n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında yapay zekâ tartışmasının yeni dalgası olan sohbet botları var. Bu tartışmayı daha sağlıklı bir şekilde yürütmek için nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlattım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Forbidden Stories’in “Story Killers” dosyası, platformların güvenliğimizi ürüne çevirme çabası, Kanada ile Google’ın kavgası ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı

Bu hafta ne okuduk?
“Story Killers” ve Profesyonel Troller
Sosyal medyanın siyaset için giderek daha önemli bir alan hâline gelmesiyle birlikte platformlar üzerinden organize hareketler ve bunlar ile kamuoyu yaratma çabalarının önemi yıllardır giderek artıyor. Bu durum kaçınılmaz olarak siyasi gruplara bunu bir hizmet olarak satan şirketlerin de doğuşuna sebep oldu.
Forbidden Stories ve ortaklarının yeni araştırması bu sektörün ne kadar büyüdüğünü ve yaygınlaştığını gözler önüne seriyor. “Story Killers” adını verdikleri bu araştırma serisi dünyanın farklı yerlerinde bu amaçla çalışan şirketleri ve sebep oldukları gelişmeleri gözler önüne seriyor.
Dosyada özellikle öne çıkan şirketlerden birisi de “Team Jorge” adı verilen ve İsrail merkezli şirket. Ellerindeki binlerce profesyonel sahte hesap ve bunları toplu yönetmeye imkân tanıyan AIMS isimli platformlarıyla şirket bu alanda bilinen en üst seviye hizmetlerden birisini sunuyor. Özellikle her sahte hesaba birçok platformda hesap açarak “daha gerçek” görünmelerini sağlamak gibi yollara başvurmaları da bu ekiplerin kendilerini ne kadar geliştirdiğini anlamamızı sağlayan örneklerden.
İnterneti kullanan herkesin ama özellikle de gazetecilerin ve araştırmacıların bu konudaki gelişmeleri takip etmesi ve kendilerini böyle gruplara karşı eğitmesi şart. Story Killers dosyası bu yüzden mutlaka okunması gereken araştırmalardan birisi.
Güvenlik Bir Ürün Değildir
Sosyal medya platformlarının genel olarak tercih edilmesinin en temel sebeplerinden birisi, internette görece daha güvenli bir ortam sağlamalarıydı. Bu hem hesaplarınızı daha güvende tutmanızı sağlayan özellikler sunmaları hem de orada gördüğünüz önemli figürlerin kimliğini doğrulama şansı tanıması gibi yollarla mümkün oluyordu.
Ancak yeterince kâr edemediğini düşünen platformlar, giderek en temel özelliklerinden birisi olan güvenliği bir ürün gibi satmaya karar verdi. Twitter’ın hesap onaylamayı parayla satılan bir özelliğe dönüştürmesinin ardından, her ne kadar başarısız olsa da, Meta da bunu takip etmeye karar vermiş. Artık Facebook ve Instagram’da onaylı olmak da parayla satılan bir özellik.
Bunun üzerine Twitter bir kötü adım daha atarak insanların hesaplarını korumak için en çok kullandığı SMS ile iki aşamalı doğrulamayı da sadece Blue abonelerinin kullanabileceği bir özelliğe dönüştürüyor. Her ne kadar başka uygulamalarla buna para ödemekten kurtulmak mümkün olsa da, birçok insanın bunun yerine tamamen iki aşamalı doğrulamayı kapatıp hesaplarını güvensiz hâle getirmesi de mümkün.
Bütün bu gelişmeler büyük ihtimalle önümüzdeki dönemde sosyal medya platformlarına dair daha fazla güvenlik sorunu haberleri duymamız anlamına gelecek. Bolca çalınan hesap ve sahte onaylı hesap haberleri görmeye hazır olun derim.
Kanada’da Google Aramalarına Haber Filtresi
Büyük platformlar ve medya şirketleri arasındaki gelir paylaşımı tartışması geçtiğimiz birkaç yıldır gündemde olan konulardan birisi. Özellikle de farklı ülkelerde bu konuda çıkan yasalar ve bunların sonuçlarını herkes merakla takip ediyor.
Arama sonuçlarında veya platformlarda görünen haber linkleri için platformların ödeme yapmasını öneren yasa teklifinin Kanada’da meclise gelmesi üzerine tartışmanın merkezi buraya kaydı. Diğer ülkelerde de benzer yasalara itiraz eden Google, burada çok daha agresif bir yol izleyerek belirli arama sonuçlarında haber sitelerine verilen linkleri tamamen kaldıran bir filtreyi test etmeye başladı. Özetle “eğer yasayı geçirirseniz Google’da haberleri bulamayacaksınız” mesajı verdi.
Google’ın agresif tavrının sorunlu olduğu ortada, fakat bu türde yasaların da faydadan çok zararı olabileceğinden bültenin eski sayılarında da bahsetmiştim. İnternetin yapısına uygun ve gazetecilere de faydası olacak bir düzenleme tasarlamak mümkün ama bunun yolu ne her link için para ödemeye zorlamaktan ne de buna cevap olarak insanların habere erişimini engellemekten geçiyor.
YouTube Daha Fazla Podcast İstiyor
Son dönemde podcast alanından gelen haberler genellikle durgunluğa ve yavaşlamaya işaret ediyor. Spotify’ın platforma özel podcast yatırımının beklentiyi karşılamaması ve genel olarak sektörde ekonomik yavaşlama hâlinin hakim olması bunun önde gelen sebeplerinden.
