Uluslararası Gazeteciler Merkezi (ICFJ) ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle yapılan ankete katılan 1210 kadın gazeteci ve medya çalışanının yüzde 73’ü çevrimiçi şiddet, taciz, tehdit ve saldırıya maruz bırakıldığını söyledi. Katılımcıların yüzde 20’si ise yaşadığı çevrimiçi şiddetle ilgili fiziksel olarak da taciz ve saldırıların hedefi olduğunu aktardı.
Kadın gazetecilerin yakınlara yönelik tehdit
Söz konusu araştırmanın ön raporunda yer alan verilere göre kadın gazetecilerin, özellikle dijital platformlarda mesleklerini icra ederken, büyük risk altına olduğu ifade ediliyor. Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi saldırıların, gazetecilerin üzerinde caydırıcı etki yaratmak amacıyla yakınlarına yönelik tehdit içerdiği belirtilen raporda, gazetecileri susturmak için dezenformasyon ve organize saldırıların fiziksel dünyada ölümcül etkisinin olduğu kaydediliyor.
Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 2017 yılında öldürülen gazetecilerin en az yüzde 40’ının öldürülmeden önce çevrimiçi de dahil olmak üzere tehdit edildiğinin anımsatıldığı raporda, Panama Belgeleri’nde Malta’ya ilişkin yolsuzlukları araştırmasıyla tanınan gazeteci Daphne Caruana Galizia’nın ve iktidardaki Hindu milliyetçisi siyasilere yönelik eleştirileriyle tanınan gazeteci Gauri Lankesh’in 2017 yılında öldürülmeden önce cinsiyetçi temelli çevrimiçi saldırıların hedefi olduğu yer alıyor.
Raporda pandemi döneminde kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddetin arttığına yer verilirken, söz konusu tehlikeye karşı, haber kuruluşlarının cinsiyete duyarlı politikalara, eğitime ve liderlere sahip olması gerektiği vurgulanıyor.
Peki, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) 2020 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer alan Türkiye’de durum nasıl?
“Yaptığım haberler nedeniyle provakatör ilan ediliyorum”
Gazeteci Burcu Karakaş, yaptığı haberler nedeniyle sık sık sosyal medyada hedef alınan gazetecilerden biri. Özellikle Suriyeli mülteciler konusunda haber yaptığında küfür, hakaret ve tehditlere maruz bırakıldığını söyleyen Karakaş, “İnsanlar, Suriyelilerin gitmesini istiyor. Suriyelilere yönelik şiddetli bir nefret var. Yaptığım haberler nedeniyle provokatör ilan ediliyorum,” diyor.
2 yıl önce Suriyelilerle ilgili paylaştığı bir karikatür sonrası günler süren çevrimiçi şiddete maruz bırakıldığını anlatan Karakaş, “O dönem İstanbul’da değildim ve ‘iyi ki İstanbul’da değilim’ dedim. İlk defa sosyal medyada yaşananlardan dolayı gerçek hayatta tedirgin oldum. Onca hakaret ve küfre maruz bırakılan bendim ama, yayınladığım tweetin altına emniyet etkilendiği için gidip ifade verdim,” diyor.
Karakaş, uğradığı çevrimiçi şiddete yönelik genellikle hukuki yollara başvurmadığını söylese de son yaşadığı olayın kayda geçmesini önemli bulduğunu söylüyor:
“JİTEM adını kullanan bir hesaptan tehdit mesajları aldım. Aynı hesap bir kase dolusu mermi fotoğrafı ve Şırnak’ta cansız bedeni zırhlı aracın arkasına bağlanarak sürüklenen Hacı Lokman Birlik’in fotoğrafını göndererek ‘Sen de böyle olacaksın’ dedi. Normalde bu tür mesajları ciddiye almam. Klavye başında tehditler savuran bir ergen olabilir fakat bunun kayda geçmesini istedim. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği avukatları Veysel Ok ve Erselan Aktan aracılığıyla şikâyette bulundum. Sen kimsin oturduğun yerde bir gazeteciyi rahatça tehdit edebiliyorsun. Bu cesaretin sebebinin cezasızlık olduğunu düşünüyorum.”
Çevrimiçi şiddete yönelik meslek örgütlerinden beklentilerini sorduğum Karakaş, “Gazeteciler olarak o kadar çok derdimiz var ki yaşanan çevrimiçi şiddeti konuşmaya sıra gelmiyor,” diye söze başlıyor. Yaşananlar karşısında herkesin kişisel önlemler aldığını söyleyen Karakaş, “Ya umursamıyoruz ya da herkese tek tek cevap veriyoruz. Benim olayımda farklı gazetecilik örgütleri ve bireysel olarak gazeteciler destek verdi. Her konuda olduğu gibi bu konuda da tepki verilmesi önemli. Özellikle dayanışmanın meslek örgütlerinden gelmesini kıymetli buluyorum,” diyor.
“Şiddetin sebebi cezasızlık”
Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Zehra Özdilek de kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddetin kaynağının cezasızlık olduğunu düşünüyor. “Aleyna Çakır’a şiddet uyguladığı görüntüleri sosyal medyadan paylaşan Ümitcan Uygun neden tutuklanmıyor” diye soran Özdilek, kadın cinayetlerine ilişkin dosyaların ya cezasızlıkla sonuçlandığını ya da iyi hal indirimiyle ödül gibi cezalar verildiğini söylüyor.
Kısa süre önce kadına yönelik şiddet konulu haberi sonrası olayın faili tarafından sosyal medya üzerinden tehdit edilen Özdilek, söz konusu tehdit mesajlarını kişisel sosyal medya hesabından paylaşarak tepki gösterdiğini anlatıyor:
“Pandemi döneminde olduğumuz için şiddeti uygulayan kişiyi sosyal medyada ifşa ederek hukuki sürecin başlayabileceğini düşündüm. Zaten şiddeti uygulayan kişi daha önce eşine de şiddet uyguladığı için adli kontroller uygulanıyordu. İfşadan sonra da bir daha benimle iletişime geçmedi. Eğer tekrardan şiddet yoluyla benimle iletişime geçmek isterse hukuki yollara başvuracağım.”
“Haberlerim nedeniyle milletvekilleri tarafından tehdit edildim”
“Zindaşti Bombası” başlıklı haberinde yer alan üç dönem AKP milletvekilliği yapmış anayasa hukukçusu Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun kişisel cep telefonu numarasına mesaj atarak kendisini tetikçilikle suçladığını anlatan Özdilek, “Haberi yapmadan önce kendisini arayıp hakkındaki iddiaları sormuştum, o zaman da tehditle karşılaştım. Bir taciz iddiasını araştırırken ise AKP’li bir vekilin tehdidine maruz bırakıldım. Bu gibi durumlar biz gazetecilerin başına hep geliyor,” diyor.
Meslek örgütlerinin kadın gazetecilere yönelik şiddetle ilgili pasif kaldığını düşünen Özdilek, bu sorunun hükümetin yapacağı çalışmalarla çözüleceğini savunuyor. Şiddetin temelinde yatan sorunun cezasızlık olduğunun altını çizen Özdilek, bunun aynı zamanda şikâyette bulunmak konusunda da geri durmasına sebep olduğunu belirtiyor.
Çevrimiçi şiddette medya okuryazarlığı etkisi
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ) Türkiye Bölge Koordinatörü Damla Tarhan, çevrimiçi şiddet vakalarında hızlı davranmanın hayati önem taşıdığına dikkat çekerek, “Çevrimiçi şiddet vakaları ölümlerle, tacizlerle sonuçlanabiliyor. Burada önemli noktalardan biri de psikolojik şiddet. Kadın gazeteciler çevrimiçi platformlardan gelen tehditlerle savaşırken diğer yandan da psikolojik bir savaş veriyor,” diyor.
Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddette medya okuryazarlığı eksikliğinin hissedildiğini söyleyen Tarhan’a göre insanlar, telefonun ardında tehditler savurmanın ciddi bir suç olduğunu bilseler ve bunun gerçek hayattaki karşılığını anlasalar çevrimiçi şiddetin bu denli yaygın olmayacağı kanısında.
