Teyit.org’un sürdürülebilirlik tavsiyesi: Gelir kaynaklarını çeşitlendirmek

Yayın hayatına, yaygın bilinen yanlışlardan sosyal medyanın gündemine oturan şüpheli bilgilere, medyanın gündeme getirdiği iddialardan şehir efsanelerine geniş bir yelpazede doğrulama yapma hedefiyle 2016 yılında başlayan teyit.org, dört yıla yakın süredir hayatımızda.

Bir elin parmaklarından az sayıda kişiyle başladığı yola, Türkiye dijital medyasındaki birçok kurumdan daha geniş bir kadroyla devam eden teyit.org, hem ulaştığı okuyucu sayısının artışı hem de aradan geçen sürede medya ekosisteminde edindiği yer açısından Türkiye’deki en iyi “sürdürülebilirlik” örneklerinden biri.

Tarihsel olarak da doğrulama pratiklerine bünyesinde yer vermeyen Türkiye medyasının sorunlu dijitalleşme sürecinin çıktılarından biri gazetecilikte teyit kültürünün giderek zayıflaması oldu. Çoğunlukla da buna sebep olarak “kaynak eksikliği” ve “hız ihtiyacı” gerekçe gösterildi.

Teyit ise bu süreçte Türkiye’de eleştirel düşünce alışkanlığını ve dijital medya okuryazarlığını yaygınlaştırma misyonunu sürdürerek farklı başlıklarda incelemeler gerçekleştirdi, yüzlerce analiz ortaya koydu, uluslararası iş birliklerine imza attı ve aradan geçen sürede sadece gazetecilere değil toplumun farklı kesimlerinden birçok insana ulaştı.

Teyit’in kurucusu Mehmet Atakan Foça’nın 2016’da nasıl yola çıktıklarını, önlerine hangi hedefleri koyduklarını ve bundan sonrası için neler beklediklerini anlatırken üzerinde sürdürülebilirlikle ilgili en çok durduğu şeylerden biri topluluk olmak.

Topluluk olmak, Foça’nın “Öğrenmeye açık, sürekli kendini geliştiren ve etrafını beslemeye çalışan bir ekibiz,” diye anlattığı teyit’in içerik üretim kadrosu için de; bu ekibin “Günün sonunda etrafımızda ortak değerleri benimseyen insanları bir arada görmek istiyoruz” dediği kullanıcılarla ilişkileri için de kilit noktalardan birini oluşturuyor.

Teyit’in sürdürülebilirliğinin diğer alametifarikaları da aslında bu düşünce üzerinden şekilleniyor. İçeride çalışanlarını farklı açılardan besleyen bir düzen oturtan ve buna ayrılan bütçeyi de artırarak ilerleyen Teyit, aynı zamanda okurlarını, takipçilerini yer yer üretim süreçlerine yer yer maddi giderlere yer yer de yapılan çalışmanın riskine ortak ederek onlara sadece bir içeriği değil bir aidiyeti de sunuyor.

Ortaya koyduğu vizyonu ve buna uygun içeriği mümkün olan en fazla sayıda kişiye ulaştırabilmek için hem farklı disiplinleri hem de farklı mecraları zorlayan, bunu yaparken de Türkiye medyası için sürdürülebilir bir örnek ortaya koyan teyit.org’un kurucusu Foça’yla denedikleri ve denemeye hazırlandıkları gelir modellerini, kullanıcılarıyla kurdukları ilişkiyi ve bunu yaparken denedikleri yöntemleri, Türkiye medyasının sorunlarını ve çözümlerini konuştuk.

Mehmet Atakan Foça

Teyit yola çıkarken beklentileri nelerdi? Önünde nasıl bir ekonomik model vardı ve yıllar içerisinde bu model nasıl değişti?

Biz yola aslında sıfır sermayeyle çıktık, hiç paramız yoktu. Bir birikim ortaya koyup onu yediğimiz bir dönem olmadı. İlk iki-üç ay aslında kimse de para almadan çalıştı. En başta 3-4 kişiydik, bir de stajyerimiz vardı; hepimiz ufak ufak yan işler yaptık.

En başında da derdimiz hemen para bulmak değildi. Tabii ki maaşları ödeyecek kadar bir parayı bulma niyetimiz vardı ama para yok diye erteleme düşüncemiz hiç olmadı. Yapmak istiyorduk, yapmak istiyordum çünkü çok zorlanıyordum tek başıma ve iyi bir iş ortaya koyarsak da gelirin arkasından geleceğine neredeyse emindim.

