BigBug ve robotların yükselişi

Jean-Pierre Jeunet, gerek Şarküteri (favorim) gerekse de Kayıp Çocuklar Şehri filmiyle distopik kâbusları absürt ve mizahi bir şekilde nakleden çok özel bir yönetmen. Az ama öz film çekiyor. Jeunet, birkaç gün önce Netflix’te yayınlanan BigBug filminde bu kez otomasyon, dijitalleşme, robotlar ve yapay zekâ gibi güncel konuları ele alıyor.

Film, yakın gelecekte, 2045 senesinde, tek mekân, nostaljik ve retro tasarımlı bir evde geçiyor. Robotlar seks partneri, hizmetçi ve kişisel antrenöre kadar hayatın her alanına girmişler. Akıllı evler, rafadan yumurta makinesi gibi bir sürü “over-engineered” ve gereksiz ürünle dolu. Havamobiller sonunda gelmiş. Kâğıt kitaplar hâlâ var ama robotlar okuyor. Robotlar epey otonom; mesela, televizyonda, insanların hayvan rollerine girdikleri Homo Ridiculus diye bir yarışma programı yapıyorlar. Ya da bir reklamda robotlar insan ciğeri pate yiyorlar. Biz üstün olduğumuz için diğer türlere yaptığımız şeyleri robotlar üstün olduklarında bize yaptıklarını izlemek epey düşündürücü.

Tabii, bir noktada, yapay zekâlı robotlar dünyayı yönetmek için insanlardan daha uygun olduklarını düşünerek kontrolü ele geçirme girişiminde bulunuyorlar. Böylece robotlar ve insanların mücadelesi başlıyor. İşin kötüsü, bu noktada robotlardan yana olan insanlar da var. Bir nevi Marksist yanlış bilinç.

Şimdi reklamlar

Jeunet’nin filmde değinmiş olmasına en çok sevindiğim konu kişiselleştirilmiş reklamlar ve abonelik kapitalizmi. Mesela hizmetçi robot, kahve servisi yaparken bir anda robotun sesi değişiyor ve “Altın Çekirdek” diye bir kahve markasının reklamını yapmaya başlıyor. Misafirler şaşırınca robotun sahibi “Haftada üç reklam karşılığında güncellemeleri ücretsiz alıyoruz” diye durumu açıklıyor. 

Evdeki her cihaz “akıllı” olduğu için bütün konuşmalar dinleniyor ve kişiye özel reklamlar gösteriliyor. Olmadık durumlarda sürekli bir yerlerden reklam çıkıyor. Örneğin, aile fertleri kilitli kaldıkları evden kurtulmaya çalışırlarken uzaktan kontrollü araba bozuluyor (nasıl bozulduğu ayrı bir komedi); ardından büyük ekranlı bir reklam dronu gelip yeni otomobil reklamı yapıyor. O esnada filmde insanlık yok olmak üzere ama sistemin tek derdi insanlara kişiselleştirilmiş reklam göstermek…

Yapay zekâ ve otomasyonun potansiyel tehlikeleri

Jeunet, olası sosyoekonomik kırılmaya da ucundan da olsa değiniyor. Mesela şahin gözü implantı yaptıran bir adam daha sonra işsiz kalıp borcunu ödeyemeyince sigorta şirketi implantlara el koyuyor ve adam kör kalıyor. 

Robotlar kontrolü ele geçirdiğinde akıllı protezler tehlike saçmaya başlıyor. El protezi kullanan biri elini sıktığı herkesin parmaklarını kırıyor, elinde olmadan. Protezden şikâyet edince bu sefer protez kol adamın boğazına sarılıyor.

Ya da akıllı arabaların güvenlik için hiçbir canlıyı öldürmemek üzere programlanmış olması kriz anında ters tepiyor. Evden kurtulmak için arabayı sesli talimatla evin camına yönlendiriyorlar ama bahçedeki köpek camın önüne zıplayınca araba otomatik olarak sola kırıyor. Köpek kurtuluyor ama aile hapis kalmaya devam ediyor. Yapay zekâ yerine bir insan o aracı kullansaydı, insanlığı kurtarmak adına köpeği ezerdi.

Nasıl olduğunu açık etmeyeceğim ama sürecin sonunda robotlar kendi verimliliklerinin kurbanı oluyorlar ve kendi kendilerini imha ediyorlar. Beşer şaşar, robotlar da şaşar. En nihayetinde yapay zekâyı da geliştirenler insanlar.

Tuhaf bilim kurgu

Yeni teknolojiler kolay ölçeklenebilir oldukları için tekelleşme eğilimi daha kolay ve daha hızlı oluyor. Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft, Tencent veya Boston Dynamics geleceğin kötü mega şirketi olmak için yarışıyorlar. Jeunet bu konuda haklı: Eğer kapitalist otomasyon böyle denetimsiz bir şekilde ilerlerse bizi distopik bir kâbus bekliyor. Özetle BigBug bu ana fikrin parodisini yapıyor.

Ancak filmin Jeunet ortalamasının altında olduğunu söylemeliyim. Renkler çok canlı, Şarküteri gibi karanlık bir film değil. Bütün detaylar özellikle çok steril ve yapay bir his uyandıracak şekilde tasarlanmış. Tim Burton’ın Çılgın Marslılar filmini andıran bir absürtlük var. Ama genel izleyiciyi pek tatmin etmemiş olacak ki IMDb skoru beklentilerin altında geldi. Eğer “tuhaf bilim kurgu” size hitap etmiyorsa muhtemelen siz de vasat bulacaksınızdır, es geçebilirsiniz. Türün, konunun ve Jeunet’nin hayranları zaten izler.

Yazar hakkında

Anıl Aba

İktisat alanındaki lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi ve London School of Economics'te çift diploma programı ile tamamlayan Anıl Aba, doktora derecesini Amerika'da Utah Üniversitesi'nden aldı. Rusya'da School of Advanced Studies'te bir yıllık post-doc yaptıktan sonra 2018 senesinde Türkiye'ye dönüp Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümünde ders vermeye başladı. Aba, aynı zamanda BirGün gazetesinde düzenli olarak popüler iktisat üzerine yazılar yazmaktadır.