Redd, son albümü Yersiz Göksüz Zamanlar ile mart ayında dinleyicileriyle buluştu. Albümü kendi şirketleri RDD’den yayınlayan ve sadece dijital platformlarda yer alan Redd, böylelikle çevrim içi müzik platformlarıyla yakından ilgilenmeye başladı. Spotify, Apple Müzik, Fizy, YouTube gibi platformların algoritmalarının nasıl çalıştığı, listelerin nasıl oluştuğu, dinleme sayısıyla listelerde yer alma arasındaki ilişkiye dair sorularına yanıt arayan grup üyeleri, nisan ayında Spotify’ın Londra ofisindeki bir çalışanıyla video konferans görüşmesi yaptı. Konuşmanın detaylarını “Görüşmeyi kendimize saklamak yerine, şarkı ve söz yazarlarını, yapımcıları, meslek birliklerini ve elbette dinleyicileri bilgilendirmeyi borç biliriz” diyerek sosyal medyadan paylaşan Redd, benzer sorulara yanıt aramak için yaz başında Apple Müzik ile görüşmeyi planlıyor.
Redd üyesi Güneş Duru ile Spotify ile yaptıkları görüşmeyi, değişen müzik endüstrisi ve eğlence yaşamını NewsLabTurkey için konuştuk.
Spotify ile görüşmeniz nasıl gerçekleşti?
Daha önceki albümlerimizde yapımcıyla çalışıyorduk bu nedenle üretim sonrası süreçlerden pek fazla haberdar değildik. Yine plak şirketleri de bu platformlarla yeni tanıştıklarından onlar da süreci sorunla karşılaştıkları ölçüde öğreniyorlar. Son albümde plak şirketiyle çalışmadığımız için sorularımızı direkt çalıştığımız dijital dağıtıcı Orchard’da sorduk. Soruların bazılarını yayın öncesi bazılarını da sonraki süreçlerde yönelttik. Orchard’ın cevap vermekte zorlandığı sorular daha doğrusu çözemediği Spotify nedenli sorunlar vardı. Talebimiz üzerine Spotify ile doğrudan video toplantı ayarlandı. Görüşme isteğimizin nedeni sistemin hakikaten nasıl çalıştığını ya da çalışmadığını anlamaktı.
Ne kadar çok listenin içinde yer alırsak o kadar görünür olacağımız söylendi
Görüştüğünüz kişi algoritmalar için neler söyledi?
Özetle ne kadar çok listenin içinde yer alırsak o kadar görünür olacağımız söylendi. Aslında kullanıcıların listelerinde yer alan müzikler birbirinin yerini belirliyordu. Bunun yanı sıra hem algoritma hem de editör tarafından seçilen şarkınızın içinde olduğu liste adeta sizin kaderinizi belirliyordu. Yani sistem bir anlamıyla üretiminizi majör eğilime göre alakasız bir yere konumlandırabiliyordu.
Müzisyen olarak Spotify’da nasıl yer alıyorsunuz? Müziğinizi lisanslama süreci nasıl gerçekleşiyor?
Bunun iki yolu var. Eğer bir yapımcıyla çalışıyorsanız siz sadece şarkılarınızı yapıp master kopyayı yapımcıya teslim ediyorsunuz. Yapımcı bütün içeriği dijital dağıtıcılar üzerinden yolluyor. Dağıtıcı da işleri platformlara yönlendiriyor. Dağıtıcı ve dijital platformlar da işi takvimlendirerek yayınlıyor. Bazılarında içeriği bir ay önce bitmiş şekilde teslim etmeniz gerekiyor. İlişkileriniz iyi ise, müziğin platformda öne çıkması ya da “banner” olarak yer alması isteniyorsa daha bile önce hatta. İkinci yol ise bizim gibi yapımcı olmaksızın doğrudan dijital dağıtıcıyla çalışmak. Yani kendi kendinizin yapımcısı olmanız. Avantajları da dezavantajları da var bu ikinci yolun.
Mesela yapımcılığı kendimizin yaptığı yolda, albüm yapım süreci için harcamanın tamamını biz yaptığımız gibi gelecek olan dijital gelirin de tamamına yakını yine bizim oluyor. Sadece dijital dağıtıcıya bir yüzde veriyorsunuz.
Türkiye’de müzik maalesef çok adil değil. Kazancın, pastanın büyük bir kısmını yapımcılar yiyor. Bunu söylemem hiç abartı olmaz. Üretenler pastanın neredeyse sadece kremasını yiyor, krema güzel ancak hacmi yok, doyurucu değil. Uzun vadeli hiç değil.
Müzik platformunun abonelik sistemiyle ya da ücretsiz çalışması sizin platformla olan ilişkinizi etkiliyor mu?
Tabii ki etkiliyor. Abonelik bence sadakatle ilgili bir şey. Sadakat takıntılı biri değilim ancak içeriğe ulaşım kolaylaştıkça dinleyici üretimin nasıl yapıldığına dair kafa yoramıyor. Bunların meşakkatli ve zor işler olduğunu tahmin etmeli. İçerik ücretsiz olarak sunulduğu zaman giderek değersizleşiyor, iş saçma bir hâle geliyor. YouTube’da Redd şarkısı çalarken ardından size sormadan çalan beş benzemez şarkı sizin şarkınızın bıraktığı tadı, modu yerle bir edebiliyor.
Geçmişte Napster (ücretsiz müzik paylaşım servisi) vardı. Napster ile Metallica gibi büyük gruplar davalık olmuştu. Yorumları okuyun dinleyici Metallica’yı paragöz olarak değerlendirmişti. O yıllarda hala CD satılıyordu, çok az insan bilgisayardan müzik dinliyordu.
Şu an Napster hayatımızda yok, Metallica’nın mücadelesi olmasaydı bu davadan ders çıkaran dijital mecralar olamazdı.
Uzağa gitmeyelim, bizde de internetin korsan dünyasında insanlar sürekli müzik indiriyorlardı. Yeni bir CD çıktıktan bir saat sonra bütün albüm dijital olarak bir yerlerde depolanıyordu. Şimdi YouTube’a biz yüklüyoruz. Geldiğimiz noktada daha organize olmuş, üreteni de yapımcıyı da düşünen bir durum var. Fakat dinleyici açısından değişen çok az şey var. Abone olmaksızın bedava müzik dinlemek doğal bir hak, büyük bir keşif gibi görülüyor. Peki ya üreten ne olacak?
Algoritma sorununu sadece Spotify’da mı yaşadınız? Diğer dijital platformlardaki algoritmaların nasıl işlediğine hâkim misiniz?
Bu görüşmenin benzerini yaz başı Apple Müzik ile yapmayı planlıyoruz. Ancak Spotify ve Apple Müzik arasında bazı farklar var. Apple Müzik’in birden fazla editörü var ve editörlerin kimler olduğu bu denli bilinmiyor. Spotify ise Türkiye için tek editörle çalışıyor ve editörün kim olduğunu bütün sektör biliyor. Diğer bir fark ise, Spotify ilk olarak yerel içerikleri sunarken, Apple Müzik konum olarak Türkiye’de olsanız dahi içeriği karışık olarak sunuyor. Apple’da TOP50 organik, Spotify’da ise algoritmik. Ben herhangi birinin tarafından değilim, bu mecraların artması hepimiz için kıymetli. Derdimiz bizim ürettiğimiz içeriklerle var olan platformların bizi dikkate alması ve İngiltere’de kriterleri ne ise burada da o olması. Ülkenin ekonomik ve sosyal koşullarının kötü olmasının sorumlusu müzik üreten ve dinleyenler değil. “Aman işte canım Türkiye” denilemez.
Spotify editörünün objektif olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Olamaz, olma ihtimali yok. Bir robot değilse, objektif olma ihtimali yok. Kişisel beğeniler, etkiler, ricalar, aklınıza türlü şeyler gelebilir. O editör arkadaş şirketine yalvarmalı, müzisyenler, yapımcılar, meslek birlikler ortalığı ayağa kaldırmalı. Bakıyorum sayısal olarak az dinlenmesine karşın her listede pek çok şarkı ile temsil olan bazı isimlerin gıkı çıkmıyor. Niye dersiniz?
Spotify ile olan görüşmenizi duyurduktan sonra sizinle iletişime geçen başka müzisyenler oldu mu?
Biz kimseyi ayırmadan sosyal medya üzerinde görüşmemizi duyurduk. Sosyal medyadan takip ettiğimiz kadarıyla görüş bildiren müzisyenler ve sanatçılar oldu. Benim en çok ses çıkartmasını beklediğin insanlar kafalarını kuma gömmeye devam etti. Bir de tabii Spotify dünyasında üst sıralarda yer alan, kimilerinin Z kuşağı, kimlerinin yeni Türkiye gençliği dediği, benimse fazla apolitik bulduğum, ülkenin çöküş kültürünün ürünü olan müzik üreticilerinin pek fazla sesi çıkmadı. Haklarının farkında olmayan, haklarını iyileştirme gibi bir dertleri olmayan tuhaf bir müzik üreticisi var. Pek çoğu YouTube ile ünlü oldu. Bu grupların dinleyicilerinin de Spotify fanatizmi var. Anlıyorum, Android kullanıcısı olanlar Apple’ı belki de pahalı olması nedeniyle zengin işi görüyor. Yol ayrımı burada başlıyor. Üyelik bedelleri aynı oysa.