İlk yola çıktığımızda sermayesiz başladık, sonrasında da fonlarla ve hibelerle bir ivme kattık, maaşları ödemeye başladık, bir buçuk yıl böyle gitti. Sonrasında da Facebook’la yaptığımız iş birliği zaten birçok kapıyı araladı.

Başından beri bütçeyi farklı kırılımlara bölerek teyit’i daha sürdürülebilir bir hâle getirmek gibi bir niyetimiz de vardı. Hâlâ bunun için çabalıyoruz, bu böyle bitmeyen bir yolculuk. Sürekli yeni işler, yeni gelir modelleri geliştirmeye çalışıyoruz.

Sürdürülebilirliğin bütçeyi dağıtarak yakalanabileceğine inanıyoruz.”

Bütçeyi kırılımlara bölmek derken neyi kastediyorsun?

Gelirin çok büyük bir kısmının, neredeyse tamamının tek bir yere bağımlı kalmamasından bahsediyorum. Medya kuruluşlarının gelir tablolarına bakarsan çoğunun yüzde yüzü, yüzde doksanı reklam. Biz burada sürdürülebilirliğin bütçeyi çeşitlendirerek yakalanabileceğine inanıyoruz ki, böylece bu gelir modellerinden biri çöktüğünde organizasyon da onunla birlikte çökmesin.

Hatam varsa sen beni düzelt ama sanki şu anda bütçenizin çok büyük bir bölümü Facebook’la yaptığınız iş birliğine dayanıyor?

Doğru. Şu anda gelirin yüzde 80’i neredeyse Facebook’tan, yüzde 15 hibelerden, geri kalan yüzde 5 de başka iş birlikleri ve kullanıcı desteğinden oluşuyor. Facebook’la yaptığımız iş birliğini ilk hayata geçirdiğimiz sene bütçedeki oranı yüzde 90’nın üzerindeydi, ikinci sene yüzde 80’e indi, üçüncü sene biraz daha inmesini bekliyoruz.

Bu arada Facebook’tan elde ettiğimiz gelir sabit kalıyor, diğer bütçe kalemlerini artırıyoruz. İlk yılımızda bütçenin yüzde 100’ü fonlardı mesela, şu anda yüzde 15. Bütçemizi çeşitlendirmek gibi bir hedefimiz hep var.

Facebook’a bağımlılığı azaltmaya yönelik bir adımınız var gibi, sürdürülebilirliği sağlamak dışında bunun başka bir sebebi var mı?

Aslında oradaki motivasyon şu: Facebook bu programı yarın öbür gün sonlandırırsa gelirsiz kalmayalım.

Diğer yandan da denemek istediğimiz, Türkiye’de yapılmayan ya da denenip başarısız olan gelir modelleri, iş modelleri var.

Bunun bir örneği kullanıcı desteği. Bu üyelik olabilir, abonelik olabilir ya da doğrudan bağış/destek almak olabilir. Bir kısım medya organizasyonu yapıyor bunu ama çok da başarılı değiller. Biz de farklı yollar geliştirerek bunu denemeye çalışıyoruz. Hem deneyip görmek, nereyi büyütebileceğimizi anlamak istiyoruz hem de kullanıcılarla da daha etkileşimli bir model kurmak istiyoruz.

Teyit’in gelir modelleri

Alternatif bütçe kaynakları arasında içinize daha çok sinen bir model var mı? En içinize sinen hangisi?

Facebook’la yaptığımız iş birliği benim içime siniyor. Şu anlamda: Üç farklı gelir modeli var.

Bir tanesi “bütünleşik model”, yarattığın etkiyle parayı kazanmak. Facebook’la yaptığımız böyle, biz internetteki yanlış bilginin önüne geçerek para kazanıyoruz. Bu, doğrudan bir sosyal girişimin yapabileceği en iyi gelir modeli aslına bakarsan; kendi faaliyetinden, vizyonundan şaşmıyorsun, bu vizyon seni paraya götürüyor.

İkinci model “birleşik”. Bu birleşik modelde yine vizyonunla alakalı ama doğrudan faaliyetlerinin odağında olmayan yeni faaliyetler, kanatlar geliştirerek belli ödemeler alabilirsin. Üyelik, faaliyeti belli bir para verenin önüne getirmek bunlardan biri olabilir.

