Gazetecilik ve halkla ilişkiler arasında sıkı bir bağ bulunuyor. Türkiye’deki ilk halkla ilişkiler şirketini kuran ve sektörün duayen ismi olarak kabul edilen Prof. Dr. Alâeddin Asna, her iki mesleğin son derece yakın olduğunu 25 yıl önce, “Halkla ilişkiler, gazetecinin iş sigortasıdır,” sözleriyle ifade etmişti. Zira, halkla ilişkiler kavramını 1900’lü yıllarda hayata geçiren Lvy Lee de bir gazeteciydi…
Halkla ilişkiler, Türkiye’de özel sektörde 1970’li yıllarda şirketlerin bünyelerinde halkla ilişkiler departmanları kurmasıyla başladı. 1971’de Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin kurulmasıyla da çalışmalar hızlandı. Bu durum, gazeteciler için de önemliydi çünkü böylece haber kaynakları yaratılmış oldu. Asna’nın deyimiyle, “O zamana kadar bir kuruluştan haber çıkarmak için konuşacak bir ilgili arayan, çalmadık kapı bırakmayan gazeteci, artık kolayca ulaşacağı, ayrıntılı bilgi alabileceği bir muhatap bulmaya başladı. Gazetecilikten gelme halkla ilişkiler danışmanları haberin önemini, zamanını, yazılış özelliklerini, gazeteciliğin sorunlarını bildikleri için bu insanlarla aynı dilden konuşabilmekteydi.”
Şimdilerde şirketlerdeki halkla ilişkiler departmanlarının yanı sıra, yüzlerce halkla ilişkiler ajansı oldukça aktif bir şekilde sektörde hizmet veriyor. Elbette halkla ilişkiler sadece medya ilişkileri anlamına gelmiyordu ama işin bu kısmı, son derece önem taşıyordu, hâlâ taşıyor. Halkla ilişkiler uzmanlarının en önemli görevlerinden biri de, temsil ettikleri şirketin basın aracılığıyla kamuoyuna tanıtılması ve basınla şirket arasındaki ilişkilerin doğru ilerlemesini sağlamak. Birbiriyle dirsek temasında ilerleyen bu yakın ilişkide kritik nokta; bu ilişkinin düzgün, sürekli ve düzenli olması.
[bctt tweet=”Zarakol İletişim Hizmetleri Kurucusu ve Başkanı Necla Zarakol: Bir zamanlar iş insanları kendilerinden çok, yaptıklarını göstermeye uğraşıyorlardı.” username=”newslabturkey”]
Bu ilişkinin zamanla gelişen ve biraz da değişen bir yönü var. Zarakol İletişim Hizmetleri Kurucusu ve Başkanı Necla Zarakol, sektörün değerli isimlerinden biri. 15 yıllık aktif gazetecilik hayatının ardından 1985 yılında halkla ilişkiler sektörüne geçen Zarakol, o dönemleri şöyle anlatıyor: “O günlerde az sayıda halkla ilişkiler şirketi ve birkaç büyük şirkette de halkla ilişkiler müdürü vardı. Ekonomi gazeteciliği de üç-dört yıl geçmişi olan yeni bir alandı. Türk ekonomisi dışa açık bir ekonomi hâline gelmiş, ihracat patlamış, o güne kadar bilinmeyen isimler iş dünyasında parlamıştı. Konjonktüre kişilerden çok olaylar ve olgular hâkimdi, dolayısıyla iş insanları da kendilerinden çok, yaptıklarını göstermek için uğraşıyorlardı. Bu yüzden iş dünyasının medyaya, medyanın iş dünyasına olan ilgisini ‘zamanında, kapsamlı ve doğru’ bilgilendirme üzerinden yürütmek kolaydı. Örneğin benim için okul yerine geçen, her şeyi yaparak öğrendiğim holding halkla ilişkiler müdürlüğü görevim sırasında -beş yıl- sayısız yeni proje duyurusu, marka lansmanı, temel atma ve açılış törenleri, yurt içi basın gezisi, konferans, sergi, yıldönümü kutlaması, faaliyet raporu ve basın buluşmaları konusunda ilişki kurarken hiç zorluk çekmedim.”
