n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında sorumluluktan kaçan medya platformları var. Spotify ve Substack’in dağıttığı içeriklere dair sorumluluk almama ısrarını ve bunun arka planını sizler için ele aldım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise demokrasi ve kamu medyası ilişkisi, saldırı altındaki gazeteciler, NYT’a açılan dava ve daha fazlasını okuyabilirsiniz.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Demokrasi ve Kamu Medyası İlişkisi
Devletler ve medya arasındaki ilişki oldukça sıkıntılı ve karmaşık olabiliyor. Söz konusu kamuya ait medya kurumları olduğunda ise bu karmaşıklık daha da derinleşiyor. Bu medya kurumlarının faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu konusu da en derin tartışmalardan birisi.
Yeni yayınlanan bir araştırma bu konuyu küresel çapta ele almayı denemiş. 33 ülkeyi kapsayan araştırma kamu medya kurumlarına dair veriler ile ülkelerin demokratik durumlarına dair verileri karşılaştırarak aralarında bir ilişki olup olmadığına bakmış. Elde ettikleri sonuç: Eğer ülkedeki kamu medya kurumları sağlam bir bütçeye sahip ve bağımsızlıkları güvence altındaysa, ülkenin demokratik koşulları da o derece iyi durumda.
Araştırmayla ilgili ilgimi çeken iki nokta var. İlki ABD’nin dünyanın geri kalanına göre kamu medyası konusunda nasıl geride kaldığını ortaya koyması. İkincisi ise araştırma böyle bir ilişki olduğunu bulsa da bu ilişkinin dinamiği konusunda bir şey söyleyemiyor. Yani güçlü demokrasi mi kamu medyasını güçlendiriyor yoksa güçlü bir kamu medyasına sahip olmak mı demokratik koşulları destekliyor bilmiyoruz.
Sarah Palin New York Times’a Karşı
Geçtiğimiz hafta içerisinde New York’ta başlaması beklenen ama önümüzdeki aya ertelenen bir dava, ABD’de gazetecilik ve ifade özgürlüğü konusunda önemli bir tartışmanın da başlamasına neden oldu. Davanın tarafları eski Alaska Valisi Sarah Palin ve New York Times.
Davanın gerekçesi ise 2011 yılında gazetenin yayınladığı bir editoryal. Bu yazıda yeterli bir delil olmadığı hâlde gerçekleşen bir silahlı saldırıyı Palin’in o dönemde yürüttüğü bir siyasi kampanya ile ilişkilendirmişlerdi. Her ne kadar NYT hızlıca hatasını düzeltip özür dilese de Palin 2017 yılında haberle ilgili iftira davası açtı. Şimdi dava federal mahkemede görülecek.
Ancak bu davayı —özellikle de ülkemizden bakıldığında— dikkat çekici kılan bir durum var. Palin’in bu davayı kazanabilmesi için NYT’nin bu yanlış haberi kasıtlı bir şekilde yayınladığını kanıtlaması gerekiyor. Çünkü 1964 yılında ABD Yüksek Mahkemesi yine New York Times’ın dahil olduğu bir davada, gazetecilerin kamuya mal olmuş kişilere karşı iftira ile suçlanabilmesi için bunun bilinçli bir şekilde yapılmış olması gerektiğine karar verdi. Böyle bir güvence sağlanıyor olması da ABD’de her canı isteyenin gazetecilere dava açarak onları susturamamasının arkasındaki ana sebeplerden birisi.
2022’de Gazeteci Güvenliğinde Değişen Bir Şey Yok
Gazetecilerin güvenliği ve onlara karşı saldırılar maalesef en ufak bir azalma işareti göstermeden devam eden gelişmelerden birisi. 2022’nin ilk ayında da bu konuda birçok habere tanık olduk.
Gazetecilere karşı şiddetin en ağır olduğu ülkelerden birisi olan Meksika’da yıl başından bu yana üç gazeteci öldürüldü. Meksika’nın 2018 sonunda göreve başlayan Cumhurbaşkanı Obrador’un göreve gelmesinden bu yana 28 gazetecinin öldürülmesi, ülkenin 40 farklı şehrinde protesto edildi.
Gazetecilerin güvenliğine yönelik dijital saldırılar da gündem olmaya devam ediyor. Pegasus ile hedef alınan yeni gazetecilerin ortaya çıkması ve Macaristan’da hedef alınan gazetecilerin devlete dava açması son gelişmeler arasında. Ayrıca Pekin’de başlayacak olan Kış Olimpiyatları da birçok gazetecinin tedirgin olmasına ve ek önlemler almasına neden olan gelişmelerden birisi. Sadece Çin’in Hong Kong’daki gazetecileri nasıl bir zorluk içerisinde bıraktığına bakmak bile bu endişeleri anlamak için yeterli.
CNN+ Bir Dönüşümü Başlatabilir mi?
Geleneksel televizyon yayıncılığı ve dijital streaming platformları arasındaki rekabet aşina olduğumuz bir konu. İçeriklerinin türü sayesinde medyanın eğlence tarafının platformlara rakip ürünler ortaya koyabilmesi çok zor olmadı. Ancak, televizyon gazeteciliği bu alanda bir alternatif üretmekte zorlanıyor.
Yakında yayına başlayacak olan CNN+ bu yüzden dikkat çekici bir girişim olmayı sürdürüyor. Diğer platformlarda gazetecilik olarak kabul edilebilecek içerikler üretilse de sadece buna odaklanan bir platformun nasıl işleyeceğini ya da ne kadar ilgi toplayacağını kestirmek güç. Ancak CNN bu girişimine gerçekten güveniyor ve sadece CNN+ için transferler yapmaya devam ediyor.
Eğer bu girişim başarılı olursa, önümüzde televizyon gazeteciliğine açılan yeni bir dönüşüm yolu olacak demektir. Bu da alışık olduğumuz üzere bir anda birçok kurumun bu alana girmeye başlaması demek. Ama proje beklenen başarıyı gösteremezse uzun bir süre kimsenin bu alana dokunmak isteyeceğini sanmıyorum.
Kısa Kısa
🐢 Yavaş gazetecilik girişimi Tortoise, 10 milyon pound değerinde yeni yatırım aldı. Ses içerikleri, etkinlikler ve üyelik sistemi yatırımın kullanılacağı temel alanlar olacak.
🚚 G/O Media, sahibi olduğu Chicago merkezli A.V. Club ekibine hiçbir ek destek teklif etmeden Los Angeles’a taşının yoksa işten çıkarılacaksınız dedi. Ekip üçüncü seçeneği tercih ederek istifa etti.
🎙 En eski podcast sunucu servislerinden birisi olan Libsyn sisteminde büyük bir güncelleme yaptı.
🇺🇸 Julian Assange, ABD’ye iadesine izin veren mahkeme kararına itiraz etme hakkı kazandı. İtirazın nasıl sonuçlanacağı şimdilik belirsiz.
🤨 Spotify 2020 ve 2021’de birçok büyük podcast duyurusu yaptı ama bu podcastleri gören ya da duyan yok.
😡 ABD’de birçok gazetenin erken gönderdiği haber bildirimleri, birçok kişinin merakla beklediği Jeopardy yarışmasının sonuçlarını program başlamadan öğrenmesine neden oldu.
🎧 Podcastin günümüzdeki yükselişinde büyük pay sahibi olan serilerden birisi olan Radiolab’de büyük bir dönüşüm başladı.
🇦🇪 Yeni nesil dijital gazetecilik girişimlerinden birisi olan Grid’in başlangıç öyküsü ve BAE bağları giderek daha fazla dikkat çekiyor.
Haftanın odağı: Spotify sorumluluk almak zorunda
Medyanın dijitaldeki evriminde en önemli aktörler internet ve dijital teknolojilerin sağladığı imkânlar sayesinde ortaya çıkan yeni üretim biçimleri ve bunların etkileri oldu. Dijital medyanın 2010’ların başında ekonomik olarak da önemli bir alana dönüşmeye başlaması ile birlikte medya alanında dijitale özgü önemli bir aktör grubunu daha sık konuşmaya başladık: platformlar. Sosyal medya platformlarının yanında farklı formatlarda dijital içerik üretimi yapan ama bunların dağıtımı için teknik altyapı kuracak bilgiye ve maddi imkana sahip olmayanlara hitap eden içerik platformları giderek daha güçlü bir aktöre dönüştü.
Ancak bir teknoloji şirketi mantığıyla hareket eden bu platformlar, medya üretimi ve dağıtımının beraberinde getirdiği özel sorunları ve meseleleri fazlasıyla küçümsediler. Bunun daha eski örneklerini YouTube ve Blogger’da görmüştük. Şimdilerde ise Spotify ve Substack aynı hataları yapmaya devam ediyor.
Spotify’ın müziğin yanına podcast ekleme kararıyla birlikte yayınlanan ve platform üzerinden dağıtılan içerikler konusunda sıkıntı yaşamaya başlaması kaçınılmazdı. Ancak bunu önemsememek bir yana, sanki sadece baş ağrısı istiyormuş gibi hareket edip Joe Rogan’ı transfer etmeleri beklenen sonucu verdi.
Bir süredir Rogan’ın bölümlerindeki aşı karşıtlığı ve COVID komplo teorileri başta olmak üzere birçok sıkıntılı içerik yüzünden tepki çeken Spotify bunları duymazdan gelmeye devam etse de müzisyen Neil Young’ın “ya ben ya Rogan” demesine cevap olarak Young’ın müziklerini kaldırarak cevap vermeleri konuyu ne kadar anlamadıklarını net bir şekilde görmemizi sağladı. Spotify kendisini hâlâ dokunulmaz bir teknoloji şirketi zannetmeye ve bir medya şirketi olarak yayınladığı içeriklerin sorumluluğunu almamaya devam ediyor. Bunun üstüne “yatırım yaptıkları ürünlerini” savunma dürtüsü de eklenince kendilerini böyle sorunlu bir konumda buluyorlar.
Benzer sorunlarla uğraşmak konusunda ısrar eden bir diğer platform da Substack. E-bülten platformu benzer şekilde yatırım yaptıkları ve transfer ettikleri sıkıntılı yazarlardan dolayı düzenli olarak tepki alıyordu. Center for Countering Digital Hate tarafından yayınlanan yeni bir rapor da aşı karşıtı isimlerin Substack üzerinden yılda yaklaşık 2.5 milyon dolar kazandığını gösterdi. Substack buna cevap olarak “gerçek sorun güven sorunu ve bunu sansürle çözemeyiz” dedi. Yani ortada yanlış bilgiler var ama Substack sizi korumak için hiçbir editoryal çaba göstermeyecek ya da moderasyon uygulamayacak.
Elimizde çok katmanlı bir sorun var. İnternet ve dijital teknolojiler ile oluşan yeni dinamikleri adlandırmanın ve sınıflandırmanın zorluğu, bu tarz şirketlerin kendilerini farklı bir sınıfta tanımlayarak bütün sorumluluktan kurtulduklarını zannetmelerine neden oluyor. Aynı zamanda medyanın giderek dijital ve internet odaklı hâle gelmesi bu kurumların mevcut gücünün daha da katlanmasına sebep oluyor. Bu platformların geçmişten ders almamak konusundaki ısrarı da aynı sorunları tekrar tekrar yaşamamız ve hiçbir ilerleme gösteremememiz anlamına geliyor.
Önümüzdeki günlerin bize neler göstereceğini kestirmek zor fakat artık içerik moderasyonu ve platformların sorumluluk almama ısrarı konusunda bir şeylerin değişmesi gerektiği açık. Çünkü aynı tartışmaları ve aynı argümanları tekrar edip durmak bizim ilerlememizi sağlayacak olsaydı, on yıl içerisinde bunu görmüş olurduk.