Sonuncusu da “destekçi model”. Bunda da vizyon yine orada ama ona farklı bir stratejiyle yaklaşıyorsun. Mesela biz şu anda İstanbul’daki video ekibimizi ayrı bir birim hâline getiriyoruz. Farklı bir şirket açıp bir kreatif stüdyo hâline getirmeye çalışıyoruz onları, böylece dışarıya da iş yapabilir, içerik ve prodüksiyon üretebilir konuma geleceğiz. Bu mesela destekçi bir model olacak, teyit’i de beslemeye devam edecek buradaki gelir ama doğrudan yanlış bilgiyle mücadeleyle alakası yok. Fakat doğru bilgiyi yaygınlaştırmayla ilgili bir bağı var.

Her mecrada kullanıcıları yakalayabilecek kaliteli içerik üretmek bizim en önemli stratejilerimizden biri.”

Hazır konusu açılmışken videodan devam ediyorum o zaman. Görsel kanatta yurt dışında görmeye alışık olduğumuz ama ne yazık ki Türkiye’de pek yaygın olmayan bir şey yaptınız. Bu nasıl başladı, işin görselliği neden önemli teyit için?

Bizim en başından beri yapmak istediğimiz şey yanlış bilgiyle mücadeleyi daha çekici hâle getirmekti. Sorunu kullanıcıların önüne düşürmek, onların ilgisini çekecek içerikler üretmek, farklı mecralarla farklı yankı fanuslarına ulaşabilmek ve aslına bakarsan her mecrada kullanıcıları yakalayabilecek kaliteli içerik üretmek bizim en önemli stratejilerimizden biri.

Dolayısıyla bu zaten en başından beri aklımızda olan bir şeydi, Facebook’la yaptığımız iş birliği sayesinde bunu geliştirebilecek bir gelir elde etmiş olduk, İstanbul’da, Aralık 2019’da bir ekip kurduk. Şu anda 7 kişilik bir ekip. O ekip YouTube’a kısa belgesel serileri hazırlamaya başladı. Instagram’daki görsel dili canlandırdı ve içeriklerimizde, analizlerimizde yaptığımız veri görselleştirmelerinin temelini hazırlamış oldu. Derdimiz, görsel içeriği biraz daha zenginleştirerek kullanıcılara bu sorunu daha çekici şekilde anlatabilmekti.

Bu süreçte şunu da fark ettik, bizim Türkiye’de belli bir standardın üzerinde bir yetenek setimiz var. Bundan başka aktörler; şirketler, sivil toplum örgütleri ya da sosyal girişimciler faydalanmak istiyor. Onlar da kendi işleri için video üretilmesini, görsel dünya yaratılmasını istiyor.

Biz bu ekibi teyit’in şapkası altında tuttuğumuz sürece teyit’in vizyonundan bağımsız bir iş yapmıyoruz. O yüzden bunu teyit’in birimi olmaktan çıkarıp bir kardeş organizasyon hâline getirmek, aynı ekosistemin parçası olan ama yeni bir organizasyon olarak şekillendirip dışarıya da iş yapmak, gelir elde etmek ve teyit’in ana vizyonunu gelirle beslemeye devam etmek istiyoruz.

Video ekibinden ve kardeş organizasyon kurma çalışmasından bahsederken, Belirli bir düzeyin üzerinde yetenek setimiz var” dedin. Teyit ekibine baktığımızda şu anda Türkiye’deki birçok haber merkezinden daha geniş, daha çeşitli bir kadro görüyoruz. Teyit ekibini nasıl değerlendirebiliriz, bu ekibin oluşmasına ayrılan kaynak, teyit’in sürdürülebilirliği için ne kadar önemli?

Teyit şu anda uluslararası olanları saymıyorum ama Türkiye’deki diğer yerel medya organizasyonları arasında çalışanlarına en çok kıymet veren ve onları beslemeye çalışan organizasyon. Çok iddialı olsa da bunu açık bir şekilde söyleyebilirim. Çünkü biz doğrudan kaynaklarımızın çok büyük bir kısmını insan kaynağına aktarıyoruz ve mümkün olduğunca ekibi destekleyecek şekilde bunu yapıyoruz.

Sağladığımız birkaç şeyi söyleyeyim mesela; bunları her yerde söylemiyoruz, daha doğrusu sormuyorlar da bir yandan. Örneğin özel sağlık sigortası yapıyoruz çalışan herkese, kadınlar için ayda bir gün menstürasyon izni var. Psikolojik destek almak isterlerse bunu ayarlıyoruz. Şunun farkındayız çünkü, bu önemli. Bizim ekibimiz kriz zamanlarında çok aktif çalışıyor ve bu zamanlarda hasar verici görüntülerle de mücadele etmek zorunda kalıyor. Biz bir de çok linç mağduru olabilen bir organizasyonuz, dolayısıyla ekibin psikolojik sağlığı her şeyden önemli.

Teyit kârlı bir organizasyon olmasına rağmen bu kâr, sosyal etkinin büyütülmesine yatırılıyor, yeni ekip üyeleri dahil ediliyor.”

Burası kâr amacı gütmeyen, sosyal etkiyi önceleyen bir kuruluş olduğu için elde ettiği kârı da patronun cebine aktarmıyor. Teyit kârlı bir organizasyon olmasına rağmen ben bunu yıl sonunda cebime almıyorum. Bu kâr sosyal etkinin büyütülmesine tekrar yatırılıyor, yeni ekip üyeleri dahil ediliyor, ekibin sağlığı için tekrar yatırımlar yapılabiliyor, yeni ofis alanları oluşturabiliyoruz.

İçeride bir de şöyle bir kuralımız var, ekibin lideri içerideki en düşük maaşın dört katından fazla alamıyor. Gelir adaletini gözeterek ilerliyoruz.

Teyit’te şu anda çok öğrenmeye açık, sürekli kendini geliştiren ve etrafını beslemeye çalışan bir ekip var. Asıl lider benim ama Oktay (Kılıç) var, Al Jazeera’dan getirdiği inanılmaz bir yeni bakış açısı oldu. Şef editörümüz Gülin (Çavuş) neredeyse en başından beri ekibin bir parçası. Gülin’le Uğur Mumcu Araştırmacılık Gazetecilik Vakfı’nda tanıştık; o öğrencilerden biriydi, ben de teyitçilik sunumu yapmaya gitmiştim, şimdi teyit’in Şef Editörü oldu. Bu, hem inanılmaz bir gelişme hem de benim için ekibin geldiği yeri göstermesi bakımından çok iyi bir nokta.

Bizim de şöyle bir yaklaşımımız da var. Sokaklarda boy boy teyitçiler dolaşıp iş aramadığı için kendi ekibimizi kendimiz yetiştiriyoruz. Stajyer olarak geliyor insanlar buraya, onları iki ay boyuca yetiştiriyoruz, sonra ekibe dahil ediyoruz. Şu anda en az beş kişi teyit ekibine bu şekilde dahil oldu.

Entelektüel olarak kendisini geliştiremeyen bir insanla, ne ekip ne işler büyür.”

Genel olarak dijital medyadaki haber merkezlerine baktığımızda, asgari ücretle çalışan çok sayıda editör görüyoruz. Asgari ücret verdiğin, haftanın 6 günü çalıştırdığın bir editörden kitap okumasını, düzenli yayın takip etmesini, sinemaya gitmesini beklemek mümkün mü peki?

Mümkün değil öyle bir şey. Bizde kimse işe asgari ücretten başlamıyor, en “junior” olan kişi bile. Böyle bir kural var. Haftanın 5 günü çalışıyoruz. Cumartesi günleri rotasyonlu bir nöbet sistemi var, onda da nöbet tutan içerikçi arkadaş hafta içi bir gün izin kullanıyor. Entelektüel olarak kendisini geliştiremeyen bir insanla, ne ekip ne işler büyür.

Dijital yayınlarda çoğunlukla en kısılabilecek kalem olarak editörler görülüyor. Bu da bir noktadan sonra haber merkezleri arasında bir sirkülasyon yaratıyor; kimse uzun süreli aynı yerde kalmıyor, şartları biraz daha iyi olana doğru kayıyor. Ama size baktığımızda seni, Gülin’i neredeyse başladığınızdan beri görüyoruz; oturmuş bir ekibiniz var. Editoryal kadroya yaptığınız yatırımın bundaki payı ne ve bu durum teyit’in sürdürülebilirliği açısından ne düzeyde önemli?

