NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
İki haftalık tatilin ardından aynı hızla kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu haftanın odağında 6 Ocak’ta ABD’de yaşanan ayaklanmanın ardından medya ve internet ekseninde yaşanan gelişmeleri ve tartışmaları sizler için derledim. Geçtiğimiz yıl içerisinde de konuştuğumuz içerik moderasyonu gibi konuları bu yıl da tartışmaya devam edeceğiz gibi görünüyor.
“Ne Okuyoruz” bölümünde ise WhatsApp’ın sözleşme değişikliğinden medyanın tarot falına, gazeteciliğin etki algısından Axios’un okur hakları bildirgesine medya alanında konuşulan önemli başlıkları derledim.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
WHATSAPP’IN SÖZLEŞME DEĞİŞİKLİĞİ
Geçtiğimiz hafta hepimizin ana gündem başlıklarından birisi WhatsApp’ın bize gösterdiği bildirim oldu. Bildirimde kişisel verilerimizin işlenmesi ve kullanılması konusunda kimi değişiklikler olacağı ve bu değişiklikleri kabul etmezsek 8 Şubat’tan sonra uygulamayı kullanamayacağımız yazıyordu.
Her ne kadar bu gelişme birçok yanlış anlaşılma ve bilginin yayılmasına neden olsa da genel olarak insanlar yalnızca mesajlarının şifrelenmesinin getirdiği güvenliğin yeterli olmadığını ve diğer kişisel verilerin işlenmesinin gizlilik açısından ne kadar riskli olabileceğini de bu süreçte fark etmeye başladı. Özellikle Türkiye ve Hindistan’da kullanıcıların büyük tepki göstermesi ve alternatif uygulamalara yönelmesi, şirketin üç aylık bir erteleme kararı almak zorunda kalmasına neden oldu.
Umuyorum ki bu gelişmeler geçici bir tepkiyle kalmaz ve internetteki birçok şirketin bizim kişisel verilerimiz üzerinden zenginleştiği ekonomik modelin sorgulanmasına ve gizliliğimize saygı duyan araçların yaygınlaşmasına katkıda bulunur. Bunun işaretlerini son birkaç yılda küçük adımlar şeklinde gördük, bu örnek ise daha büyük bir adımın gelmesi gerektiğinin işareti olabilir.
ETKİ ALGIMIZI DEĞİŞTİRMELİYİZ
Gazeteciler için en önemli konulardan birisi yaptıkları haberlerin etkisini nasıl ölçebilecekleri. İktidar sahiplerini hesap verilebilir tutmak ve topluma bu konuda ihtiyaçları olan bilgiyi vermek genellikle gazeteciliğin ana görevlerinden birisi kabul edilir. Bu yüzden de etkiyi tartmak için çoğunlukla halkın haberlerin ardından bir şey yapıp yapmadığı gibi verilere bakılır.
Magda Konieczna ve Lucas Graves, Panama Papers odağında gerçekleştirdikleri akademik çalışmalarında bunun her zaman etkiyi ölçmek için yeterli olmayacağını söylüyor. Çalışma, yapılan gazeteciliğin etkisinde gazetecilerin haber yazarken aldıkları kararların önemine ve haberlerin ardından siyasetin arka planında yaşanan değişimlerin etki konusundaki rolüne dikkat çekiyor.
Çalışmadan çıkarılabilecek iki önemli sonuç var. İlki, gazetecilerin yaptıkları haberlerin etki gücünü artırmak için aldıkları editoryal kararlar konusunda çekingen olmaması gerektiği. İkincisi de sadece halkın harekete geçmesine odaklanmayıp arka planda yaşanan değişimlerin de gazeteciliğin etkisini görmek için önemli bir faktör olduğu.
AXIOS’TAN OKURLARINA ŞEFFAFLIK SÖZLEŞMESİ
Gazeteciliğe karşı bir güven sorunu yaşandığından sıkça bahsediliyor ve bu konuda birçok kurum farklı çözümler üretmeye çalışıyor. En sık karşılaştığım örneklerden birisi de yayınların kurumsal prensiplerini ve duruşlarını açıkça anlatan metinler yazmaları.
