NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Dünyanın farklı bölgelerinde politik gündemin kızışmasıyla sosyal medyada birilerinin bot ilan edilmesi ya da propaganda kampanyası olduğunu söylemesi artık bir gelenek hâline geldi. Çoğu zaman bu iddialar yanlış ve sıkıntılı olabiliyor. Bu yüzden “Haftanın Odağı”nda herkesin bot olup olmadığı konusunu ele aldım.
“Ne Okuyoruz” bölümünde 2020 Pulitzer ödülleri ve bilim gazeteciliğinde hız sorunu öne çıkan başlıklar. Özellikle virüsle ilgili haberlerde hızdan daha önemli konular var ve bunlara ne kadar dikkat edersek yapılan haberler herkes için o kadar faydalı olacaktır.
Bu haftalık benden bu kadar. Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
SÜRAT FELAKETTİR
Koronavirüs pandemisi ile birlikte birçok kişinin epidemioloji uzmanı olması ve gazetecilerin bir kısmının mecburiyetten bir kısmının kişisel kararıyla bilim ve sağlık muhabirine dönüşmesi içinde bulunduğumuz zamanlara özgü bir sorun. Bununla ilgili bir diğer sorun da bu haberlerin yapılma hızı. Gazeteciler için haber atlatmak önemli bir meziyet ama söz konusu sağlık haberleri olduğunda, bu atlatma çabaları felaketle sonuçlanabilir.
Sağlık gazeteciliği alanındaki önemli isimlerden Ivan Oransky virüsle ilgili haberleri hızlı yapmaya çalışmanın nasıl ciddi riskler taşıdığını bu yazısında detaylı bir şekilde ele almış. Ayrıca söz konusu sağlık haberleri olduğunda hızdan daha önemli olan detayları da yazısının sonunda paylaşarak bu konuda daha iyi haber yazmanızı sağlayacak tavsiyeler vermiş.
Ek Okuma: Yazıda kısaca değinilse de, bu süreçte yapılan araştırmaların da normalden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleştiriliyor olması önemli bir konu. Elbette olağanüstü bir dönemdeyiz ve bu gayet normal. Fakat bu çalışmaların hızlı bir şekilde yapılıp internette erişilebilir hâle gelmesi bilimsel araştırma sürecinin tamamlandığı ya da sorunsuz bir şekilde gerçekleştiği anlamına gelmiyor. Oransky’nin meslektaşı Adam Marcus ile birlikte bu konuya dair yazdığı yazı da konuyla ilgili olanlar için faydalı bir okuma.
2020 PULITZER ÖDÜLLERİ
ABD merkezli olmasına rağmen dünyanın hemen her yerindeki gazeteciler tarafından takip edilen Pulitzer ödüllerini kazanan isimler belli oldu. Bu yılın kazananlarına ve finalistlerine baktığımızda iklim krizine dair haberlerin ve Hong Kong ve Kaşmir gibi çalkantılı bölgelerde çalışan gazetecilerin öne çıktığını görüyoruz.
Bu yılın ödüllerinde en çok merak edilenlerden birisi de ilk “Sesli Haber” ödülünü —herkesin tercih ettiği adıyla Podcast Pulitzer’ini— kimin alacağıydı. Bu ilki gerçekleştiren podcast uzun yıllardır kaliteli podcastler üreten This American Life oldu. Ödüle layık görülen “The Out Crowd” bölümünü buradan dinleyebilirsiniz.
FACEBOOK YÜKSEK MAHKEMESİNİN İLK İSİMLERİ AÇIKLANDI
Bültende daha önce de ele aldığım Facebook Oversight Board ile ilgili en büyük adımlardan birisi geçtiğimiz günlerde atıldı ve bu gruba dahil olan ilk 20 isim açıklandı. Söyledikleri gibi uluslararası bir ekip seçilmiş fakat konunun uzmanı isimlerden birisi olan Jillian C. York’u alıntılayacak olursam, hiç cesur tercihler değil.
