Bu haftanın anahtar kelimeleri: finansallaşma, çerezler, CJR, 60 Minutes.
İhtiyacımız olan ekonomi gazeteciliği

n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Ekonomi hayatımızın her alanını etkiliyor ve gündemdeki her konuda rol oynayabiliyor. Ancak gazeteciliğin bu noktada yetersiz kaldığını düşünüyorum. Haftanın odağında neden böyle düşündüğümü ve neler yapılması gerektiğini yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Columbia Journalism Review krizi, Google’ın çerezlere geri dönüş kararı ve daha fazlası var.
Son olarak bir not: Önümüzdeki hafta bülten göndermeyeceğiz. Yeni sayımızı bir sonraki hafta göndereceğiz.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
11 Mayısta görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı

Bu Hafta Ne Okuduk?
CJR’da Sewell Chan Krizi
Columbia Journalism Review, ilk günden bu yana bülteni yazarken en sık faydalandığım kaynaklardan birisi. Genellikle yayınladıkları önemli çalışmalarla kendisine bültende yer bulan CJR bu sefer yaşadığı yönetim kriziyle gündem oldu.
Geçtiğimiz yıl CJR’ın başına getirilen ve yayının yeni bir rota çizmesi için görevlendirilen Sewell Chan’in hafta içerisinde sürpriz bir şekilde kovulduğunu öğrendik. CJR ekibinden birçok kişinin Chan’in kendilerine hakaret ettiği, onları kariyerleriyle tehdit ettiği ve bir korku ortamı yarattığına dair şikâyetler üzerine yönetim bu kararı almış. Chan’e göre CJR ekibi aşırı hassas ve hepsi normal şeyler ama LA Times ve NY Times’daki eski iş arkadaşlarının da kendisine dair benzer şikâyetleri var.
Şu anda Chan’in yerine kimin geleceği belirsiz. Umarım bu durum CJR gibi önemli bir yayının geleceğini riske atmaz.
“60 Minutes” Yapımcısının Protesto İstifası
CBS News tarafından 50 yılı aşkın bir süredir yayınlanan “60 Minutes” ülkedeki en önemli televizyon haber programlarından birisi olabilir. Sık sık gündemi belirleyen önemli haberler yapmaları ve yüksek bir standart ile çalışmaları sebebiyle de sıkça diğer işlere örnek oluyorlar.
Ancak Donald Trump’ın hem CBS’i hem de programı doğrudan hedef alması belli ki kanalın sahibi olan Paramount’u korkutmuş ve yıllardır yapmadıkları kontrol ve denetim mekanizmaları kurarak programın bağımsızlığını azaltmaya başlamışlar. 2019 yılından bu yana programın başında olan Bill Owens bu durum karşısında “eğer olması gerektiği gibi yapamıyorsam hiç yapmam” diyerek istifa etmiş. Bakalım Owens’ın bu protestosunu CBS ve Paramount yönetimi anlayacak mı yoksa gidişini bir fırsat olarak mı görecek?
Google Çerezlerden Vazgeçemedi
İnternet ekonomisinin temelini oluşturan hedeflenmiş reklamlar bir süredir Google tehditi altındaydı. Geçen yıl Google’ın Chrome’da üçüncü parti çerezleri engelleyip yerine kendi geliştirdiği alternatif sistemi getireceğini duyurmasıyla birlikte hem reklamcılık hem de medya sektöründe ciddi bir panik başlamıştı. Her ne kadar diğer bütün büyük tarayıcılar bu çerezleri uzun zamandır engelliyor olsa da internetteki her üç tarayıcıdan ikisi Google Chrome olduğu için onun değişmesi her şeyi değiştirebilir.
Ancak son anda Google bütün bu planları iptal ettiğini ve bu çerezleri engellemeyeceğini duyurdu. Bu özellikle ekonomisi reklamlara dayanan herkesi rahatlattı ama hem Google’ın hem de diğer aktörlerin geliştirdiği alternatifler ve bunlara yapılan yatırımların hepsi boşa gitmiş durumda. Diğer yandan Google’ın bu ani karar değişikliği kendilerine güvenerek uzun vadeli planlar yapmamak gerektiğini bir kez daha gösterdi.
Elon Musk’ı Kızdıran Kaybolur
Elon Musk’ın Twitter’ı satın alıp kendi oyun alanına çevirmesinden ve platformda keyfi bir şekilde sansür yapıp algoritmayla canı istediği gibi oynamasından geçmişte bolca bahsetmiştim. Geçtiğimiz günlerde NY Times’ın yayınladığı yeni bir araştırma bütün bunların ne kadar kişisel ve agresif olduğunu da gösteriyor.
Bu araştırmanın ve toplanan verilerin en ilgi çekici yanı ise örnek olarak seçilen üç hesabın da aslında politik olarak Musk ile aynı tarafta olmamaları. Bütün erişim güçlerini kaybedip shadowban yemelerinin tek sebebi Musk’ı eleştirmiş veya onunla tartışmış olmaları. Yani bunlar doğrudan Musk’ın müdahaleleri.
Eğer Musk sadece kişisel meseleler yüzünden bunu yapıyorsa bir de kendisini ve şirketlerini korumak için neler yapabileceğini siz düşünün.
Kısa Kısa
💰 404 Media ekonominin kötüye gidişine rağmen nasıl sağlam bir noktada olduklarını ve bunu sürdürmek için neler planladıklarını anlatmış.
✅ Bluesky hesap doğrulama için yeni seçenekler getiriyor. Bunların arasında kendilerinin dışında hesap doğrulayacak güvenilir kurumlara da bu yetkinin verilmesi var. Örneğin NY Times bunlardan birisi olarak kendi gazetecilerinin hesaplarını onaylıyor.
🤖 Google aksini iddia etse de arama sonuçlarındaki YZ özetleri link tıklama oranları %34,5 düşüyor.
💻 Google’ın tekelleşme davaları şirketin bölünmesiyle sonuçlanabilir gibi görünüyor. Bunu fırsat bilen OpenAI, Google Chrome’u satın almaya talip olduğunu söylemiş bile.
🇷🇺 Rusya eskiden propaganda ve dışarıdan müdahale iddialarını net bir şekilde inkâr ederdi ama artık başarılarını kutlamaya karar vermişler.

Haftanın Odağı: İhtiyacımız Olan Ekonomi Gazeteciliği
Hayatımızın her alanının finansallaştığı ve ekonominin hemen her şeyin üzerinde etki gücüne sahip olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu da kaçınılmaz olarak gündemimizde olan her konunun ekonomik bir boyutu da olması anlamına geliyor. Ancak gazeteciliğin bu konuda toplumu bilgilendirmekte zorlandığı da ortada. Burada sorunun üç ana boyutu olduğunu düşünüyorum.
İlki ekonomiye dair en temel konuların anlaşılabilir ve derinlikli bir şekilde anlatılmaması. Malum ekonomik olarak stabil olmaktan fazlasıyla uzak ve sıkça krizlerle boğuşan bir ülkeyiz. Bu da enflasyondan döviz kurlarına, faizden borsaya kadar birçok konunun sıkça gündem olmasına neden oluyor. Ama çoğu zaman bu konuda yapılan haberler sadece verileri ve bu verilere verilen tepkileri aktarmaktan öteye gitmiyor. Oysa haber okurlarının bundan daha fazlasına ihtiyacı var.
Örneğin enflasyon uzunca süredir gündemimizde ve bunun en temel sebeplerinden birisi TÜİK’in hesaplamalarıyla alakalı tartışmalar. Bu çok önemli bir tartışma olsa da çoğu zaman bu konuda yapılan haberlerin birkaç farklı hesaplamayı kıyaslamak ve 2000’lerden bu yana değişmeyen kasap ve market haberlerinden öteye gitmediğini görüyoruz. Oysa enflasyonun hesaplanma şekli ve farklı enflasyon türleri üzerine yazılmış ve söylenmiş çok şey var. Okura bunları aktarmak ve onların da yaşadıkları bu ekonomik krizi daha iyi anlamasını sağlamak gerekiyor. Yoksa yapılan o haberlerin çoğunun okurda bir karşılığı olmuyor.
İkinci sorun ise her şeye politik bakmaktan ekonominin etkisini ve onun habere katacağı derinliği göz ardı etmek. Girişte de dediğim gibi hayatımızın her alanında ekonominin ve finansallaşmanın etkisini net bir şekilde hissediyoruz. Ama ülkemizde gazetecilik her şeyi siyasi bir perspektiften anlamaya ve anlatmaya çalıştığı için haberlerde bunu görmemiz mümkün olmuyor.