Dediğin gibi, bizde tutunma oranı çok yüksek. Ekibe dahil ettiğimiz arkadaşlarla yolları çok nadiren ayırıyoruz ya da onlar nadiren gidiyor. Bunun iki sebebi var.

İlki şu, içeride biz sürekli güçlendirme yaklaşımı içerisindeyiz, buraya gelen herkesin işini nasıl daha iyi yapabileceği konusunda onu desteklemeye çalışıyoruz ekip olarak. Bu yüzden de yeni gelen ekip üyeleri burada sürekli bir şeyler öğrendiklerini hissedebiliyor.

Bir diğer konu da şu, burada biz bir vizyona bağlı çalışıyoruz, ne yaptığımızı biliyoruz. Ne bu vizyon? Türkiye’de eleştirel düşünce alışkanlığını, dijital medya okuryazarlığını yaygınlaştırmak. Bir vizyona bağlı çalıştığın zaman insanlar burada kendilerini işe yarar hissediyor, herhangi bir medya organizasyonunda kendini böyle hissetme ihtimalin yok.

Teyit uzun vadede yetiştirdiği insanı, bilgi birikimini içeride tutabiliyor ve bunu ekip üyesinden ekip üyesine aktarabiliyor.”

Diğer yandan mesela Ankara’da olmamız bizim için çok büyük bir avantaj, özellikle içerik ekibi açısından. Burada akıl çelici, İstanbul’da olduğu kadar dikkat dağıtıcı unsur yok, dedikodu yok. Çok istersek içine dahil oluyoruz, istemediğimiz sürece kendimizi bundan uzak tutabiliyoruz.

En önemlisi de insanların burada teyitçi olması. Dışarıda teyitçi olup buraya gelmiyorlar, burada teyitçi oldukları için de buraya özel bir bağlılık duyuyorlar. Teyit de uzun vadede yetiştirdiği insanı, bilgi birikimini içeride tutabiliyor ve bunu ekip üyesinden ekip üyesine aktarabiliyor. Böylece bir bilgi birikimi oluyor içeride, işler de böyle birikerek büyüyor.

Hazır haber merkezlerini konuşurken şunu da soracağım. Bunu ben uydurmuyorum değil mi, editörlerle teyitçiler arasında adı konmamış bir gerginlik var?

Tabii ki (Gülüyor).

İçinde bulunduklarımdan hatırlıyorum. Facebook’tan uyarı gelir “haberiniz yanlış” diye, Kim yaptı?” diye sorulur, yapan kişi yanlış haber girmeye değil teyitçiye sinirlenir. Hatta şey der, Bu teyit de taktı bize”. (Kahkahalar) Bu noktada çoğunlukla savunma “hızlı olunması gerektiği” şeklinde oluyor ve iş bir noktada dönüp dolaşıp kişi sayısının eksikliğine, yani kaynak eksikliğine geliyor. Ama aslında teyit bize sadece bunu yaparak bile bir kaynak yaratılabildiğini gösterdi. Teyit bu açıdan sürdürülebilirlik konusunda haber merkezlerine ne anlatıyor?

Biraz önce de dediğim gibi bu bir vizyon meselesi. Eğer senin en öncelikli vizyonun para kazanmaksa; kâr elde edeceğim, para kazanacağım motivasyonun varsa tabii ki insan kaynağı senin için ilk gözden çıkarılacak şey olur. Google’da aramalarda en önde çıkma konusu, hız, senin için en öncelikli şey hâline gelir. İlk feda edilecek unsur da zaman olur burada. Bu, sektörün içinde bulunduğu krizle doğrudan bağlantılı.

Medya endüstrisindeki insanlar yeni medya gelir modellerini denemeye açık değil, ön yargılar çok yüksek.”

Bir de risk iştahı meselesi var. Medya endüstrisindeki insanların ne kadar risk almaya iştahı var konusu da soru işareti. Yeni medya gelir modellerini denemeye açık değiller. Bir kere ön yargılar çok yüksek, Türkiye’de insanlar para vermez gibi. Ya da kullanıcıyla nasıl iletişimde olacaklarını ve onları nasıl dinleyeceklerini bilmiyorlar.

