n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında tekrar alevlenen yanlış bilgi sorunu ve teknoloji ilişkisi var. Konuya dair söylenenleri ve tekno-çözümcülüğün sıkıntılarını ele alarak geniş bir perspektif çizmeye çalıştım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Cuomo kardeşler, European Newsroom, ekonomi gazetelerinin önemi ve daha fazlasını bulabilirsiniz.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Kardeş Dayanışmasının Etik Dışı Hâli
Siyasetçiler ve gazeteciler arasındaki samimi ilişkilerin sonu genellikle iyi bitmez. Bu yüzden de ya hiç böyle ilişkilere girmemek ya da aşırı dikkatli olmak gerekiyor. Fakat böyle bir ilişkinin içerisine mecburen girdiyseniz, mesela kardeşseniz, aşırı dikkatli olmaktan da fazlasını yapmanız lazım.
Cuomo kardeşlerin hikâyesi bu konuda ders çıkarılacak bir örnek. Chris ve Andrew Cuomo kardeşler özellikle ABD’de isimleri iyi bilinen kişiler. Chris, CNN’de meşhur bir programa sahip bir gazeteci; Andrew ise New York’un eski valisi. Bu ilişkileri daha önce sevimli şekillerde karşımıza çıkmıştı ama bu yıl içerisinde çirkin bir noktaya evrildi.
Vali Cuomo hakkında çıkan taciz iddiaları ve sonrasında yaşanan gelişmelerde en çok merak edilen noktalardan birisi gazeteci kardeşinin duruma ne kadar dahil olduğuydu. CNN’deki programlarında bu konuyu etik gerekçelerle asla ele almasa da arka planda kardeşine yardım edebilecek etki ve bağlantılara sahipti. Her ne kadar geçtiğimiz aylarda bu duruma dair çıkan haberleri önemsiz göstermeye çalışsa da New York savcılığının valinin taciz davasıyla ilgili dosyaları yayınlamasıyla birlikte, Chris Cuomo’nun çok daha aktif bir şekilde kardeşine yardım ettiği ve hatta taciz iddialarının sahibi kadınları karalamak için elindeki imkÂnları kullanarak araştırma yaptığı da ortaya çıktı.
CNN, Chris Cuomo’nun programını durdurdu ama kovulacak mı bilinmiyor. Her ne kadar kendisi özür dilese de gazeteci David Weigel’in de dediği gibi “eğer bir stajyer bunu yapmış olsaydı saniyesinde kovulmuş olurdu.”
Avrupa’nın Haber Odasını Kurmak
Avrupa’nın bir birlik olma çabasının en önemli fakat en ağır ilerleyen kısımlarından birisi ortak bir gündeme ve yaklaşıma sahip olabilmek. Elbette bu durumda onlarca farklı ülke ve dilin bir arada olmasının etkisi büyük ama aynı zamanda bu ortak gündem çabasının medya ve gazetecilik seviyesinde nasıl hayat bulabileceğinin çözülememiş olması yatıyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde bu konuda önemli bir adım atıldı. Thierry Breton, European News Media Forum’daki konuşmasında Avrupa’nın farklı ülkelerinden 16 haber ajansını bir araya getirecek olan “European Newsroom”un çalışmaya başlayacağını duyurdu. Bu haber odası Avrupa’nın meselelerini ve gündemini ele alacak, aynı zamanda Avrupa genelinde gazeteciliğin ve gazeteciler arasındaki ortaklıkların gelişmesine yardımcı olacak.
Aynı konuşmada bahsedilen ve gazetecileri korumayı amaçlayan “Media Freedom Act” ile birlikte düşünüldüğünde bu adım yalnızca Avrupa’nın bütünlüğü açısından değil, kıtadaki gazetecilerin özgürlükleri ve güvenliği konusunda da önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor. Bakalım bu yeni haber odası üzerine yüklenen büyük görevlerin altından kalkabilecek mi.
Bir Gazete Nasıl Düşünür?
Her ne kadar gazeteciliği objektiflik ile birlikte düşünmeye alışkın olsak da gazetecilik tarihi kadar eski olan konulardan birisi de editoryal duruştur. Her gazetenin zaman zaman yayınladığı özel köşe yazıları ile gündeme dair duruşlarını ve yaklaşımlarını belirtmesi, hem o yayınlar için hem de okurları için önemli belirleyicilerden birisidir.
Bunun ne kadar önemli olduğunu gösteren en iyi örneklerden birisi de Guardian’ın 200. yıl serisinin bir parçası olarak yayınladığı ve geçmişten bu yana gazetenin bu editoryal duruşunu nasıl belirlediğinin hikâyesini anlattığı yazı. Yazıyı kaleme alan Randeep Ramesh bize yalnızca arka planda bu sürecin nasıl işlediğini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda bu tercihlerin gazetenin gidişatını da nasıl etkileyebildiğini gösteriyor.
Ekonomi Gazeteleri Sandığımızdan Daha Güçlü
Ekonomi odaklı gazetelerin okur kitlesi ve ismini bilenlerin sayısı genellikle daha azdır. Elbette bunun arkasında yatan ana sebep bu gazetelerin daha sınırlı bir kesime hitap etmesi. Ancak yeni bir araştırma bu gazetelerin zannedilenden daha geniş bir kesime hitap etmesi gerektiğini gösteriyor olabilir.
ABD merkezli National Bureau of Economic Research, ekonomi konusunda ülkenin en bilinen gazetesi Wall Street Journal üzerine oldukça kapsamlı bir araştırmaya girişmiş. 1984 ve 2017 yılları arasında yayınlanan 763.887 finans haberini bir veri setine dönüştürüp bu haberlere bakarak ekonominin gidişatı konusunda kısa vadede ne kadar tutarlı tahmin yapılabileceğini hesaplamayı denemişler. Buldukları sonuç: Yüzde 25 doğruluk oranı.
Yüzde 25 düşük bir oran gibi gelse de araştırmacılara göre bu birçok federal makroekonomik veriye kıyasla daha iyi bir sonuç. Bu da aslında gazetecilerin, özellikle de finans alanındaki haber odalarının, ekonominin yönünü okuma ve yorumlama konusunda daha iyi olduklarının bir işareti. Ekonominin maalesef gündemimizden hiç düşmediği bir ülkede yaşadığımızı da düşünecek olursak, araştırmayı bu alanda çalışan gazetecileri ve gazetelere daha fazla zaman ayırmak için bir işaret olarak da okuyabiliriz.
Kısa Kısa
🇨🇳 Disney+ Hong Kong’da yayına girdi ama The Simpsons’ın Tiananmen Meydanı’na atıfta bulunan bölümü sınırdan geçemedi.
🏠 Airbnb’nin PR kampanyası gündem oldu ama haberler maalesef reklamı yaymanın ötesine geçemedi.
☎️ ABD’de gazetelere dijital abonelik başlatmak çok kolay ama iptal etmek için çoğunu telefonla aramanız gerekiyor.
💰 İngiliz dergi yayıncısı Future, yılı rekor seviyede bir kârla kapatınca, bunun 10 milyon poundunu çalışanlarına paylaştırmaya karar verdi.
🐦 Twitter CEO’su Jack Dorsey görevini bırakıp kendisini kriptoya verdi. Yerine ise eski CTO Parag Agrawal geldi.
🥸 Bazı podcast uygulamaları sizin adınızı kullanarak kendi reklamlarını yapıyor olabilir.
🤔 Vice Media uzun vadede bir yayın olmak yerine insanların üretimlerini paylaştığı bir platform olmak istediğini söyledi.
😭 Daily Mail Google arama sonuçlarında alt sıralarda çıkmalarının sebebinin teknik sorunlar değil, onlara karşı kurulan “woke komplo” olduğunu iddia ediyor.
