisi bir rolde olmadığım için, tekil kurum politikaları ve deneyimleri üzerinden konuşmayı doğru bulmam. Ama genel olarak baktığımızda bu sektördeki kurumların hareket noktalarını şöyle aktarabilirim: Abonelikleri olan yerel ve global ajanslardan görüntü kullanımı; doğrudan ilgili içeriğin sahibi kişi ve kurumlardan izin; Creative Commons lisanslı görüntüleri kullanmak ya da adil kullanım hakkı çerçevesinde kamuya açık kaynakları olduğu gibi veya olabildiğince az süre aralıklarında ve de ekranda ilgili kaynak bilgisinin ayrıntısını yazarak, yahut da sadece ses ile kullanmak. Ne şekilde kullanılırsa kullanılsın, alıntılanan görüntü ve ses içerikleri videolara büyük bir dinamizm ve anlatı kolaylığı katıyor. Bu yüzden yapılması gereken, kullanımın yanında işin etik yönünü düşünmek, nasıl akademik makalelerimizin sonuna bir kaynakça ekliyorsak, videonun da estetiğine uyabilecek metotlarla kaynakları video içinde ya da video sonunda sunmak, doğru olabileceğini düşündüğüm bir kullanım biçimi.

Tabii Türkiye’de, yeni medyanın dinamiklerini içine alan bir adil kullanım hakkı yasal çerçevesi maalesef yok. Ama Türkiye’nin tek problemi de bu değil. Büyük problemlerimizden birisi Türkiye’de arşivlerin erişilebilir olmaması. 90’lı yıllara ait TV kayıtları çok az; en nitelikli yayının 32. Gün Arşivi olduğunu görüyoruz. Geçelim 90’ları, YouTube’ta 2000’li yılları, 2012-2013’e kadar olan zamanı kapsayan haber içeriklerini dahi bulmak çok zor. TRT gibi 1968’den bu yana yayın yapan bir kurum, arşivini kullanıcılara 2017’de açtı; fakat 2017-2019 arasında sayfada izleyebildiğim bazı içeriklere bugün erişemiyorum. Gazeteler arasında kurumsal olarak arşivini açanlar sadece Milliyet ve Cumhuriyet. Arşive erişim ne kadar dar bir alanda bırakılırsa, telif problemleri o kadar artar.

Yapım sürecinde telif gelebileceği endişesini bence her içerik üreticisi taşıyordur; bu kadar emek verdiği bir işin, tek bir telif problemi ile yayından kaldırılabilecek olması zorlayıcı bir karar. İçerik üreticileri, elbette, haber ürettiklerini ve kamuyu aydınlatmaya yönelik, kamu yararına yönelik içerik ürettiklerini, kaynak verdiklerini, logoları kırpmadıklarını, adil süreler içerisinde, anlatıyı destekleyecek seviyede alıntılar yaptıklarını savunarak risk alabilirler. Sonrasında, içeriklerinin telif gerekçesiyle YouTube’dan kaldırılması söz konusu olursa bu onları yıldırmamalı. Bu tür durumlar, içerikte anlatılanlar için diğer mecraları nasıl etkin kullanılabileceklerini, hangi mecra için nasıl özelleştirmelerle içeriği sunabileceklerini düşünmek için bir fırsat da olabilir.

Başka videolardan görüntü kullanırken kendinizce koyduğunuz, kurguyu yapan kişilerden dikkat etmelerini istediğiniz prensipler var mıdır? Başkasının cut’ını kullanmamak veya mesela x videosundan şu kadar dakika kullanmak gibi. Bazı çok sağlam videolar oluyor mesela, özellikle 32. Gün arşivi gerçekten iyi, kolaj bir iş yaparken birinin fazla öne çıkmasına karşı kendinizce aldığınız sınırlama önlemleri oluyor mu?

Sayacağım üretim süreçlerini tek başına üstlenen kişiler de var ama şayet ekip hâlinde çalışılıyorsa, bence ideal bir çalışma ortamı şöyle doğuyor: İşin araştırma kısmından röportaj sürecine, genel bağlamı oluşturmaktan demeç seçkisi yapmaya kadarki tüm süreçleri üstlenen kişi ya da kişilerin, ki bu kişiler kimi kurumlarda yapımcı, kimi kurumlarda editör, kimilerinde daha gazetecilik terminolojisinden titrlerle isimlendiriliyor, video editini yapan kişilerle yan yana oturmasıyla ya da ona çok açıklayıcı yönlendirmeler sunmasıyla mümkün oluyor. Diğer yandan işin görüntü yönetmeni ve video editini yapan kişiler farklıysa, onların da mutlaka detay görüntüler için benzer bir süreç ortaklaşmasına gitmeleri gerekiyor. Dolayısıyla burada görüntü kullanımlarında ortak akıl ve karşılıklı yaratıcılık devreye giriyor. Baştan sınırlar koymak yerine, her iş özelinde o işi en nitelikli anlatacak ayrıntıların birlikte keşfedilmesi ya da bire bir aktarılması önemli. İşin iddiasını en nitelikli şekilde ve en ideal sürede anlatacak görüntü seçimleri hem ön hazırlığın hem de o ortak masanın konusu. Burada nitelik anlamında rolü olduğu düşünülürse ya da seyirciye bir şeyi anımsatmak için, kaynak vermek şartıyla başkasının cut’ı da kullanılabilir; yine en ideal anlatıyı görmek adına dakika/saniye bazında sınırlama düşünülebilir.

Şimdiye kadar çalıştığın yerlerde telif ihlali nedeniyle kaldırılan ya da sadece uyarı aldığınız videolar oldu mu? Eğer olduysa bu uyarılarda telif uyarısı yapım şirketinden mi geldi yoksa üçüncü kişilerden mi?

Geçmişte çok sorun yaşadığımı hatırlamıyorum; fakat geçmiş tecrübelerimden en önemlisi, mecraların telif politikalarının birbirinden farklı olması. YouTube’da çok rahat yayınlayabildiğiniz ve YouTube’un kendi telif politikalarıyla sizin elinizi rahatlattığı bir içerik, örneğin Twitter’da hesabınızın askıya alınmasına neden olabilir. Burada her mecranın kendi telif politikasına bakarak içerik politikanızı oluşturmak zorundasınız. Yapım şirketleri ya da üçüncü kişiler kadar, belki daha önemli bir muhattap da platformun kendisi. Üstelik platformlar, size yardımcı olabilecek politika ve araçlarını da zaman zaman değiştiriyorlar. Örneğin YouTube’un Music Policies isminde bir alt sayfası vardı, çeşitli müziklerin isimlerini arattığımızda, o müziğin kullanımı hâlinde ülkenizde ya da dünyanın bir başka ülkesinde, YouTube’un ve telif sahibinin alabileceği aksiyonun ne olacağını önceden öğrenmemizi sağlıyordu. Bu sayfa, geçen yıl kapandı.

Diğer yandan Instagram, geçtiğimiz yıl Türkiye’de müzik kullanımını açtı. Bu da Instagram’da story ya da reels formatında içerik üretenler için muazzam bir esneklik getirdi. Sosyal medyadaki her yeniliğin, platformların getirdiği ya da kaldırdığı her özelliğin, içerik üretiminin şeklini ve metotlarını değiştirdiği bir dünyadayız, en son Clubhouse deneyimi de bunu bir kez daha kanıtladı. Bizim de içerik üretimini, telif politikalarını, işin etik boyutlarını bu gerçekliği de içine alacak şekilde konuşmamız gerekiyor.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir