Komplo teorilerinin yerel yüzleri

NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!

⏱ Bu hafta bültenimiz 1258 kelime, okuma süresi yaklaşık 5 dakika.

Haftanın odağında komplo teorilerinin ve yanlış bilginin farklı ülkelerde ve bölgelerde kendisini nasıl gösterdiği ve bunun neden önemli bir konu olduğunu anlattım.

“Ne Okuyoruz” bölümünde ise Audacity’nin el değiştirmesi, e-bültenlerin edebi dili, Twitter ve bağımlılık gibi birçok farklı konuyu bulabilirsiniz.

Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum. 

Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet A. Sabancı

Audacity'den bir ekran görüntüsü.

Bu hafta ne okuduk?

AUDACITY CASUS YAZILIM MI OLDU?

Podcast üreticilerinin favori açık kaynak uygulamalarından birisi olan Audacity, uzun yıllardır geliştirilen ve ücretsiz olarak erişilebilen bir ses dosyası kayıt ve düzenleme yazılımı. Geçtiğimiz hafta başka bir şirkete devredilmesi ile bu çok sevilen uygulama fazlasıyla acayip gelişmelere neden oldu.

Olayların başlangıcı Audacity’yi devralan şirketin gizlilik politikasında yaptıkları değişiklikti. Açık kaynak bir yazılım olan ve hiçbir şekilde hakkınızda veri toplamayan Audacity’nin gizlilik politikasında yapılan değişiklik, kullanıcılardan veri toplama ve kullanım konusunda izinler istiyordu. Bu da çok sayıda insanın “Audacity de bizim verilerimizi satacak” düşüncesiyle alternatifler aramaya başlamasına neden oldu. Bu değişikliğe casus yazılım olmak demek biraz abartılı olur, çünkü kullandığımız hemen her yazılımda benzer özellikler mevcut. Her ne kadar sonrasında yanlış anlaşılma olduğunu ve veri satmayacaklarını söyleseler de Audacity’nin böyle ani bir değişiklik yapması pek hoş olmadı.

Audacity’nin açık kaynak olması, yazılım yeteneği olanların aynı kodu alıp veri toplamayan alternatifler geliştirmesine de imkân verdiği için birkaç farklı grup, kodu alıp yeni versiyonlar geliştirmeye başladı. İşler tam da burada ilginçleşti. 4chan içerisinden çıkan bir ekibin geliştirdiği alternatif, kendi ürettikleri bir hareket ile isimlendirilmişti. Başka bir ekip ise daha düzgün bir isimle alternatifi geliştirmeye başladı. Fakat 4chan ekibi, diğer alternatifi geliştiren ekibin liderini hedef almaya karar verdi ve evinin adresine kadar birçok özel bilgisini paylaştı. En sonunda ise Almanya’da yaşayan yazılımcı yaşadığı şehirde bıçaklandı. Bunun üzerine Almanya’da federal bir soruşturma başlatıldı ve yazılımcı da alternatifi geliştirmeyi bıraktığını açıkladı

TWITTER BAĞIMLILIĞI YİNE GÜNDEM OLDU

Daha doğrusu platformun bağımlılık yapıp yapmadığına ve bunun kötü bir şey olup olmadığına dair tartışmalar. Birçok sosyal medya platformu için sıkça gündeme gelen bağımlılık ve negatif etkiler konusunda geçtiğimiz hafta sıra Twitter’daydı.

Caitlin Flanagan’ın The Atlantic’te yayınlanan yazısı Twitter’ın kötü bir bağımlılık olduğunu ve bundan kurtulması gerektiğini savunuyor. Bu konuda benzer argümanlar sıkça dile getiriliyor ve kısmen de haklılık payı var. Öte yandan Financial Times için yazan Henry Mance gibi bu bir bağımlılıksa da önemli değil diyen bir kesim de var.

