Diken’in kaptanı Erdal Güven: Türkiye’de gazeteci çok ama kaliteli iş yapan bulmak zor

Cumhuriyet ve Radikal gibi gazetelerde yöneticilik de dahil pek çok pozisyonda çalışmış ve daha sonra dijital medyaya geçiş yapmış, diken.com.tr‘nin genel yayın yönetmeni, deneyimli gazeteci Erdal Güven’le Diken deneyimini ve Türkiye’de dijital alanda gazetecilik pratiğini konuştuk.

Bunca yıl basılı medyada, yöneticilik de dahil pek çok pozisyonda görev aldıktan sonra Diken’le dijital medyaya geçtiniz. Neden?

O dönemde çalışabileceğim, istediğim türde gazetecilik yapabileceğim bir gazete ya da televizyon kalmamıştı. Önümdeki tek seçenek internete geçmekti. Dijitalin, maliyet açısından basılı gazetecilikten daha masrafsız olması da bir etkendi benim için. Az sayıda doğru insanla, iyi, doyurucu, özgür ve bağımsız gazetecilik yapabilme olanağı beni çok cezbetti.

Diken’in kurumsal sahibi Harun Simavi ile yollarınız nasıl kesişti?

Harun da aynı dertlerden muzdaripti ve sık sık neler yapılabilir diye kendi aramızda konuşuyorduk. Bir gün yine bir araya geldiğimizde benim çizdiğim çerçevede gazetecilik yapmak niyetinde olduğunu, bunun için yol, yöntem aradığını ve bir adım atacaksa benimle çalışmak istediğini söyledi. Ben de tamam dedim ve Diken’i hayata geçirmeye karar verdik.

Sizin yapmak istediğiniz gazetecilik nasıl bir şeydi ve bunu niye yapamaz hâle gelmiştiniz?

Türkiye’deki gazete sahipleri, artık mesleği gazetecilik adına yapmaz olmuşlardı. Başka saiklerle hareket ediyorlardı ve medya patronluğu artık amaç olmaktan çıkmıştı. Medya patronları inşaattan enerji sektörüne mevcut başka işlerini sürdürebilmek, pazarlayabilmek, şirketlerini daha iyi noktaya getirebilmek adına gazeteciliği araç haline getirdiler. İşler bu noktaya gelince de yapılan gazetecilik sınırlı olmaya başladı. Diken’i kurmadan önce Radikaldeydim ve orada da aynı patronaj yapısı hakim olmaya başladı. Böylece bir noktadan sonra gazete, benim için çalışılamaz hale geldi ve orada bulunmayı kabul edemedim.

[bctt tweet=”Erdal Güven: Türkiye’de gazeteci sayısı çok olsa da, benim standartlarıma göre haber toplayan, yazan, neyin haber olup olmadığını ayırt edebilen iyi gazeteci sayısı az. ” username=”newslabturkey”]

Dijital mecrada gazetecilik yapmanın da zorlukları yok mu?

Türkiye’de gazeteci sayısı çok olsa da, benim standartlarıma göre haber toplayan, yazan, neyin haber olup olmadığını ayırt edebilen iyi gazeteci sayısı az. Bu kalitede iş yapan insanlarla çalışmanın da bir bedeli var. Dolayısıyla bizim gibi sınırlı maddi imkânlarla yola koyulanlar için en büyük zorluk bu. Kalabalık olmayan bir kadroyla kaliteyi korumaya çalışıyoruz. Bu nedenle de özel hayatımıza dair pek çok şeyden feragat ederek, çok çalışıyoruz. Ancak Diken’in bugün geldiği noktaya baktığımda, bu çabaların boşa gitmediğini de görüyorum.

Diken’in içerik anlamında beslendiği yerlerin başında sizin şikâyet ettiğiniz, gazeteciliğini beğenmediğiniz gazete ya da haber siteleri geliyor. Bu noktada Diken’in yeteri kadar özgün içerik üretemiyor olması büyük bir problem değil mi?

Bence Diken’in en önemli eksiği, özgün içeriğin çok sınırlı olması. Türkiye’de basının en büyük sorunu nedir sorularına “Baskı, sansür, otosansür” yanıtı verilir. Elbette bu yanıtı yadsımıyorum fakat bana göre Türkiye’de basının en büyük problemi nitelik. Niteliksiz, kalitesiz bir medya var Türkiye’de. Kimse kusura bakmasın ama, başka gazete ve haber sitelerinde yapılan işleri burada düzeltip doğru, düzgün bir hâle getiriyoruz. Çok insandan şöyle geri dönüşler alıyorum: “Bir haberi Diken’de okuduğumda, gerçekten ne olduğunu anlıyorum.” Gazetecilikte buna ‘bağlamına oturtmak’ denir ve biz bu bağlamına oturtma işini, haberin öncesiyle birlikte sonunu da vererek iyi yapıyoruz. Ancak bu yine de bizim, elimizde olmayan mali sebeplerle eksik olduğumuz özgün içerik sorunumuza merhem olmuyor. Burada çalışan editörler, vakitleri oldukça özel haber ya da söyleşiler de yapıyorlar. Keza dışarıdan Diken’e yazan muhabir arkadaşlarımız da var. Onlar sayesinde biraz olsun bu sorunun üstesinden gelmeye gayret ediyoruz.

