Yunan mitolojisinde yağmur perisi Maia ile Tanrı Zeus’un oğlu olan Hermes tanrıların ulağı olarak tanınır. Aynı zamanda güzel sözün, aşıkların, geçişlerin, dönüşümlerin, eşiğin, çobanların, yolcuların, hırsızların, tacirlerin, mübadele ve sözleşmelerin ve yalanın da tanrısıdır. Peki habercilerin tanrısı Hermes, gazetecilerin toplumsal statüsü ve benimsemeleri gereken etik prensipler hakkında bize ne söyler? Bu sorunun cevabını hayattayken iyi konuşma becerisi ve oyunbazlığı ile Hermes’i andıran gazeteci Ahmet Tulgar’ın anısıyla birlikte arayacağım.
Geçtiğimiz dört yıl içerisinde gazeteciler için tasarlanmış çok sayıda atölye ve eğitime katıldım. Bu deneyim bana Türkiye’deki gazeteciliğin sivil toplum alanını gözlemleme imkânı tanıdı. Ne yazık ki sivil alan, gazetecilere eğitim ver ve bu sayede kurumu ayakta tutacak hibe desteğini al gibi bir kısır döngünün içine hapsolmuş durumda. Bu işleyiş, özellikle bağımsız çalışan gazetecileri, katıldıkları eğitimin çıktısı olarak hibe kapsamına alınan telif ödemelerini alabilmek adına bazen aynı temadaki eğitimlere birden fazla kez katılmaya zorluyor. Bahsi geçen yapı serbest ve güvencesiz çalışan gazeteciler için ayrılan kaynağın plansız kullanıldığı ve nihayetinde hedeflenen gazetecilerin güçlenemediği bir model yaratıyor. Burada sözüm meclisten dışarı diyerek desteklediği projelerin esenliğini yıllar içerisinde takip eden NewsLabTurkey ve benzer duyarlılıktaki kurumları eleştirinin dışında bırakıyorum.
Fakat sivil toplumun maddi kaynağının plansız kullanımını hesaba katmazsak gazetecilik eğitimleri halihazırda bir kuruma bağlı olarak çalışmayan serbest gazetecilere, mesleklerinin kültürel kodlarını özümseyebilecekleri bir alan sağlıyor. Meslekte yeni gazeteciler, her zanaat gibi temelde usta çırak ilişkisiyle öğrenilmesi gereken gazetecilik mesleğini, bu atölyeler aracılığıyla ustalarıyla birlikte icra etme şansı buluyor.
Ben de kimi zaman telif desteklerinden yararlanabilmek kimi zamansa başka bir fırsatla karşılaşamayacağım uzmanlarla bir araya gelebilmek adına bu eğitimlere başvurdum. İletişim fakültesi mezunu olmama rağmen uzmanlığım sinema alanında olduğu için gazetecilik mesleğinde alaylı sayılırım; bu bağlamda mesleğin etik değerleri hakkında fikir sahibi olmadan video haber ve yazı üretmeye başladım. Her ne kadar meslek etiği hakkında yazılmış sendika bildirileri (bkz. Türkiye Gazeteciler Sendikası: https://tgs.org.tr/gazetecilik-etik-ilkeleri/ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti: https://www.tgc.org.tr/bildirgeler/t%C3%BCrkiye-gazetecilik-hak-ve-sorumluluk-bildirgesi/bildirge.html )elime geçmiş olsa da mesleki değerlerin az önce bahsettiğim usta çırak ilişkisiyle ve gündelik rutinin içerisinde inşa edildiği kanaatindeyim. Bu yazı aldığım eğitimlerde sıklıkla öğütlenen bir etik ilke hakkında kısa bir anekdotu paylaşmama ve ölümü üzerinden yaklaşık iki sene geçen Ahmet Tulgar’ı saygı ve neşeyle anmama vesile olacak.
