Covid-19’a karşı yaygın aşılamanın başlamasıyla Türkiye’de de aşılara dair medya içerikleri ve bu içeriklere olan okuyucu ilgisi artıyor. Soru ve tereddütleri olan okur, cevapları medyadaki sonsuz içerik arasında ararken, aşılara dair şüpheli bilgilerin her gün bir yenisi ile karşılaşabiliyoruz.
Pandemi öncesinde de dünyada yükselen aşı karşıtlığı, Türkiye’de çocuklarına aşı yaptırmayanların sayısının 2010’da 183 iken 2016’da 11.000’e ve 2017 yılında ise 23.000’e ulaşmış olması konuya dair içeriklerin üretiminde medyaya farklı sorumluluklar yüklüyor.
Gazeteci ne yapabilir?
Sağlık ve medya profesyonelleri öncülüğünde hazırlanan “Aşı haberleri hazırlama bildirgesi“nde, aşı karşıtlığının olumsuz sonuçlarıyla mücadele için bilim dünyası ve politikacıların yanında gazetecilerin de yapabilecekleri olduğu hatırlatılıyor.
Aşıların bulaşıcı hastalıklardan korunmada en etkili, basit ve güvenilir yöntem olduğu vurgulanan metinde, “Toplum sağlığını tehlikeye atan yaklaşımlar topluma aktarılarak değil, geçersizliğini kanıtlayan bilimsel gerçeklere ağırlık verilerek yok edilebilir” deniyor.
Bildirgeye katkı sunanlardan medya ombudsmanı gazeteci Faruk Bildirici, “Şunu biliyoruz ki aşı, salgınlardan kurtulmanın neredeyse tek aracı. Bunu gazeteciler olarak desteklemek durumundayız,” diyor. Kaygılar ve kararsızlıkların her zaman olabileceğini belirten Bildirici’ye göre çözüm, her haberde neye dikkat edilmesi gerekiyorsa o: “Gerçeğe dayanmak, iyi araştırmak, dedikoduları gerçekmiş gibi aktarmamak.”
Teyit.org Editörü ve Facebook Sağlık Dezenformasyonu Bursiyeri Öyküm Hüma Keskin, “Aşılar hakkında panik yaratmayacak bir ton kullanarak, doğru kaynaklardan yeterli ve anlaşılır bilgi vererek pozitif etki yaratılabilir” diyor.
Keskin’e göre temel yanlış, haberlerde sorunun “aşının kendisi” gibi sunulması: “Tartışılan konu aşının kendisi olmamalı. Haberin konusu hangi aşı ise özel olarak adı verilirse, kişilerin topyekün aşı karşıtı olmasının önüne geçilebilir.”
Pandemide artış gösteren yanlış ve şüpheli bilgilerin yayılmasını önlemenin de medya mensuplarının sorumlulukları arasında olduğunu belirten Keskin, olası yanlış bilginin önüne geçebilmek için haberin alıntılandığı kaynağın belirtilmesi ve bilginin orijinal kaynağına ulaşılmasının önemli olduğunu söylüyor.
Faruk Bildirici de özellikle haber sitelerinde kaynak belirtmeye dikkat edilmediğini belirterek ekliyor: “Yanlış olduğu belirlenen bir bilgi de derhal düzeltilmeli. Örneğin Covid-19 yaygın aşılaması başladığında çıkan, ‘Norveç’te x kişi aşı oldu, öldü‘ gibi haberlerin gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktığında bunu pek çok haber sitesi düzeltmedi, doğrusunu paylaşmadı.”
Bildirgede tüm bunların yanında net, yansız başlıklar yazmak ve tereddüt yaratan şüpheli görselleri kullanmamak gerektiğinin de altı çiziliyor. Aşı tereddüdü yaşayanları veya sağlık çalışanlarını hedef göstermemek, tıpta mucizelere yer olmadığı bilinciyle kanıtlanmamış ilaç ve tedavileri alternatif göstermemek, aşıya erişim eşitsizliğinde kırılgan grupları gözeterek haber yazmak da metinde yer alan maddeler arasında.
Hangi kaynak güvenilirdir?
Güvenilir kaynak, güvenilir haberi yazmak için en önemli noktalardan biri; fakat tıp dünyasında yaşanan görüş farklılıkları ve araştırmaların çeşitliliği, uzman olmayanları zorlayabiliyor. Bunun için gazetecinin güvenilir, yetkin uzmanları ve tıp örgütlerini ayırt edebilme yetisi kazanması önemli.
Öyküm Hüma Keskin, güvenilir kaynağı, “yetkin ve uzman kurum ve kişilerce hazırlanmış, güncel, kaynakçası ve yayın tarihi olan içerikler” olarak tanımlıyor ve aşıların faydalarını sorgulayanların görüşlerini aktarmak yerine, bilimsel kanıtlara dayalı bilgilere ve yetkin kişilerin değerlendirmelerine odaklanmak gerektiğini söylüyor.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Gül Ergör, hekimlik etiğine uymayan uzmanlar olabileceğine dikkat çekerek gazetecilere mutlaka bir görüş daha almalarını öneriyor. Ergör’e göre gazeteciler için yol gösterici olan kaynakları ve görüşleri çeşitlendirmek:
“Aşı meselesinde karşıt bir azınlık görünür kılınsa da aslında çoğunluk aksini savunuyor. Çoğunluk bir çıkara hizmet ediyor olamaz; özellikle de kamu doktorları, devlet hastanelerinde görevli hekimler.”
Keskin de tıpta uzmanlık derneklerinin kurum içi hesap verme sorumluluğu nedeniyle öncelikli olarak görüşüne başvurulması gereken yerler olduğunu belirtiyor.
Doğru veri ve bilgi için Türkiye’den Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipler Birliği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türk Klinik Mikrobiyoloji Ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (Klimik) gibi kurumların yanı sıra; Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC), ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC) başlıca güvenilir kaynaklar olarak gösteriliyor.
Bazı yeni bulguların Türkçe yayınlanmamış olabileceğine dikkat çeken Ergör, teyit edilemeyen yeni bilgiler için dış kaynaklara bakılabileceğini belirtiyor. Ergör, basının kaynak okumayı bilmesinin ve doğru terminolojiyi iletmesinin öneminin altını çiziyor. Bildirgede de, yararlanılan bilimsel çalışmaların doğru aktarılması adına, güncelliğine dikkat edilerek, tamamı incelenerek, kapsamı, sınırlılığı ve örneklemi net şekilde belirtilerek haberleştirilmesi vurgulanıyor.
Doğru bilgiye ulaşmak yeterli mi?
Teyit’in hazırladığı aşı karşıtlığı ve Covid-19 dosyasında, “Komplo teorileri ya da genel olarak aşı karşıtı tezler, bilimsel özen ve yöntemsel tutarlılık gözetilerek oluşturulmuyor” deniyor. Bu teorilere ve şüpheli bilgilere medyada sık sık yer verilmesinin önüne geçmek için ise güvenilir kaynağa ulaşmayı öğrenmekten fazlası gerekiyor: Daha çok ilgi çeken sansasyonel haberler yerine bilimsel bilgiyi yaymayı seçmek.
Aşıya dair olumsuz içeriklerin öne çıkarıldığını söyleyen Faruk Bildirici, “Gazeteci öncelikle toplum sağlığını hedeflemeli. Komplo teorilerini reyting/tiraj amacıyla uzun uzun anlatmanın yararı yok. Adı üstünde, bunlar bilimsel veriler değil, aktaramayız. Aslolan bilimdir,” diyor. Bildirici, medyada bunların olabildiğince görünmez kılınmasından; içeriklerin tereddütleri ortadan kaldıracak ve teşvik edici biçimde hazırlanmasından yana.
Prof. Dr. Gül Ergör de, medyadaki yanlış bilgi dolaşımını ve aşı haberlerinde yapılan bazı hataları bilgisizlikten çok reyting kaygısıyla ilişkilendiriyor: “Aşı karşıtı iddiaları çürüten bilgilere pek çok güvenilir kaynaktan ulaşılabiliyorken, bazen yanlış haberin bile bile yazıldığını düşünüyorum.”
Ergör basının, tıpta sıfır risk olmadığını doğru biçimde aktarması ve bir muhakeme zihniyetinin yerleşmesine hizmet etmesi gerektiğini söylüyor:
“Kanıta dayalı tıpta her zaman kâr-zarar analizi yapılır, bunu bireylerin de benimsemesi istenir. Bu karşılaştırmayı da doğru bilgi sahibi bireyler yapabilir. Karşılaşılan tehlikenin büyüklüğü, hastalanan kişi sayısına göre yan etki ihtimalleri göze alınabilir; doktor ve hasta tedaviye karar verirken tek bir görüşten ziyade bireysel farklılıkları da gözetebilir. Toplumun buna alışması lazım.”