Ancak YouTube bunun tam aksini düşündürecek hamleler yapmaya devam ediyor ve platformda podcast üreticileri için daha fazla yer açmaya çalışıyor. YouTube Music uygulaması üzerinde podcastlere daha fazla görünürlük sağlama ve YouTube’a podcast yüklemeyi kolaylaştırma gibi gelişmeler bu konuda attıkları en son adımlar arasında. Ayrıca YouTube Studio kısmında da podcastler için yeni özellikleri de test etmeye başladılar.
YouTube bu adımları atmadan önce de podcast üreticileri için önemli platformlardan birisiydi. Yeni özellikler ve üreticiler için süreci kolaylaştıran gelişmeler ile önümüzdeki süreçte podcast ekosisteminde daha da ön plana çıkması mümkün olabilir.
Kısa Kısa
🗃️ Ağırlıklı olarak ses ve video dosyalarıyla çalışıyorsanız bunları iyi düzenlemek ve aradığınızı kolayca bulabilmek çok önemli.
⚖️ Sahte verilerle yatırımcıları kandıran Ozy Media’nın kurucusu Carlos Watson, dolandırıcılık suçlamalarıyla tutuklandı.
📱 Instagram’ın kurucuları kişiselleştirilmiş haber uygulaması Artifact’i denemek isteyen herkesin kullanımına açtı.
📊 TikTok platform verilerini araştırmacılara açmaya başlıyor ama verilere erişim için araştırmanızın şirket tarafından onaylanması lazım.
👟 BBC muhabirlerine koyduğu katı kıyafet kodlarını gevşetmeye karar vermiş. Sebebi ise izleyicilerin daha “kirli” görünen muhabirlere daha çok güvenmesi.
💵 Teknoloji ve ekonomi yayını The Information, tamamen özel verilere odaklı yeni bir abonelik paketi duyurdu.

Haftanın odağı: Yapay zekâ değil büyük dil modeli
Geçtiğimiz haftalarda ChatGPT, Microsoft’un Bing arama motorunun chatbot deneyi ve Google’ın Bard duyurusu ile birlikte yeni bir yapay zekâ hype dalgasına girdik. Özellikle Bing ile yapılan sohbetlere ve orada gelen cevaplara dair haberler ve diğer içerikler gündemde bolca yer tuttu ve tartışmalara sebep oldu.
Teknoloji sektörünün artık doğal bir döngüsü hâline gelen bu hype dalgalarına karşı hazırlıklı değilseniz büyük ihtimalle bu haberlere bakıp çok ciddi bir dönüşümün başladığını ya da yapay zekânın ciddi bir gelişme kaydettiğini düşünüyor olabilirsiniz. Tam da bu yüzden bir adım geri atıp biraz daha sakin ve eleştirel bir şekilde konuyu ele almamız gerekiyor.
İlk olarak karşımızdaki teknolojinin ne olduğunu iyi tanımlamamız lazım. Her ne kadar yapay zekâ kavramı sıkça kullanılıyor olsa da bu sohbet botları ve GPT-3 gibi teknolojiler aslında birer Büyük Dil Modeli (Large Language Models – LLM). Bunun anlamı da bu teknolojilerin yaptığı şeyin aslında kendilerine sunulan bütün metinleri sistemlerinden geçirip bunların istatistiğini çıkarması, ardından da kendilerine gelen komutlara bu istatistiği temel alarak cevap oluşturmaları.
Bültenimizin sınırları zihin felsefesi ve bir şeyi anlamanın ne demek olduğu tartışmaları için fazlasıyla dar ama bu istatistiksel kelime dizimi ile zekâ dediğimiz kavram arasında bir fark olduğu da ortada. Eğer öyle olmasaydı tamamen yanlış bilgileri savunan cümleler kurmaz, olmayan akademik kaynaklar uydurmaz ya da tamamen anlamsız döngülere girmezlerdi.
O yüzden bunları yapay zekâ olarak tanımlamak aslında tartışmayı riskli bir noktaya taşımak demek. Çünkü bunu yaptığımız anda o teknolojilere ve onların sahibi olan şirketlere aslında sahip olmadıkları bir güç ve önem atfediyoruz. Teknoloji şirketlerinin de genellikle en sevdiği şeylerden birisi olduklarından daha önemli ve güçlü görünmek. Zaten böyle büyük kavramları kullanmalarının sebebi de bu.
Eğer bu gücü almalarına izin verirsek neler olabileceğini de şimdiden görüyoruz. Google ve Microsoft arama motorlarına bu teknolojileri entegre ederek insanların internette başka hiçbir yere gitmemesini sağlamaya çalışıyor, kısa yoldan para kazanmaya çalışanlar e-kitap sitelerini ve edebiyat dergilerinin başvurularını bu botlara yazdırdıkları hikâyelerle dolduruyor, medya şirketleri SEO manipülasyonu için sitelerinde bunların ürettiği metinleri gizlice yayınlıyor.
Bu teknolojilerin faydalı olabileceği alanlar var, bunu inkâr etmiyorum. Gelecekte yeni gelişmeler ile daha büyük dönüşümleri de getirebilirler. Fakat şu anda bu teknolojiler etrafında oluşturulmaya çalışılan altı boş heyecan bunların hepsine engel olabilir. O yüzden bu teknolojileri ve sınırlarını iyi bir şekilde tanımlamak ve tartışmayı bu eksende yürütmek gerekiyor. Medyanın ve gazetecilerin de şirketlerin gerçek dışı argümanlarını pazarlamak yerine insanların gerçeği öğrenmesine yardımcı olacak haberler ve içerikler üretmesi gerekiyor. “Yapay zekâ beni korkuttu” haberleri eğlenceli ve ilgi çekici olsa da bu teknolojiler üzerine gerçek bir gazetecilik olarak göremeyeceğimizi de kabul etmemiz lazım.