NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Dünya Basın Özgürlüğü Gününüz kutlu olsun! Dünya genelinde basın özgürlüğünün durumu pek iç açıcı olmasa da bu günü basının önemini, bu işi iyi yapmanın neden değerli olduğunu ve basının nasıl tehditlerle karşı karşıya olduğunu hatırlamak ve konuşmak için kullanabiliriz. Özellikle de Koronavirüs’ün özgür basının değerini bir kez daha hatırlattığı bir dönemden geçerken.
Bu yüzden “Haftanın Odağı” basının karşısındaki tehditlerin çeşitliliği oldu. “Ne Okuyoruz” bölümünde de geçtiğimiz haftalara kıyasla daha pozitif bir derleme hazırladım. Özellikle .ORG satışının iptali haftanın en güzel haberlerinden birisiydi.
Bu haftalık benden bu kadar. Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
.ORG HİKÂYESİ MUTLU SONLA BİTTİ
Geçtiğimiz aylarda internetin geleceğini ciddi bir şekilde değiştirebilecek bir tartışma sürüyordu. Alan adlarının ve uzantıların yönetiminden sorumlu olan ICANN, .ORG uzantısının kontrolünü sansür sever ve oldukça tekinsiz bir şirkete satmayı planlıyordu. Fakat bunun duyulması ile aylar süren uzun bir kampanya başladı.
Geçtiğimiz hafta içerisinde bu konuda sevindirici bir gelişme yaşandı. ICANN, konuyla ilgili yaptığı toplantıda oy birliği ile bu devir işlemini iptal etti ve .ORG alan adının kontrolünü elinde tutmaya devam edecek. Bu da dünyadaki her STK ve kâr amacı gütmeyen kurumun kullandığı bu uzantının sansür ve aşırı yükselen fiyatlar gibi birçok riskten kurtulması demek.
SNOWDEN’DAN SONRA GAZETECİ GÜVENLİĞİ
2013 yılında Edward Snowden’ın NSA’den sızdırdığı belgeler ile dijital gözetimin geldiği noktayı göstermesi herkesin internete ve teknolojiye bakışını değiştirecek olaylar zincirini başlattı. O zamandan bu yana dijital gözetimin boyutları ve yöntemleri değişip gelişse de özellikle bütün gazeteci ve aktivistlerin bu konuyu ciddi bir şekilde ele almasını bu sızıntılara borçluyuz.
TOW Center for Digital Journalism gazetecilerin şu anda dijital güvenlik konusunda ne durumda olduklarını ve kendilerini koruma konusunda 2013’ten bu yana nasıl geliştiklerini inceleyen bir araştırma yayınladı. Araştırmanın özetinde özellikle gazetecilerin karşılaştıkları tehditlerin ve bunların kaynaklarının nasıl çeşitlendiğine vurgu yapılıyor. Bu da aslında 2013’e göre dijital güvenliğin gazeteciler için daha hayati bir konu olduğunun bir kanıtı. Elbette tüm bu gelişmeler maalesef durumun gazeteciler için daha iyi olduğu anlamına gelmiyor.
NESİL FARKI CONDÉ NAST’I NASIL ETKİLİYOR?
Büyük ve köklü bir medya grubu olmak için okurların ihtiyaçlarını ve taleplerini anlayabilmek ve bu ihtiyaçlara hitap edebilecek kaliteli ürünler ortaya koyabilmek gerekiyor. Ne var ki, uzun süre boyunca aynı formülle ve ekiple başarılı olmak, yaşanan köklü değişimlere ayak uydurmayı ciddi bir şekilde zorlaştırabiliyor.
Ben Smith’in Condé Nast üzerine yazdığı bu yazı da aynı neslin ve o neslin dünyaya bakışının başarıyı getirdiği medya grubunda değişime ayak uydurmanın nasıl zorlaştığını gözler önüne seriyor. Condé Nast uzun zaman boyunca başarısını lüks yaşam tarzlarına ve modaya odaklı GQ, Vogue, Vanity Fair gibi dergilerine borçluydu. Ama değişen ekonomik ve sosyal koşullar bu tarza olan talebin düşmesine ve özellikle yeni neslin dünyaya bakışının değişmesiyle buna hitap edebilen yayınların —New Yorker, Wired ve politik bir gençlik dergisine dönüşen Teen Vogue gibi— asıl gelir kaynağı hâline gelmesine neden oldu.
Yönetimin bu değişime karşı tavrı, medyanın pandemi ile birlikte daha da derinleşen krizi karşısında medya devini zor durumda bırakabilir. Bu da bizlere medyada uzun ömürlü olabilmek için değişimi anlamanın ve ona uyum sağlamanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
KRİZDE BU HAFTA: ORTAKLIKLAR, ABONELİK ARTIŞI VE FONLAR
COVID-19 ile başlayan ekonomik krizin gündemimize bu hafta yansıma şekli görece daha pozitif ve çözümlere dönük oldu diyebiliriz. Bunların başında bölgesel yayınların ortak çalışmaya yönelmesi geliyor. Özellikle ABD’de yerel gazeteler ortak üretim ve yayın konusunda büyük adımlar atıyor.
Her ne kadar krizin ne kadar derinleşeceğini kestirmek güç olsa da, kimi yayınlar bu süreçte abonelik gelirlerini artırmaya başladı. Daily Beast’in abonelik geliri bir buçuk ay içerisinde yüzde 35 artış gösterdi. Financial Times da abonelik artışının yanında, bu konudaki yetenek ve tecrübesini FT Strategies şirketi üzerinden danışmanlık vererek bir ek gelire dönüştürüyor.
Krizle birlikte gazetecilik ve doğrulama platformlarına verilen fonlarda da bir artış var. Geçtiğimiz hafta içerisinde IFCN iki büyük fon haberi verdi. YouTube ile ortak projelerinde doğrulama platformlarına 1 milyon dolarlık bir fon sağlayacak. Facebook ile başlattıkları Coronavirus Fact-Checking Grant ile de sekiz farklı projeye toplam 300.000 dolar fon verecekler.
KISA KISA
- The New York Times, 17 milyondan fazla abonesi olan sabah e-bülteni The Morning Briefing’in başına özel bir muhabir getiriyor ve adını The Morning olarak değiştiriyor.
- “Podcastin Netflix’i” olmayı hedefleyen Luminary sessiz ve kötü geçen bir yılı geride bıraktı.
- Dil eksikliği ve Çin ön yargısı, birçok gazetecinin Koronavirüs haberlerinde mevcut bilgiyi çok geç keşfetmesine neden oldu.
- Akıllı telefonlar ile virüs takibinin gündemde olduğu günlerde, NYT’nin dijital konum takibinin geldiği korkutucu boyut üzerine hazırladığı dosyayı hatırlamakta fayda var.
- Pandeminin getirdiği doğrudan travmaların yanında “travma beklentisi” de üzerimizde ciddi psikolojik etkiler bırakabilir.
- Koronavirüs haberlerinde gazetecilerin “daha pozitif olmasını” istemenin altında yatan yaklaşıma dair sıkı bir inceleme.
Haftanın odağı: Dünya Basın Özgürlüğü Günü
Bugün (3 Mayıs) Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Maalesef ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde her geçen yıl basın özgürlüğünün giderek zayıfladığı, bunun da ötesinde gereksiz görülmeye başladığı zamanlardan geçiyoruz. Durumun ne kadar ciddi olduğunu anlatmama gerek olduğunu sanmıyorum.
Bu hafta sizlere basın özgürlüğüne dair tehditlerin geçmişe kıyasla nasıl çeşitlendiğinden ve farklı biçimler alabildiğinden bahsetmek istiyorum. En basit örneği, Ne Okuyoruz bölümünde ele aldığım dijital güvenlik konusu. Sürekli konuştuğumuz dijital dönüşüm gazetecilere sağladığı imkânların beraberinde onları gözetlemek, susturmak ya da hedef hâline getirmek için de birçok yeni seçenek sundu.
İnternet bilginin özgürleşmesine, gazetecilere daha fazla veriye ve okura ulaşma olanağı getirse de; bununla birlikte gazetecilik kavramının politik amaçlarla içinin boşaltıldığı, propaganda için daha kullanışlı bir araç olduğu ve gazetecilerin kolayca hedefe dönüştürülebildiği bir teknoloji.
“Fake news”, troller gibi yeni kavramların hemen hepsi gazeteciliğe ve basın özgürlüğüne birer tehdit. İnsanların doğru bilgiye ulaşmasını zorlaştıran, basına güveni sarsan bu gelişmeler birçok şeyi zorlaştırdı. Fakat devletler bunlarla mücadele etmek için basını hedef almayı ve basın özgürlüğünü kısıtlayacak araçlar kullanmayı tercih etti. Pandemi sürecinde bile bunu fırsat bilerek benzer yasalar çıkaran ülkeler oldu.
Gazeteciliğin içinde bulunduğu ekonomik koşullar da onun özgürlüklerini kısıtlamaya devam ediyor. Bir yandan dijitalde gelir musluğunun başını tutan teknoloji platformları basının onların isteklerine göre dönüşmesini isterken, diğer yandan zenginlerin birçok farklı amaçla gazete satın almaları artık normalleşti. Büyük birleşmeler ve merkezileşmeler de çok sayıda yayının tek merkezden kontrol edilip tektipleşmesine yol açıyor.
Basın özgürlüğü herkesin koşulsuz bir şekilde savunması gereken haklardan birisi. Bunun ne kadar önemli olduğunun ve neden savunulmaya değer olduğunun örneklerini hemen her gün dünyanın her yerinde görüyoruz. İçinde bulunduğumuz koşullar bu özgürlüğe olan saldırıları ve kısıtlamaları giderek artırırken, bizler de aynı şekilde her alanda ve her tehdite karşı bu özgürlüğü savunmaya ve basının güçlenmesi için elimizden geleni yapmaya devam etmeliyiz.