Pandemide aşı haberi yazmak
Medyayı bir süre daha meşgul edecek gibi görünen Covid-19 aşıları, basının aşı haberleriyle olan sınavına bambaşka zorluklar ekledi. Mevcut aşı karşıtı iddiaların üstüne eklenen yeni şüpheler, öğrenilmesi gereken yeni kavramlar, farklı ülkelerin teknolojileriyle geliştirilen aşının kazandığı siyasi boyut; Covid-19 aşılarını haberleştirirken dikkat edilmesi gereken unsurları derinleştiriyor.
Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Dr. Ferihan Ayaz; Sözcü, Hürriyet ve Sabah gazetelerinin online sitelerindeki Covid-19 ilaç ve aşılarına yönelik içeriklerini analiz eden çalışmasında, Covid-19 aşılarına dair şüphe, panik ve umut karmaşasının haberlere yansıdığını gözlemliyor.
“Bazı aşıları özellikle öven, bazı aşılar konusunda da paniğe sevk edici bilgilerin öne çıkarıldığına tanık oldum” diyen Ayaz, temkinlilik vurgusu yapıyor: “Kesin yorumlar yapmamak, başlıklarda aşırı umut veren ya da tamamen karamsarlığa iten ifadelerden kaçınmak bence bu süreçte çok önemli.”
Ayaz, ana akım medya organlarının, dijital haber mecralarına göre haber başlıklarını taraftarı olduğu ideolojik yapıya göre şekillendirme eğiliminde olduğunu belirtirken; Faruk Bildirici, aşının siyasi boyutta ele alındığını söylüyor:
“Özellikle yaygın medyada pandemi sürecinde ayrımcılık ve Batı düşmanlığı körüklendi. Batıdaki olumlu mücadeleler ve önlemlere yer verilmedi, olumsuzluklar öne çıkarıldı. Oysa dünyada yaşayan herkesin bilgiye ihtiyacı var. İslamofobiden yakınan gazetecilerin Hıristiyanofobiyi yeniden üretmemeleri gerekiyor. Pandemiyi buna aracı kıldılar.”
Bildirici, aşıların üretildiği ülke isimleri ile değil, DSÖ onaylarıyla anılması gerektiğinin altını çiziyor: “TTB’nin de belirttiği gibi bu ayrımcılıktır. Aşının milliyeti olmaz, bilimsel açıdan onaylanmış olması önemlidir.”
Prof. Dr. Gül Ergör, Covid-19’da tehlike gözler önünde yaşandığı için komplo teorilerine bir nebze daha az inanıldığını belirtse de, aşılara duygusal bakıldığını ekliyor: “Burada ülkelerin bilimsel başarı düzeyleri önemlidir.”
Ergör, haberlerde pandemi döneminde aşı çalışmalarının neden hızlandırılarak ilerlediğinin anlatılarak yine muhakemenin vurgulanması gerektiğini belirtiyor:
“Aşının geçmesi gereken prosedürler hızlandırıldı, çünkü pandemideyiz. Bu farkın vurgulanması gerek. Eksiklikler olmasına rağmen tehlikenin büyüklüğü düşünülerek mukayese edilmeli. Gündem sapasağlam insanları, normalde kararlaştırılan tedaviyi sorgusuz uygulayan insanları da tereddüt etmeye itiyor. ‘Maske takmaya devam edeceksek neden aşı oluyoruz’ diye soranlar var. Maske takmamamızı sağlayan aşı henüz bulunmadı. Ölmemek, yoğun bakıma gitmemek için aşı oluyoruz.”
Doğru bilgi vermenin önemini vurgulayan Dr. Ferihan Ayaz da, “Doğru bilgiler yayılmaya başladığında insanlar kendi iradelerine göre zaten aşı olup olmama konusunda karar vereceklerdir. İnsanların tercihlerini sağlıklı bir şekilde yapabilmesi için sağduyu gösterip, daha çok ciddi araştırma bulgularını yayınlamak bu anlamda faydalı olacaktır” yorumunu yapıyor.