Başkanım / Sayın Başkan
2022 yılının ağustos ayında NewsLabTurkey’in kuluçka programı kapsamında bir dizi eğitime katıldım. Bunlardan biri Ahmet Tulgar ile Söyleşi Pratikleri dersi idi. Online olarak gerçekleştirilen eğitim Tulgar’ın anıları üzerinden meslek tüyoları verdiği, yer yer sahibi olduğu köpeklerin coşkusuyla bölünen samimi bir sohbet havasında geçiyordu. Derken konu bir gazetecinin politikacılar karşısındaki duruşunun nasıl olması gerektiğine geldi. Gazeteci karşısındaki siyasi figüre “Başkanım” der miydi? Bu, daha önce de farklı eğitimlerde farklı gazeteciler tarafından sorulan ve cevabı meslekte yeni gazetecilere sıkı sıkıya tembihlenen bir soruydu. “Gazetecinin başkanı olmaz.” Belli ki kuşaktan kuşağa aktarılan bu prensibi aralarında Çiğdem Toker, Özlem Akarsu Çelik ve Ceren Sözeri’nin bulunduğu birçok gazeteciden işitmiştim. Bu kuralın savunduğu değere göre gazeteci, herhangi bir siyasetçinin dahil olduğu hiyerarşi ağından bağımsızdı. Ancak Ahmet Tulgar olaya farklı bir açıdan yaklaştı. Tulgar’a göre gazetecinin “Başkanım” dememesinin sebebi hiyerarşiden bağımsızlık değil bilakis karşısındaki siyasetçiyle eşit statüde oluşuydu.
Tulgar’ın sınıfsal denkliğe yaptığı bu vurgu ve dersin başında mitolojiye olan sevgisinden söz edişi zihnimde şimşeklerin çakmasına vesile oldu. Büyük bir heyecanla söz aldım:
“Yani demek istediğiniz onlar politika yapan tanrılarsa biz de haber üreten Hermesleriz. Bir tanrı bir diğer tanrıya başkanım dememeli öyle mi?”
Bu sözler ağzımdan dökülür dökülmez Tulgar’ın kameraya yansıyan yüzünün aydınlandığı ve gözlerinin içinin parladığı anı hayatım boyunca unutmayacağım. Peki kimdi bu Hermes? Hem habercilerin hem de hilekâr tüccarların tanrısı oluşu bize bahsedilen etik prensiple ilgili neler söylüyordu?
Büyüleyen / Büyü Bozan Haberci
Hermes’in doğumu ve Apollon’un sürülerini çalışı, olasılıkla İ.Ö. 6. Yüzyılda Beotyalı bir ozan tarafından yazıldığı düşünülen Hermes’e Homerik İlahi’de (1) anlatılır. Hermes; Zeus ile Titanlar soyundan Atlas’la Pleione’nin kızı Maia’nin gizli ilişkisinden doğar. Daha doğar doğmaz tanrıların arasındaki bu gayri meşru statüsüne isyan olarak meşru kardeşi Apollon’un sürülerini çalar. Lewis Hyde’a göre Hermes’in hikâyesi, bir topluluğun marjinalleştirilmiş üyelerinin onlara sınır koyan hiyerarşiyi nasıl değiştirdiğine ilişkin bir hikâyedir. (2)
Beşiğinden kaçan Hermes, bebek bedenine rağmen Apollo’nun sığırlarını ustalıkla çalar ve türlü hileyle kardeşine izini kaybettirir. Ardından çaldığı hayvanların ikisini kurban eder ve her bir parçası bir tanrı için olmak üzere, bunları on iki parçaya ayırarak her tanrının hakkını kurayla belirler. Bu bölüşmeyle kendisini meşru on bir tanrının arasına dahil eden Hermes, aynı zamanda tanrıları birbiriyle eşit şans ve statüde sayan kura yöntemini icat etmiş olur. Sonra sürünün geri kalanını saklayarak beşiğinin bulunduğu mağaraya kaçar. Mağaraya geldiğinde girişte bir kaplumbağa bulur. Kaplumbağayı yakalar, kabuğunun içini boşaltır ve boşluğun üzerine, kurban ettiği hayvanların bağırsaklarından yaptığı telleri gerer. İlk lir böylelikle yapılmış olur. (3) Hermes döner dönmez annesi Maia durumu hemen anlar ve Hermes’i utanmaz olmakla suçlar. Ancak sürü hırsızı hakkı olanı almayı kafasına koymuştur:
