Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün medya trendleri, habercilik alanındaki gelişmeler ve okur davranışları gibi kriterleri incelediği 2021 Dijital Haber Raporu haziran ayında yayınlandı. Covid-19 salgını etkilerinin yanı sıra The Hill Baskını’na değinilen raporu Dr. Sarphan Uzunoğlu, NewsLabTurkey okurları için incelemişti.
Habere duyulan güvenin arttığı, basılı gazetelerin kan kaybedip, televizyonun yükselişe geçtiği, mesajlaşma uygulamalarında haber tüketimin popülerleştiği tespitlerini içeren raporun detaylarını, Reuters Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak çalışan ve sosyal medya, yanlış bilgi ve kutuplaşma konularında niceliksel araştırmalar yapan Dr. Simge Andı NewsLabTurkey için değerlendirdi.
“Habere olan güven arttı ama ülkeler arasında belirgin farklar var”
2021 raporuna göre, dünya genelinde haberlere duyulan güven, salgınının ardından ortalama yüzde 6 arttı. Salgın öncesinde habere duyulan güven azalırken; yaşanan sağlık krizinin ardından haber merkezlerinde yayın politikası, sermaye sahipliği ya da haber dili gibi köklü değişiklikler olmamasına rağmen habere güvenin artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu güvenin sebepleri neler olabilir?
Koronavirüs salgını, çoğumuzun hayatını derinden etkiledi. Sağlığımızın söz konusu olduğu, alışılmışın çok dışında bir dönem geçirdik ve bu dönem hâla devam ediyor. Endişe, korku gibi duyguların yoğun olduğu bir dönemde doğru ve güvenilir habere olan ihtiyaç artabiliyor. Pek çok haber organı özellikle Koronavirüs konusunda oldukça detaylı yayınlar yaptı. Bunlar kimi zaman partizan olarak nitelendirebileceğimiz siyasi haberlerin önüne bile geçti. Yani verilere dayanan habercilik artış gösterdi. Kırk altı ülkede gerçekleştirdiğimiz ankette toplam örneklemimizin yüzde 44’ü haberlere güvendiğini belirtti. Elbette ülkeler arası farklar var. Örneğin Finlandiya’da güven oranı yüzde 65’ken, ABD’de yalnızca yüzde 29. ABD’de oldukça kutuplaşmış bir medya ve siyaset ortamı var. Özellikle 2020 Başkanlık seçimleri sebebiyle anket sonuçlarımızda haberlere duyulan güven konusunda derin ayrımlar gözlemledik. ABD’de haberlere güvenen kişi oranı yüzde 29 iken güvenmeyen kişi oranı yüzde 44.
Derine indiğimizde daha fazla nüansla karşılaşıyoruz. Örneğin, güven genel olarak artmış görünüyor fakat bu artışın zaten önceden beri yüksek güven oranı olan haber kaynaklarına yönelik olduğunu da söylemek mümkün. Yani “en iyiler” ve “diğerleri” arasındaki güven aralığı daha da büyüdü diyebiliriz. Tabii bu sabit bir trend değil. Ülkeler ve demografik gruplar (kadınlar, gençler) arasında farklılıklar görebiliyoruz.
“Özgür ve güçlü kamu haber organlarının olduğu ülkelerde, pandemi öncesinde güvenilir bulunan kaynaklardan haber tüketiminin arttığını görüyoruz. Bu, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde görülebiliyor.”
Dr. Simge Andı
“Gençlerde ve eğitim seviyesi düşük gruplarda sosyal medya ana haber kaynağı”
2021 raporunda habere duyulan güven artarken arama motorunda yapılan aramalar sonucunda ve sosyal medyadan erişilen haberlere duyulan güven sabit kaldı. Sosyal medyadan erişilen haberlere duyulan güvenin sabit kalmasında, yalan haberin özellikle sosyal medyada hızla yayılmasının etkisi nedir?
Sosyal medya kullanımı özellikle gelişmekte olan demokrasilerde haber tüketiminin ana kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle genç haber kullanıcıları ve eğitim seviyesi düşük gruplarda sosyal medyanın pek çok ülkede ana haber kaynağı hâline geldiğini gözlemliyoruz.