Haftanın odağı: Yanlış bilgi sorunu ve tekno-çözümcülük
Geride bıraktığımız hafta içerisinde tanıdık bir tartışma tekrar gündem hâline geldi: Yanlış bilgi sorunu konusunda teknolojinin yeri nedir? Tartışmayı tekrar canlandıran ise Ben Smith’in New York Times’daki köşesinde yayınladığı yazısı oldu.
Yazı her ne kadar Joan Donovan gibi bu alanda çalışan önemli isimlere yer ayırsa da sonuç kısmında bu sorunun bildiğimiz politik propagandadan çok farklı olmadığını ve bu yüzden de teknolojiye bu kadar önem atfetmememiz gerektiğini söylemesi nedeniyle çok sert tepkilerle karşılaştı. Yakın zamanda Joseph Bernstein tarafından yazılan ve özellikle teknoloji yoluyla bu sorun üzerinden para kazanmaya odaklanan girişimlerden bahseden yazının da anılması muhtemelen belirli bir grubun bu kadar sert tepki göstermesinde rol oynadı.
Bu noktada biraz açık olmak ve tekno-çözümcü yaklaşımın sorunlarından bahsetmek lazım. Yanlış bilgi gibi kompleks bir sorunu yeni bir uygulama veya teknoloji ile çözeceğini iddia eden ya da bu soruna yalnızca teknoloji kısmından yaklaşıp gerisini gözardı edenleri pek ciddiye almamamız gerektiği malum. Tekno-çözümcü yaklaşım bir sorunu ele alırken genellikle bir bütün olarak almak yerine teknolojinin kavrayabildiği kısımlara odaklanıp gerisini yok saymayı tercih eder. Bir anlamda tekno-çözümcülük sadece teknolojiyle uyumlu olanı görmeye meyillidir. Bu da söz konusu kompleks sorunlar olduğunda elimizde pek de işe yaramayan bir çözümle kalmamıza neden olur.
Bununla birlikte teknoloji sektörünün yatırım dalgaları ve trendler ile yürüdüğünü düşünecek olursak, sektörün bu alanda çok fazla etki sahibi olması o sorunların hepsini buraya taşıyacaktır. Yatırımcıların ilgisini çekmiyor diye kapanacak şirketlere bel bağlama riskine girmemek gerekiyor.
Ancak bunu abartıp işin teknoloji boyutunu yok sayma lüksümüz de yok. Evet, bildiğimiz propaganda, siyasi manipülasyon ve benzeri eski numaraların bir devamı ama aynı zamanda bundan da fazlası var karşımızda. İnternetin getirdiği yeni araçlar, sosyal medyanın getirdiği yeni iletişim dinamiklerin eski sorunların daha farklı bir biçim almasına neden oluyor. Bu noktada teknolojinin desteğine ve imkanlarına da ihtiyaç var.
Fakat her konuda ve alanda olduğu gibi bir şeyler popüler olduğunda bundan faydalanmak isteyenler çıkacaktır, geçtiğimiz haftanın odağında yazdıklarım bunun en güncel örneği. Bunları görmek lazım fakat olduklarından daha büyük bir meseleymiş gibi davranmanın da kimseye faydası yok.
Yani bu sorunla mücadele ve çözümü noktasında dengeli ve biraz da pragmatik bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor. Sorunun kompleksliğini ve gerçeklerini kabul ederek, mevcut imkanlar içerisinden zararlı kısımları kırparak ilerlemek lazım. Kimse bu konunun bir sabah uyandığımızda çözülmüş olmasını beklememeli.
Bu soruna ve duruma uygun bir yaklaşımı da ancak sağduyulu bir şekilde tartışarak ve birlikte çalışarak geliştirebiliriz. Bu yüzden her ne kadar eksikleri ve yanlışları olsa da bu süreçte yazılan yazıların hepsi önemli adımlar.