Diken’in muadili olan dijital yayınların da yeteri kadar özgün içerik ürettiğini söylemek zor. Bağımsız mecraların içerik üretmediği bir ortamda habere, bilgiye nasıl ulaşacağız?

Yeni havalimanı inşaatındaki işçilerden örnek vermek istiyorum… Ana akım medyayı takip edenler bu haberi okuyamadı. Binlerce işçinin yaptığı eylemi görmediler. Neden? Çünkü ‘beyefendi’ bu haberleri görmekten hoşlanmıyor. Ancak biz bu haberi gün gün verdik. Peki, nasıl verdik? Sosyal medya, sivil toplum kuruluşları, aktivistler var bu ülkede ve onların servis ettiği bilgiler üzerinden haberleştirdik. Demek istediğim, ille de ana akım medyaya mahkum değiliz.

[bctt tweet=”Erdal Güven: Diken’de, “İyi ki girmemişiz” dediğimiz yüzlerce haber oldu. Biraz içgüdüsel, tecrübeyle de sınanmış bir mekanizma geliştirdik.” username=”newslabturkey”]

Sosyal medyanın adeta bir haber ajansına dönüştüğünü söylüyorsunuz. Beri yandan sosyal medyada da pek çok dezenformasyon ve yalan haber de var. Hangisine güvenip güvenmeyeceğinize nasıl karar veriyorsunuz?

Evet, sosyal medya bir yanıyla çok tehlikeli de bir yer. Ancak bugüne dek bu dengeyi iyi kurduğumuzu ve yönettiğimizi düşünüyorum. Dört yıllık süreçte Diken’de, “İyi ki girmemişiz” dediğimiz yüzlerce haber oldu. Biraz içgüdüsel, tecrübeyle de sınanmış bir mekanizma geliştirdik. Bir haber gördüğümüzde öncelikle güvenilir kaynaktan gelip gelmediğine dikkat ediyoruz. Eğer kaynağından ve haberden küçük de olsa şüphe duyuyorsak, ya haberi geç giriyoruz ya da hiç girmiyoruz. Emin olmadan hiçbir haberi yapmıyoruz.

Bugün Türkiye’de gazetelere kayyum atandığı, kapatıldığı ya da gazetecilerin hapse atıldığı bir ortam var. Bu baskıcı ortam, ABD ve Avrupa’daki gibi dijital medyanın daha önemli bir hâle gelmesine neden oluyor mu?

Türkiye medyası için yaptığım ‘kalitesiz’ yorumu, internet medyası için de geçerli. Ana akıma göre daha özgür, bağımsız bir ortamda gazetecilik yapılıyor olsa da, ortaya çıkan işlerin kaliteli olduğunu söylemek zor. Batı’daysa işler biraz daha dengeli gidiyor. Çünkü orada konvansiyonel medya, Türkiye’deki kadar güven kaybetmiş değil. Evet, Guardian’ın sitesini bütün dünya takip ediyor, saygı duyuyor, güveniyor, yüz binlerce abonesi var… Ama Guardian’ın basılı kısmı da sitenin gerisinde kalmadı hiçbir zaman. Gazetenin kalitesi portalı, portalın cevvalliğiyse gazeteyi destekliyor. Aynı şeyi Le Monde ya da Der Spiegel gibi rüşdünü ispatlamış yayınlar için de söyleyebiliriz. Türkiye’de ilerleyen zamanlarda daha fazla dijital yayın açılacaktır ama bunlar ne kadar kaliteli işler yapar şimdiden bir şey söylemek zor. İnternet medyamızın da önünde katetmesi gereken uzun bir yol var.

Sosyal medya Diken için ne kadar önemli?

Guardian ya da New York Times gibi yayınların okurları dahi bu yayınları sosyal medya hesapları üzerinden takip ediyor. Yani şu dakika Guardian’daki bir haberi okuyan okur, ya bir Tweet’in ya da bir Facebook paylaşımının peşinden gitmiştir diyebiliriz. Okurların çok azı guardian.co.uk üzerinden habere ulaşıyor. Aynı şey Diken için de geçerli. Bu nedenle sosyal medyanın varlığı bizim için çok önemli ve olmazsa olmaz konumunda.

Twitter veya Facebook olmasaydı, internet haberciliği de olmazdı diyebilir miyiz?

O kadar değil. Bence ikisi birbirini besliyor. Ancak Türkiye nezdinde konuşuyorsak, özellikle Gezi eylemleri sırasında konvansiyonel medyadan uzaklaşarak habere ulaşmak için kendine sosyal medyada alan bulan önemli bir kitle olduğunu söylemeliyim. Bu kitle her geçen gün daha da kalabalıklaşıyor.