Geçtiğimiz hafta böyle bir metin yayınlayan kurumların arasına Axios da katıldı. Üstelik Axios’un “Okur Hakları Bildirgesi” adını verdiğii metinde oldukça ilgi çekici sözler yer alıyor. Bu sözlerin arasında asla yapay zekâ ve botların sitelerinde haber yazmayacağı, asla görüş yazısı yayınlamayacakları, kullanıcı verilerini asla kullanmayacakları ve ürettikleri haberlerin çoğunun daima ücretsiz olacağı gibi maddeler var. Format her ne kadar tanıdık olsa da verdikleri kimi vaatler ilginç tartışmalara ve sohbetlere yol açacak gibi görünüyor.
MEDYANIN TAROT FALINA BAKMAK
Gelecek üzerine düşünüp strateji geliştirirken yapmanız gereken temel şeylerden birisi farklı ihtimalleri ve senaryoları düşünebilmektir. Fakat bunu yapabilmek için geniş bir perspektife ve bilgi birikimine de ihtiyaç duyarsınız. Bir de elbette farklı olasılıkları bir araya getirebilecek bir hayal gücüne.
Özellikle gelecek üzerine düşünmeyi kendisine meslek edinenlerin sıkça başvurduğu ilginç araçlardan birisi de tarot falı. Elbette bunu gerçek anlamda konuya dair fal açarak değil, tarotun formatını kullanarak yapıyorlar. Asıl amaç ise ilk aşamada akla gelemeyebilecek farklı senaryolar oluşturabilmek.
Johannes Klingebiel, 2019 yılında Medialab Bayern ile böyle bir çalışma yaparak “Futures of Media Tarot” ismini verdikleri senaryo üretme amaçlı bir kart seti yarattı. Sete dair daha fazla bilgiyi burada bulabilir ve isterseniz Almanca kartları kendiniz için indirip çıktısını alabilirsiniz. Ya da bu sitede İngilizce olarak rastgele senaryolar üretebilirsiniz. Kesinlikle incelemenizi tavsiye ederim.
KISA KISA
- Gazeteciliğe karşı güvensizliğin farklı ülkelerde nasıl kendisini gösterdiğini merak ediyorsanız Güney Kore’ye odaklanan bu çalışma ilginizi çekebilir.
- Wikipedia 20 yaşında girdi. Bunu fırsat bilip gazeteciler olarak dijital ansiklopediyi daha iyi bir şekilde ele almaya başlayabiliriz.
- Google News Initiative, COVID-19 aşısına dair yanlış bilgilerle mücadele için 3 milyon dolarlık ek fon oluşturduğunu duyurdu.
- Eğer podcast bölümlerinizi YouTube üzerinden de yayınlıyorsanız bu deney nasıl daha etkili olabileceğiniz konusunda fikir verebilir.

Haftanın odağı: Trump platformlara karşı
Sanırım 2021’in ilk büyük gündem başlığının Trump’ın provokasyonuyla 6 Ocak’ta çıkan ayaklanmada ABD meclis binasının basılması ve beş kişinin ölmesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu olayın ardından, Trump’ın iki kez azledilen ilk ABD başkanı olması gibi, farklı cephelerde yaşanan gelişmeler de konunun büyüklüğünü kanıtlıyor.
Bültenimiz için bu gündemde asıl önemli olan iki başlık var: yaşananların nasıl haberleştiği ve dijital platformların bu olayların ardından yaptıkları. Söz konusu olanları habere dönüştürmek olduğunda hangi tanımların kullanılması gerektiğine dair tartışmalar öne çıkan konulardan birisi oldu. Bununla birlikte oradaki gazetecilerin zaten onlardan nefret eden bir grup insanın arasında kalmasının getirdiği riskler gibi daha ciddi konuların da konuşulması gerekti.
Özellikle dikkat çeken detaylardan birisi ise Trump’a daha yakın duran basının bu konuda nasıl bir tavır aldığıydı. Fox News gibi daha büyük kurumlar artık Trump ile aralarına bir mesafe koyma zamanı geldiğini anladı ama tüm bunların daha radikal Trump destekçisi bir medya grubunun oluşmasına neden olma ihtimali de konuşuluyor.
