Gelişen teknolojilerin gazetecilik disiplini ile olan ilişkilerine dair teorik yaklaşımların ardından gazeteciliğin bu teknolojiler kapsamındaki gözle görünür değişimini de irdelemek gerekiyor. Bu değişimler söz konusu olduğunda ise en önemlilerinden biri olarak akla gelen kuşkusuz Twitter bünyesinde gelişen dijital gazetecilik pratikleri. Gerçekten de 2006 yılındaki kuruluşundan bu yana internet ve sosyal medya ekosistemi içindeki etkisi günden güne daha da önemli hâle gelen Twitter, gazetecilikten ne anladığımızı temelden değiştiren bir olgu olarak karşımıza çıkmakta. Bu yazıda, bir dijital mecra olarak Twitter’ın gazetecilik pratiklerine olan etkilerinden bahsedeceğim.
Twitter, kullanıcılarına mikro-içerik olarak adlandırılan ve tek seferde sınırlı miktarda olmak üzere metin, fotoğraf yahut video paylaşmalarına imkân veren bir sosyal medya platformu. Dizaynı itibariyle Twitter, kullanıcılarına oldukça esnek bir hikâye anlatım modeli sunuyor. Tek seferde paylaşabileceklerinizin bir sınırı olsa da üretebileceğiniz toplam içerik miktarına nihai ölçüde bir sınırlama getirilmiyor. Bu sayede makro-içerikler de çok sayıda mikro-içerik hâline getirilerek Twitter üzerinden paylaşılabiliyor. Ama her mikro-içerik kendi içinde başlı başına bir bütünlük arz ettiğinden yine Twitter’ın şebeke (network) odaklı yapısı dahilinde kullanıcılar tarafından ayrı ayrı yayılma fırsatı buluyor. Günün herhangi bir anında Twitter’a girdiğinizde takip ettiğiniz hesaplarca gerek üretilen gerekse retweet mekanizması ile kaynağından aynen iletilen onlarca mikro-içeriğin bir araya gelişine şahit oluyorsunuz. İşte bu fenomen akademik literatürde karma (hybrid) anlatım olarak nitelendiriliyor.
Hikâyenin çoklu anlatıcıları
Karma anlatım, belirli bir olayın yahut olgunun yalnızca bir aracı tarafından değil, birden fazla aracı tarafından farklı yöntemlerle aktarılması olarak da ifade edilebilir. Sosyal medyanın etkinliğinin artmasıyla etkisini iyiden iyiye hissettiren bu anlatım türü, habercilikte yıllardan beri devam eden; çoğunlukla tek bir anlatıcısı ve net bir mesajı olan geleneksel anlatım türlerinden farklı. Günlük gazetenizi elinize aldığınızda o günün manşetinin, sürmanşetinin ve manşetler altında verilen metinlerin anlık olarak değiştiğini (hatta bazen çeliştiğini), ilgili görsellerin video ve fotoğraf formatında kesintisiz olarak birbirini takip ettiğini düşünün. Alışılagelmiş, durağan, fakat kendinden emin gazeteler bağlamında pek de hayal edemediğimiz bir örnek bu.
Yine de içinde bulunduğumuz dünyadaki siyasi, sosyal, ekonomik, teknolojik vs. birçok gelişme hakkında etraflı fikir sahibi olabilmek, bu gelişmeleri birden fazla kaynaktan gelen farklı formatlarla değerlendirmeyi gerektiriyor. Genelde karma anlatım, özelde ise Twitter’ın geliştirdiği içerik oluşturma ve dağıtım modeli, bu noktada bizlere statik gazete kâğıtlarının (hatta bazen haber sitelerinin) sunabileceğinden çok daha fazlasını sunuyor. Twitter ile ortaya çıkan gazetecilik pratikleri söz konusu olduğunda, haber içeriğinin oluşturulması ve üretimi yalnızca profesyonel gazeteciler tarafından değil, alelade bireyler tarafından dahi oldukça pratik şekillerde gerçekleştirilebiliyor. British Columbia Üniversitesi’nden Alfred Hermida, bu olguyu “haber endüstrisinin geleneksel yapılarının dışındaki karmaşık bilgi kanalları tarafından, olayların, fikirlerin, duyguların ve tecrübelerin bir araya gelmesi ile haberlerin ortaklaşa ve eşzamanlı üretimi” olarak tanımlıyor. Böylelikle Twitter ve ortaya koyduğu karma anlatım modeli; merkezsiz, çoklu anlatıcı içeren, geleneksel medyanın alışılagelmiş kanaat önderlerinden farklı aktörlerce şekillendirilmiş alternatif haber dağıtım şebekeleri öngörüyor.
Haberlerin ve haberciliğin dönüşümü
Gazeteciliğin klasik yaklaşımlarından biri olan içerik denetleme (gatekeeping – TR. kapı tutuculuk) teorisine göre bir haberin üretim sürecinde, yani oluşumundan tüketimine kadar, birçok farklı aşama bulunur. Haberin bu aşamaları geçip geçemeyeceğine, nasıl olması gerektiğini belirleyen ve nihayetinde bir sonraki aşamaya “geçmesini” kontrol eden aktörler karar verir. Bu aktörler kurumsal medyada ve haber endüstrisinde muhabirler, editörler, haber müdürleri, genel yayın yönetmenleri gibi birçok rolde karşımıza çıkabilir. Ne var ki tüm bunlar artık değişmekte. Twitter ile ortaya çıkan anlatım ve aktarım modelleri belirli bir içerik üzerindeki doğrusal kontrol ve geçiş zincirini artık imkânsız kılıyor. Herhangi bir içeriği kendi denetim mekanizmaları doğrultusunda ilgili aşamalardan geçirmeyerek yayınlamamayı tercih eden bir kurumun, o içeriğin medya ekosisteminin tamamında görünür olmasına karşı yapabileceği fazla bir şey yok. Zira kendisi gibi binlerce kurumdan ve bağımsız hesaptan oluşan Twitter şebekelerinde içeriğin yayılabileceği bir kanal bulmak her zaman mümkün. Bu durum, yani herhangi bir içeriği tam anlamıyla denetlemenin artık mümkün olmaması, klasik içerik denetleme teorisine de yeni bakış açıları gerektiriyor. Bu noktada, Avusturalyalı akademisyen Alex Bruns, dijitalizasyon sürecinde profesyonel gazeteciliğin işlevinin içerik denetlemeden (gatekeeping) içerik takibine (gatewatching) dönüştüğünü savunuyor. Bruns’a göre artık haber üreticileri yalnızca kendi ürettikleri içeriklerle yetinmeyerek ana akım ve sosyal medyadaki içerikleri de sürekli takip etmek ve gerektiğinde buldukları uygun içeriklerle ortak bir hikâye anlatımı geliştirmek zorundalar. Dahası, içerik takibi eksenindeki habercilik anlayışı kurumsal medya organizasyonlarının yanında bireylere de kendi haber ajandalarını oluşturma fırsatı tanıyor. Nihayetinde, Bruns’a göre internet ile gelişen medyada iki katman ortaya çıkıyor: Birinci katman kurumsal medya organizasyonlarını kapsarken, ikinci katman bireylerin gazetecilik pratiklerine işaret ediyor. Bu bağlamda, Twitter’ın ortaya çıkardığı merkezsiz ve şebeke odaklı habercilik anlayışının, kurumsal organizasyonların yanında işte bu yeni katmanda yer alan aktörleri ortaya çıkardığı söylenebilir.
Hiç bitmeyen haberler
Bruns’un işaret ettiği ikinci katman medya aktörleri, yani kurumsal medya organizasyonlarının dışındaki alternatif içerik üreticileri, içerik takibi (gatewatching) sürecinde çok daha etkin olabilir. Bu aktörler, Twitter gibi platformlardaki sayısız miktarda ve sürekli devam eden içerik akışını takip ederek ve ilgilerini çeken içerikleri kendi medya ortamlarına yönlendirerek belirli konular üzerindeki ajandalarını oluşturabilirler. Bruns’a göre ikinci katmandaki medya aktörlerinin birinci katmandakilere göre belirli avantajları var. Öncelikle, içerik takibi bir faaliyet olarak bilginin organizasyonlar dışındaki içerik üreticileri arasında paylaşımı ve yayılması için temel bir öneme sahip. Bunun yanında, alternatif medya aktörleri haber üretimini ortaklaşa gerçekleştirebilirler ve bu süreçte kendilerini bağlayan herhangi bir kurumsal yapının olmamasını avantaja çevirebilirler. Son olarak, belirli bir akış içerisindeki kaynakları sürekli izleyen ve yeri geldiğinde ajandalarına dahil eden organizasyon dışı aktörler, haberlerin eskisi gibi başı ve sonu olan içeriklerden ziyade sürekli devam eden ve hiç bitmeyen anlatılara dönüşümünü sağlıyor. Bu da etkileşimin sürekli olması ve aktörler arasındaki çoklu içerik takibinin artması anlamına geliyor. Tüm bunlar Twitter’ın sunduğu karma anlatı modelleri sayesinde mümkün oluyor.
Twitter’ın yıllar içinde yerleşmiş gazetecilik kalıplarını etkisizleştiren yapısının elbette problematik tarafları da mevcut. Ancak tüm bunlar başka bir yazının konusu. Şimdilik bilinmesi gereken, başta Twitter olmak üzere sosyal medya platformlarının bizim haber olarak bildiğimiz olgunun üretimini, dağıtımını ve tüketimini kökten değiştirdiği. Tüm bu gelişmeler ışığında gazetecilik, olaylara ulaşan, onları uygun dille haberleştiren ve yayan insanların yaptığı bir meslek olmanın ötesine geçiyor. Zira, olaylar hâlihazırda Twitter gibi devasa şebekeler üzerindeki sayısız kaynaktan sürekli bir akış hâlinde haberleştirilmekte ve yayılmakta. Belki de önümüzdeki dönemde gazetecilik “olaylara ulaşmak ve onları aktarmak” mesleği olmaktan çıkarak “birçok olayı eşzamanlı takip etmek ve onlarla adeta bir kolaj gibi uyumlu ve güçlü anlatılar oluşturabilmek” yeteneğine dönüşecek. En azından ortaya atılmakta olan teoriler bizlere bunu düşündürüyor.