[bctt tweet=”Erdal Güven: Bunca güvene, ziyaretçi sayısına göre Diken’in bu kadar düşük reklam gelirine sahip olması, insanları çok şaşırtıyor. Bence reklam pastasındaki payın büyümesi için biraz daha zamana ihtiyaç var.” username=”newslabturkey”]

Peki dijital medya, reklam veren açısından hâlâ cazip bir mecra değil mi?

Dijital medyanın reklam gelirlerindeki artış hızı, televizyon ya da gazetedekinden daha hızlı. Ancak New York Times’ın basılı gazetesinin aldığı reklam geliri, -daha çok insana ulaşmasına karşın- internet sitesinden fazla. Bizim için de aynı şey geçerli. Bunca güvene, ziyaretçi sayısına göre Diken’in bu kadar düşük reklam gelirine sahip olması, insanları çok şaşırtıyor. Bence reklam pastasındaki payın büyümesi için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Diken’in reklam gelirinin düşük olmasının siyasi bir nedeni var mı?

Vardır mutlaka. Hiçbir zaman Diken’de yaptığımız işi muhalif gazetecilik olarak tanımlamasam bile bu ülkenin içinde bulunduğu koşullarda üzerimize öyle bir yafta yapıştı. Bence muhalif gazetecilik diye bir kategori de yok zaten. Oysa Diken, reklam verenler için ideal ya da ideale çok yakın bir okuyucu kitlesi profiline hitap ediyor.

Diken’in ana gelir kaynağı ne? 

Paradoksal ya da ironik bir şekilde yine reklam. Başlangıçta kişisel bir finansmanla yola çıktık fakat şimdi reklam gelirimiz Google üzerinden geliyor. Zaman içinde özel reklamlar almayı başardığımız dönemler de oldu.

Diken’i yaşatmak ilk zamanlarda mı daha zordu yoksa şimdi mi?

Bir, buçuk yıl boyunca reklam almadan, sıfır gelirle Diken’i döndürebilecek bir bütçeyle yola çıkmıştık. Ne bilinirliğimiz vardı, ne de tanıtım için reklam verecek gücümüz. Bilinirlik açısından şu an çok daha iyi bir konumda olsak da yaşadığımız maddi zorluklar aynı. Şirketler, kurumlar, kuruluşlar Diken’e reklam vermek için yanıp tutuşmuyor.

[bctt tweet=”Erdal Güven: Özgün içerik için bir muhabir ağına, o muhabirlere emeklerinin karşılığını verecek maddi güce sahip olmak gerekir. Ve biz o güce sahip değiliz. ” username=”newslabturkey”]

Az önce Diken’in en büyük problemlerinden birinin özgün içerik eksikliği olduğunu söylediniz. Özgün içerik üretememenin sebepleri arasında maddi imkânsızlıklar mı yatıyor?

Bizim açımızdan öyle. Özgün içerik için bir muhabir ağına, o muhabirlere emeklerinin karşılığını verecek maddi güce sahip olmak gerekir. Ve biz o güce sahip değiliz. Ben tabii ki 10 muhabirimizin olmasını ve her gün onlardan bir, iki haber gelmesini çok isterim. Düşünsenize, Diken gibi potansiyeli ve erişim gücü olan bir sitenin Ankara’da muhabiri yok. Bu nedenle Diken’in bir internet gazetesi olduğunu söylemek zor. Diken, bir haber sitesi ve umarım internet gazetesi olabildiği günleri de görürüz.

Guardian’ın internet abonesi sayısının bir milyona ulaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Diken maddi imkânsızlıklardan şikâyet ederken, abonelik formülünü neden hayata geçirmiyor?

Türkiye’de çoğunluk, dijital içeriğe -haklı ya da haksız- para vermek istemiyor. Buna karşın okurlarımızın bir kısmından da “Tamam siz bir internet gazetesi değilsiniz ama yaptığınız iş çok değerli ve siz de okur desteğine gidebilirsiniz” önerisini duyuyoruz. İnsanların, kendileri için esas teşkil eden ya da hayatlarında olmazsa eksiklik hissedecekleri şeylere para harcadıklarını düşünüyorum. Biz, ekmek ya da su gibi esas teşkil eden kategoriye girmiyoruz. İkincisine yani Diken olmazsa insanların eksiklik hissedeceği kategoriye girmek için de önümüzde biraz zaman olduğu kanısındayım. Dolu dolu bir internet gazetesi olduğumuzda, destek için okura gidebiliriz.

İlginizi çekebilir
amnezi-medya-ekonomi-haberleri
Daha fazlasını oku

Ekonomik kriz ve medya amnezisi

Bugün toplumun önemli bir kısmı Türkiye’nin bir ekonomik krizin içinde olduğu konusunda hemfikir. Zaman zaman eleştiri konusu olan…
Daha fazlasını oku

NewsLabTurkey 2021 Almanak

2021’i geride bırakmaya gün sayarken NewsLabTurkey ekibi olarak medya ve gazetecilik dünyasında neler yaşadığımızı hatırlayıp seneyi gözden geçireceğimiz…