Ekonomik kriz ve medya amnezisi

amnezi-medya-ekonomi-haberleri

Bugün toplumun önemli bir kısmı Türkiye’nin bir ekonomik krizin içinde olduğu konusunda hemfikir. Zaman zaman eleştiri konusu olan resmi istatistikler de dahil olmak üzere pek çok gösterge bu tanımı doğrular nitelikte. Hem siyaset sahnesinde hem de gündelik hayatta ekonomi en çok konuşulan başlıklardan biri. Medyanın konuyu haberleştirme biçimi çoğunlukla eleştiri konusu olurken; kriz dönemlerinde ekonomi haberciliği yapılırken dikkat edilmesi gerekenlerin neler olduğu da gazetecilerin tartışması gereken başlıklardan biri hâline geliyor. 

Konuya pek çok farklı açıdan yaklaşmak mümkün olsa da bu yazıda konuyla ilgili yayımlanan önemli metinlerden birini ele alarak kavramsal çerçeve oluşturmaya çalışacağız. Ekonomik kriz döneminde haberciliğe dair eleştirel çalışmalardan biri olan Laura Basu’nun Media Amnesia: Rewriting the Economic Crisis (Medya Amnezisi: Ekonomik Krizi Yeniden Yazmak) kitabı ekonomik kriz döneminde habercilikte yaşanan sorunların temellerine dair ayrıntılı bir perspektif sunuyor. Büyük oranda Marksist bir fikir dünyasına yaslanarak ekonomiyi ele alan metin, ekonominin medyadaki temsillerine de doğal olarak bu çerçeveden bakıyor. Unutmanın kapitalizmin sürekliliğini sağlayan en önemli etmenlerden biri olduğunu belirten Basu, kitabın henüz başlarında Frederic Jameson’ın kapitalizmin işleyişine dair kullandığı metaforu hatırlatıyor. Kapitalizmi sürekli bozulan fakat sorunları çözmek yerini kendini sürekli daha büyük ölçeklere evrilterek sorunların üzerini örten bir makineye benzeten Jameson, kapitalizmin geçmişi tam zamanında unutturduğunu söylüyor.

Medya amnezisi

Konuyu örneklemek için 2008 krizini ele alan Basu, metin boyunca hem krizi hem de basının krizi ele alış tarzını analiz ediyor ve basının “akut medya amnzesinden muzdarip” olduğunu söylüyor. Bu amneziyi sağlayan üç temel unsurdan bahseden yazar, unsurları şöyle sıralıyor: 

  1. Tarihsel bağlam eksikliği
  2. Elitlerin dar bakış açısıyla sınırlı perspektif
  3. Küresel perspektif eksikliği

Basu’nun altını çizdiği noktalar ve ortaya attığı kavramlaştırmalar dünyanın pek çok ülkesinde, on yıllardır gördüğümüz örüntüler. Fakat günümüz Türkiyesi’ndeki kriz dönemi gazeteciliğinin dinamiklerini anlamak için odağımızı doğru zaman ve mekâna çevirmemiz gerekiyor. Burada, siyasi dinamiklerin medya alanında yarattığı basıncın etkisiyle ortaya çıkan, güncel siyaset tarafından araçsallaştırılabilen bir medya ortamı ve dijitalleşmenin daha da vahim hâle getirdiği çarpıcı başlık ve hız baskısı ile karşılaşıyoruz. Bir tarafta ekonomik krizin üzerini örten, görünmez kılmaya çalışan bir habercilik anlayışı ortaya çıkarken öte yanda paniği besleyen, spekülatif başlıklar kendini gösteriyor. Türkiye’deki durumun detaylarını Sözcü gazetesinde ekonomi editörlüğü yapan Emre Deveci ile konuştuk. 