İnternet tarafındaki gelişmeler daha da karmaşık. Önce sosyal medya platformları sırasıyla Trump’ın hesaplarını şiddete teşvik etmeye karşı kurallarını ısrarla ihlal gerekçesiyle askıya aldı. Ardından Twitter ve Facebook on binlerce Neonazi ve QAnon destekçisi hesabı platformlarından temizledi. Benzer hamleler birçok platformdan geldi ve Trump neredeyse tüm büyük platformlarda yasaklı bir isim hâline geldi.
Ardından sıra “ifade özgürlüğü platformu” olarak kendisini pazarlayan Parler isimli sosyal ağa geldi. Geçtiğimiz yıllarda büyük sosyal platformların aşırı sağ içeriklere karşı daha sert olması sebebiyle birçok radikal Trump destekçisi bu platformu tercih etmeye başlamıştı. 6 Ocak’ta yaşananların organize edilmesinde bu platformun büyük bir rol oynaması ve içerik moderasyonu konusunda neredeyse hiçbir şey yapmamaları sebebiyle önce Apple ve Google’ın uygulama platformlarından, ardından da sunucu hizmeti aldıkları AWS gibi altyapı şirketlerinden kovuldular.
Bütün bu gelişmeler beraberinde önemli bir tartışmayı da başlattı: Şirketlerin bu konuda sahip oldukları güç, olması gerekenden fazla mı?
Elbette söz konusu sosyal medya şirketlerinin hesap silmesi olduğunda bir ifade özgürlüğü sorunundan bahsedemeyiz. Çünkü o şirketin koyduğu kuralları ihlal ederseniz sizin kullanmanızı yasaklama hakları var. Fakat bunun nasıl yan etkileri olabileceğine dair de soru işaretleri var. Konu internetin altyapısını sağlayan şirketler olduğunda durum daha karmaşık bir hâl alıyor. Çünkü bu şirketlerin verdiği hizmetler bir platforma kıyasla iletişim özgürlüğü açısından daha temel bir konuma sahip.
Burada elbette tekil bir örnek üzerinden bunun yapılması gerektiğini veya doğru olduğunu söylemek mümkün olsa da unutmamamız gereken nokta bu tarz altyapı seviyesindeki engellemelerin uzun yıllardır genellikle azınlıktaki grupları ve kişileri etkiliyor olduğu. Bunun normalleşmesi ve hizmet veren şirketlerin içerik editörü görevi üstlenmesi internette kimin kendisini ifade edip kimin edemeyeceğine şirketlerin karar vermesi anlamına gelebilir. Biz kullanıcıların ve interneti haber almak ve üretmek için kullananların bundan nasıl ağır bir şekilde etkilenebileceğini az çok tahmin edebiliriz.
Bu gelişmelere dair önemli bir sorun da bu tarz kararların genellikle kriz zamanlarında alınması ve genel bir norm olmak yerine istisnalar üzerinden ilerlemesi. Bu da gerçekten üzerine düşünülüp araştırması yapılarak geliştirilmesi gereken kuralların tekil örnekler üzerinden üretilip tutarsız bir şekilde uygulanması gibi sonuçlara neden oluyor ve olmaya devam edecek.
Böyle zamanlarda hatırlamamız gereken temel nokta internetin ve mevcut yapıların henüz çok genç olduğu ve bunların nasıl daha iyi işleyebileceğini şu anda tecrübe ederek öğrendiğimiz. Hepimizin haklarını koruyan ve aynı zamanda tehlikeli içeriklere karşı da koruma araçları sağlayan kurallar ve yasalar geliştirmemiz zaman alacak, bundan şüphem yok. Fakat bu süreçte bize düşen olabildiğince anlık tepkiler yerine daha soğukkanlı ve kapsamlı görüşlerle bu sürecin bir parçası olmaya çalışmak ve özellikle şirketlerin aldıkları kararlar ve koydukları kurallar konusunda keyfi hareket etmediğinden emin olmak için gözümüzü üstlerinde tutmak olacaktır.