Bunu güncel bir örnekle anlatayım. 23 Nisan günü yaşadığımız 6.2 şiddetindeki deprem ile bir kez daha telefon operatörlerinin ne kadar kötü durumda olduğunu ve bir kriz anında işe yaramadıklarını gördük. Özellikle de giderek artan fatura ücretleri yüzünden herkes tepkiliydi. Konuyla ilgili yapılan haberler de maalesef bu tepkilerden ve özellikle iki büyük operatörün sahipliğiyle alakalı politik tartışmalardan öteye geçmedi. Doğal olarak aşırı sığ bir noktada kaldı.
Oysa burada gazetecinin amacı bu sorunu daha iyi anlatmak ve hem operatörleri hem de ilgili kurumları hesap vermeye zorlamak olmalı. En basitinden sürekli adı anılan Turkcell ve Türk Telekom borsada işlem gören şirketler oldukları için düzenli finansal raporlar yayınlıyorlar. “Bu fatura ücretleri nereye gidiyor” diye sormak ya da popülist yorumları haber diye sunmak yerine bu soruya cevap vermek zaten gazetecinin işi. Gazeteci bu işini yapmayınca doğal olarak bütün bu tartışmaların altı boş kalıyor ve kısa sürede unutuluyor.
Üçüncü sorun ise güncel konuları ve gelişmeleri yakalamakta ve anlatmakta zorlanılması. Yeni gelişmeleri ve tartışmaları takip edip okurun daha iyi anlamasına yardım edecek bir ekonomi gazeteciliği olmayınca insanların manipüle edilmesi ve kandırılması çok daha kolay oluyor. İnsanları dolandırmak isteyenler ya da komplo teorileri üretenler özellikle gazeteciliğin bıraktığı bu boşlukları değerlendiriyor.
Konu komplo teorileri olduğunda iklim krizi bunun en iyi örneklerinden birisi. İklim krizini inkâr eden birçok komplo teorisi ekonomiyle alakalı düzenlemeleri ve dönüşümleri kullanmayı çok seviyor. Yakın zamandaki iklim kanunu tartışmalarında karşımıza çıkan komplo teorilerine baktığınızda çoğunun sektörel düzenlemeleri veya vergileri kullandığını görüyoruz.
Dolandırıcılık dediğimizde ise kripto paralardan bahsetmemek olmaz. Yıllardır gündemimizde olan kripto paralar üzerine haberciliğin büyük bir kısmı “şu kadar yükseldi-bu kadar düştü” seviyesinde ve insanlara bu teknolojiyi, dinamiklerini ve güncel durumunu anlatan habercilik yok denecek kadar az. Bizim durumumuzdaki bir ülkede de bu bilgi eksikliğinin insanları büyük kazanç vaatleriyle dolandırmak için kullanılmaması sürpriz olurdu. Eğer bu alanda nasıl bir gazeteciliğe ihtiyaç var diye merak ediyorsanız Molly White en iyi örneklerden birisi.
Peki bütün bu sorunları nasıl çözebiliriz? Öncelikle gazeteciliğin ekonomiyle olan ilişkisini değiştirmesi ve hem bu alanı hem de onun etki gücünü daha iyi anlaması gerekiyor. İkincisi ve bana göre daha önemlisi ise ülkemizdeki gazetecilik mantığının değiştirilmesi. Şu anda gazetecilik ağırlıklı olarak sadece siyaset haberciliği ve yorumculuk alanında kısıtlanmış gibi algılanıyor. Farklı alanlarda uzmanlaşmaya veya alanında derinlemesine çalışan gazetecilere yeterince yer ve önem verilmiyor. Özellikle de “bağımsızlaşan gazetecilerin” her şeyi yorumlayan insana dönüşmeleri de bu algıyı güçlendiriyor. Oysa bizim ihtiyacımız alanına gerçekten hakim ve derinlemesine işler yapabilen gazeteciler, özellikle de ekonomi gibi konularda.
Bu bülten Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin maddi desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla NewsLabTurkey sorumluluğu altındadır ve Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.