Kullanıcıyla arkadaş değiller, kullanıcıyla düşman gibi hareket ediyorlar. Onlara yorum yazan insanları aşağılıyorlar ya da görmezden geliyorlar. İşe dönük bir geri bildirim alma mekanizması asla yok. Bu olmadığı için içerideki ekip üyeleri de mutsuz, çünkü onlar da kendi aralarında nasıl geri bildirimleşebileceklerinin farkında değiller. Teyit’ten değerlendirme geldiğinde bunu bir geri bildirim olarak görmüyor, bir savaş çığırtkanlığı olarak değerlendiriyorlar. Bir kısım internet editörü bizimle savaşa giriyor, bunu yapmanın ne sana ne bize bir katkısı var.

Biz bu arada, bizim hakkımızda acayip, inanılmaz, yanlış bilgilerle ortalığı sarsan, “yandaş” diye yayınlar yapan medya kuruluşlarının taleplerini de alıyoruz, onlarla da yapıcı biçimde konuşuyoruz. Kimseye karşı özel bir kin gütmüyoruz, hakkımızda bir sürü yalan yanlış şeyler yazmalarına rağmen geri bildirim vermeye, o döngünün içinde kalmaya çalışıyoruz.

Ben mesela haber sitelerinin bizden daha çok “nasıl teyit edebileceklerine dair” katkı almasını isterdim ama böyle bir talep olmayacağının da farkındayım çünkü bu hiçbir zaman onlar için öncelik olmadı. Belki gelecekte bu da değişir ama şimdilik böyle bir durum söz konusu değil.

Günün sonunda teyit’in etrafında ortak değerleri benimseyen insanların bir arada olduğu bir topluluk görmek istiyoruz.”

Soner Yalçın’ın Kara Kutu kitabını incelediğiniz, “Salgın Var!” isimli bir dosya yaptınız. Dosya öncesinde bir gelir modeli olarak kitle fonlamasını kullandınız. Bu model aslında yöntemsel olarak kitle kaynaklamaya (crowdsourcing) da benziyor, bunun içerik üretimi sürecinde size ek bir katkısı oluyor mu?

Teyit’te, Türkiye’de hiçbir medya kuruluşunda olmayan bir pozisyon açtık ve bir topluluk sorumlusu istihdam ettik: Beyza Çalıkoğlu. Burada yapmak istediğimiz şey kullanıcıyla daha çok etkileşimde kalmak ve teyit’in etrafındaki kullanıcılarla kısa vadede etkileşimi artırmak, orta vadede bu insanlarla bir topluluk ortamını yaratabilmek.

Teyit’in etrafından birlikte teyitçilik yapabildiğimiz, belki bizim üyelerimiz hâline gelen, günün sonunda ortak bir amaç için, ortak değerleri benimseyen insanların bir arada olduğu bir topluluk görmek istiyoruz. Türkiye’deki medya ekosisteminin böyle dönüşebileceğine inanıyorum. Bir de teyitçiliği iş olmaktan ziyade bir hareket hâline getirmeye çalışıyoruz.

Kitle fonlaması meselesi de tam olarak burada duruyor. Para toplama motivasyonundan ziyade yapacağımız işin etrafında bir topluluk yaratmaya çalışıyoruz. Bu topluluğu farklı şekillerde toplayabilirsin, onlardan mesela “crowdsourcing”le belli materyalleri, videoları, fotoğrafları da toplayabilirsin, ceplerinden birkaç kuruşu da toplayabilirsin. Kendilerini oraya ait hissetmek için kendilerinden bir parça vermelerini istiyoruz.

Diğer bir yandan da Kara Kutu konusu çok riskli bir çalışmaydı çünkü Türkiye’de çok tanınan ve yazdığı kitap çoksatar olmuş bir insanın karşısına çok güçlü bir işle çıkıyorsun. Biz bir de çok lince uğradığımız için bu linçlere karşı kendimizi nasıl savunabiliriz noktasında yeni yetenekler geliştirmeye çalışıyoruz. Kitle fonlama bu anlamda da önemliydi. Çalışmanın etrafına bir topluluk inşa edelim ki birlikte yapmış olalım bu işi, tek başımıza bir Don Kişotluk hâline gelmesin, hep birlikte ortaya bir ürün koyalım, alıcısı, destekçisi de önceden belli olsun.

Yayına başlamadan önce de e-posta bültenleri göndererek destekçilerimizden geri bildirim topladık: Sizce olmuş mu bu yazı? Sizce ne eklenebilir? En çok etrafınızda gördüğünüz komplo teorisi ne? tarzında sorular sorduk. Onlardan son yorumları alarak şekillendirdik, böylece de aslında linçten korunduk.