Sosyal medya platformlarının daha çok kullanılmak için birçok teknolojik numara kullandığını, bunların insanların kötücül niyetleri ile birleştiğinde de zararlı bir şeye dönüşebildiğine hepimiz tanık olduk. Ama tüm bunlara rağmen kullanmaya devam ediyorsak belki de asıl odaklanmamız gereken soru bu negatif etkiyi nasıl en aza indirebileceğimiz olmalı.

YENİ BİR STİL OLARAK E-BÜLTENLER

E-bültenlerin gelişimini ve büyümesini hep birlikte takip ediyoruz. Medya için uzun bir aradan sonra podcastler ile birlikte gelen bu yeni nesil yayıncılık üzerine çok şey yazılıyor. Bunların önemli bir kısmı işin teknik ve ekonomik boyutuyla sınırlı kalıyor, örneğin Apple’ın sonbahar güncellemesi ile okurları takip etmenin zorlaşması gibi.

E-bültenler konusunda beni asıl heyecanlandıran ise yeni bir yazım stiline dönüşüyor olması. Evet, hâlâ farklı platformları veya abonelik gibi şeyleri konuşuyoruz ama diğer yanda e-bültenler kendilerine özgü bir stil, bir dil geliştiriyor. Molly Fischer’ın yazısı bir süredir gözlemlediğim bu gelişmenin en iyi özetlerinden birisi. Bu gelişme yalnızca edebi bir olay değil, aynı zamanda e-bültenlerin geleceğine dair de işaretler taşıyor. Eğer bu alanın bir parçasıysanız bu yazıyı mutlaka okuyun.

İNTERNETTE HABERE PARA ÖDEMEK NORMALLEŞEBİLİR

Gazeteciliğin en büyük sıkıntısı haber için para ödemenin tekrar normalleşmesini sağlamak. Eskiden gazete ve dergilerle normal kabul edilen bu durum internet ile alt üst oldu ve şu anda ABD’nin en büyük gazetelerinden birisi olan USA Today dijital abonelik sistemi başlattığında bile şüpheyle karşılanıyor.

Neyse ki bu durumun yakın zamanda değişmesi mümkün. Reuters Digital News Report’un verilerine odaklanan bir yazı, özellikle sosyal medya platformlarının bu alana yatırım yapmasının ve yeni neslin oyunlar ve diğer platformlar sayesinde dijital içeriklere para ödemeyi normal kabul etmesinin gazeteciliğe de faydasının olacağını söylüyor. Gayet makul bir yorum ama burada önemli olan dijital yayıncılığın para ödemeyi normalleştirecek bir cazibe ve kaliteye ulaşması gerekliliği. Bu olmadığı sürece dijital içeriğe para ödemek normalleşse de gazetecilik için “değer mi” diye sorulmaya devam edilecektir.

KISA KISA

🔍 Forensic Architecture, NSO Group’un teknolojilerini kullanarak devletlerin nasıl kendi vatandaşlarına karşı şiddet uyguladığını kapsamlı bir şekilde araştırdı.

🇬🇪 Tiflis’teki Onur Yürüyüşünü protesto etme bahanesiyle birçok yere saldıran aşırı sağcı gruplar, 53’ü basın mensubu 55 kişiyi yaraladı.

🎃 Trump, sosyal medya platformlarının kendisini engellemesine karşı hamle olarak bu platformlara dava açmaya karar verdi.

🧊 George Monbiot, BBC’nin yanlış bir tarafsızlık tanımı yüzünden iklim krizi inkârcılarının daha fazla kişiye ulaşmasını sağladığını savunuyor.

📈 BuzzFeed’in kurucusu Jonah Peretti, Financial Times’a verdiği röportajda geçmiş hatalarından ders aldığını ve daha sürdürülebilir bir büyüme için çalışacağını söyledi.

🆘 NYT teknoloji ekibi, her türlü sürpriz gelişmeye hazır bir site ve teknoloji geliştirme süreçlerini anlattı.

Haftanın odağı: Komplo teorilerinin yerel yüzleri

Komplo teorilerinin ve yanlış bilginin küresel bir sorun hâline geldiğinin hepimiz farkındayız. Bunun özellikle politik ve toplumsal konularda kullanımı oldukça tehlikeli gelişmelere neden olabiliyor.