Elbette hepsi kendi alanlarında uzman olan isimler ve bir araya gelmeleri faydalı olabilir. Hatta kimi ABD’lilerin ülkelerinden yalnızca beş kişi olmasına üzülmesini bile iyiye işaret olarak görebilirsiniz. Fakat bu isimlerin gerçekten Facebook’un ve Zuckerberg’in şu ana kadar aldığı kötü kararların karşısında durabileceği ya da insanların hak ve özgürlüklerini Facebook’un gelir modeline karşı savunabileceği izlenimini alamadım. Belki zaman içerisinde aksini görürüz.
KRİZ RAPORU: REKLAMLAR, NYT ABONELİK REKORU, LATİN AMERİKA’DAKİ ORTAKLIKLAR
Bu hafta üzerine en çok yazılan konulardan birisi dijital reklamlar oldu. Digiday’in araştırmasına göre reklam verenlerin yüzde 63’ü reklam bütçesini kısarken, yüzde 40’ı koronavirüsle alakalı hiçbir şeyde reklamlarının görünmesini istemiyor. Bu durum özellikle gazeteciliği sert bir şekilde vuracak.
Bunun yanı sıra dijital reklamlara dair daha fazla inceleme istekleri de artıyor. İngiltere’de reklam verenler bir araya gelerek algoritmik reklam sistemlerini inceleyen bir çalışma yayınladı ve bu teknolojilerin daha şeffaf hâle gelmesi gerektiğini söyledi. Çalışmanın önemli detaylarından birisinde reklam için harcanan paranın sadece yarısının o reklamı yayınlayanlara gitmesi. Gerisini aracı teknolojinin sahiplerine kalıyor.
Dijital reklamların bir gelir modeli olmaktan çıkması ihtimali kriz süreciyle birlikte giderek güçleniyor gibi. Özellikle de The New York Times’ın üç ayda yaklaşık 600.000 yeni abone ile 6 milyon aboneyi geçtiği haberinin de bu hafta geldiğini hesaba katacak olursak, alternatif modellerin başarılı olabileceği fikri daha da yaygınlaşabilir. YouTube bile haber kurumlarına platformdaki kanalları üzerinden doğrudan abonelik satmalarını sağlayacak bir teknoloji geliştiriyor.
Krizin gazeteler arası ortaklıkları nasıl artırdığından daha önceki bültenlerde bahsetmiştim. Bu hafta ise çok daha büyük bir ortaklıktan bahsedeceğim. Virüsle ilgili araştırmacı gazetecilik işleri için 12 Latin Amerika ülkesinden gazetecileri bir araya getiren Centinela Covid-19 projesi 17 Nisan’da yayına başladı. Takip edebildiğim kadarıyla en kapsamlı ve büyük ortak çalışma projesi bu.
KISA KISA
- Investigative Reporters & Editors, dijital eğitim platformları NICAR-LEARN üyeliklerinde kampanya yaptı. Eğer pandemi sürecinde üye olursanız bir yıl boyunca platformdan ücretsiz faydalanabilirsiniz.
- WAN-IFRA haber kurumlarının Koronavirüs’ün etkileri ile nasıl mücadele ettiklerini araştıran anketlerinin sonuçlarını yayınladı.
- Boston Globe Koronavirüs haberlerini okumaktan sıkılan okurları için gazetede yeni bir novellayı seri olarak yayınlamaya başladı.
- COVID-Explained isimli yeni bir proje, virüsle ilgili bilimsel konuları konunun uzmanlarından gündelik bir dille anlatmayı hedefliyor.
- NYT’nin yenilenen The Morning bültenini tasarlayan ekibin geçirdiği süreci bu röportajda okuyabilirsiniz.
- Kişisel bir bültene başlamak ya da bülteninizi büyütmek istiyorsanız Jay Owens’ın yazısını mutlaka okuyun.
- Delhi’de yaşananlar gazetecilere karşı yeni tehlikelerin doğmasına sebep oluyor.
- Pandemi sürecinde yanlış bilginin geldiği nokta: Hayvanlarla ilgili haberlere özel doğrulamaya ihtiyaç duyuyoruz.
