Sertaç Kayar, Mardin doğumlu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünü 4. sınıfta terk edip 2006 yılında gazeteciliğe başlamış. Yerel, ulusal ve uluslararası birçok basın kuruluşunda çalışmış. Diyarbakır’da yaşayan Kayar’ın fotoğrafları Reuters ve Sputnik’te yayınlanmış; Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü Yarışması’nda ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başarılı Gazeteciler Yarışması’nda fotoğraf dallarında da ödüller almış.
Foto muhabirler için iş olanaklarının giderek azaldığına dikkat çeken Kayar “Gazeteler veya haber siteleri ajanslardan alırım düşüncesi ile foto muhabir çalıştırmıyor. Yani giderek iş olanakları azalıyor,” diyor.
Toplumsal olayların kendisinde bıraktığı etkiyi, fotoğrafın teknolojiyle olan ilişkisini, foto muhabirlerin yaşadıkları zorlukları, foto muhabirliğe nasıl başladığını, alanda edindiği refleksleri ve deneyimlerini konuşmak için Sertaç Kayar ile buluştuk.
Kayar, gazeteciliğe ilk başladığı yıllarda fotoğrafa ilgisi olsa da 2012 yılında ağırlık vermeye başladığını söylüyor. “O dönem yaşanan olay ve olguların yazı dili ile ifade edilişinin giderek bir sıradanlığa sürüklendiğini düşünüyordum. Gördüğüm ve tanık olduğum her şeyin okunduğu kadar hissedilebilmesi düşüncesi beni fotoğrafa giderek daha da yakınlaştırdı. Bu yakınlaşma fotoğraf üzerine daha çok yoğunlaşmama vesile oldu. Bu konuda hiçbir teorik eğitim almamamı hep bir avantaj olarak gördüm; çünkü kalıplaşmış bakış açılarının teorik eğitimlerde kendini dayattığını ve özgün bakış açısını kısıtladığını düşünüyorum. Bu nedenle sahada pratik içinde ‘En iyi nasıl anlatılır?’ sorusu adım adım etkili bir fotoğraf karesini açığa çıkardı.”
“Kısacık an bazen ömürlük iz bırakıyor”
Şiddeti fotoğraflamak üzerine konuştuğumuz Kayar bu tarz fotoğraflar çekmek zorunda kalmanın her foto muhabirinde olduğu gibi kendisinde de olumsuz ve kalıcı etkiler bıraktığını söylüyor. “Toplumsal olaylarda şiddetin en açık halinin yaşandığı anda deklanşöre bir defa basılır ama o kısacık an bazen bir ömür iz bırakır insanda. Bu nedenle sürekli kendini tekrar eder. Uzun bir süre bunun etkisinde kaldım. Öyle ki rüyalarıma kadar girdi.”
Yıllar önce çektiği şiddet olaylarına dair fotoğraflara bakarken o anların bir film şeridi gibi gözünün önünden geçtiğini belirten Kayar bu olumsuz etkinin yarattığı tahribatın günlük yaşam ve sosyal ilişkileri de ister istemez etkilediğini belirtiyor.
“Sosyal medya popüler olanın alkışlandığı bir tribün gibi”
Gelişen teknolojinin fotoğraf alanında ciddi bir ilerleme sağladığını söyleyen Kayar daha önce bir fotoğraf çekmenin, çekilen fotoğrafın baskı sürecinin, gazeteye yetiştirme telaşının gazeteciler için yorucu bir süreç olduğunu dijital makinelerin varlığının bu zahmetli süreci sonlandırdığını belirtiyor. Kayar, dijital ortamda fotoğrafın özüne müdahalelerin açığa çıktığını insanların fotoğrafların gerçek olup olmadığını sorgulamaya başladığını da ekliyor. Montaj programları üzerinden ortaya çıkarılan gerçeküstü fotoğrafların maalesef haber fotoğrafları konusunda da çoğu zaman sorgulamalara neden olduğunun altını çiziyor.
Kayar sosyal medyanın ise netice olarak muhabir üstünde olumsuz bir etkisi olduğunu söylüyor. “Sosyal medya popüler olanın alkışlandığı bir tribün gibi. Bir ânın en iyi ve en kötü fotoğraflarının yüzlerce hatta binlercesinin paylaşılması giderek fotoğrafı sıradanlaştırdı. Yine bu tribünden gelen alkışlar, foto muhabirlerinin özgünlükten giderek uzaklaşmasına neden oldu. Örneğin bir alanda birçok foto muhabiri tarafından çekilen fotoğraf kareleri bizde sanki aynı kişi tarafından çekilmiş hissi uyandırıyor. Teknoloji aynı zamanda bizler için sürekli yeni bir arayış ve farklı bir bakış açısını yakalama çabasını da açığa çıkardı.”
“Foto muhabirler için iş olanakları azalıyor”
Foto muhabirler için iş olanaklarının giderek azaldığını belirten Kayar’a göre gazeteler, haber siteleri fotoğrafı ajanslardan alabileceği düşüncesi ile foto muhabir çalıştırmıyor. Yani giderek iş olanakları azalıyor. Azalan iş olanakları karşısında artan işsizlik nedeniyle foto muhabirlerin ucuz işgücü olarak algılandığını ve hizmetlerinin buna göre fiyatlandığını söyleyen Kayar sağlanan olanakların giderek azalmaya, foto muhabirlerin teknik ekipmanlarını dahi kendilerinin karşıladığı bir dönemden geçtiklerini belirtiyor. Üstelik Kayar’a göre bu sıkıntılara bir de alandaki sıkıntılar eşlik ediyor. “Bu da yetmezmiş gibi sahada yaşanan sorunlar, baskı ve şiddet de cabası. Bu süreçte sahada ‘Çekme kardeşim’, ‘Yasak’ gibi ifadeler ve tepkileri daha sık duymaya başladık. Onca zorluk yetmezmiş gibi çoğu zaman büyük zorluklarla çektiğimiz fotoğrafların imzasız bir şekilde hatta internet sitelerinin imzalarıyla yayınlanıyor olması da ayrı bir emek gaspı. ‘Ne olacak altı üstü bir fotoğraf’ diyerek söz konusu emek süreci hiçe sayılıyor.”
Kayar bu ve bunun gibi sorunlar nedeniyle birçok foto muhabirinin işi bırakarak farklı mecralarda çalışmaya başladığını, birçoğunun da halen işsiz olduğunu söylüyor. Çalışma alanlarının artması, sendika, dernek gibi örgütlenme araçlarının etkin bir şekilde kullanılmasının bu soruna bir nebze de olsa çözüm olabileceğini düşündüğünü belirtiyor.
Kendisini en çok etkileyen fotoğrafı sorulduğunda ise Kayar en iyi fotoğraftan ziyade yıllardır çektiği fotoğraflardan bir karenin kendisini çok etkilediğini anlatıyor. “2016 yılında Cizre’de sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra çekmiştim. Enkazın önünde kucağında bir bebekle bekleyen bir kız çocuğu. Gözlerini bir noktaya dikmiş donup kalmıştı adeta. Onu çektiğimi fark ettikten sonra bir süre bana baktı ve ağladı. O an çok kötü olmuştum. Fotoğraf çekerken etkisinde kaldığım anlardan biridir.”