Belki bu platformlar ücretli ancak Türkiye’de YouTube üzerinden muazzam bir müzik tüketimi var. Dinlenme sayılarına baktığımızda bunu görebiliyoruz. Demek ki müzik dinlenen, tüketilen bir şey. Bu sebeple Spotify Türkiye editör sayısını artırmalı hatta kapattığı Türkiye’deki ofisi yeniden açmalı. Telifler, vergiler dünyada nasıl ödeniyorsa burada da aynı şekilde ödenmeli. Bu görüşü tüm dijital mecralara yayabiliriz. Hepsi burada ucuzcu takılıyor.
Redd’in müzikleri listeyi yapanların dünyasına hapsoluyor
Müzik platformlarındaki beğenileri, listeleri ve önerileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tür listeler sizi belirli bir dünyanın içerisine kodluyor. Dinleyicinin keşfetme dürtüsünü azaltıyor. Müzisyeni hep aynı listelere koyuyorlarsa tüketici beni de o dünyanın içerisine hapsetmiş oluyor. Redd’in müzikleri listeyi yapanların dünyasına hapsoluyor. Size bir örnek vereyim: Bizim Spotify listelerine girebilmiş toplam 3 şarkımız var. Bu 3 şarkı dönüp dolaşıp aynı listelere giriyor: Nefes Bile Almadan, Prensesin Uykusuyum, Artık Melek Değilim. Ve bu 3 şarkının akustik versiyonları. Bizim 80’in üzerinde şarkımız var, her birinin müzik türü belli. Biz akustik müzik grubu değiliz. Belki bu editör bilmiyor ama daha fazla editör olsa içerik türü de çeşitlenecek. Bir kütüphane düşünün kitapları gelişigüzel yerlere saçarsanız o içerikten kimse faydalanamaz. Çağımızın düzensizlik sapkınlığını bir trend hâline getirmenin kimseye faydası olmaz.
CD ve plak satışlarındaki düşüş telif haklarınızı nasıl etkiliyor?
Son albümünüzü plastik basmadık sadece dijital olarak yayınladık. Aslında telif konusunda çok bir değişiklik yok. Plastik basmak başka bir mecra ve artık bu mecra kaybediliyor. Basılı mecranın eskisi kadar kâr marjı yok. Üretilen kopya sayısı, ürünlerin markete ulaşma süreci maliyetli işler. Artık CD satacak yer de yok. Belki 3-5 yıl sonra fiziki olarak müziği satacak dükkân kalmayacak.
Plak hâlâ trend ancak yarın birdenbire hayatımızdan çıkabileceği gibi daha fazla hayatımıza da girebilir. Bunu bilemeyiz. Bunun üretimle, basılan plak sayısıyla alakası yok. Önce insanların tekrardan evine plakçalar alması, plaktan müzik dinlemesi gerek.
Son yıllarda mekân boykotları artıyor, Taksim eğlence merkezi olmaktan çıkarıldı. Konser mekânları tarz değiştiriyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Konser mekânı dediğimizde belirgin ayrımlar da vardı. Pop, arabesk ya da fantezi müziğin mahallesi belli, rock müziğin mahallesi belliydi. İstanbul ve Türkiye’nin dönüştürülme sürecine müzisyenlerin omurgalı duramaması eklenince rock müzik yapılan mekânlar yavaş yavaş kent işi, kâr amaçlı çakma arabesk müzik yapılan, cover müzik yapılan hatta fantazi müzik yapılan yerler hâline geldi.
Kendinizi sizinle aynı müzikal dünyada olmayan insanla aynı mekânda, aynı afişte görebiliyorsunuz mecburen. Eskiden daha küçük konser mekânları vardı. Bu mekânlar büyüdüğünde mekânları doldurmak için pop, arabesk, türkü ya da cover yapanlar tercih edildi. Önceden bir mekân için belirli isimlerin sahneye çıkması maddiyattan öte prestij meselesiydi.
Şimdi AVM, kentsel dönüşüm alanlarına konumlanmış koca koca mekânlar var. Her telden çok da grup var. Mekâncılar, festivaller çoktan seçmeli bir havuza sahip. Sahip diyorum çünkü gruplar arasında dayanışma olmadığından, sendika gibi yapılara sahip olmadığımızdan bu çoktan seçmeli havuzda mekân, festival sahipleri ve organizatörler işin tanrısı olmaya soyunmuş durumda. Oysa tanrı ne tüketen ne de servis eden değil üretendir. Pop barlarının şişe açtırma, VIP masa kültürü rock müzik yapılan yerlere sirayet etti. Önünüzde tuhaf, ilgisiz, etrafa ve yanındakilere gösteriş yapma peşinde insanlara rastlayabiliyorsunuz.
Not: İsveç merkezli çevrim içi müzik platformu Spotify’ın Nisan 2019 itibariyle 100 milyonu premium olmak üzere toplamda 217 milyon kullanıcısı bulunuyor.