“Hâlâ etik kurallara bağlı gazeteciler var”
Etik sorunların, gazeteleri gazetecilerin değil iş insanlarının yaptığı dönemde başladığını söylüyor Zarakol. “Sanıyorum gazetelerin yönetim kademelerine bu bilgi veriliyor, bu durum muhabirlere hissettirilmeden kontrol altında tutuluyordu. Örneğin, reklam servisinde çalışanların muhabirlerden, editörlerden bu konuda istekte bulunmaları hoş karşılanmazdı,” diye de ekliyor. 90’lı yıllardan itibaren gazetelerin tamamen ticari müesseseler hâline geldikten sonra bu ilkelerin güç kaybetmeye başladığını düşünen Zarakol, advertorial anlaşmalarına dair değişimiyse şöyle paylaşıyor: “Şimdi gazetelerin reklam yöneticilerinin iş insanlarını ziyaret edip yıllık bağlantılar karşılığında ekonomi sayfalarında belli sayıda röportaj sözü verdiğine, advertorial istenirken ‘sağına soluna bu bir ilan demeden yayınlarız’ teklifleri yapıldığına, iş insanlarıyla gazetecilerin ilişkilerinin farklı boyuta, Cem Yılmaz’ın eliyle gösterdiği ‘duygusal ilişkiler’ düzeyine taşındığına tanık oluyoruz. Bunu söylerken piyasada hâlâ etik kurallara sıkı sıkıya bağlı, saygınlığından bir şey kaybetmeyen gazeteciler olduğunun da altını çizmek isterim. Özellikle tirajından değil ilişkilerinden güç alan yayınlarda ilişki kirlenmesinin daha yoğun ve zorlayıcı olduğu da piyasada söyleniyor.”
İyi ikram, hediye, iyi haber üçlüsü
Halkla ilişkiler uzmanları ve gazeteciler arasındaki ilişkinin suistimal edilip edilmediğine dair neler düşündüğünü soruyorum, sorumu “İki tarafın da karşısındaki insanın yaptığı işe saygı duymadığı durumlar” olarak düzeltiyor. “Gazetecinin bir halkla ilişkiler uzmanını aramasının gerekçesi belli bir konudaki bilgiye ulaşmak olmalı. Ürünü, hizmeti bedava almak, bozulan ürününü ücretsiz olarak yenisiyle değiştirmek değil,” diyen Zarakol, bunun karşı taraftaki benzerini de şöyle anlatıyor: “Maalesef bizim tarafımızda da gazetecilere ‘bunu şöyle yazarsan karşılığında biz de seni şuraya götürürüz’ denildiğini ya da bir yurt dışı gezisi sonrasında ‘Sana o kadar masraf yaptık, haberi küçük görmüşsün, yazmamışsın’ diye sitem edildiğini de duyuyoruz. Bazen müşteriler de memnuniyetsizliğini halkla ilişkiler uzmanlarına bu üslupla iletebiliyor. Yani üç taraf arasında bilgi alışverişinden çok ‘iyi ikram, hediye, iyi haber’ üçlüsü üzerine ilişki kurulabiliyor. İşin acı tarafı yazılı basın güç kaybederken, piyasaya çıkan ‘sosyal medya fenomenleri’ ile baştan kurulan ilişkiler geleneksel tarafa benzer kötü, sağlıksız, üstelik çoğunlukla kayıt dışı olabiliyor.
[bctt tweet=”İDA Başkanı Esra Şengülen Ünsür: Birlikte uyum içinde çalışmaları önemli.” username=”newslabturkey”]İletişim Danışmanları Şirketleri Derneği (İDA) Başkanı ve Artı İletişim Yönetimi Yönetici Ortağı Esra Şengülen Ünsür, gazeteci ve halkla ilişkiler uzmanı arasındaki ilişkiye dair yorumlarını şöyle paylaşıyor: “Gazeteci, halkla ilişkiler faaliyetlerini yürüten taraf için yakın bir paydaştır. İki taraf arasında güçlü bir bağ vardır. Birbirlerinin dinamiklerini iyi bilmeleri, başarılı işler ortaya koyabilmeleri için birlikte uyumlu çalışmaları önemlidir. Ancak yanlış bilindiği üzere ‘kanka’ ve ‘sırdaş’ olmaları gerekli değildir. Her ne kadar zaman için gerçekten değerli dostluklar da kurulsa, işin doğasında ihtiyaç duyulan ilişki aslen, birbirlerinin mesleki ihtiyaçlarına dair bilgi sahibi olmaları, iş birliği yapmaları ve birbirlerine saygı duymalarıdır.”
Ünsür, her meslek grubunda olduğu gibi halkla ilişkiler sektöründe de gazetecilik mesleğinde de kötü örneklerle karşılaşılabildiğini söylüyor. Bunun kökenini de iki ana nedene bağlıyor: “İlki, iki meslek grubunun bazı temsilcileri birbirini iyi tanıyamayabiliyor. Herkes kendi baktığı yerden gördüğünü mesleğin tamamı sandığında ciddi sorunlar yaşanabiliyor.” Bu sorunlar yaşandığında da meslek örgütleri olarak birlikte çalışma prensipleri hazırlayıp yayınladıklarını ve sektör üyelerini bilgilendirmeye çalıştıklarını ifade ediyor.

İkinci nedeni ise, bazı kişi ve kurumların bir halkla ilişkiler ajansından sadece medya ilişkileri hizmeti almak istemesine bağlıyor, Ünsür. “Görece daha uygun fiyata sunulabilen bu hizmet, bu tür bir sözleşmeden gelir elde eden ajansları gazeteci ilişkilerine adeta mahkum ediyor; tek başarı kriteri medyada haber yansıması elde etmek olabiliyor.” Ünsür ayrıca bazı gazetecilerin ayrıcalık talep ettiğini şu sözlerle anlatıyor: “Bazı gazeteciler, halkla ilişkiler profesyonellerinin kendilerine sunduğu haber önerilerini kabul etmek için bir karşılık bekliyorlar. Ne yazık ki, zaman zaman bizim de kulağımıza irili ufaklı şahsi taleplerde bulunan gazetecilerle ilgili duyumlar geliyor. Başta da söylediğim gibi her sektörde, her meslek grubunda olduğu gibi, iyi örnekler kadar kötü örnekler de söz konusu.”