“Döviz kuru tek gösterge değil”

Günümüz ekonomi gazeteciliğinin fazlasıyla dolar kuru merkezli olduğunu söyleyen Deveci “dolar yükseliyorsa ekonomi kötü, iniyorsa iyi gibi bir algı var. Halbuki dolar göstergelerden sadece biri” diyor, dolar kurunu tek faktör olarak ele alan anlayışın toplum içerisinde de basında da hâkim olduğunu belirtiyor. Bir diğer önemli sorunun ise haberlerin hikâyeleştirilme biçimi olduğunu düşünüyor: 

“Sorunlardan biri teknik terimlere yeterince hâkim olunmaması. Teknik terimler var ve bu teknik terimleri haberleştirenler o teknik terimlere vakıf değiller. Bu yüzden haberler geniş kesimlerin anlayabileceği bir dilde yazılamıyor. Bu durum enflasyon gibi görece anlaşılabilir meselelerde de böyle, görece daha karmaşık meselelerde de. Bir açıklayıcılık eksikliği var. Bir diğer sorun ise insan hikâyelerinin eksik kalması. Bu yüzden krizin toplumdaki yansımaları eksik kalıyor. Masa başı ağırlıklı bir iş yoğunluğu olması bunun sebeplerinden biri.”

“Bir taraf yalnızca çıkışı, bir taraf ise yalnızca düşüşü haber yapıyor”

Ekonomi basını da ortadan ikiye bölünmüş durumda. Bir yanda ekonomik krizi görünmez hâle getirme çabasında olan ciddi toplam varken öte yandan abartılı başlık seçimleri ve dil kullanımından çekinmeyen bir toplam mevcut. “Basının bir kısmı ekonomik krizi görmemeyi, gördüğünde de durumu İngiltere’nin, Amerika’nın Türkiye’ye saldırısı gibi görmeyi tercih ediyor” diyen Deveci, bir kesimin yalnızca doların çıkışını, diğer kesimin ise yalnızca düşüşünü haberleştirdiğini vurguluyor.

“Hep beraber basite kaçıyoruz”

Ekonomik göstergelerdeki anlık değişimler ekonomi alanındaki haberciliğin en sık kapsadığı gelişmeler. Bugün bu gelişmelerin en popülerlerinden biri ise kripto paralar. Kripto paralar ciddi bir kesimin ilgi konusu olsa da, bu alandaki habercilik de genelde sadece yükseliş ve düşüşü duyurmayı kapsıyor. Bu durumla ilgili görüşünü sorduğumuz Deveci şu yanıtı veriyor: 

“Haberleri yazan kişilerin konuya hâkim olması son derece önemli. Elbette gazetecinin konuya bir ekonomist kadar hâkim olmasını bekleyemeyiz. Ama konunun halkın anlayabileceği şekilde anlatılması, gazetecinin bu konuda asgari bilgi sahibi olmasıyla doğrudan alakalı. Örneğin kripto para gibi konularda düşüş ve yükselişlerin arka planına bakan haberler lazım. Kripto paranın düşüşü inişi sürekli haber oluyor. Ama, örneğin kripto para konusundaki yasal boşlukların yarattığı sıkıntılar pek incelenmiyor. Türkiye’de kripto paralara yöneliş biraz krizle bağlantılı. Para birimi çok değer kaybediyor. Mevduatta tutsan ciddi bir getirisi yok. Enflasyonun altında bir mevduat faizi var. Bu da son dönemde borsa ve kripto paralara ilgiyi arttırdı. Bu gibi durumların arka plan olarak haberlere dahil edilmesi önemli. Ama bitcoin rekor kırdı demek elbette daha magazinel ve ilgi çekici. Hep beraber basite kaçıyoruz.”

