NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
⏱ Bu hafta bültenimiz 1178 kelime, okuma süresi yaklaşık 5 dakika.
Bu haftanın odağında 5 Nisan’da yayınlanan “Coded Bias” isimli belgesel var. Algoritmaların ve yapay zekâ teknolojilerinin beraberinde getirdiği riskleri anlatan bu belgeseli neden herkesin izlemesi gerektiğini bu bölümde okuyabilirsiniz.
“Ne Okuyoruz” bölümünde ise art arda gelen veri sızıntıları, ombudsmanlar, Ed Yong’un pandemi ile geçen bir yılı ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
HER YERDEN VERİ SIZIYOR
Geçtiğimiz günlerde art arda ortaya çıkan haberler, büyük şirketlerin söz konusu verilerimizi güvende tutmak olduğunda ne kadar yetersiz kaldıklarını gösterdi. Bu sırada da hepimizin internette daha güvensiz hâle gelmesine neden oldu.
Yemeksepeti ile başlayan büyük veri sızıntıları serisi, geçtiğimiz hafta içerisinde önce Facebook’un ardından da LinkedIn’in yüzlerce milyon kullanıcının kişisel verilerinin internete sızmasına neden olduğu haberleri ile devam etti. Facebook sızıntısının boyutunu en iyi anlatan örnek ise güvenli mesajlaşma uygulaması Signal’in sızıntıda Zuckerberg’in de telefon numarasının olduğunu ve onun da Signal kullandığını söyledikleri tweetti sanırım.
Eğer verilerinizin bu sızıntılar içerisinde olup olmadığını merak ediyorsanız bu siteden arama yapabilirsiniz. Ama bu konuda ortalama internet kullanıcılarını sağlıklı bir şekilde bilgilendirecek ve onları paniğe sürüklemeden durumun ciddiyetini anlatacak haberlere ihtiyaç var. Konuyla ilgili okuduğum çoğu haber fazlasıyla yetersiz ve kimi zaman korkutucu seviyede yanlış bilgiler içeriyordu.
BİR YIL BOYUNCA PANDEMİYİ YAZMAK
COVID-19 hayatımıza girdiğinden bu yana gündemimizin sürekli bir parçası olmaya ve hemen her şeyde etkisini göstermeye devam ediyor. Her gazeteci bu konuda en azından temel bir bilgi seviyesine sahip olmak zorunda kaldı. Fakat bazı gazeteciler için bir yıl boyunca bu konu dışında başka bir gündem söz konusu bile olmadı.
Ed Yong, pandemi konusunda geçtiğimiz bir yıl boyunca en önemli ve değerli işleri üreten bilim gazetecilerinden birisi oldu. Poynter’ın gerçekleştirdiği söyleşide bu süreci ve yaşadıklarını detaylı bir şekilde anlatan Yong, bu dönemin gazeteciler üzerindeki etkisini de daha içeriden görmemize yardımcı oluyor. Şu anda pandemi hâlâ devam ettiği için erken gelebilir ama bu dönemin gazeteciler üzerindeki etkilerini, özellikle psikolojik anlamda, daha fazla konuşmamız gerektiği kesin.
OMBUDSMANLAR BİR İHTİYAÇ
Bültenimizin eski sayılarında ombudsmanların gazeteler ve basın kuruluşları için neden önemli bir rol olduğunu ve bu kadronun değerini ele almıştım. Geçtiğimiz haftalarda özellikle ABD’de bu konu tekrar gündem olmaya başladı.
Joshua Benton’un yazısı bu rolün ABD’deki evrimini ve şu anki durumunu kapsamlı bir şekilde ele alarak günümüzde bu rolün kaybolmasının yarattığı etkileri de görmemizi sağlıyor. Poynter’ın sekiz eski ombudsman ile gerçekleştirdiği söyleşi de günümüzde bu role neden ihtiyaç duyduğumuzu iyi bir şekilde özetliyor. Ülkemizde de Faruk Bildirici’nin yeni kitabıyla gündeme gelen bu konuyu dijital medya başta olmak üzere tüm kurumların daha ciddi bir şekilde ele alması gerektiğine inanıyorum.
BİR AVRUPA BASININDAN BAHSETMEK MÜMKÜN MÜ?
Bir süredir takip ettiğim medya tartışmalarından birisi Avrupa genelinde devam eden “Avrupa basını” tartışması. Daha doğrusu neden böyle bir basından bahsetmekte zorlanıldığı.
Elbette bu tartışmaya sebep olan birçok faktör var, en başta da her ne kadar Avrupa’dan bir birlik olarak bahsetsek de aslında birbirinden farklı dillere ve önceliklere sahip olan bağımsız ülkelerden oluşuyor olması ve basının da kendisini buna göre şekillendirmesi. İkinci ve en önemli mesele de Avrupa genelinde bir ortak dil olarak İngilizcenin sahip olduğu güç. Bu yüzden AB’den ayrılmalarına rağmen hâlâ Avrupa’ya dair genel haberler için İngiltere merkezli yayınlar tercih edilebiliyor ya da bu alanı doldurmak isteyen güçlü bir aday ABD merkezli Politico olabiliyor.
Bütün bu etkenler Avrupa genelinde ortak bir gündemden bahsetmeyi ya da tüm Avrupa’yı etkileyen sorunların ortak bir alanda konuşulabilmesini zorlaştırıyor. Bu da aslında basının gündemi ele alma ve anlama konusunda ne kadar önemli bir rolü olduğunu bizlere gösteriyor.