[bctt tweet=”Marka İletişim Yöneticisi Selçuk Yaşar: Maalesef çok sayıda satılık kalem bulunuyor.” username=”newslabturkey”]Hürriyet gazetesinde dokuz yıl muhabir olarak çalıştıktan sonra halkla ilişkiler sektörüne geçen Selçuk Yaşar, ilk deneyimini Okan Üniversitesi Kurumsal İletişim biriminde yönetici olarak edindi. Ardından iletişim ajanslarında Medya Direktörü olarak çalışan Yaşar, gazeteci kökenli olduğu için marka ve içerikle ilgili beklentileri daha iyi anlayabildiğini söylüyor. Fakat Yaşar, deneyimlediği hayal kırıklıklarını da şöyle paylaşıyor: “Adliye muhabirliğinden geldiğim için daha önceden tanımadığım bazı yazarların, ekonomi muhabirleri ve editörlerin ilginç talepleri bakış açımı hayli değiştirdi. Zaman içinde sadece kendi ajansımdan değil sektördeki arkadaşlarımdan da duyduğum taleplerden bazıları şöyleydi: ‘Otel odam deniz manzaralı olsun’, ‘Yemekte sadece şu şarabı içerim’, ‘Sadece business uçarım.’ Ben şahit olmadım ama gazetecilerin faturalarını, aidatlarını ödeyen, çocuklarının okul taksidine bile destek olan markalar olduğunu duydum. Bu durum bu hâle gelmişken bir gazetecinin tarafsız olması beklenemez. Çevremizde maalesef çok sayıda satılık kalem bulunuyor.”

“Menfaat ve çıkar ilişkisine dönüşen o ince çizgi geçildiğinde gazetecinin bağımsız olması ve halkla ilişkiler uzmanının etik davranması beklenemez,” diyen Yaşar, Türkiye’deki en büyük sorunun bu olduğunu düşünüyor. “Bu her iki taraf için de geçerli,” diyerek, haber niteliği taşıyan onlarca bültenin çöpe gittiğini söylüyor. “Utanmadan çalıştığım ajansı arayıp ‘Beni yurt dışı gezilerine çağırmıyorsunuz. Bundan sonra sizin ajansınızdan gelen bültenlere ona göre muamele yapacağız’ diyen bir ekonomi müdürünün basın camiasında yer almasından utanıyorum. Böyle hastalıklı ilişkiler nedeniyle haber niteliği taşıyan onlarca bültenin çöpe gittiğine, yerine saçma sapan içeriklere yer verildiğine şahit oldum.”
[bctt tweet=”Hürriyet Kelebek yazarı Sinem Vural: Yapılabilecekler ve yapılamayacaklar iki cephede de biliniyor.” username=”newslabturkey”]Hürriyet Kelebek yazarı Sinem Vural, halkla ilişkiler uzmanlarıyla olması gerektiği kadar samimi ve ciddi bir ilişki içerisinde olduklarını anlatıyor. “Yıllardır artık birbirimizi tanıyoruz. Yeni biri geldiğinde de hemen adapte oluyor neyse ki. Aralarında çok yakın arkadaşların bile olsa yapılabilecekler ve yapılamayacaklar iki cephede de iyi biliniyor. O yüzden iş ve arkadaşlık ilişkisi birbirine karışmadan çalışma imkânı bulabiliyoruz.”

Halkla ilişkiler uzmanlarının gazetecilere yaklaşımı konusunda değişmesi gerektiğini düşündüğü şeylerin başında, şunları sıralıyor Vural: “En önemlisi yapabileceklerimizin sınırı. Yani ‘Bu haberi kullanır mısınız?’ demeden önce doğru mecrayla mı konuşuyor yoksa hiç alakası olmayan bir yerle mi bilmesi gerekiyor. Onun dışında herkes zaten çok değerli ve işlerinde ustalaşmış kişiler.”
Halkla ilişkiler çalışmalarında basınla kurulan ilişkiler görüldüğü üzere çok önemli. Fakat her alanda olduğu gibi bu alanda da sektörde yanlış yönlendirmeler ve istekler söz konusu olabiliyor. Dürüst ve istikrarlı bir ilişki sürdürebilmek her halkla ilişkiler uzmanının görevi. Gazeteci ise sadece yaptığı haber için ihtiyaç duyduğu bilgileri halkla ilişkiler uzmanından almakla yükümlü. Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte ortaya çıkan dijital medya iletişimi ve bu anlamda ortaya çıkan sorunlar ise bir başka yazının konusu olsun.