Kurumlar çalışanlara yatırım yapmıyor

Gazetecileri basite kaçmaya zorlayan faktörlerden biri de zaman baskısı. Zaman baskısı gazetecilik için her zaman etkili olsa da, dijitalleşmenin bu durumu daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirdiği hemen herkesin hemfikir olduğu bir konu. Anlık, sıcak haber baskısı basın kuruluşlarının ihtiyaç duyduğu çalışan profilini de dönüştürüyor. Online habercilik giderek ajans haberlerini basit bir sunumla paylaşmaya indirgenmiş bir pratiğe dönüşüyor. Bu da nitelikli çalışan kazanma ve yetiştirme ihtiyacını kurumlar açısından önemsizleştiriyor. Ekonomi haberciliğinde birikimin önemine dikkat çeken Deveci “Özellikle ekonomi gibi alanlar birikim gerektiriyor. Ona göre insan yetişmesi lazım. Ama pek öyle olmuyor. Kuruluşlar çalışanlarına yatırım yapmıyor” diyor. 

“Birkaç saate sıkışmış habercilik”

Haberlerin bağlamından koparılarak tekil olgular hâlinde sunulması günümüz basınında en çok şikâyet edilen konulardan biri. Basu da kitabında ekonomi haberciliğinde küresel perspektif ve tarihsel bağlam eksikliğine dikkat çekiyor. Deveci de benzer bir noktaya işaret ederek haber yazımındaki en büyük eksikliği şöyle tarif ediyor:

“Her şey birbiriyle bağlantılı ama o bağlantıları olabildiğince geniş anlatmak lazım. Döviz kurundan pazardaki fiyatlara, işçi ücretlerine, krizin binlerce bağlamı var. Dünyadaki gidişatla Türkiye’deki gidişat arasında bağlantı kurmak lazım. Haberlerde hem arka plan eksikliği var hem de çok dar bir arka plana, çok dar bir zamana, birkaç saate sıkışmış bir habercilik var. Bu dünyada da böyle. Çok ciddi bir finansallaşma var. Bu da gazetecileri o ana dönük haberciliğe itiyor. Aslında her on yılda bir tekrarlayan krizler var ama sanki hiç olmamış gibi aynı şeyler dönüp duruyor.”

Ekonomik kriz döneminde gazetecilik

Ekonomik kriz döneminde gazetecilik, Türkiye’de medya ortamının yaşadığı genel krizden etkileniyor. Fakat uzmanlık gerektiren ve aslında oldukça ideolojik bir alan olan ekonomi gazeteciliği on yıllardır dünyanın pek çok yerinde gördüğümüz “akut amneziden” de muzdarip. Bunu aşabilmek için gereken en önemli şey ise olguları küresel ve tarihsel bağlamları içerisinde değerlendirerek bir ekonomi gazeteciliği yordamının oluşturulması. Krizlerin gerçek etkisi ve sonuçlarını okura aktarabilmek ancak bu şekilde mümkün.

Yazar hakkında

Akın Art

İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme lisans ve Uluslararası Ekonomi Politik yüksek lisans bölümlerinden mezun oldu. Deutsche Welle Akademie, Hochschule Bonn Rhein-Sieg ve Bonn Üniversitesi’nin ortak "Uluslararası Medya Çalışmaları" yüksek lisans programında eğitimini tamamladı. 2013’ten beri çeşitli haber kuruluşları için editörlük ve serbest olarak muhabirlik, yazarlık yapıyor. 2011 yılından beri edebiyat dergileri ve gazetelerin kitap eklerinde şiirleri, eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlanıyor. “mevsimler ve temmuzlar” adlı bir şiir, “Bir gün bir gün” adlı bir uzun öykü kitabı var. Gazeteciliğe Almanya’da devam ediyor.Türkiye’de editör olarak çalıştı. 2019 yılından beri gazeteciliğe serbest olarak devam ediyor. Nida Dinçtürk ve Seda Karatabanoğlu ile birlikte Dünya Podcast’i ve bir haftalık mail bülteni olan Dünya Bülten’i hazırlıyor. 2015 yılında yayımlanan bir şiir, 2018 yılında yayımlanan bir uzun öykü kitabı var. Ali Sözen ile birlikte Paul Klee’nin şiirlerini Almanca’dan Türkçe’ye çevirdi, kitap olarak 2019 yılında yayımladı. 2011 yılından beri edebiyat dergileri ve gazetelerin kitap eklerinde şiirleri, eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlanıyor.