NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta “Ne Okuyoruz” bölümünde dijital ile gazetecilik arasındaki ilişkiye odaklanan bir derlememiz var. Bunların yanında Yunanistan’da gazetecilere yönelik şiddetin artışını ve Getty Images’ın foto muhabirlikte erkek egemenlikle mücadele adımlarını da bu bölümde bulacaksınız.
“Haftanın Odağı” ise gonzo gazetecilik. Hunter S. Thompson’ın en meşhur sözlerinden birisi olan “Gidişat tuhaflaştığında, tuhaflık profesyonellik olur”un günümüze uygunluğunu da düşünerek bu sayının odağını ona ayırdım.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu Hafta Ne Okuduk?
YUNANİSTAN’DA SAĞIN YÜKSELİŞİ GAZETECİLERE ŞİDDETİ DE BERABERİNDE GETİRİYOR: Gazetecilerin karşı karşıya kaldıkları şiddet biçimlerini ve bunların kaynaklarını saymakla bitiremeyiz. Genel bir eğilim olarak elinde şiddet uygulama gücü olduğunu düşünen hemen her kesimin, gazeteciler istediklerini yazmadıklarında bunu kullanmak için fırsat kolladıkları ortada.
Bunun güncel bir örneğini de Yunanistan’da görmeye başlıyoruz. Özellikle geçtiğimiz yıl Makedonya ile yapılan anlaşmadan ve ülkedeki göçmen karşıtlığından beslenen aşırı sağın yükselişi, onlara dair haber yapan ya da eylemlerini takip eden gazetecilere yönelik şiddetin de artışına sebep oluyor. Yalnızca 20 Ocak 2019’da aşırı sağ grupların yaptığı bir eylemde en az beş gazeteciye karşı saldırı gerçekleştirilmiş ve ekipmanlarına zarar verilip çalınmış. Giderek artan bu saldırıların altında ise ağırlıklı olarak sağ grupların dünyanın hemen her yerinde beslediği “gazetecilerin onların düşmanı olduğu” algısı yatıyor. Politikacıların da bundan faydalanıp bu algıyı yayıyor olması da doğrudan olmasa da bu şiddeti meşrulaştıran önemli bir etken.
ALMAN BASINI FACEBOOK’A KARŞI HÂLÂ ÇEKİMSER: Facebook’un gazetecilere ve basına karşı yarattığı güvensizliği ve genel olarak basınla sorunlu ilişkisini önceki bültenlerimizde ele almış, haftanın odağında da kapsamlı bir şekilde incelemiştik. Facebook bu konuda ısrarcı olmaya devam etse de Alman basını kendisini korumaya almaya ve Facebook’un vaatlerine kapılmamaya çalışıyor.
Genel olarak Alman basınında sosyal medya ve dijital platformlarla ilişkinin sınırlı olduğunu ve her ne kadar yeni teknolojileri benimsemeye çalışsalar da geleneksel gazetecilik yaklaşımını korumak için önemli bir çaba gösterdiklerini söylemek mümkün. Yakın zamanda gerçekleştirdiğim bir ziyarette yaptığım görüşmelerde de bunu yakından gözlemleme şansım oldu. Özellikle ABD merkezli medya kuruluşlarındaki sosyal medya platformları ile iç içe üretim yapma eğiliminin neredeyse tam tersi bir profil çizen Alman medyası, özellikle günümüz platform merkezli gazeteciliğine karşı nasıl alternatifler olabilir sorusunu merak edenler için takip etmeye değer.
ÇEVRİM İÇİ HABER ALGIMIZIN DEĞİŞİMİ: “İnternetten haber okumak” dediğimizde şu an aklımıza birçok şey gelebiliyor. Haber uygulamaları, sosyal medya, haber siteleri, mesajlaşma uygulamaları ya da akıllı asistanlar gibi birçok farklı yoldan habere ulaşmak mümkün. Teknik olarak hepsi habere internetten ulaşmak kategorisine girse de her biri çok farklı bir haber alma şekli. Fakat bu değişim o kadar hızlı gerçekleşti ki, böyle bir değişim olduğunu anlayamadık bile.
Bu yüzden Pew Research tarafından yayınlanan bu blog postu ilgi çekici. Pew ekibinin yaptığı araştırmalarda yıllar içerisinde çevrim içi haber okumayı nasıl sorulaştırdıklarını ve bu soruların nasıl değiştiğini örneklerle göstermişler. Bu da bizlere insanlık olarak daha önce hiç görmediğimiz bir hızda değişen alışkanlıklarımıza dönüp bakmak için güzel bir fırsat sağlıyor.
SOSYAL MEDYADA VERİ GAZETECİLİĞİ ZORLAŞIYOR: Veri gazeteciliğinin gelişmesinde ve büyümesinde en büyük rolü oynayan faktörlerden birisi sosyal medyayı insanların aktif bir şekilde kullanmasıydı. Burada üretilen veri, gazeteciler için çok büyük bir kaynak ve bunların analizi sayesinde birçok önemli haber üretildi.
Yaşanan gelişmeler, bu veriye erişimi giderek daha da zorlaştırıyor. Bir yanda Cambridge Analytica skandalı gibi kötü niyetli aktörlerin bu verileri kullanarak insanların özel hayatlarını ihlal ediyor olması, diğer yanda ise bu verinin giderek daha değerli hâle gelmesi ile şirketlerin bunu kendilerine saklamak istemesi, bu verilere ulaşmayı giderek daha da zor bir hâle getiriyor. Jeff Hemsley, yazısında bu durumun gazetecileri nasıl etkileyebileceğini anlatıyor ve gazetecilerin bu veriye erişerek insanları bilgilendirme görevine devam edebilmesi için platformların özel imkânlar sağlaması gerektiğini söylüyor.
GETTY IMAGES FOTOĞRAFÇILIKTAKİ ERKEK EGEMENLİKLE MÜCADELE EDİYOR: Gazeteci anlattığı haberler ve olaylar ile okurun gözü, kulağı olur ve okurun o haberi nasıl göreceğini veya ne kadar görebileceğini belirler. Bu bildiğimiz bir şey, foto muhabirlikte ise bu deyim daha doğrudan bir anlam kazanıyor. Bu yüzden de kimin gözünden gördüğümüz de daha önemli olabiliyor.
Bunun farkında olan Getty Images, foto muhabirlik alanındaki erkek ağırlığını azaltmak ve kadınlar ve “non-binary” kişilerin de foto muhabirlik alanında görünür olmasını sağlamak için adım atmaya karar vermiş. Bu girişimlerden birisi de Women Photograph Grant. Endüstrideki erkek egemenliği kırmaya yönelik bu girişim oldukça değerli. Genel olarak çeşitliliğin gazetecilik için olan önemi, foto muhabirliğinde daha da artıyor. Bu yüzden foto muhabirlik de dahil olmak üzere gazeteciliğin ve medyanın her alanında böyle çabalara ihtiyacımız var.
Haftanın Odağı: Gonzo Gazetecilik
Gazetecilik üzerine yapılan tartışmalarda özellikle tarafsızlık ve gazetecinin bir tavrı, duruşu olmalı mı konusu sıkça gündeme gelir. Elbette bunun en önemli sebeplerinden birisi belirli politik grupların ya da güçlerin aracı hâline gelen, yalan ve manipülasyonu haber yapmanın önüne koyan yayınların ve kişilerin olması. Bu durum, aslında gazetecilerin gerçekten üzerine oturup düşünmesi gereken tarafsızlık ve objektiflik meselesinin üstünü örtüyor ve bunu bir gazetecilik tartışmasından çok siyasi bir tartışmaya çeviriyor.