“Seni ve kendimi bir daha aç koymamak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Böyle bir yerde yaşamamız konusundaki ısrarın da yersiz. Kurbanın ve duanın meyvelerini yemeyen yegâne tanrılar neden biz olalım ki? Diğer ölümsüzlerle birlikte yığınla tahılın tadını çıkararak zengin ve göz alıcı bir hayat sürmek, sonsuza dek tek başımıza bu izbe mağarada oturmaktan daha iyi.” (4)
Sonrasında Apollon zor da olsa olayı çözüp hesap sormak adına mağaraya gelir. Hermes ise Apollon’u retorik becerisiyle Zeus’un huzuruna çıkmaya ikna edecek ve aynı beceriyle babası Zeus’a meşru bir evlat olduğunu kabul ettirecektir. Böylelikle Hermes, Olymposlular arasında tam ölümsüzlük statüsünü sözleşmeyle kazanan tek tanrı olur. (5) Dili kullanma kabiliyetiyle Hermes, toplum dışına itilenlerin -onları dışlayan ya da hapseden kültürlere yönelik- verdiği mücadelenin simgesi hâline getirir.
“Aldı eline değneğini,
İsterse büyülerdi onunla gözünü insanların,
İsterse uyandırırdı onları derin uykudan.” (6)
Bizim hikâyemize dönecek olursak Tanrıların Habercisi, ne yazık ki yalnızca hakkı yenilenler için mücadele eden gazetecilerin değil, yalan haber ya da türlü stratejilerle halkın yararına olacak bilgiyi karartan gazetecilerin de tanrısıdır. Hem hak savunucularının hem de çıkarı için hileye başvuran haber tüccarlarının tanrısı. Bir gazeteci elinde tuttuğu güzel söz söyleme becerisiyle toplum dışına itilmişlere hakları olan meşruluğu sağlayacak hikâyeler anlatabilir. Öte yandan kendi statüsünün peşine düşerek siyaset tanrılarının hizmetine de girebilir. İsterse insanları büyüleyip isterse büyülenmiş olanların gözünden perdeyi kaldırabilir. Ancak kulağına Ahmet Tulgar’ın hatırlattığı statü eşitliğini küpe edecek olanlar “başkanım” denmeden yürünen büyü bozucu yolu tercih edecektir.
(1) Aktaran: Sibel Özbudun, Hermes’ten İris’e: Bir Dinsel Geleneğin Dönüşüm Dinamikleri, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2015
(2) Hilekârın Marifeti Bu Dünya: Yıkıcı İmgelem Kültürü Nasıl Yarattı? Çeviren: Emine Ayhan, Alfa, İstanbul, 2018.
(3) Hikâyenin sonunda bu çalgı eşliğinde şarkı söyleyen Hermes Apollon’u büyüleyecek, Apollon bu alet karşılığında sürülerini Hermes’e vermeyi kabul edecektir.
(4) Hermes’e Homerik İlahi, Çeviren: Lewis Hyde içinde Hilekârın Marifeti Bu Dünya: Yıkıcı İmgelem Kültürü Nasıl Yarattı? Çeviren: Emine Ayhan, Alfa, İstanbul, 2018.
(5) Laurence Kahn-Lyotard, “Hermes ‘; Dictionnaire des Mythologies et des Religions des sociéties traditionelles et du monde antique, I: 500- 504. Y. BONNEFOY (ed.), Paris, Flammarion, 1981.
(6) Homeros, Odysseia, Çeviren: Azra Erhat ve A.Kadir, Sander Yayınları, İstanbul, 1970.