Salgın Var!” dosyasına dair içgörü yazısında Selin Yıldız, Yürüttüğümüz her faaliyetin kendi gelir modelini de beraberinde getirebilmesini önemsiyoruz,” diyor. Bu tartışma süreci nasıl yürüyor? Yeni bir çalışmanın yeni bir gelir modeliyle çıkmasına nasıl karar veriliyor?

Neye, nasıl karar veriyorsunuz konusu biraz benim sorumluluğumda. Benim teyit’te kurucu olarak ne yaptığım meselesi hep insanlarda bir kafa karışıklığı yaratıyor. Dışarıdan tespit etmesi çok kolay değil tabii ki ama benim görevim gelir modelleri yaratmak, yeni işler geliştirmek. Bu noktada Gülin ve Oktay en büyük yardımcılarım. Onlarla sürekli konuşuyorum ve kararların çoğunu birlikte alıyoruz. Bir kararı tepeden inme yaptığımız çok nadirdir, mutlaka ekiple paylaşıp konuşup onların endişelerini dinleyerek ilerliyoruz.

Kimse yayıncılara güvenmiyor, mecburiyetten takip ediyor; alternatif olmadığı için bazı yerler yükseliyor.”

Kullanıcı meselesini bir kere daha sormak istiyorum. Sen çünkü teyit’in kullanıcılarla nasıl ilişki kurduğundan bahsederken “mevcut medya ekosisteminin de böyle dönüşebileceğine inandığını” söyledin. Medyadaki mevcut aktörlerin kullanıcılarıyla ilişkilerinde bir sıkıntı mı var?

Kesinlikle var. Kimse yayıncılara güvenmiyor ki, herkes mecburiyetten onları takip ediyor. Alternatif olmadığı için bazı yerler yükseliyor, yoksa çok iyi iş mi çıkarıyorlar? Mevzu haber almak olduğunda bir şekilde alıyorsun, o da problem değil ama doyurucu bir içerik tüketmiyorsun. Ve o kadar yanlı ki her şey. Ben şu anda yansız bir medya kuruluşu olduğuna inanmıyorum Türkiye’de, her birinin bakış açısı problemli; istisnasız. O yanlılığı da haberin içerisinde, atılan tweette çok net görebiliyorum ve bu beni irite ediyor. Kullanıcıların da çok büyük bir kısmını uzaklaştırıyor çünkü kendi düşüncesinden olan bir medya kuruluşu bile olsa insanlar sıkıldı artık.

Salgın sürecinde haber tüketimi arttı ama genelde bir haberden kaçınma söz konusu. İnsanları mutsuz eden, hiçbir çözüme götürmeyen ve düzenli olarak yalan yanlış şeyler üreten medya kuruluşları bir güven restore edebilecek durumda değil. Biz bu krizden açıkçası uzmanlara ve kurumlara duyulan güvende bir artışla çıkacağız ama medyaya güven, restore olmak bir yana daha da kötü hâle geldi. Oytun Erbaş’ı çıkarmalar, Canan Karatay’a kelle paça önerttirmeler…

Gülin’le birkaç sene önce bir toplantıda “fact-checking” üzerinden bunu insanların tüketmek isteyeceği bir hikâyeye nasıl çeviririz” diye konuşmuştuk. Aradan geçen sürede sizin bunu yapmak için denediğiniz bir sürü yol oldu. Peki sence medyada habere içerik olarak bakmakta, bunu paketlemekte ve okuyucunun almak isteyeceği bir ürüne dönüştürmekte nasıl sıkıntılar yaşanıyor?

Hikâye anlatıcılığının olmaması bir mesele. Doğru ve kaliteli, derinlemesine bir araştırma okumuyor olmamız bir mesele. En derinlemesine okuyabildiğimiz şeyler yine köşe yazarlarından çıkıyor. Diğer bir mesele de şu: çözüm gazeteciliği gibi bir yaklaşım yok. İnsanları aşırı probleme boğan ve hiçbir çıkış yolu bırakmayan bir habercilik mantığı var. Felaketleri kat kat kat fazla göstermeye yönelik bir çaba söz konusu her iki tarafta da. Bu, uzun vadede hepimizi depresyona sürükleyen bir şey. Medyanın bu noktada çok büyük bir rolü var.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir