“Büyük teknoloji” küçülmek zorunda

NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!

Bu hafta dijital medya alanının gündeminde ABD senatosunun Silikon Vadisi devlerini tekelleşme sorunu üzerine masaya çağırması oldu. Ben de bu duruşmayı fırsat bilerek teknoloji devlerinin tekel hâline gelmesinin getirdiği sorunları sizler için yazdım.

“Ne Okuduk” bölümünde de bir diğer tekel adayı New York Times ilk maddemiz. Bununla birlikte E. Tammy Kim’in yazısı da öne çıkan başlıklardan birisi.

Bu haftalık benden bu kadar. Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.

Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet A. Sabancı

Bu hafta ne okuduk?

NYT HER ŞEYİ YUTAR MI?

Eğer gazetecilik alanında aboneliğin artık oturmuş bir gelir modeli hâline geldiği ülkelere bakarsanız, hemen hepsinde birkaç büyük aktör ve geriye kalanlar şeklinde bir ayrım olduğunu fark edersiniz. ABD’nin büyük aktörleri bariz bir şekilde New York Times ve biraz uzaktan onu takip eden Washington Post.

Asıl önemli soru ise büyüdükçe daha da güçlenen bu aktörlerin karşısında geri kalan gazetelerin ne yapabileceği. Tony Haile’nin yazısı bu konuda başarılı olma ihtimali yüksek bir öneri sunuyor. Özellikle daha yerel odaklı yayınların güçlü yanlarını öne çıkarıp geri kalan kısımlar için daha güçlü olanlarla ortaklaştığı bir abonelik sistemi öneren Haile’nin fikri kesinlikle dinlemeye değer. Henüz ülkemizde abonelik hâlâ ciddi bir gelir modeli olamasa da bir noktada bunu ciddi bir şekilde düşünmek ve planlar yapmaya başlamak zorundayız.

Ek Okumalar: New York Times geçtiğimiz hafta içerisinde Meredith Levien’in yeni CEO’su olacağını duyurdu. Hem NYT’nin şu andaki durumunu hem de Ken Doctor’un yeni CEO Levien ile röportajını burada okuyabilirsiniz. NiemanLab’den Joshua Benton’un Levien’e hitaben yazdığı açık mektup da vakit ayırmaya değer.

TWITTER’DAN KAÇIP INSTAGRAM VE TIKTOK’A GİDİYORUZ

Malum, daha önceki bültenlerde Twitter’ın ne kadar sorunlu bir platform olabildiğinden bahsetmiştim. Görünen o ki gazeteciler için yavaş yavaş olmasa da olur kategorisindeki platformlardan birisi hâline gelmeye başladı. 

Buradan kaçanların asıl tercihleri ise Instagram ve TikTok oluyor. Özellikle daha genç insanlar için bu platformlar giderek bir haber kaynağına da dönüşmeye başladı. Ancak TikTok’un bu durumdan ne kadar faydalanabileceği belli değil.

Hindistan’ın yasağının ardından ABD’de de TikTok’un Çin merkezli bir platform olmasından kaynaklı gerginlikler platformun durumunu iyice belirsizleştirdi. Bu platformda varlık göstermeyi düşünen gazeteciler için de kafa karıştırıcı bir ortam oluşmuş durumda. Bunun üzerine Microsoft’un platformu ByteDance şirketinden satın almak için görüştüğü haberlerinin gelmesi de iyice kafa karıştırdı. Bakalım önümüzdeki haftalar TikTok için neler getirecek.

TEKNOLOJİ VE GAZETECİLİK ORTAKLIĞINA İKİ ÖRNEK

Teknolojinin ve yeni araçların gazeteciliğe nasıl önemli katkılarda bulunabileceğinden sıkça bahsediyorum. Özellikle yaratıcı bir şekilde kullanıldığında araştırmacı gazetecilik ve veri gazeteciliği için yeni kapılar açabiliyor. Bu hafta iki çok beğendiğim örneği sizlerle paylaşmak istedim.