Aynı zamanda yanlış bilgi konusunda pek çok ülkede yüksek oranda endişe duyulduğunu görüyoruz. Bu sene kırk altı ülkede yaptığımız ankette katılımcıların yüzde 58’i yanlış bilgiden endişe duyduğunu belirtti. Bu oranlar Afrika’da yüzde 74, Avrupa’da yüzde 54 şeklinde. Bu yıl yine tüm ülkelerde ankete katılanların yüzde 54’ü Koronavirüs, yüzde 43’ü ise siyaset hakkında yanlış bilgiyle karşılaştığını belirtti.
Katılımcıların yüzde 29’u yanlış bilgi konusunda Facebook’tan, yüzde 15’i ise WhatsApp ve diğer mesaj uygulamalarından endişe duyduğunu dile getirdi. Bu oranlar bölgelere göre farklılık gösterebiliyor. Örneğin WhatsApp’ın oldukça popüler olduğu Brezilya, Endonezya, Hindistan gibi ülkelerde bu oran WhatsApp açısından daha da yüksek.
Sonuç olarak, sosyal medyanın haber tüketimi açısından önemi artarken, kullanıcıların yanlış bilgi konusunda bu platformlardan endişe duyduklarını da görüyoruz.
“Facebook, Twitter, YouTube gibi platformların haber kullanımı açısından önemli bir yeri olsa da çoğu kullanıcı aynı zamanda bu platformlardan edindiği bilgiye güvenmediğini belirtiyor.”
Dr. Simge Andı
Bu güven boşluğunun tam olarak hangi sebeplerle oluştuğunu bilemesek de kullanıcıların haber alışkanlıkları, siyasi tutum ve davranışları, eğitim seviyeleri ve dijital okuryazarlık seviyeleri rol oynayabiliyor. Örneğin, dijital okuryazarlık seviyesi yüksek olan kişiler ile sadece WhatsApp aile veya arkadaş grubundan bilgi edinen kişiler arasında doğal olarak farklılık olacaktır. Yanlış bilgi de dahil sosyal medyada pek çok bilgi dolaşıyor. Dijital okuryazarlık oranı yüksek, farklı kaynaklardan haber tüketen kişiler, bu durumu gözlemliyor ve sosyal medya sitelerinden aldıkları bilgiye karşı sergiledikleri tavır değişebiliyor. Kullanıcıların yanlış bilgi konusunda Facebook, WhatsApp gibi platformlardan endişe duyduğunu belirtmesi de bunun bir yansıması olarak yorumlanabilir. Bu da sosyal medya platformlarının üzerine düşünmesi gereken bir durum.
“Pandemi, basılı gazetelerdeki düşüş sürecini hızlandırdı”
Salgın döneminde basılı gazetelerin tirajlarındaki düşüşün ve televizyon haberlerinin yükselişinin nedeni nedir?
Pandemi döneminde pek çoğumuz sokağa çıkma yasakları, evden çalışma gibi kısıtlamalarla karşılaştık. Doğal olarak da insanların evde geçirdiği süre arttı. Bu da televizyondan haber tüketimini etkilemiş olabilir. Bu artışın özellikle bazı Avrupa ülkelerinde yüksek olduğunu görüyoruz. Genel olarak yaş almış gruplarda televizyona olan bağlılık daha yüksek. Televizyon kullanım artışının kalıcı olup olmayacağını önümüzdeki dönemlerde göreceğiz.
Basılı haber tüketimi zaten uzunca bir süredir düşüş hâlindeydi. Dijital kaynaklar popülerleşirken basılı gazetelere olan ilgi azalıyor yıllardır. Özellikle üretim ve dağıtım süreçlerinin pek çok ülkede karantina kısıtlamalarından etkilendiğini görüyoruz. Aynı zamanda reklam gelirleri de düştü. Yani pandemi, basılı gazeteler için devam etmekte olan düşüş sürecini hızlandırdı diyebiliriz.
İnsanların ana akım medyadan haber almak yerine alternatif kaynaklara yönelmesinin nedeni nedir?
Haberlere güven seviyesi düşük, partizan bireylerin alternatif kaynaklara yönelmeye eğilimli olduğunu söylemek mümkün. Bunu özellikle ABD gibi kutuplaşmış ülkelerde görüyoruz. Aşırı sağ seçmen sıklıkla ana akım medya yerine daha küçük, partizan ve alternatif yayınları tercih edebiliyor. Ama bu genelden ziyade daha özel bir durum. Çoğunluğun bu şekilde davrandığını söylememiz mümkün değil.
Rapora göre, Biden’ın başkan seçilmesinin ardından ABD’de haberlere olan ilgi, özellikle sağ eğilimli gruplar arasında keskin bir düşüş yaşadı. Bu durumu Trump’ın 4 yıl boyunca yürüttüğü medya stratejisi bakımından nasıl değerlendirirsiniz?
ABD’de habere olan ilgi geçtiğimiz yıldan bu yana 11 puan düşerek yüzde 55’e geriledi. Bu düşüşün özellikle sağ seçmenler arasında olduğunu görüyoruz. Bizim anketimiz 2020 seçimi ve 6 Ocak’taki Kongre binasının basılması olayından sonraki süreçte yapıldı. O nedenle bizim açımızdan çok da şaşırtıcı bir sonuç değil. Fakat özellikle sağ seçmenin ana akım medyaya olan ilgisinin düşmesi endişe verici olarak yorumlanabilir. Bunda Trump’ın başkanlığı süresince ana akım medyaya olan negatif tavrı etkili olabilir. Medya kuruluşları için zor bir durum; çünkü güveni sarsılmış ilgisini kaybetmiş bu kitlelere ulaşmak için yeni yöntemler denemeleri gerekecek.
Raporda Türkiye örneğinde kullanıcıların yüzde 30’unun WhatsApp, yüzde 13’ünün Telegram yoluyla habere eriştiği ya da haber paylaştığı söyleniyor. Bu “dark social” olarak da tanımlanan alana yönelik ilginin artması sizce demokrasiler için bir tehdit mi? Bazıları bu durumu insanların kendilerini devlet gözetiminden koruması olarak yorumluyor, bazılarıysa dezenformasyonun burada artabileceğini düşünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Mesajlaşma uygulamalarından haber paylaşım ve tüketme oranındaki artış ne anlama geliyor?
WhatsApp gibi mesaj uygulamaları özellikle gelişmekte olan ülkelerde haber tüketimi açısından önemli. Bu uygulamalar hem bireylerin bilgiye erişimini kolaylaştırıyor hem de bunu açık platformlar yerine daha kapalı, özel bir ortamda yapmalarına olanak veriyor. Bu da özellikle ifade özgürlüğünün sorunlu olduğu ülkelerde kullanıcılara haber paylaşımı ve yorumu konusunda Facebook ve Twitter gibi platformlara oranla daha güvenli bir ortam sağlıyor.
Fakat bu mesaj uygulamalarında çoğu iletişim aile, arkadaş grupları gibi küçük, kapalı ağlarda gerçekleşiyor. Bu ortamlarda ne tür bilgilerin yayıldığını takip etmek çok zor. Yanlış bilgi açık platformlarda yayıldığında fark edilerek kaldırılabiliyor. Ama mesaj uygulamalarında bu her zaman mümkün değil. Dezenformasyon her platformda var, mesaj uygulamaları da dahil. Kullanıcıların daha dikkatli olması gerekiyor ve bunun için de dijital okuryazarlığın geliştirilmesi lazım. Tabii platformların da yaptığı bazı etiketleme, uyarı gibi girişimler var. Örneğin WhatsApp’te çok kez iletilmiş içerikler işaretleniyor. Bunların ne kadar etkili olduğunu henüz bilemiyoruz. Ama sırf yanlış bilgi var diye bu platformların yasaklanması veya kısıtlanması gerektiğini düşünmüyorum.
Genel olarak dünya trendleriyle Türkiye’deki trendler arasındaki örtüşme ve farklılıklar neler? Siz bu örtüşme ve farklılıkları nasıl açıklıyorsunuz?
Global trendler arasında akıllı telefon kullanımının artması Türkiye’de de gözlemlediğimiz bir durum. Akıllı telefonlar haber tüketimi açısından giderek daha önemli hâle geliyor. Basılı gazetelerden haber tüketimi Türkiye’de de düşüşte. Sosyal medya üzerinden haber tüketimi, Brezilya, Hindistan, Endonezya gibi gelişmekte olan ülkelerde benzer bir çizgide seyrediyor. Özellikle mesajlaşma uygulamaları bu ülkelerde genel kullanımın haricinde haber tüketimi açısından önemli bir rol oynuyor. Tabii ki bunlar genel trendler. Her ülkenin kendi dinamikleri, medya sistemi ve siyasi ortamı var ve bu da yer yer farklı sonuçların olmasına yol açabiliyor.
Tiktok’un da haber için kullanılan mecraların arasına girdiğini görüyoruz. Aslında Tiktok’ta çok fazla haber girişimi yok. Bu trendi en çok hangi ülkelerde ölçtünüz?
Bizim verimiz TikTok’un haber tüketimi açısından Tayland, Endonezya, Güney Afrika, Peru gibi ülkelerde popüler olduğunu gösteriyor. TikTok çok ilginç bir uygulama. Henüz çoğu haber kuruluşu bu uygulamayı çözebilmiş değil. Milyonlarca kullanıcısı var ve çoğu Z Kuşağı diye adlandırılan 18-25 yaş grubu. TikTok’ta başarılı gazetecilik örnekleri aslında az değil. Washington Post’un TikTok hesabı bence gazetecilik ve iletişim okullarında mutlaka çalışılması gereken bir kanal. Bugün itibariyle 962 bin takipçisi var. Yahoo News TikTok hesabı da 1.2 milyon takipçi edindi. BBC’nin resmi bir TikTok hesabı yok ama aktif gazetecileri var mesela Sophia Smith Galer çok ilginç hikâye anlatıcılığı tarzları deniyor. Bunun dışında İspanya, Brezilya ve Almanya’da da haber kuruluşları TikTok kullanmaya başladı. Örneğin Almanya’da ARD’nin güzel bir TikTok kanalı var. TikTok özellikle genç haber okuruna ulaşmak için çok ciddi bir imkân sağlıyor.
Araştırmanın yaş grupları ve ülkeler temelinde bir yaklaşımı var. Ama genel olarak gelir düzeyleri vs. gibi bilgilere ilişkin bir sınıflandırma yok. Böyle bir veri ölçmeyi düşünüyor musunuz? Özellikle gelir modelleri bağlamında öğretici veriler ortaya çıkabilir mi?
Gelir düzeyleri pazar bazında hep ölçtüğümüz, standart bir veri. Fakat karşılaştırmalı anket analizlerinde bu veriyi sağlıklı bir şekilde kullanmak biraz zor. Bu nedenle analizlerimizde yaş, cinsiyet, ülke gibi verileri baz almayı tercih ediyoruz.
İnsanların habere para ödeme alışkanlıklarının ülkeler arasında dramatik oranda değişmesinde etken olan nedir? Medya sistemleri mi, siyasal sistemler mi yoksa o ülkede abonelik üyelik gibi modellerin yaygınlaşmış ve denenmiş olması mı? Sizce önümüzdeki yıllarda abonelik ve üyelik gibi modeller sonucu habere para ödeyenlerin sayısında bir artış görecek miyiz?
Geçtiğimiz yıl, pandemi sürecine rağmen bazı gazetelerin abonelik, bağış gibi ödemeli sistemlere geçtiğini gördük. Ama bu alandaki gelişimin hâlen sınırlı olduğunu da gözlemliyoruz. Örneğin bizim raporumuzda 2016 yılından beri takip ettiğimiz ve ödemeli gazetecilik modellerinin uygulandığı 20 ülkede, katılımcıların yüzde 17’si geçtiğimiz sene için online haber için bir ödeme yaptığını belirtiyor. Bu geçtiğimiz seneye oranla 2 puanlık bir artış demek. Pek çok ülkede haber kullanıcıları online haberler için ödeme yapmayı istemiyor.
Bu alanda başarılı olarak nitelendirebileceğimiz ülkelerin başında gelişmiş ve uzun bir basılı gazete abonelik geçmişi olan Norveç, İsveç, İsviçre ve Hollanda gibi ülkeler geliyor. Abonelik sistemleri bazı medya kuruluşları için işe yaramaya başlamış görünüyor ama kullanıcılar açısından bunun ne derece sürdürülebilir olduğu tartışmalı. Çoğu birey haberlere ilgi duymuyor veya haberlere ödeme yapabilmek için yeterli geliri olmuyor. Bazıları da tek bir haber kuruluşuna ödeme yapıp ona bağlı kalmak istemiyor. Ödeme yapmayanlar arasında sadece küçük bir azınlık, gelecekte online medya için ödeme yapabileceklerini belirtiyor. Bu azınlığın oranı da Norveç gibi ülkelerde yine daha yüksek. Bu da zaten ödeme konusunda gelişmiş pazarlarda ödeme modellerinin daha da artabileceğinin bir işareti olarak yorumlanabilir.