n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında Avrupa Birliği’nin internetteki tekelleşme ve platform gücü sorununu çözmek için tasarladığı iki yasa, DSA ve DMA var. Bu yasalar ve başlattıkları tartışmalar internetin geleceği açısından büyük önem taşıyor.
“Ne Okuduk” bölümünde ise çizgi roman uyarlaması yapılan bir haber, Elon Musk’ın Twitter yönetimine katılması, NYT’nin “daha az tweet atın” kuralı ve dahası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı

Bu hafta ne okuduk?
Haberin Çizgi Roman Uyarlamasını Yapmak
Çizgi roman ve uyarlama kelimeleri bir araya geldiğinde genellikle uyarlanan tarafın çizgi roman, uyarlamanın da bir oyun ya da film olmasını bekliyoruz. Ancak bu sefer karşımızda farklı bir örnek var.
USA Today’de çalışan gazeteci Romina Ruiz-Goiriena, ülkede giderek artan ekonomik gerekçelerle evden çıkarma vakalarına dair verileri inceleyip kapsamlı bir dosya hazırlamış. Uzun dosya haberin kendisi ödeme duvarı arkasında olsa da özet versiyonu herkese açık olarak yayınlanmış. Yine erişime açık olarak haberle birlikte yayınlanan diğer şey ise haberin çizgi roman uyarlaması.
Haberin konusu ve içeriği düşünüldüğü zaman bu uyarlamanın ne kadar zekice bir yaklaşım olduğunu daha iyi anlıyoruz. İnsanların yaşadığı zorlukları ele alan bir haber olsa da bunun veri yoğun bir haber olması erişimini ve sorunu ifade etme gücünü kısıtlayabilecek bir faktör. Ancak bunu çizgi roman gibi görsel ve hikâye temelli bir formata dönüştürmek bunun üstesinden gelebileceği gibi ulaşabileceği insan sayısını da katlayabilir.
Bunun gibi işler, gazeteciliğin farklı anlatım tarzlarıyla daha yakın bir ilişkiye neden ihtiyaç duyabileceğinin ve gazetecilerin zengin bir medya diyetine sahip olmasının nasıl faydaları olabileceğini de gösteren örnekler.
Elon Musk Twitter’ın Yönetimine Katıldı
Elon Musk, Twitter’ın en “dikkat çekici” kullanıcıları listesinde zirveye oynayan bir isim. Dünyanın en zengin insanlarından birisi olmasına rağmen Twitter’ı adeta bir troll gibi kullanması, birçok kez attığı tweetler yüzünden başını derde sokması gibi birçok örnek onu kesinlikle ilginç bir kullanıcı yapıyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Musk kimsenin beklemediği bir harekete imza attı. Öncesinde Twitter’ın ifade özgürlüğü kurallarından şikâyet edip rakip bir platform kuracakmış izlenimi vermişken, neredeyse 3 milyar dolarlık Twitter hissesi satın alarak platformun yüzde 9.2’lik ortağı oldu. Bu da kendisine otomatik olarak yönetim kurulunda bir koltuk açtı.
Her ne kadar Twitter’ın CEO’su bu gelişmeden memnun olsa da bunun platformun geleceği için ne anlama geleceğini kestirmek güç. Radikal ifade özgürlüğü yaklaşımı (mevcut CEO’yu Stalin’e benzeten bir tweet paylaşmışlığı var) ve yönetiminde olduğu şirketlere sorun yaratma alışkanlıkları iyimser bir tablo çizmemizi engelliyor. Musk’ın geçmişini düşünecek olursak, bu gelişmenin nasıl sonuçları olacağını yakın zamanda görmeye başlayacağımızdan şüphem yok.
NYT’den Yeni Kural: Az Tweet, Çok İş
Twitter ve medyanın, özellikle de gazetecilerin kesinlikle çok karmaşık bir ilişkisi var. Bir yandan harika bir iletişim ve haber kaynağı olabilirken; diğer yandan taciz ve saldırıların, kavgaların ve perspektifi bozacak seviyede içe kapanmanın kaynağı olabiliyor.
New York Times yönetimi de bunun farkına varmış olmalı ki, sosyal medya kullanımı konusunda özellikle Twitter’ı merkeze alan yeni bir yönerge yayınladılar. Farklı durumlara ve örneklere dair bolca detay yer alsa da, tek cümlelik özeti: Twitter’da zamanınızı boşa harcamayı bırakıp gazeteciliğinize odaklanın.
Bu kuralların nasıl uygulanacağı konusunda çok fazla soru işareti olsa da bu yönergeleri getiren endişeleri haklı bulmamak elde değil. Twitter’da çok fazla zaman geçiren gazetecilerin buradaki tecrübenin etkisinde kaldığını hepimiz görüyoruz. Bu etki kimi zaman agresif diyaloglar ve atışmalar olarak, kimi zaman da kendilerini ve işlerini tamamen oradan gelen yorumlara göre değerlendirme olarak kendisini gösteriyor.
Twitter’ı ya da başka bir platformu merkeze almak ve oradaki dinamikleri ve ilişkileri genellemek zaten tehlikeli bir davranış ama gazeteciler için bu tehlikenin sonuçları daha da büyük olabilir.
Büyümenin Büyüsüne Kapılmayın
Çoğu zaman dijital medya için temel alınan asıl ölçü birimi büyüme merkezli oluyor. Kaç ziyaretçi geldi, kaç abone var, ne kadar hızlı büyüyor… Ancak bunlara odaklanmak kurumun ve yayının geleceği için risklerin de artmasına neden olabiliyor.
Daha önce de bültende değindiğim gibi, bu rakamlar her zaman güvenilir ya da anlamlı olmayabiliyor. Aynı şekilde büyüme baskısı çoğu zaman kalitenin ve sağlığın —hem kurum hem birey bazında— negatif etkilenmesine neden oluyor. Bu yüzden büyük rakamların peşinden koşmak ve onlara odaklanmak yerine sizler için daha anlamlı ve gerçekçi verileri ve hedefleri bulmak uzun vadede daha önemli.
Bunu birçok yeni örnekte de görmek mümkün. Çoğu zaman hızlı bir şekilde büyümeye ve buna dair verilere odaklananlar yerine artık yavaş ve sağlıklı bir şekilde büyümeyi stratejilerinin merkezi yapan kurum ve yayınların isimlerini duymaya başlıyoruz. Çünkü hızlı büyümeye çalışanların maalesef ömürleri de aynı hızda sona erebiliyor.
Kısa Kısa
🤝 LinkedIn’in adını az duyduğumuz LinkedIn News ürünü büyümeye devam ediyor. Hedefleri ekibin 200 gazeteciyi yakalaması.
🏆 World Press Photo 2022’nin kazananları belli oldu.
📰 Fransız Le Monde, 1 milyon abone hedefini yakalayabilmek için ABD ve BK okurlarını hedef almaya karar vermiş.
🇺🇸 ABD’de internetin iki politik kampa ayrışma riski giderek artıyor.
🍪 Geçmişte çerez politikası AB yasalarına uymadığı için ceza alan Google, bu konuyu çözmek için “tüm çerezleri reddet” butonu ekleyecek.
💵 Meta, Facebook ve Instagram’da kullanılması için özel bir sanal para birimi tasarlıyor.
🇷🇺 Rusya’nın savaşla birlikte sertleşen sansür politikaları, ülkede yaşayan influencerlar için hayatı zorlaştırıyor.
💬 NYT, daha önce bültende bahsettiğimiz Telegram kanallarını açma sürecini anlatmış.
🇧🇷 Ekim ayında yapılacak olan seçimler, Brezilya’daki yanlış bilgi sorununun ciddiyetini daha iyi görmemizi sağlıyor.

Haftanın odağı: DSA ve DMA interneti düzeltebilir mi?