Bunlardan ilki Brezilya’da Koronavirüs ölümlerine dair yapılan bir araştırma. Gazetecilerin gerçek ölüm rakamlarını tespit etmek için kullandıkları veri bulma ve toplama yöntemleri alanda çalışan herkes için incelemeye değer. İkinci örnek ise Güney Afrika’da yasadışı hayvan ticaretini araştıran Oxpeckers ekibinin çalışmaları. Dijital teknolojileri kullanarak ortaya koydukları araştırmacı gazetecilik işleri ilham verici.

DAHA KÜRESEL BİR GAZETECİLİK PERSPEKTİFİ

Bu hafta okuduklarım arasında beni en çok düşündüren, E. Tammy Kim’in CJR için yazdığı “Transnationally Asian” yazısı oldu. Güney Koreli ama ABD’de yaşayan ve İngilizce üreten gazetecinin Koronavirüs ile başlayan ve aslında Batıdaki gazeteciliğin kendilerini merkeze alarak ürettikleri “küresel” perspektifin sorunlarını anlatan yazısı üzerine düşünecek çok fazla soru sorduruyor.

Yazıyla ilgili özellikle değinmek istediğim bir nokta: Ülkemizde ihtiyaç duyduğumuza inandığım bir alanı yazının merkezindeki Lausan, New Bloom, ve New Naratif isimli yayınlar çok iyi bir şekilde anlatıyor. Eğer Batının kendini merkeze alan yaklaşımını daha küreselleştirmek istiyorsak bunu ancak biz üreterek yapabiliriz. Kim’in konuştuğu gazeteci Wilfred Chan’in de dile getirdiği “ya ‘Hong Kong’lu muhalif yazar’ ya da ‘göçmen yazar’ olmak” gibi kötü bir ikilemden kurtulabilmek için hem bu küresel kopukluğu tamamlayabilecek hem de insanlara kendilerini ifade etme şansı verebilecek platformlara ihtiyacımız var. 

KISA KISA
  • Facebook’un doğrulama projesine dahil ettiği Ukraynalı ekibin aşırı sağ ilişkileri olduğu iddiası ciddi bir karışıklığa neden oldu.
  • Doğu Avrupa merkezli bir grup haber sitesi farkında olmadan yanlış haberler yayınlıyordu. Çünkü haberleri sitelere yükleyenler editörler değil, hackerlardı.
  • Bazı haber kurumları daha sessiz ve sakin bir ortam yaratmayı deniyor.
  • Gazetecilikte otomasyona dair çabaların ilk sonucu: İnsanlar geri gelsin.
  • Washington Post bir haber kurumu için nadir bir şeffaflık örneği göstererek çalışanlarının demografik verisini geçmişe dönük karşılaştırmalarla yayınladı.
  • İngiliz gazeteci Owen Jones sosyal medyadaki ırkçılık kadar İngiliz medyasının ön yargılarını da çözmek gerektiğini yazdı.
  • Covid Public Info daha küçük ve yerel yayınların nasıl birlikte çalışabileceğine dair iyi bir örnek.
  • Meşhur Plandemic belgeselinin devamı niteliğinde yeni bir viral Koronavirüs komplo teorisi videosu patladı.
  • Geçtiğimiz haftalarda Twitter’ı altüst eden saldırıyı yönettiği iddiasıyla ABD’de 17 yaşındaki bir genç tutuklandı.
  • Spotify’da video desteği geliyor. Ama müzisyenler çok sevinmesin çünkü CEO Daniel Elk müzisyenlerin robot gibi üretmesini istiyor.
  • Gazeteciler için bağımsız girişimler ve kişisel yayınlar giderek daha cazip bir hâle geliyor.

Haftanın odağı: Teknoloji devlerine tekelleşme sorgusu

Teknoloji şirketleri ile devletler arasındaki ilişkinin giderek daha da gerginleştiği ve artık bir kontrol mücadelesine dönüştüğü bir döneme girdiğimiz ortada. Politik çekişmelerin ya da bilginin kontrolü için yapılan hamlelerin hepsinin merkezinde teknoloji var. 

Fakat devletler ve teknoloji şirketleri arasında daha derin bir mücadele konusu var: Tekelleşme. Geçtiğimiz hafta içi ABD Senatosunda gerçekleştirilen duruşmanın da ana başlığı bu konuydu. Silikon Vadisi’nin dört devi —Amazon CEO’su Jeff Bezos, Apple CEO’su Tim Cook, Facebook CEO’su Mark Zuckerberg ve Google CEO’su Sundar Pichai— senato üyelerinin sorularını yanıtladı. Zaman zaman ilginç sahnelerin de yaşandığı günde ana başlık bu şirketlerin tekelleşmeleri ve bunun sonuçlarıydı.

Her ne kadar bu konu arka planda kalsa ve camiadaki isimler genellikle bu büyüme ve tekelleşmeyi iyi bir şey zannetse de aslında bu kontrolsüz büyüme çok büyük tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Ama çoğu zaman bunlar normalleştirildiği ya da biz kullanıcılar için birer “kolaylık” olarak sunulduğu için bunu fark etmiyoruz.

Güncel ve duruşma esnasında da bahsi geçen bir örnek ile açıklayayım. The Markup yayınladığı haberinde Google’da bir arama yaptığınızda karşınıza çıkan bilgilerin kaynağını ve seçilme şeklini inceledi. Ulaştıkları sonuç, yaptığınız internet aramalarının ilk sayfa sonuçlarının %41’i, ekranda ilk görünenlerin [%63’ü Google ürünleri] (https://themarkup.org/google-the-giant/2020/07/28/google-search-results-prioritize-google-products-over-competitors) (reklamlar, bilgi kutuları, öneriler…). Yani çoğu zaman bizler bir internet araması yapmak istediğimizde, Google’ın kendi ürünlerini görüyoruz. Buna bir de Google’ın büyük bir aktör olduğu diğer alanları ekleyecek olursak (GMail, Google Drive, YouTube, Google Maps, Android, Play Store, Chrome, Google Ads, Google Analytics ve dahası) tekelleşmenin ciddiyeti daha iyi anlaşılabilir.

Duruşmaya çağırılan diğer CEO’ların şirketleri için de aynısı geçerli. Facebook sosyal medya ve iletişim alanında (Instagram, WhatsApp, Facebook Messenger, Facebook Ads…), Amazon ticaret odaklı (Kindle, Audible, AWS, Amazon Ads…) benzer bir kontrolsüz büyüme gücüne sahip. Bunların yanında Apple’ın kendi platformu üzerinde iTunes ve App Store temelli tekeli masum kalıyor ama bu da bir tekelleşme olmadığı anlamına gelmiyor.

Bu tekelleşmenin en açık örneklerini kendi internet kullanımımıza bakarak görmek mümkün. Bu platformlar dışında internetin geri kalanında ne kadar vakit geçiriyoruz? Daha doğrusu bir platform olmayan internetten haberimiz var mı? Google’da bir arama yaptığımızda bile bu sitelere ulaşmak için çaba harcamamız gerekiyor. Birisiyle iletişim kurmak istersek Facebook’un sahip olduğu bir yerde hesabımız olması gerekiyor. İnternetin büyük bir kısmı Amazon’un sunucularında ve Amazon’un e-ticaret tekeli küçük çaplı girişimlerden sesli kitap sektörüne kadar birçok alanı etkiliyor. Bir de elbette internette reklam ya da başka bir yolla para kazanmak için bu şirketlerin insafına kalmış olduğumuz gerçeği var. Gazeteciliğin bu tekelleşmeden çektiklerine de sıkça tanık oluyoruz. 

Konunun tartışılması ve gündem olması güzel ama bir senato müdahalesi veya bir ülkenin yasasıyla bunları çözmek mümkün değil. Platform kapitalizmi ve stack kavramları günümüz ekonomisinin temel parçaları hâline getirildi. Ekonomiye ve toplumların işleyişinde yarattıkları zararları ise yeni yeni görüyoruz. Bu noktada medya ve gazetecilik alanına büyük bir görev düşüyor. Teknoloji ve ekonomi gazeteciliğini şirket ve uygulama fanı olmanın ötesine taşıyan, eleştirel ve araştırmacı işlere ihtiyacımız var. Çünkü bu devlerin yarattığı hasarı ancak bunu nasıl yaptıklarını daha iyi anlayarak ve anlatarak ortadan kaldırabiliriz.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir