Gazetecilik alanındaki profesyoneller ve araştırmacılar için yılın en heyecanlı günlerinden biri de Reuters Enstitüsü tarafından yayınlanan Dijital Gazetecilik Raporu’nun yayınlandığı gün. Ve o gün gelip çattı ve Enstitü raporu yayınladı. Bu yılın raporu Nic Newman, Dr. Richard Fletcher, Dr. Craig T. Robertson, Dr. Kirsten Eddy ve Prof. Rasmus Kleis Nielsen imzasını taşıyor.
Peki 46 ülkeden 93 bin kişinin katılımıyla hazırlanan rapor gazetecilik girişimcilerine, gazetecilere ve medya alanında çalışan akademisyenlere neler söylüyor? Geçtiğimiz yılla bu yılın verileri arasında farklılıklar var mı?
Raporun öne çıkan bulguları neler?
Habere güven düşüşte
Her yıl olduğu gibi bu yıl da bazı meseleler öne çıkmış. Bu meselelerin başında habere güven ve haberden kaçınma meselesi geliyor. Habere olan güven, araştırmaya katılan ülkelerin neredeyse yarısında düşmüş ve sadece yedisinde artmış, raporu kaleme alan araştırmacılar bunu kısmen de pandemi sürecinde elde edilen güven kazanımının zamanla ortadan kalkması şeklinde yorumluyor. Araştırmaya katılanların %42’si haberlere çoğu zaman güvendiklerini belirtmiş. Güven oranı en yüksek olan ülke Finlandiya olurken (%69) ABD’deki güven oranı %26’ya kadar gerilemiş.
Savaş ve kriz durumları olmadığı sürece geleneksel medyaya ilgi düşüşte
TV ve basılı medya gibi geleneksel medyanın tüketimi, neredeyse tüm pazarlarda geçen yıla göre daha da düşmüş; ama araştırmacılar veri setlerinin Ukrayna Rusya savaşı öncesinde elde edildiği notunu düşüyorlar. Pandemi döneminde de gözlemlediğimiz üzere kriz dönemlerinde insanlar ne olduğunu tam olarak anlamak için geleneksel medyaya daha fazla eğilebiliyor. Yine de Rusya Ukrayna Savaşı sonrası araştırmanın yürütüldüğü az sayıdaki ülkede televizyon en çok itibar gören kaynak olmuş.
Habere ilgi azalıyor, insanlar haberden kaçınıyor
Genel olarak habere ilgi düşmüş durumda. Haberlere olan ilgi, 2017’deki %63 oranından 2022’de %51’e düşmüş. Araştırmacılar insanlar geleneksel medyadan uzaklaşırken yeni medya bunun yerini almıyor görüşünü dile getiriyor. Gerçekten de post-pandemik dönemde ekranlardan ve stresten uzak yaşam arayışının bu tür bir düşüşe yol açması olasıydı.
Haberden kaçınma önemli bir trend olarak öne çıkarken insanların %43’ü Covid-19 ve politika haberlerinden bıktıklarını, %36’sı haberlerin modlarını olumsuz şekilde etkilediğini, %29’u fazla haber görmekten bıktıklarını, yine %29’u haberlerin güvenilmez ya da taraflı olduğunu, %17’si haberlerin dahil olmak istemedikleri tartışmalarla ilgili olduğunu, %16’sı ise haberlerdeki bilgilerin işlerine yaramadığını belirtiyor.
Gençlerin haberlerden beklentileri farklı
Genç ve görece daha az eğitimli insanların önemli bir kısmı, takip etmesi veya anlaması zor olabileceği için haberlerden kaçındıklarını söylüyor. Bu bana kalırsa raporun en önemli çıktılarından biri. Zira uzmanlar bunun haber medyasının dili basitleştirmek ve karmaşık hikâyeleri daha iyi açıklamak veya bağlamsallaştırmak için çok daha fazlasını yapması gerektiği anlamına geldiğini söylüyor; ama bu öte yandan da dönüşen medya okuryazarlığına ve McLuhan’ın tabiriyle yeniden kabileleşme evresinin doruklarına yaklaştığımıza işaret ediyor. Bir taraf kaliteli haberleri artırma, haberi derinleştirmenin peşinde koşarken öte tarafta birileri daha basit, daha anlaşılır ve kolay tüketilebilir “fast food” görünümlü haber talep ediyor.
Küresel ekonomik dalgalanma çevrimiçi habere ödeme yapma alışkanlığını etkilemiş
Çevrimiçi habere kimlerin para ödediği en önemli meselelerden biri her sene. Bu sene de pek iyi haberler yok. Yine müreffeh uluslar abonelik gibi yöntemlere teveccüh göstermiş. Avustralya, Almanya ve İsveç’teki çevrimiçi haberler için ödeme yapma oranındaki artışa rağmen, çevrimiçi haber için ödeme yapmanın yaygın olduğu ülkelerde geçen yılla aynı oranda (%17) insan çevrimiçi habere para ödemiş.
Bu yılın güzel haberlerinden biri dijital haber endüstrisindeki büyük sıkıntılardan biri olan “kazanan her şeyi alır” mantığının değişeceğine dair bazı sinyaller. Bu ne mi demek? İnsanlar yalnızca bir medya grubuna abone olup ücret vermiyor. Özellikle ABD ve Avustralya pazarlarında birden fazla kuruma abone olanların sayısı artmış. Tabii bu şimdilik bizim pazarımız için uzak geleceğin güzel haberleri gibi duruyor.
Enflasyon canavarı bizim için 90’larda kalmadığını hissettirirken küresel durum da pek farklı değil. Hane halkı araştırmaya göre birçok yerde medya harcamalarını gözden geçiriyor. Netflix’den Disney +’a Türkiye pazarında bile çok sayıda alternatifle yarıştığı çağda gazetelerin dijital abonelik programlarının bu ekonomik gerilemenin yarattığı riskten yara alacağı aşikâr.
Üçüncü parti uygulamalarla veri toplamanın önünün yasa ve düzenlemelerle görece kesilmesiyle birlikte kurumlar kendi verilerini toplamayı önceleyecek gibi görünürken araştırmaya katılanların yalnızca %32’si haber şirketlerinin verilerini etik bir şekilde kullanacağı görüşünde.
Facebook yoluna yaşça büyük kitleyle devam ederken TikTok ve Telegram yükselişte
Facebook, haberler için en çok kullanılan sosyal ağ olmaya devam ediyor. Daha yaşlı gruplar platforma sadık kalırken, en genç neslin son üç yılda dikkatini daha fazla görsel temelli ağlara çevirdiği görülüyor. Yani Facebook’la ilgili bildiğimiz “amca teyze sosyal medyası” ezberinin biraz daha güçlendiğini ama Facebook’un haber tüketen ve görüntüleyen kitle için mühim bir mecra olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.
TikTok, bu yılki ankette en hızlı büyüyen ağ haline gelmiş ve 18-24 yaş arası araştırmaya katılan kitlenin %40’ına ulaşmış. Bu grubun %15’i haber için platformu kullanıyor. Latin Amerika, Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde kullanım, Amerika Birleşik Devletleri veya Kuzey Avrupa’dakinden çok daha yüksek.
Telegram bazı pazarlarda önemli ölçüde büyüyerek Meta’ya ait WhatsApp’a alternatif olma yolunda ilerlemiş. Rusya Ukrayna Savaşı sonrasında Telegram’ın daha fazla büyüdüğünü öngörmek zor değil. Zirâ Türkiye’de de Rusya’ya yakın yayınlarda çalışan gazetecilerin sıklıkla haber paylaşımı için görünürlüklerini kısıtlayan ya da onları etiketleyen Twitter yerine Telegram’a yöneldikleri görülüyor.

Şöhret ve bilinirliğin yolu hâlâ televizyondan geçiyor
Bilindiği gibi gazeteciliğin ziyadesiyle kişiselleştiği bir çağdayız. Rapor, gazetecilerin dijital itibarının nereden geldiğine de bakmış. Evrensel yanıt televizyonun hâlâ itibar transferi konusunda belirleyici olduğu yönünde. Ayrıca araştırmaya göre takip ettikleri gazetecilerin isimleri sorulduğunda, çok az kişi yabancı muhabirlerin isimlerini verebilirken, gazete köşe yazarları Birleşik Krallık ve Finlandiya’da Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri veya Fransa’dakinden daha yüksek isim tanınırlığına sahip.
Podcastin dönüşü
Podcast’lerdeki büyüme, muhtemelen sokaklara dönmemizle, yeniden başlamış gibi görünüyor. Araştırmaya katılanların %34’ü geçen ay bir veya daha fazla podcast dinlemiş. Araştırmaya göre Spotify birçok ülkede Apple ve Google Podcasts’in üzerinde ilerleme kaydetmiş ve YouTube da videonun öne çıktığı hibrid podcastlerin popülaritesinden yarar sağlamış. Podcasterlar Substack ve Patreon gibi kurumlar aracılığıyla gelir elde etmişler.
Rapor Türkiye’ye dair neler söylüyor?
Elbette raporun Türkiye özel kısmı henüz yayınlanmadı; ama rapor genelinde Türkiye ile ilgili bazı veriler paylaşılmış. Türkiye’de haberlere çoğu zaman güvenen kişilerin oranı %36. Yani neredeyse 3 kişiden ikisi habere çoğu zaman güvenmiyor. “Aman ya ne olacak” denecek bir durum değil bu. Ekmek yiyen üç kişiden ikisinin bu ekmeğin içinde kim bilir ne var dediğini düşünebiliyor musunuz?
Araştırmaya katılanlar çoğu ülkede koronavirüs hakkında politikadan daha fazla yanlış bilgi gördüklerini söylemişler, ancak Türkiye, Kenya ve Filipinler’de durum tersine dönmüş. Yani Türkiye’deki siyasal temalı yanlış bilgi yayılımı toplumun geniş kesimlerinin farkında olduğu bir sorun olmayı sürdürüyor. Küresel anlamda yanlış bilgi koronavirüsle ilişkilendirilen bir problemken Türkiye’de siyaset yine öne geçmiş durumda. Yaklaşan genel seçimler de düşünüldüğünde bu pek sürpriz değil.
Dijital haberlerle ilgili en önemli sorulardan biri de metnin mi videonun mu önde olduğu. Türkiye özelinde insanların %61’i hâlâ çoğunlukla haberleri okuyorlar. %20’lik kesim okuma ve diğer türlerin dengede olduğunu belirtirken %13’ü çoğu zaman metin dışı haber tüketme eğiliminde olduğunu belirtmiş.
Okurlar haber medyasındaki polarizasyonun da farkında gibi görünüyor. Türkiye’den araştırmaya katılanların %38’i haber merkezlerinin siyasal yaklaşımları arasında ciddi fark olduğu görüşünde.
Bilindiği gibi bültenler ve e-mail’in haber endüstrisindeki rolü sık sık tartışılıyor. Türkiye’den araştırmaya katılanların %14’ü habere mail üzerinden ulaştığını söylüyor. Dürüst olmak gerekirse bu benim beklentimin ziyadesiyle üstünde. E-bültenler için güzel bir haber olabilir.
Rapora bu sene iklim teması da entegre edilmiş ve insanlara iklim krizine dair haberlerin ilgilerini çekip çekmediği sorulmuş. Türkiye’deki okurun %52’si etkilerini en derin şekilde yaşadığımız bu krize dair haberlerin ilgilerini çektiğini belirtmiş.
Raporda ayrıca Türkiye’deki sosyal medya üzerinden haber tüketiminin büyümeye devam ettiği ve bunun bağımsız medya için önemli olduğu vurgulanmış. Instagram ve YouTube’un, görsel içerik ve kadın hakları gibi hükümet yanlısı medya tarafından büyük ölçüde göz ardı edilen sosyal ve ekonomik konular için trafik oluşturmak için özellikle yararlı oldukları belirtilmiş. Sözcü gibi ana akım muhalefet kuruluşları ve BBC Türkçe gibi uluslararası sağlayıcıların Türkçe servislerinin, Instagram’da büyük takipçi sayılarına sahip olmalarına ve YouTube’a buradan bağlantı vermelerine vurgu yapılmış.
Rapora göre Fox TV Haber, Türkiye’nin hem en popüler hem de en güvenilir haber kaynağı olmaya devam etmiş. Hükümete muhalif bir gazete olan Sözcü ve CNN’in Türkçe yayın kuruluşu CNN Türk de popüler yayınlar olarak öne çıkmış.
Televizyon radyo gibi geleneksel yayınlar arasındaki sıralamaya bakıldığında Fox TV Haber’i Sözcü, CNN Türk, Show TV, Habertürk ve TRT izliyor.

Söz konusu online yayınlar olduğunda da kafa karıştırıcı da olsa Fox TV’nin yine başı çektiği görülüyor. Bu pek öngörülebilir bir sonuç değil. Ama Sözcü Online, Sondakika.com, CNN Türk Online, Mynet gibi kaynaklar bu kurumu izliyor. Bu senenin önemli ve değişik bulguları arasında Memurlar.net’in %16’lık oranla sık tercih edilen çevrimiçi kaynaklar arasına girmesi. Bu esasen pazarın sorunlarıyla ve Google arama sonuçlarının belirlediği bilgiye erişim paternleriyle ilgili çok şey söyleyen bir sonuç.

İnsanların %83’ü habere online kaynaklardan erişmeyi tercih ediyor. Bu oran 2015’de %88’di. Televizyondan habere erişim %75’ten 7 yıl içinde %60’a gerilemiş. Sosyal ağlardan habere erişimde de bir gerileme var. Oran %67’den %63’e dönmüş. Yine de yeni dezenformasyon yasası gibi gelişmeler düşünüldüğünde çok büyük bir orandan bahsediyoruz. Hepimize malum olduğu üzere basılı medyanın kan kaybı rapora da yansımış. 2015’te %50 olarak görülen habere basılı yayınlardan erişim oranı %28’e kadar gerilemiş durumda.
Söz konusu habere erişilen donanımlar olduğunda ise akıllı telefonların yükselişi bilgisayarların ve tabletlerin düşüşü sürüyor. Akıllı telefonla habere erişenlerin oranı 7 yıl içinde %57’den %78’e çıkarken aynı süre içinde bilgisayardan erişim %65’ten %38’e düşmüş. Tabletlerde ise bu oran %24’ten %18’e gerilemiş. Bu da havalı masaüstü görünümüne sahip siteler çağının tamamıyla geride kaldığını mühim olanın mobil kullanıcı deneyimi olduğunu tekrar gösteriyor.
Her sene olduğu gibi haber paylaşımında öne çıkan sosyal ağ ve mesajlaşma uygulamaları bu sene de sıralanmış. Araştırmaya Türkiye’den katılanların %50’si haberleri sosyal ağ ve mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla haber paylaştıklarını dile getirmiş. Haber için en çok kullanılan platform YouTube olurken (%43) onu Instagram ve Twitter izlemiş. Instagram’daki dramatik yükseliş esasen haber merkezlerinin de bu alana özel stratejiler geliştirmesi ve yatırım yapmasının sonucu olarak yorumlanabilir.

Rapor gerçeği ne kadar temsil ediyor?
Bu tarz geniş araştırmaları eleştirirken en çok başvurulan argümanların başında araştırmanın örneklemi geliyor. Özellikle Türkiyeli araştırmacılar ve profesyoneller araştırmanın çoğu zaman fazlasıyla kentsel nüfusun tercihlerine dayalı olduğunu ve gerçeği tam yansıtmadığını belirtiyor.

Şimdilik paylaşılan veri bu soruya/soruna tam olarak yanıt vermemekle birlikte 83 milyonluk nüfusun 2007 kişilik bir örneklem üzerinden ele alınmaya çalışıldığı görülüyor.