- Verification Handbook’un yeni versiyonu yayınlandı. Özellikle medya manipülasyonu ve yanlış bilgi konusundaki güncel gelişmeleri de detaylıca ele alıyor olmasıyla her gazeteciye lazım bir kaynak.
Haftanın odağı: Herkes bot mu?
İnternette yanlış bilginin giderek yaygınlaşması, bunun bir politik propaganda aracı olarak kullanılması ve bu alanda botlar ve diğer teknolojilerin kullanılıyor olması insanların özellikle de sosyal medya platformlarındaki ilişkilerini ve buradaki paylaşımlara bakışını ciddi bir şekilde değiştirdi.
Ancak bu durum giderek bir panik hâline dönüşmeye ve hemen her kesimden insanın pek de delile ihtiyaç duymadan başkalarını “ajan” veya “bot” olarak nitelendirmeye başlamasına sebep oldu. İşin daha vahimi ise bu konuda belirli bir uzmanlığa sahip olduğunu düşünebileceğiniz birçok kişi ve kurumun da aynı hataya düşüyor olması. Oysa insanlar yanlış bilgi yayma konusunda çok daha aktif bir rol oynuyor ve bunun için farklı yolları kullanmaktan da çekinmiyor.
Tüm bu hatalı yaklaşımların altında birkaç farklı sebep yatıyor. İlki, politik atmosferin getirdiği panik ve belirsizlik hislerinin en kolay açıklamaya sığınma isteği doğurması. İçine girdiğimiz psikolojik durum, karşıt görüşten olanları (sağ ya da sol fark etmeksizin) bot ya da “bir oyunun parçası” olarak tanımlamayı tercih ediyor. Çünkü kolay bir açıklama ve içimizi rahatlatmaya yeter.
İkinci ve daha ciddi sorun ise insanların internet kullanımını tam olarak anlamıyor olmak ve bu konuda çaba göstermemek. BuzzFeed News UK’de yayınlanan bu haber bu anlamama durumuna güzel bir örnek. İnsanların anonim hesap tercih etmesinin, kopyala-yapıştır paylaşımlar yapmasının altında birçok sebep olabilir. Bunları karşı tarafla konuşmadıkça ya da anlamak için zaman ayırmadıkça öğrenmek mümkün değil.
Üstelik “bot işaretleri” olarak kabul edilen birçok şey aslında sosyal medyanın popüler hâle geldiği ilk zamanlardan bu yana insanların bir konuyu görünür kılmak için kullandıkları oldukça bilindik taktikler. Herkesin aynı metni paylaşması, videoları indirip tekrar yüklemek ya da ortak hashtag kullanımı yıllardır hemen herkesin görünür olmak için kullandığı yöntemler. Bir bot hesabını tespit etmek zor olsa da, tüm bunları bir anda bot olmanın işareti olarak göstermek internet kültürünü ve sosyal medya kullanımını anlamamakla denk.
Bir de bu politik kutuplaşma ve inkar çabasının içerisinde kavram kargaşasının da eklenmesi durumu daha da anlaması zor kılıyor. Bot/ajan/dış mihrak gibi kavramlar dönüşümlü kullanılıyor ve elimizde bir diyalog yerine hedef göstermelerden ibaret bir kaos kalıyor. Tüm bunlar herhangi bir çözüm üretmediği gibi, oldukça eğlenceli olabilen sosyal medya botlarının da adını kirletiyor.
Sosyal medya platformları politik propagandanın ya da daha süslü adıyla “kültür savaşının” en büyük cephelerinden birisi. Bu gerçeği kabul etmemiz lazım. Fakat bu sizinle aynı görüşü paylaşmayan ya da yanlış bilgi yayan her hesabın bir bot ya da büyük bir komplonun parçası olduğu anlamına gelmiyor. Bu şekilde düşünmek her ne kadar kolay olsa da, sorunu anlamak ve çözmek için bundan daha fazlasını yapmak zorundayız.