Çoğu zaman bu sorunlardan bahsederken ele aldığımız örnekler ya yerel ile sınırlı kalıyor ya da ABD gibi dünya gündeminde fazlasıyla yer kaplayan birkaç ülkedeki örnekleri konuşuyoruz. Bu yüzden sık sık QAnon, alt-right gibi konuları veya Rusya ve Çin’in operasyonları —ya da bunların yarattığı atmosfer— söz konusu yanlış bilgi ve komplo teorileri olduğunda ilk akla gelenler oluyor. 

Oysa dünyanın hemen her yerinde ülkelerin kendilerine özgü ve oldukça farklı komplo teorileri ve yanlış bilgi sorunları ile uğraştığını da unutmamak gerekiyor. Bu yüzden birkaç farklı güncel örnek ile bu çeşitlilikten bahsetmek istedim.

Brezilya ve lideri Bolsonaro’yu genellikle Trump ve diğer sağ popülist liderlerle olan benzerlikleri üzerinden konuşuyoruz. Fakat Brezilya toplumunda yaygın olan komplo teorileri bildiğimiz örneklere pek benzemiyor. Örneğin Brezilya’da Koronavirüsü inkâra dayalı komplo teorileri hâlâ çok yaygın, toplu cenazelerin boş tabutlarla yapıldığı bile iddia ediliyor. Ülkemizde de sıkça denk geldiğimiz aşının bizi manyetik yapması veya sirkenin virüse çare olduğu gibi komplo teorileri de yaygınlığını korumaya devam ediyor. Bu tarz komplo teorilerinin özellikle belirli ülkelerde daha yaygın olması önemli bir detay.

Haiti ise geçtiğimiz hafta yaşananlar ile komplo teorilerinin belirsiz zamanlarda nasıl yayılabileceğine bir örnek. Uzun yıllardır ABD tarafından neredeyse bir sömürge muamelesi gören ülkenin lideri bir suikast sonucu öldürülünce ülkede birçok komplo teorisi ve doğruluğu belirsiz videolar yayılmaya başladı. Şu anda ülkede sağlıklı bilgiye ulaşmanın zorluğu da bunların yayılmasına ve kabul görmesine katkı sağlıyor. 

Afrika’daki birçok ülkede de özellikle teknolojinin gecikmeli olarak yaygınlaşması sebebiyle yanlış bilgi hızlıca yayılabiliyor. Bu konuda yapılan çalışmalar Kenya, Güney Afrika ve Nijerya gibi ülkelerde medyaya güven konusunda ciddi bir sıkıntı olduğunu ve şüpheciliğe oynayan yanlış bilgilerin ve komplo teorilerinin hızla yayılabildiğini gösteriyor. Bölgede bununla mücadele için en büyük çabayı ise genç nüfus veriyor.

Her ne kadar bu bilgilerin yayıldığı platformlar sürekli yeni mücadele yolları geliştirse de bu yerel farklılıklar işlerini zorlaştırıyor. Üstüne Nextdoor gibi mahalle bazlı veya Gettr gibi muhafazakâr kesimlere hitap eden platformlar da eklenince komplo teorilerine yayılmak için sürekli yeni alanlar açılıyor. Bu da sorunun daha da derinleşmesi anlamına geliyor. Derinleştikçe de önümüzdeki birçok büyük sorunu çözmek konusunda geç kalıyoruz.

Tüm bu örnekler ve daha fazlası aslında komplo teorilerinin ve yanlış bilgi sorununun ne kadar kompleks ve derin olduğunu bizlere gösteriyor. Basit bir teknoloji veya yapay zeka ile çözülemeyecek kadar çeşitli olan bu sorunla mücadele için aynı şekilde derin ve çok sesli bir çabaya ihtiyaç var. Aksi takdirde etkili bir çözüm mümkün görünmüyor.

Yazar hakkında

Ahmet A. Sabancı

Eleştirel fütürist. NewsLabTurkey Strateji Koordinatörü ve Bülten Editörü.