KISA KISA
🔍 RSS okuma uygulaması Inoreader, RSS beslemesi sağlamayan web sitelerde bir değişiklik yapıldığında size haber veren bir özellik ekledi.
🚫 Twitter, ABD Ulusal Arşivi’nin Trump’ın tweetlerinin arşiv amacıyla tekrar yayına alınması talebini reddetti.
⛈ Carlotta Dotto, YouTube’un iklim krizi inkârcılığı için nasıl kullanıldığını analiz etti.
📣 Propaganda analizinde en sık yapılan hatalardan birisi, gizli olanın peşine düşerken bariz olanın gözden kaçırılması.
🪟 Her şeyi video konferans ile yapmaya başladığımız günlerle birlikte hayatımıza giren Twitter hesabı Room Rater ile keyifli bir söyleşi yapılmış.
🤥 Critical Disinformation Studies: A Syllabus yanlış bilgi üzerine çalışan herkes için çok faydalı olabilecek bir kaynak.
👺 İnternetin depresif bölgeleri üzerine çalışan bir gazeteci ile yapılan bu röportaj, bu konular üzerine çalışmanın zorluklarını gösteriyor.
🔗 NFT’ye dair gündemin genelinden daha farklı bir perspektif okumak istiyorsanız, Anil Dash’in yazısını tavsiye ederim.

Haftanın odağı: Kodumuza işleyen önyargılar
Yapay zekâ, makine öğrenmesi ve algoritmalar internetin en sevdiği başlıklardan. Özellikle de bunları olabildiğince çok yerde kullanmanın nasıl kaçınılmaz olduğunu ve bunu kabul etmemiz gerektiğini söyleyenlerden geçilmiyor. Bu baskı gazetecilik için de geçerli olan bir durum. Bu yüzden hem bu teknolojilerin gazetecilikte kullanımı hem de haberleştirilme şekilleri bu baskı ve coşkudan fazlasıyla etkileniyor.
Konuşmayı pek sevmediğimiz bir konu ise bu teknolojilerin ne kadar sorunlu olduğu ve kötüye kullanıma ne kadar açık olduğu. Netflix’te bu hafta yayınlanan Coded Bias isimli belgesel de tam olarak bu huzursuzluk verici konuyu ele alıyor ve neden bu sorunları daha fazla ciddiye almamız gerektiğini anlatıyor.
Algorithmic Justice League’in kurucusu Joy Buolamwini’nin bu sorunları keşfetmesi ve mücadele etmeye başlamasının hikâyesini anlatan belgesel bir yandan konuya dair en değerli uzmanlar arasında olan isimlerin de görüşlerini ve tecrübelerini bizlere aktarıyor. Matematiksel İmha Silahları’nın yazarı Cathy O’Neil, çalışmaları Google’ı rahatsız ettiği için etik yapay zekâ ekibinin liderliğinden kovulan araştırmacı Timnit Gebru, Algorithms of Oppression kitabının yazarı Safiya Umoja Noble ve Zeynep Tüfekçi bu isimlerden bazıları.
Belgesel geçtiğimiz yıllar içerisinde algoritmaların ve yapay zekâ teknolojilerinin nasıl geliştirildiğini ve bu sürecin nasıl sorunları ve ayrımcılıkları beraberinde getirdiğini kapsamlı bir şekilde anlatıyor. Makine öğrenmesi dediğimiz yöntemin geçmiş verilere dayanması ile “verinin kaderimiz olduğu” bir ortamın oluşmakta olduğunu bizlere gösteriyor. Çünkü bu kara kutu sistemlere öğrenmesi için verdiğimiz verilerden ne öğreneceğini kestirmek pek de mümkün değil ama çoğu zaman o verilerden bizim insanlar olarak yaptığımız ayrımcılıkları ve bizlerin önyargılarını öğrendiğini tekrar tekrar görüyoruz.
Tüm bu örneklere ve akademik çalışmalara rağmen bu teknolojilerin daha fazla kullanılması ve normalleşmesi için büyük bir çaba gösteriliyor ve çoğu zaman bu sorunlar hasıraltı edilmeye çalışılıyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Clearview AI araştırması da bu örneklerden birisi. Bir yanda bu sorunları araştıran ve ortaya çıkaran gazeteciler varken, diğer yanda çok daha fazla kurum bu şirketlerle arasını iyi tutmak için onların reklam metni tadındaki basın açıklamalarını hiç sorgulamadan yayınlamaya devam ediyor.
Coded Bias, bu konuda artık daha ciddi bir tutum almamız gerektiğini olabildiğince açık bir dille anlatıyor. Özellikle konuya yabancı olan veya teknik bilgisinin yetmeyeceğini düşünenler için mutlaka izlenmesi gereken bir belgesel. Bu konuda özellikle gazetecilerin ve medya alanındaki insanların kendisini eğitmesi gerektiğine inanıyorum, çünkü bir yandan bu alanda da bu teknolojileri entegre etme baskısı sürerken diğer yanda toplum bu konuya dair sağlıklı bir bilgi edinmek için gazetecilere muhtaç. Maalesef bu ihtiyacı karşılayabildiğimizi söylemek mümkün değil.