The Guardian’ın X’ten paylaşım yapmama kararı herkes okur neden haberden kaçınıyor sorusunun yanıtını ararken gazetelerin de okurların gerçeğinden kaçtığının göstergesi oldu.
The Guardian X’i dondurdu: “Okurdan kaçınma” trendi mi geliyor?
The Guardian, 13 Kasım 2024’te, resmi editoryal hesaplarından X (eski adıyla Twitter) platformunda artık paylaşım yapmayacağını duyurdu. Gazete açıklamasında platformda sıklıkla karşılaşılan rahatsız edici içerikler, özellikle aşırı sağ komplo teorileri ve ırkçılık nedeniyle bu kararı aldığını belirtti.
The Guardian yönetimi, ABD başkanlık seçim kampanyasının, X’in toksik bir medya platformu olduğunu ve sahibi Elon Musk’ın siyasi söylemi şekillendirmede etkili olduğunu düşündüklerini öne sürdü.
Gazete, bu kararın ardından kaynaklarını başka mecralarda daha verimli kullanmayı planladığını açıkladı ve okuyucularını doğrudan kendi websiteleri üzerinden içeriklerine ulaşmaya davet etti.
X’i terk etmek savaştan çekilmektir
The Guardian’ın X platformundan çekilme kararı, kamusal alan ve enformasyon savaşında geri adım olarak da görülebilir. Sosyal medya siyasal iletişimin en büyük savaş alanı ve gazetecilerin hakikat mücadelesinin en büyük cephesi hâline gelmişken bu mecralardan çekilmek, özellikle dezenformasyonun yaygın olduğu bir dönemde, ekosistemdeki bilgi boşluklarını genişletmekten başka bir anlama gelmiyor.
The Guardian’ın da kabul ettiği üzere sosyal ağlar geniş kitlelere ulaşma ve hızlı bilgi akışı sağlama potansiyeline sahipler. Tam da bu nedenle The Guardian gibi saygın bir medya kuruluşunun bu platformlardan çekilmesi, sağladıklarına dair çoğunluğun hemfikir olduğu doğru ve güvenilir bilginin erişilebilirliğini azaltacaktır. Bu durum, dezenformasyonun daha da yayılmasına ve kamusal alanın güvenilir bilgi kaynaklarından mahrum kalmasına yol açabilir. Yani X’in toksisitesini, özellikle ABD seçimlerinin bu büyük hype’ında derinleşecekken büyümesi için ona daha fazla alan açacak bir hamleyle cezalandırmanın stratejik olarak pek bir anlamı yok.
Ayrıca, X, gazeteciler ve medya kuruluşları için haber toplama ve dağıtma süreçlerinde hayati bir mecra. Bu mecralardan çekilmek, haber kaynaklarına erişimi kısıtlayabilir ve gazetecilik faaliyetlerini olumsuz etkileyebilir. Kaynakların haberden kaçınmanın zirve yaptığı ve platform temelli haber okumanın site üstünden haber okumanın çok daha üstünde olduğu böyle bir dönemde The Guardian’ın bu kararı, ABD seçimleri sonrasında alınmış olmasıyla dikkat çekiyor. Ancak, geçmişte Jeremy Corbyn’in anti-semitizm suçlamalarıyla (bu açık bir kara propaganda kampanyasıydı) karşı karşıya kaldığı ve Boris Johnson gibi sağ popülist ve her anlamıyla tartışmalı bir liderin zaferiyle sonuçlanan seçimler sonrasında benzer bir adım atılmamıştı. Bu durum, gazetenin tutarlılığı konusunda soru işaretleri doğuruyor. Daha da önemlisi sosyal ağlardan çok sosyal dokunun ve kitlelerin kimi niye tercih ettiğine kafa yormak gazetelerin görevi değil mi? Daha da önemlisi, seçimlerden hemen önce Washington Post ve LA Times gibi yayınları “The Guardian milyarderlere veya zorbalara değil, yalnızca size borçludur” diyerek seçimde hiçbir adayı önermedikleri için suçlayan ve “endorsement” geleneğini sahiplenen bir gazetenin partizanlık ve toksiklikten şikâyeti problemli değil mi?
Meta ve diğerlerinin sicili çok mu temiz?
Ayrıca, Meta’nın (eski adıyla Facebook) İsrail’in politikalarına paralel sansür uygulamalarını da hatırlamak gerekir. The Guardian’ın bu platformdaki varlığını sürdürmesi, gazetenin sansür ve ifade özgürlüğü konusundaki tutumunun, toksisite tanımının problemli olduğunu göstermiyor mu?
Sonuç olarak, The Guardian’ın X platformundan çekilme kararı, kamusal alan ve enformasyon savaşında geri adım. Bu tür platformlarda varlık göstermek, doğru bilginin yayılması ve dezenformasyonla mücadele açısından kritik öneme sahip. Gazeteci ve gazete “insanların baktığı yerde olma” sorumluluğuna da sahiptir. Kendi köşelerimizde “kaliteli” çevrelerimize yapacağımız yayınlar sadece çok şikâyet ettiğimiz yankı çemberleri problemini büyütecektir.
Medya ve direnişin pazarlanması
Batı Medyası’nın “Anti-Trump” satış stratejileri Trump’ın bir önceki zaferi sonrası “direnişi pazarlama” başlığı altında derslerde bile anlattığımız bir konuydu. Bugün Gazze’de olan biten ve medyadaki yansımaları düşünüldüğünde Batı’nın ana akım medya aktörlerinin küresel gazetecilik standartlarında meşruiyetleri için savaşması gereken bir dönemde olduğumuzu kabullenmemiz gerekiyor. Britanya’da Owen Jones gibi gazetecilerin, ABD’de medya akademisyenlerinin çıkardığı sesler ve sol medyadan gelen sesler haricinde haber odalarından “gelmeyen sesler” X’in toksisitesinden çok daha büyük bir problemi işaret ediyor.
The Guardian’ın “sessizliği” X’i üzer mi?
Musk’ın The Guardian’ın bu kararından memnun olacağını tahmin etmek güç değil. Hatta Financial Times’da yayınlanan bir habere göre, Musk’ın “politik güçlenmesinin ardından” bazı büyük reklamverenler X’te tekrar reklam döndürmeye karar vermişler. Yani The Guardian’ın protest sessizliği Musk’ın “verimlilik bakanlığı” ile taçlanan kârcı pragmatizmi ile birlikte düşünüldüğünde kendisine ve platformuna verilmiş bir ödül bile sayılabilir.
Haberden kaçınma çağından okurdan kaçınma çağına keskin geçiş
Eğer “faşizan bir toksisite” ile mücadele edilecekse, silahı sıkanın ya da mecraya sahip olanın kimliğinden bağımsız bir platform tercih politikası benimsenebilir. Bu hâliyle, tavşan ve küstüğü dağ arasındaki tatsız ilişkinin çukuruna geri dönmüş oluyoruz. Üstelik o çukurda ne büyük kurumlar ne milyarderler (siyasal elit, medya eliti ve finansal elit üyeleri) boğuluyor. Boğulan demokrasi oluyor. Okurları “haberden kaçınma” davranışından vazgeçirmeye çalışırken “okurdan kaçınma” olarak adlandırılabilecek bu yeni kurumsal refleksin ortaya çıkması gazetecilerin siyasal yaşamı okuma becerilerini daha iyi sorgulamamız gerektiği anlamına geliyor.