CFWIJ: Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddet geçen yıla göre yüzde 78 arttı
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’nun sadece 2020’nin ilk yarısında kadın gazetecilere yönelik 267 saldırı ve tehdit vakasını belgelediğini belirten Tarhan, “Tehdit türleri bölgeye ve her ülkenin kendine özgü koşullarına göre değişirken, çevrimiçi taciz ve trol vakaları bu yıl katlanarak büyüdü. Geçen yıla göre yüzde 78’lik bir artışla çevrimiçi şiddet, kadın gazeteciler söz konusu olduğunda en önemli sorun olarak görünüyor,” diyerek kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddetin uluslararası boyutuna dikkat çekiyor.
2020 yılı sonunda kadın gazetecilere yönelik şiddet vakalarının yüzde 11’ini çevrimiçi şiddet vakalarının oluşturduğunu; fiziksel şiddet, tutukluluk, yasal yollarla tehditten (davalar) sonra en çok kaydedilen 4. kategori olduğunu kaydeden Tarhan, “Bu yıl en çok çevrimiçi şiddet belgelediğimiz ilk üç ülke ise Pakistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan. Tüm yıla baktığımızda bu sene belgelediğimiz şiddet vakalarında geçen yıla kıyasla yüzde 113,5 oranında bir artış gördüğümüzü de söyleyebilirim,” diyor.
Kadın kimliğine yönelik saldırı
Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi şiddet vakalarında genellikle araştırmacı gazetecilik alanında çalışanların çevrimiçi şiddete ve tacize maruz bırakıldığını kaydeden Tarhan şöyle devam ediyor:
“Çevrimiçi taciz kelimesini özellikle kullanıyorum; çünkü kadın gazeteciler, yaptıkları bir haber dolayısıyla haber unsurlarından bağımsız olarak kişisel hayatları ve özellikleri noktasında çevrimiçi tacize maruz bırakılıyorlar. Bu, aslında tablonun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. ‘Sen asla evlenemezsin zaten’, ‘Önce bir git aynaya bak’, ‘Senden anne filan olmaz’ gibi söylemlerle kadın gazetecilerin kişiliklerine ve ailelerine doğrudan saldırılıyor. İşte bu noktada cinsiyet ayrımcılığından bahsetmekte yarar var çünkü aslında çok başarılı birer gazeteci oldukları için bu kez kadın kimliklerine saldırı başlıyor.”
“Çıkan takipsizlik kararlarıyla şiddetin önüne geçilemiyor”
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu üyesi Gülfem Karataş, önceki yıllarda yaptıkları anket çalışmalarında kadın gazetecilerin kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları sıkıntılara dikkat çekerek, “Gazeteci haber kaynağına ‘siz’ diye hitap ederken, haber kaynağı ‘yavrum’, ‘güzelim’ diye hitap ediyor. Karşısındaki gazeteci erkek olsaydı aynı şekilde hitap edemeyecekti,” diyerek kadın gazeteciyi ciddiye almamanın şiddet olduğunu kaydediyor.
Kadın gazetecilerin çalışmalarının sosyal medyada fütursuzca hakarete uğradığını söyleyen Karataş, “Yaşanan siber saldırı sonrası suç duyurusunda bulunulsa bile çıkan takipsizlik kararlarıyla şiddetin önüne geçilemiyor,” diyor.
Sendikal mücadelenin önemi
Kadın gazetecilerin maruz bırakıldığı çevrimiçi şiddete yönelik hukuki ve psikolojik destek sağladıklarını belirten Karataş, “TGS’nin imkânlarından bireysel olarak tüm gazeteciler faydalanabilir, ancak sendikalı olarak birlikte mücadele edebilmek için toplu iş sözleşmesine ihtiyacımız var. Toplu iş sözleşmesi yaptığımız kurumlarda, kurumda bulunan gazetecilerle görüşüyor ve taleplerine ses veriyoruz. Regl ve menopoz izni, iş yerinde kadının beyanı esastır ilkesinin uygulanabilmesi için örgütlü olmaya ihtiyacımız var,” diyor.