Eğer gerçekten gazetecilik ve objektiflik konusunu ele almak istiyorsak, buna gonzo gazetecilik ve Hunter S. Thompson’dan başlamamız gerekiyor. 1970 yılından intihar ettiği 2005 yılına kadar ürettiği işlerle, bir türün doğmasını sağlayan ve gazeteciliğe yeni bir soluk getiren Thompson, gonzo gazetecilik kavramını da üreten kişi. En meşhur eserleri olan Fear and Loathing in Las Vegas, Hells Angels ve Campaign Trail ’72’nin yanı sıra yazdığı birçok yazı ve kitapla, gonzo gazeteciliğin temellerini atıp geliştirdi. Elbette kavram ve tarz genellikle Hunter S. Thompson ile başlamış olarak kabul ediliyor olsa da, bu tarzın kökleri 1960’lardaki New Journalism akımına ve 20. Yüzyılın başlarında yaşamış gazeteciler Nellie Bly ve Djuna Barnes’a kadar gidiyor.
Gonzo gazeteciliğin ne olduğunu açıklamak aslında çok da zor değil. Gonzo gazetecilik özünde bir gazeteci gibi haberin peşinden koşmayı ve toplanan her şeyi okura ulaştırmayı amaçlar. Ama bunu kuru ve tarafsız görünen bir dille yapmak yerine gazetecinin o anki tecrübesini ve hislerini de bu anlatıya dahil eder, okur gazeteci bu haberin peşindeyken neler gördüyse ve hissettiyse onu da okur. Gonzo gazetecinin bir tarafı vardır, çünkü anlatıcı olarak haberin içerisindedir. Bunu saklamaz, okur da gazetecinin kim olduğunu ve nasıl baktığını birebir tecrübe ettiği için bunun bilincinde olur. Gonzo gazeteci aynı zamanda dili ve anlatımı da zengin kullanmayı tercih eder, görece kuru gazetecilik dili ile kendisini sınırlamaz.
Bunu bugünün tarafsız gazetecilik tartışmalarıyla karıştırmamak gerek. Çünkü ele aldığımız sorunların kaynağında düpedüz yalan haber yapmak, gazeteciliği siyasi bir araç olarak görmek ve taraflı olduğu hâlde bunu gizleyip inkar etmek yatıyor. Gonzo gazeteciliği benimseyenlerin derdi insanları kandırmak ya da onları bir politik görüşe inandırmak değil. Gonzo gazeteci; anlattığı hikâyeyi okurun kendi gözünden görmesini ister, ona daha saf bir anlatı sunmayı amaçlar ve haberciliği bir edebi tür olarak görüp anlatımını zenginleştirmeye çalışır.
Hunter S. Thompson bunların hepsini mükemmele yakın bir seviyede yapan ve gazetecilik için yeni bir çağ açan bir isimdi. Yazım tarzıyla, gazeteciliğe yaklaşımıyla dünyanın dört bir yanında kendisinin bile tahmin edemeyeceği kadar büyük bir etki yarattı. Günümüzde onun izinden giden ya da ondan etkilenen birçok isim ve kurum var. Rolling Stone dergisi için yazdığı yazıların derlemesi olan Fear and Loathing at Rolling Stone kitabını yıllardır dönüp dönüp okuyor olmam bu etkinin nerelere kadar ulaşabildiğine güzel bir örnek olacaktır.
Bu haftanın odağına gonzo gazeteciliği ve Hunter S. Thompson’ı alarak hem tanımayanların tanışmasını hem de bilenlerin hatırlayıp biraz okumasını sağlamak istedim.
- How Hunter S. Thompson Gave Birth to Gonzo Journalism: Short Film Revisits Thompson’s Seminal 1970 Piece on the Kentucky Derby
- How Hunter S. Thompson Became a Legend — Patrick Doyle
- Fear and Loathing Worldwide: Gonzo Journalism Beyond Hunter S. Thompson — Robert Alexander (Ed.), Christine Isager (Ed.)
- Why gonzo journalism is crucial to our understanding of cities and their tribes — Bradley L Garrett
- Hunter S. Thompson, The Art of Journalism No. 1
- Fear and Loathing in Las Vegas — Hunter S. Thompson
- Fear & Loathing in America — Hunter S. Thompson
- A Brain Full of Contraband: The Islamic Gonzo Writing of Michael Muhammad Knight — Brian J. Bowe (PDF)
- The Globalized Jitters — Laurie Penny
- Transmetropolitan: the 90s comic that’s bang up-to-date on Donald Trump — Damien Walter