Büyük teknoloji platformlarının yasal düzenlemeler ve denetimden muaf olmasının getirdiği riskler ve yarattığı sorunlar bülten içerisinde daha önce de ele aldığımız konulardan birisi. ABD’de bu konuda çok söz söylenip hiçbir şey yapılmasa da Avrupa Birliği net bir şekilde bu düzenlemeleri yapmaya ve başıboş ortamı olabildiğince denetlemeye çalışıyor.
Bu konuda attıkları en yeni adımlar ise DMA ve DSA olarak kısaltılan AB seviyesinde iki yeni yasa. Birbirini destekleyen bu iki yasanın tam isimleri ise sırasıyla Digital Markets Act ve Digital Services Act.
Bu iki yasanın ortak amacı büyük platformların dijital ekonomideki belirleyici gücünü ve tekelleşme potansiyelini kontrol altına alarak daha çoğulcu ve yenilikçi bir ekosistem kurulmasına yardımcı olmak. Bunu yapabilmek için de platformları bazı değişikliklere zorlamayı amaçlıyorlar.
Digital Services Act bu hedefe ulaşmak için aracı yapıları ve platformları hedef alan bir düzenleme. Bu kapsamda e-ticaret sitelerini, sosyal medya ve içerik paylaşım platformlarını ve benzer dijital platformları hedef alıyor. Digital Markets Act ise eşik bekçisi (gatekeeper) olarak adlandırılan ve dijital ekonomide daha kilit pozisyonlarda bulunan kurumları ve teknolojileri merkeze alıyor.
Basit bir şekilde özetlemek gerekirse, bu iki yasanın amacı dijital teknolojilerin birbiriyle daha uyumlu ve iyi bir şekilde çalışmasını sağlamak, yani “platform interoperability”nin yasal bir zorunluluk hâline gelmesi.
Bunun kullanıcılar için anlamı platformlardan herhangi birisine sıkışıp kalmadan interneti daha özgür bir şekilde kullanabilmek, çünkü veri seviyesinde bunu sağladıkları zaman istediğimiz zaman tüm verinizi alıp başka bir platforma taşınabilir olacağız. Teknoloji geliştirenler ise tekelleşen platformlar ve kurumlar yüzünden emeklerinin boşa gitmesi riskini düşünmek zorunda kalmayacak ve eğer daha iyisini yapabildilerse insanların rahatça kendi araçlarını kullanabileceğini bilecekler. Bu da yeni girişimler ve fikirler için kesinlikle daha teşvik edici bir ortam oluşması demek.
Elbette büyük platformlar bundan pek memnun değil. Son dönemde en sık kullandıkları örnek ise uçtan uca şifreli mesajlaşma uygulamalarının bu düzenleme yüzünden güvenliğini kaybedeceği ya da veri gizliliğinin riske girebileceği. Bunu söylemelerinin sebebi ise interoperability sağlamak için yatırım yapmak ve bu yüzden müşteri kaybetmek istememeleri. Bana göre eleştirilerinde haklı oldukları tek nokta yasanın bu konuda tanıdığı sürenin kısalığı. Bu konuda üç ay yerine daha gerçekçi bir zaman tanınması lazım.
Cory Doctorow’un bir yazısında söylediği gibi, şu anda bir platformdan diğerine geçmek bir ülkeden başka bir ülkeye taşınmaktan daha zor. Giderek bir grup platformun tekeline ve insafına kaldığımız internetin değişmesi ve bizlerin daha özgür bir şekilde interneti kullanabilmemiz için bu tarz düzenlemelere ihtiyacımız var. Eksikleri ve sıkıntıları olsa da DSA ve DMA kesinlikle iyi bir başlangıç noktası.
Eşik bekçilerinin insafına kalmadığımız ve platformlar arasında karşılıklı çalışabilirliğin mümkün olduğu bir internet hepimizin ihtiyacı. İster basit bir kullanıcı, ister medya üreticisi, ister bir teknoloji geliştirici olun bu değişimin faydasını mutlaka göreceksiniz. Bu yüzden her yerde benzer düzenlemeler ve yasalar ile bu değişimin küresel hâle gelmesini de sağlamamız gerekiyor.